şu anda saat 20:29 ve bi sahil kasabasının, halk plajında denize karşı sırtımı kayalara iyice yaslamış vaziyette yerimi sağlamlaştırarak oturmuş, bu satırları yazıyorum.
öğlen karnımı, çalıştığım otelin yağlı personel yemeğiyle doyurduğum için ishal oldum.
denizin gidip gelirken ayaklarımı köpüğüyle öptüğü dalgaları eşliğinde bazen sesli, bazen sessiz osuruyor ve açıkçası sıçmamak için de kıçımı kontrol etmeye çalışıyorum. çünkü bilirsinizki ishalken insan osurduğu zaman bi anda altına sıçabiliyor ve ortaya çıkan durum hiç de güzel değil.
bunu bir defa askerdeyken yaşamıştım. hava çok soğuktu ve arabayla askeri arazi kontrolüne gitmişken bi anda hapşurmuş ve hapşurmayla beraber ise altıma kaçırıvermiştim.
ankaranın o kuru soğuğunda, altta askeri içlik giydiğim için ishal boku etrafa çok saçılmamış, ben de hemen arabayı kenara çekip soyunarak içliği çıkarıp, bacak aramı iyice temizledikten sonra kenardaki çalılıkların arasına gizleyivermiştim.
allahtan o gün tektim ve kalabalıktan uzak, kimseye rezil olmadan olayı kontrol altında tutmayı becermiş, sonrasında ise hiçbir şey olmamış gibi tabura dönmüştüm.
şimdi yine ishal olmuşken o altıma sıçma anım aklıma geldi ve yazdım. tabii sadece şimdi değil, askerden sonraki tüm ishallerimde aklıma gelip duruyor.
ishal olma olayım ise her yağlı yemek yiyişimde gerçekleşiyor. henüz yağlı yemek yiyip de ishal olmadığım bir yemek sonram olmadı. bu yüzden genel olarak yağsız yemekler yiyor, çok yağlı olan yemeklerden de ishal olmamak için uzaklara kaçınıyorum.
ama burada çalışmaya başladıktan sonra, mecburen yağlı yemekleri de yiyorum, çünkü yapabileceğim başka bir şey yok. başka yerde yemek yemek için de bütçem yok. kazandığımı da yemeğe verme gibi bi lüksüm yok.
bu lüksler yerine olabildiğinde yağsız yemek seçiyor, karnımı da karpuz, cacık, meyve ve sebze gibi şeylerle doyurmayı tercih ediyorum.
böyle yapınca kendimi daha iyi hissettiğimi de söylemeliyim.
personel yemekleri her yerde böyle iğrenç mi yapılıyor bilmiyorum ama çalışanların hiçbiri bu yemekleri beğenmiyor.
gerçi yemek yapanların hakkını da tümden yememek lazım, çünkü bazen gerçekten çok güzel yemek yaptıkları oluyor. ama genel olarak kötü olunca, o bir kaç seferlik güzel yapılan yemekler de arada kaybolup gidiyor.
benim dışımdaki çalışanların çoğunluğu, otelin personel yemeklerinden hep şikayetçiler. hatta geçen haftalarda 1-2 kişi yemeklerin berbatlığından dolayı işi bırakıp, başka otellerde işe girdiler.
işten çıkma olayları sadece yemeklerle ilgili değil. bazen daha iyi bri iş buldukları için, bazen içerdeki elemanlarla anlaşamadıkları için, bazen ise burda sıkıldıkları için gerçekleşiyor. zaten bu sektörde (turizm) eleman değişikliği çok sık olan bi durum ve bu yüzden müdürler falan bu değişimlere çok normal gözüyle bakıyorlar. çünkü elemanlarla beraber, müşteriler de çok sık değişiyor. bu kadar sık değişim içinde ise, eleman değişikliği pek sıkıntı olmuyor. gidenin yerini gelen dolduruyor.
tabii herkes daha iyi bir iş için gitmiyor. bazen müdürlerin de farklı nedenlerden dolayı elemanları şutladıkları da oluyor. mesela önceki hafta Lobi garsonlarından birini jandarma eşliğinde şutladılar. Sebebi de garson'un, lobi'de sarhoş olan bir kadını odasına çıkarırken, fazla yakınlaşmaya başlamalarından dolayı asansörde olup biten ayak üstü seksleriydi. aslında kadın'a ve bana göre seks yapmaları normaldi. sonuçta kadın'da bundan şikayetçi değildi. şikayetçi olduğu şey "seks esnasında telefon kaydının alınmış" olmasıydı. kadın bunu ertesi gün anımsayınca şikayetçi olmuştu ve garsonu işten jandarma eşliğinde çıkarmış oldular. sonrası ne oldu, neler olacak bilmiyorum.
bu tür olaylar, özellikle bu sektör için sık olanlardan biri. zaten şefler'in de dediği gibi "turizm sektörüne girip de hâlâ milli olmamış olan varsa gelsin bizi siksin"
karnım guruldarken bu satırları yazıyorum ve gökyüzünde; yarın kırmızı dolunay'a dönüşecek kocaman bi ay var. etraf sessiz. bi kaç yüzmeye kalan kişi dışında, sahilin üst tarafında arabalarını park edip etrafına yerleşerek içkisini yudumlayan arkadaş grupçukları var.
sahilin biraz daha üst tarafından antik bi kent kalıntısı var ve gündüz saatlerinde buralar turist kaynıyor. bi de birbirini ayartıp tarihi sutunlara dayayıp ayak üstü sikişenler.
gay'lerin çoğunlukta olduğunu söylememe gerek yok. birbirlerine göz kırpıp donlarını aşağıya indirmek için her an tetikte bekliyorlar.
tanıştıklarımdan bi kaçı eskiden buraların daha kalabalık olduğunu, gaylerin buluşma ve birbirlerini bulma yeri olduğunu söylediler. şimdilerde ise 2-3 kişi yalnız geliyormuş buralara.
eskiden bu kadar yoğunken, şimdi bu kadar ıssızlaşmasının nedeninin internet olduğunu düşündüğünü söyleyenler var. ben de bu görüşe katılıyorum.
aslında sadece katılmıyorum, haklı da buluyorum. çünkü internet hayatımızı çok kolaylaştırdı. yani artık bi göt için onlarca kilometre tepmemize gerek yok.
ama tabii bu kadar kolaylaşan dünya da, kolay elden çıkarmaların olması da normaldi. oysa eskiden böylemiydi; insanlar bulduğuna yapışır, asla bırakmazmış.
mesele kerem ile aslı'ya baksanıza. adam bi amcık için dağları delmiş. mecnun'a baksanıza, leyla'yı sikemediği için kafayı yemiş.
oysa onların çağında internet olsa, kerem dağı deler miydi? Aslı'nın ilk tribinde tinder'ı açar başka bi aslı'yla match olur, onun bacaklarının arasını delerdi.
Mecnun da Leyla yüzünden kafayı yiyeceğine, Twitter'dan başka bi Leyla düşürür hayatına sağlıklı bi insan olarak devam eder giderdi.
hey gidi hey. internet her şeyi değiştirdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.