Arefe gününden bu yana, yani 4 gündür dışarı çıkmadım. Bedenimi eve tıktım desem yeridir. Çünkü bu bayram öncekine oranla kendimi bi tuhaf hissettim. Resmen canım sıkılıp durdu. Hatta sıkılmak için bahane arayan bir ruh haline kapıldım, sanki evde kalsam daha iyi olacakmış gibi bir hisle sarmalandım ve bu yüzden olsa gerek yerimden de çok fazla kıpırdayasım gelmedi.
ırkı Yahudi, dini Müslüman olan ev arkadaşım "annemi özledim" deyip uzun bayram tatilini fırsat bilerek bayram öncesinde memleketine gitti. Harbiyeli olan ev arkadaşım ise, benim gibi bi yere kıpırdamadı, evimize kapandı. Sadece arada bazen çıkıp fırından taze sımsıcak ekmek, manavdan muz, hıyar, şeftali falan alıp geldi o kadar. Onun dışında yaşadığımız alandan ayrılmadık. Günlerimizi bu şekilde yiyip bitirdik.
Gün içinde beraber yemek yapınca oturup atıştırdık, her yemek sonrasında çay kaynatıp viski bardaklarında içtik, tırt konuları konuşurken dini alana girip çıktık ve o sırada da işte gündelik muhabbetlere daldık;
Annesi hâlâ yaşıyor ve yurtdışında, babası ise bi kaç yıl önce orda öldüğü için yokluğunu çoktan normalleştirmiş, onun emekliliği sayesinde de aylık küçük bir maaşı var. Bi abisi evli ve başka bi ilde, diğer abisi Ankara'da subay falan.
Telefonla konuştuğu bi kaç arkadaşı dışında İstanbul'da tanıdığı pek kimse de yok gibi. bir de şu an okulu tatil olduğu için farklı bi ilde olan flörtü var. Geçen yıl dil kursunda tanıştıklarından bu yana çıkıyorlar mış.
Kadın geçen hafta bize gelmişti ve ben onlar seks yapabilsinler diye o gün eve gelmemiştim. O akşam da eve gelmeyip, bi arkadaşımda kaldım. Onlar ise seks yaptılar galiba. Ya da, harbiyeli ev arkadaşım, kendisini, erkek olduğunu ispat etme zorunluluğunda sanarak bana öyle hissettirdi. Görmediğim için bir şey diyemem. Umarım her ne yaptılar ise zevk almışlardır.
Gerçi ikisinin de yaşı henüz 21-22 olduğu için kesin zevk almışlardı. Çünkü insan bu yaşlardayken her şeyden zevk alıyor. Onlar neden almasınlar ki.
Bizimkinin ayağı, 15 Temmuz Darbesi'nden aylar önce Harbiye'deki askeri eğitimler esnasındaki kazada zedelenince küçük bir ameliyat geçirmiş ve dediğine göre, o kazadan sonra, yataktayken partnerini kucağına alamıyormuş. Bugünlerde onu en çok üzen konu buymuş. "olsun ya, diğer pozisyonlarla idare edin. Allah başka dert vermesin, bir an önce şifa bulursun inşallah" dedim içimden.......
Bayramın üçüncü günü bi üst mahallede kavga çıktı. O mahallede çoğunlukla çingeneler oturduğu için, Çingeneler birbirine girdi demek daha doğru olur. Çünkü bu benim oturduğum bölgede her mahalle farklı bir kesimin ağırlığında.
Mesela bi alt mahallem muhacirler'in (bulgar, macar, arnavut vb) (yani teee Ecdad'ın Dünya'ya parmak attığı zamanlarda Balkanlar'a yerleşip, 1900'lerin ilk yıllarında, Ecdad'ın gerilemesi kesinleşince oralardan kovulmaya başlanmasından sonraki göç dalgalarında türkiyeye dönenlerin) ağırlık olarak yerleştiği bir bölgeye dönüşmüş. Çoğunlukla 3-5 katlı olan evleri bakımlı, orta gelir düzeyinin bi tık altındaki mavi-yeşil gözlü, sarı saçlı, balık etli, kumral, beyaz tenli, insanlar.
Bi üst mahallem ise dediğim gibi Çingeneler'in alanına dönüşmüş. Çoğunlukla tek katlı, en yüksek olanı ise 2 katlı olan, yıkık dökük evlerde yaşıyorlar.
