-->

13 Ekim 2017

Suculuk, Hukukçuluk, Kankacılık Müesseseleri

Şurdan devam ediyor: http://hayaterkegi.blogspot.com.cy/2017/10/okul-baslad.html

...Güzel, hoş, mütevazi bir havası var. mütevazi havasına yakışır şekilde bir de gülümsemesi var. Güldüğü zaman ağzı eciş bücüş oluyor ama inanılmaz tatlı bir şekilde yakışıyor da. Gözlerinin rengi de çok güzel. ela gibi ama aslında insanın kalbini, gözlerinin yeşil renkte olduğuna inandırıyor.

Uzağı görme problemi olduğu için her derste, en öne geçip oturuyor. Çünkü hocayı 5-6 adım uzakta olsa bile net göremiyor ve hocanın tahtaya yazdığı yazıları da iyi okuyamıyor. bunu önlemek için her dersin başlamasından bir kaç dakika önce gidip çantasını en öndeki koltuklardan birine bırakıp kendine yer ayırıyor. Sonrasında da hocayı dinleyerek not tutuyor.
Not tutma yöntemi de çok iyi, baktım birazcık, hatta baya iyiydi.

Neyse işte bu kısımları çok uzattım. Bitireyim; Durum böyle olunca, onunla da arkadaş olmuştuk. Arada bazen buluşup çay içip sağdan soldan muhabbet ediyoruz. LGBT falan filan gibi şeyler konusunda bilgisi var. Özellikle son 2 yıldır çok fazla boş zamanı olduğundan dolayı biraz bu konuları araştırmış. Hatta LGBT belgesellerini özellikle izlemiş. Bana bunu birazcık gururla söylediğinde, ona "lgbt falan sikimde değil. ben insanım ve doğrusu anlaşılmak için basit bir tanımlamayla anılmayı sevmiyorum. çünkü tanımlamalar, faşizmin başlangıcıdır. faşizme dönüşecek olan gölün ilk damlalarıdır. zaten bilirsin damlaya damlaya göl olur. tüm bunlardan bağımsız olarak sevdiğim şey ise, hoşlandığım ve benden hoşlanan kişilerle olmak. bu kadın veya erkek olmuş çok önemli değil. ama evet erkekleri daha çok beğeniyorum" dedim gözlerine bakarak.
cümlem üzerine o başını hafifçe eğip başka bi tarafa bakarken, yine eciş bücüş gülümsemesinden bir tane patlattı. konuyu ibnelikten başka yerlere çektim, mevzular derinleşti, bizde içine daldık gittik.

-hiç sevgilin oldu mu" diye sorduğunda;
-evet, arada bol bol ayrılıp tekrar barışsak da, 5-6 yıllık bi sevgilim oldu. buraya gelmeden 2 ay önce falan yine denemiştik ama olmadı. doğrusu tüm bu süreçte de kendimizi çok yıprattık. çünkü birbirimizin ağzına sıçmaktan mutlu olmaya fırsat bulamıyorduk" dedim. o da bu cevabım üzerine;
-ilginç. ben aslında 2 erkeğin ilişkisinde, her zaman mutlu olunacağını düşünürdüm
-yok sen baya yanılıyorsun. çünkü "gay olunca, sadece mutlu olunur" diye bir şey yok. aksine daha fazla mutsuz bile olabiliyorsun. çünkü her şeyi sadece duvarların arkasına gizlenerek yaşayınca, bu gizlenme durumu taraflara baskı oluşturup gereksiz tartışmaların yaşanmasına neden oluyor. durum böyle oluna da görünürde yaşayabileceğin tek şey mutsuzluk oluyor.
-haklı olabilirsin" dedi, konumuz da gay ilişkilerden ve tarafların yaklaşımlarından devam ederek uzadı gitti. Sonra da zaten "görüşürüz" deyip ayrıldık.

Geçen gün kafeteryada karşılaştığımızda da, çok yakışıklı başka bi İzmir'li arkadaşıyla tanıştırdı. Ki zaten ikisi 2-3 yıldır, izmir'den arkadaşmışlar ve birbirlerinden habersiz burayı tercih edip, kazanınca da ortak arkadaşlar vasıtasıyla haberdar edilip tekrar görüşmeye başlamışlar. Bu yeni tanıştığım çocuk yazılım mühendisliği okuyor. Gözleri donuk mavi, kumral tenli ve dudakları mat pembe. yani enfes :)
Neyse o konuya girmiyim. Zaten "25 yaş altına dönüp bakmıycam" adında bi yeminim var. o yemini bozmıycem üleeen. O yüzden bu konuyu da hemen atlıyorum...

İşte ben, İdealist Hukukçu Kız ve Karpuzcu, yani üçümüz öyle arada buluşup muhabbet ediyor, ortak derslere giriyoruz. Sevdim bu kafaları. Sanırım hukuk sınıfından insanlarla arkadaş olursam daha iyi olur. Çünkü bizim adalet sınıfındakiler henüz çok fazla çocuk kafasındalar ve doğrusu, zeka seviyeleri iyi olsa da, pratik hayat zekaları ve bakış açıları beni boğacak kadar sığ. Onlarla konuşamamak ve hatta yer yer bir konuyu defalarca konuşmak gibi sorunlarımız oluyor.

