Kurban olduğum bayram da geldi geçti. Geçmiş olmasına rağmen mübarek olsun.
Bundan sonra sırada daha güzel günler var gibi hissediyorum. İçim dışım büyük bir umutla dolu ve benim dışımdaki insanlara da dağıtasım var.
Hep güzel şeyler yaşayacakmışım gibi yazmış olabilirim. ama siz engin bilgisine ve mütevaziliğini göstermekten bir an bile kaçınmayan kibirli zavallılara şunu söylemek isterim ki; bazen güzel olmayan günler de yaşayabilirim. (umarım mutlu oldunuz)
ama o güzel olmayan günlerden korkmuyor, umursamıyorum. hatta o günlerin gelip geçmesinden sonra, oturup onlardan ders alacağımı da sanmıyorum. çünkü ben buyum. ders alamıyorum. ders bana ters.
Sonuçta iyi veya kötü, her şey olup bitiyor ve biz sadece arkalarından bakakalan insancıklarız.
Hem zaten ben arsız bi hayat erkeğiyim. Yaşadıklarımdan ders almam, sadece yaşadıklarıma ders veririm.
Tüm bana ait olmayı beceremeyen kayıplarıma rağmen hayat beni korkutmuyor. Küsüp kendi sakin köşeme çekilesim de gelmiyor. Her kötü veya olumsuz şey sanki beni daha da güçlendiriyor gibi hissediyorum. Çok da iplemiyorum ya o da başka bir şey.
Hatta yukarda "güç veriyor zıttırı pıttırı" falan dedim ama aslında güç de vermiyor ya, sadece işte cümlenin gidişine göre öyle yazasım geldi yazdım. Yoksa olmuş olanlara karşı, iyi veya kötü bir şey hissetmiyorum. Sadece o yaşanmışlıklar sırasında biraz bunalıyorum ve bu ne, niye oldu, hımmm güzel oldu, bu sertti, bu kadar fazla, yoksa fazla değil mi? gibi kendi iç konuşmalarım oluyor o kadar. Geçip gidince ise, tıpkı mutlu anların gelip geçmesi gibi, o da gelip geçmiş oluyor, yaşanmışlıklarından bir çizik bile kalmıyor.
dün oda arkadaşım gündelik konuşma esnasında "hiçbir şeye bağlı olmadan yaşamak nasıl bir şey" dedi. böyle olduğumu düşünmemiştim ama o sorunca "güzel. zaten insan bir şeye bağımlı olmamalı, hiçbir şeye bağlı kalmamalı. sonuçta hepsi gelip geçici. niye bağlı kalıyoruzki? gereksiz" deyiverdim.
açıkçası muhabbetimiz uzadı gitti ama şu an ne konuştuğumuzu tam hatırlamıyorum. onunla konuşurken, muhteşem beynimle de "bağımsız biri miyim" diye düşünüyordum.
bence bağımsız değilim. sonuçta sırf başımı sokacak bir yere ihtiyacım olmasından yola çıkarak olaya bakmaya kalkışsak bile, bağımsızlık yalan. kimse bağımsız olamaz.
ama tabii onun demek istediği şey, belki de (sadece)bir aile, bir anne-babaya hesap vermeden yaşamak bağlamında olabilir ki; bu konuda bağımsız biriyim.
ama bu bağımsızlığı kazanmak, çok kaybettirdi ve belki hâlâ da kaybediyor görünmemin nedeni aslında bağımsızlığımdan başka da bir şey değil.
insan bedel ödemeden, hiçbir şeye sahip olamıyor. hatta kendi varlığını bile, en yakını sayılan ama yine de kendi dışında olan insanlardan satın alamıyor.
dünyaya göz açtığımız andan itibaren ağzımızın bir şeyleri yalamaya olan ihtiyacından bile yola çıkarak şunu söyleyebilirimki; ağzımız hep içine bir şey sokulmasını isteyecek. bundan dolayı da başımız boktan çıkmayacak ve biz de bu şekilde hiçbir zaman tam bağımsız olamayız. ama bi nebze; neye bağımlı olacağımızı kendimiz belirleyebilir ve zaten çoğumuz bunun savaşını veriyor, mustafa kemal'in yaşamadığı zorlukları yaşayarak hayatımıza devam edip gidiyoruz.
ya aslında şu hemen üstteki paragrafta başka bir şey yazacaktım ama bi anda kelimelerin kendi kendine dökülmesinden dolayı gelişi güzel yazıverdim. dönüp mantıklı veya mantıksız, salak veya başka bir şeyce olmasına bakmadan da devam edip yazıcam.
bi de son zamanlarda tutarlı olmak veya tutarsız olmak konusuna takıldım. oysa tutarlı olmak zorunda değiliz. "tutarlı olmak zorunda" kelimesinden bile, bunun zorunluluk olmasını anlayarak, saçmalığı fark edebiliriz.
tutarlı olmayı geçmek istiyorum. bir müddet hayatımı tutarsızlığı savunarak sürdüreceğim gibi. bakalım.
bu günlük bu kadar yazmaya çalışmak yeter. inşallah her gün böyle yazarım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.