O mahallede oturanlardan biri, komşusunu alnının çatısından vurmuş. Adı Metin'miş, ölmüş diyorlar. Bir kaçı da pompalılarla girmiş birbirine.
Ben merakıma yenildiğimden değil ama tam da kavganın gerçekleştiği sıralarda dışarı çıkmış, mahalledeki kahvehanelerin camlarında "eleman aranıyor" yazıları var mı diye bakınıyordum. Çünkü malumunuz aylardır evde göt büyütüyorum ve bu yüzden dağ gibi göte para dayanmıyor. Böyle olunca da, dedim gidip kendime bir kaç günlük de olsa iş bulup biraz para kazanayım.
((belki de şu bi kaç gündür, içime oturunca gitmeyi bilmeyen can sıkıntımın nedeni buydu? aa bak bu olabilir. çünkü param bittiği zaman dünyanın sonu gelmiş gibi hissetmekten kendimi alamıyorum. oysa sağlığım yerinde ve elim kolum hala tutuyordur. yani ölmemiş olmama rağmen böyle düşünmek de tuhaf. vesselam insan denen mahluk çok garip))
Özellikle kahvehanelerde iş bakma nedenim ise, günlük yevmiye karşılığında eleman almaları. Sigortasız falan filan çalışıp, o günün akşamında da yevmiyeni eline veriyorlar. Durum böyle olunca "bi bakayım" diye, dışarı çıkmıştım ve kahvehanelerden birinde asılı olan "eleman aranıyor" yazısını görmemle, içeri damlamam bir oldu.
İçerde 2-3 masa dolusu insan dışında kimse yoktu. Onlarda sigara dumanı altında kağıt oynuyorlardı.
Biri içeri girdiğim sırada başını hafifçe kaldırıp bana bakmış, sonra da içine çektiği sigara dumanını burnunda dışarı verirken tekrar kağıtlarına dönmüştü.
Diğerleri elindeki kağıtlara hayat-memat meselesiymiş gibi yapışmışlar, bu halleriyle adeta dünyayı bile siklemiyorlardı. Öteki masalarda da durum farklı değildi. Sanki önemli olan tek şey kahrolası kâğıtlardı ve birde sürekli içilen sigara dumanının tepelerinde oluşturduğu halelerdi. Kombinasyon tavandan vuran beyaz florhasan'ın ışığıyla tamamlanıyordu ve o sırada kahveci olduğu belli olan kirli kahverengi bıyıklı adam masaların kenarına itilmiş boş ince belli çay bardaklarını topluyordu.
Ben içeri girdiğimde, kedi yeşili keskin gözleriyle o da bana bakmıştı ve bi an acaba "tuvaleti kullanmak istediğim bahanesini uydursam mı?" diye düşünmeden edemedim.
Ama sonra çalışmanın ayıp olmadığını ve utanılacak bir iş aramadığımı kendime hatırlatıp, an önce dağılan cesaretimi tekrar topladım ve an'ın daha kısa bir zamanında kendimden utandığım için, yine ışık hızında kendimi ayıplayıp, bardakları toplamaya devam eden adama doğru yürüdüm.
Adam bardakları toplamış ocağa doğru gidiyordu ve ben de onu izleyerek ocağa doğru gittiğimde;
-abi selam, camdaki ilan için geldim. elemana ihtiyacın var mı?
..dedim. işte hepsi buydu. utanılacak, geri kaçılacak bir şey yoktu. sonuçta ayıp olan şey, sağlıklı olmama rağmen, başkasından borç bile olsa para istemekti ve ben şimdi karşılığını vermiş olarak kazanacağım bir parayı sahiplenmek için uğraşıyordum.
cümlemi bitirdiğimde sırtımdaki Alp Dağları'nı alıp yavaaaaaşça kenara bırakmışım gibi rahatladım. Benim rahatlamamın yüzüme yansıması başladığı sırada, adam elindeki bardakları tezgaha bırakıp döndü ve;
-daha önce bu işi yaptın mı?
-yaptım abi. çay ocağında çalıştım.
-ne kadar süre
-1-2 yıl kadar çalıştım. ama 5-10 yıl önceydi.
-çok olmuş
-o zaman 18-19 yaşlarındaydım.
-niye şimdi kaç yaşındasın ki?
-30 falan. açıkçası çok çalışamam, bana bi 10 günlük kadar iş lazım. okul okuyorum da, ayın 13'üne kadar çalışabileceğim bir iş bakıyorum.