Geçen gün içlerinden biri, ders arasında telefonundan arabesk müzik açmış dinliyordu. Böyle tatlı tatlı uyardığımda (ki o arada ben de telefonumdan kitap okuyordum)
-ne olacak ya, dinleyelim işte" dedi.
-Sanki kulaklık takarak dinlesen daha iyi olur" dedim ama baktım konuyu uzattıkça uzattı. Basit bir olay bi anda tartışma havasına dönecekken durdum ve zaten bir iki dakika sonra hoca gelmiş oldu, ders başlayınca da olay kapandı gitti.

Sonraki ders arasında kalabalığa rağmen yine müziğini açtı ve ben de, tekrar söylenmek yerine kalkıp sınıftan çıktım, tuvalate gidip pisuvarda onun ağzına ediyormuşum gibi işeyip geldim. Sınıfta ondan başka kimse kalmıştı ve;
-kalabalıkta uyarmam ayıp olur diye bir şey demedim ama cidden, bazen insanlar senin müzik tarzını dinleyebilecek ruh halini yaşayamıyor olabilirler. belki bu yüzden birazcık dikkat etsen daha şık olur" dedim. pişmiş kelle gibi sırıtarak;
-tamam ya, sen de çok uzatıyorsun haaa" dedi.

Kafa yapısı bu olunca "en iyisi çok takmamak" diye düşündüm ve bu yüzden muhabbeti azaltmaya karar verdim. Zaten derslere odaklanıp, ilerlesem yeterli. Onun dışında ise hukuk derslerine gireyim, ve böylece kendime ne katabilirsem katayım diye kasmak en doğrusu. Geriye kalan ise yalan dolan gibi görünüyor.

Çünkü bazen dönüp tüm bu okul olaylarına daha dikkatli bakarak gözlemleyince, aslında öğrencilerin çoğunun, sakalı çıkmış erkek veya mini etek giymiş kız çocukları olduklarını görüyorum. Evden ipini koparmış, anası babası başında olmadığı için, artık özgür olduklarını düşündükleri bir yanılgıya kapılmışlar.
Bunların her yüzlercesinin içerisinde bir kaçı dışında dersleri ipleyen yok gibi. Cayır cayır yanan bedenlerine uyup, bi an önce sevgili edinme ve o sevgili ile yiyiştikleri azdırıcı anılar biriktirme derdindeler. Bu iyi veya kötü değil. Bu yanıltıcı bir durum. Bu trajikomik bi durum. Bu insanlık için zaman kaybı.

Tüm bu düşüncelerime rağmen, bunu herkes için genelleyemem. Zaten bu durumun farkında olanlar da kendilerine çeki düzen verip hayatlarını öyle yaşamaya başlıyorlar. ama bunun farkında olmayanların daha ilk günlerden dağıttığını söyleyebilirim.

Öte yandan biliyorsunuz Kıbrıs demek; kumar demek, Kıbrıs demek; disko olarak görünen ama genelev olarak çalışan kerhaneler demek.
Bu kerhanelerdeki pezevenklere 150-200 TL bayıldın mı, bütün kadınlarının minileri 3 parmak daha yukarı çekilip girişe açık hâle getiriliyor. Henüz gitmedim ama açıkçası bu kerhanelerin içini ve iç işleyişlerini merak etmiyor da değilim.

Özellikle geçen hafta yanında hamal olarak çalıştığım Sucu'nun anlattığı aşk hikayesinden sonra iyice merak etmeye başladım. Çünkü bir komşusu 8 yıl önce kerhaneye ilk gittiğinde kadınlardan birine aşık olmuş ve hâlâ aynı kadın için haftanın 2-3 günü o disko görünümlü kerhaneye gidip geliyormuş.

Adamın dediğine göre, ilk gördüğü zamanlardaki dışında bir daha hiç ilişkiye de girmemiş. Sadece kadını alıp odalarına çekilip saatlerce konuşuyorlarmış. Böylece başka erkeklerin, o kadının bedenine daha az dokunmasını ve kendisi için daha temiz kalmasını sağlıyormuş.
Böyle bahsedilince adamı inanılmaz merak ettim ve bu yüzden nerde oturduğunu, ne iş yaptığını vs sordum. Sucu "şu caddenin aşağısındaki berber ya" dedi.
Önümüzdeki ay param olursa saçımı kendim kesmek yerine, bu sefer gidip ona kestirmeyi düşünüyorum. Böylece belki adama bir yardımım dokunur, vicdanım daha rahat olur.

Sucu'yla da param bittiğinde tanıştık. Çünkü bu ay param tamamen bitti ve bilgisayarımla, telefonumu satılığa çıkarmama rağmen kimse almadı. durum böyle olunca da kredi kartından çektiğim otel parasının ektresini de ödeyemedim ve her şey patlayıp ters gitti. Ben de yoğurt ve kuru ekmek doğrayıp yemekten bıktığım için günlük işler aramaya başladım. Sucu'yu da öyle buldum. Ama iş çok ağır. Çünkü burdaki apartmanların çoğunda asansör yok ve 2-3 katı elinde iki tane 20 kiloluk damacana sularla çıkmak zor oluyor. bu işin sonunda günlük (10 saat çalışma karşılığında)yevmiye olarak 50 TL aldım ama doğrusu akşam yatağa uzandığımda sırtım, omzum her tarafım ağrıyınca yapamayacağıma karar verip, Sucu'ya da "işin ağırlığından dolayı gelemeyeceğim"i söyledim, anlayışla karşıladı.

Devamı: http://hayaterkegi.blogspot.com.cy/2017/10/siyahlar-beyazlar-kahverengiler-ve-geri.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.