-öyle eleman almam. kalıcı birine bakıyorum
-bi 10 gün çalışsam olmaz mı?
-olmaz.
-tamam, hayrlı işler.
..dedim ve çıktım. Kahveden çıktığımda tam da kavganın ortasında kala kalıvericektim. Oysa zaten bi kavganın içindeydim, kavga da benim içimdeydi.
Ama bu kavgayla karşılaşınca kendi kavgamı unuttum. Meğer benden 5-10 dakika önce Metin'i vurmuşlar. Metin yere yığıldığında, kavgaya karışan diğer çingeneler koşup evlerinden pompalıları getirip birbirlerine sıkmışlar ve işte ambulanslar, polis arabaları vs gelirken de bütün mahalleli toplanmıştı.
Pompalıyla vurulan gençlerden birini gördüm, yakışıklı, kısa saçlı, beyaz dişli, çok az kirli sakallı, izbandut gibiydi. Teni benimkinden bile esmer ve hatta benimkine oranla, onunki siyah bile kalıyordu.
Siyah tenine rağmen, sırt bölgesine isabet eden 10 tane kadar saçma'nın açtığı deliklerden kıpkırmızı bir kanın sızdığını görmek ve inatla bakmaya devam etmek, insanın pornografiye olan bağımlılığıyla alakalı olabilirdi ama konumuz şu an bu değildi.
Kırmızı kanın sızmaya devam ettiği saçma deliklerine inatla bakmaya devam ettim. Sanki birileri her gün yanımda pompalıyla vuruluyormuş gibi normal karşıladım ve uzun uzun baktım.
Çünkü o sırada kalabalık sokağa girmiş olduğumdan ve ambulanslardan birinin gelip önümde durmasından sonra, araçtan aceleyle inen başörtülü bir hemşirenin, vurulmuş olan çingeneye "gel kardeşim, bakayım" diye seslenerek yanına gitmesinden dolayı, siyah tenli Çingene üstündeki gömleği adeta parçalarcasına yırttı ve küfürler eşliğinde hemşireye doğru giderken de benim hizama geldiğinde üstü çıplak kalmıştı bile.
Bu sırada diğer hemşire de inip ambulans'ın kapısını açmış, yaralı küfürbaz çingene'yi sedyeye oturması için yönlendiriyordu.
Çingene'nin çevresinde ise annesi, abisi, babası, ablası, dıdısı, bıdısı olduğu belli bir kaç ağzı küfürlü erkek ve kadın daha vardı. Sokak boyunca küfürlerin biri bitip diğeri başlıyordu. Polis milleti dağıtıp, küfür edenleri sakinleştirmeye başladığında, mahalleden 2 ambulans ayrılmıştı bile.
Sonrasıysa işte bildiğiniz mahalle kavgalarının bitişi gibiydi. Bu yüzden gittim kenarda biraz daha izledim. Zaman geçtikçe küfürler azaldı, olayı yeni duyup gelenler Metin'in vurulduğu ara sokağa girip baktı, polis onları uzaklaştırmaya çalıştı, pompalıyla yaralanmış olanların hastaneye gönderimi bitti, yeni polis ekipleri geldi, konu komşu camlardan içeri girmeye başladı. Ortadan kaybolmuş olan kediler tekrar fark edilir oldu.
Dünya da artık Metin diye biri yoktu. Fatiha okudum. elimi yüzüme sürdüm, yavaşça yürüdüm eve geldim.
Eve gelirken, yol üstünde, onsekizinci sınıf bir lokantanın camında garson arandığına dair ilanı gördüm ama içeri giresim gelmediği için görmemişim gibi yapıp eve doğru yürümeye devam etmiştim. Aslında gidip şansımı deneseydim iyi olabilirdi ama canım istemedi. Çünkü tanımadığım birine üzülüyordum.
Oysa kendime üzülmeliydim. Kendime acımalıydım ama yapamıyordum. Kendime hiç üzülemediğim aklıma geldi. Hiç acımadığım ve asla güçsüz olduğumu kabul etmediğimi fark ettim.
Yani bilmiyorum, belki kendime acımayarak doğru yapıyorumdur ama açıkçası acınacak biri olduğumu düşünmüyorum ve hiç de acıklı bir durumda değilim. Yani çünkü hayat bu. başka ne bekliyoruz ki.
kurban bayramımız mübarek olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.