-->

08 Ağustos 2015

Canım istanbul'um

burdan gelmiştim: http://hayaterkegi.blogspot.com.tr/2015/08/ankara-romantik-bir-sehir-degil-ankara.html

Tam bir şey daha sorduğu sırada Bergen geldi ve Kızıl beni bırakıp merdivenden aşağı indi, bizde Bergen’le aşağı indik ve aşağı inmemizle Kızıl’la yine gözgöze geldik ve bir şeyler konuşmaya çalıştık. Üstelik şimdi daha bi yapışıyordu ve uzun zamandır ilk defa bu kadar ilgi gördüğüm için içim kıpır kıpır olmuştu. Böyle arada bir şeyler konuşuyoruz ama ne konuştuğumuz hakkında hiçbir fikrim yok, üstelik bazen kulağıma bir şeyler söylerken kulağımı hafifçe öper gibi dudaklarını bastırıyordu ve bende dayanamadım bende bastırdım. 

Bi o bastırdı, bi ben bastırdım derken aklıma Bergen geldi ve ona ayıp olmasın diye Kızıl’a biraz uzak durdum ve Kızıl yine gelip “aa güzel şarkıymış” falan deyip çalmakta olan şarkı hakkında bir şeyler söylemeye başladı ve bu arada belden aşağımız birbirimize değdiği anda onunda erekte olduğunu hissedip hafifçe daha büyük gülümsedim ve tam o anda o bir şeyler söyler gibi yapıp dudağımdan öpüp geri çekildi ve ben iyice aptallaşmış olduğum için bu sefer gözlerimi kocaman açıp ona baktım ve bir şey söyler gibi yaklaştığı ilk anda da 3-4 saniyeliğine tekrar öpüştük ve ayrıldık. 

Ayrılırken o “telefonunu versene” dedi ve telefonunu çıkarıp ona söylememi bekledi ama müzikten dolayı ses gitmeyince bende telefonunu alıp numaramı ismimi kaydedip verdim, sonra da “senin ki kaç” dedim ve o telefonumu alıp kendini aradı ve sonrada “arkadaşlarım üst katta, sonra görüşelim” dedi gitti. Ben de Bergen’e döndüm ve içerde biz ve 2 garson dışında kimse olmadığı için “çıkalım  mı” dedim ve Bergen’in “manyak mısın duralım, bak işte adam o kadar ilgilendi seninle” falan yorumlarına “ya arkadaşları burdaymış, sonra görüşürüz onunla” dedim ve Bergen’i alıp zorla, arka kapıdan çıktık. 

Dışarda Bergen hâlâ “ya kalsaydın çocukla” falan yorumlarını yapıyordu, ama Bergen’in canının bu akşam karşılaştığımız eski yavukluları yüzünden sıkkın olunca “yok ya, sonra görüşürüz. zaten telefonlarımızı verdik birbirimize” falan deyip susturdum, sonra da bi taksi’ye atlayıp eve geldik.

Gece uyumadan önce Kızıl’ın adını vermediği aklıma gelince whatsapp’den “ya adını söylemedin bende seni xxx” diye kaydettim dedim ve onun adını söylemesini bekledim ama çevrimiçi olmasına rağmen bir şey yazmadı, sonra da ben uyuya kaldım ve sabah uyandığımda direkt telefona baktım ama bir şey yazmamıştı. 

Sonra gün içinde Bergen’in biriyle randevusu olduğu için ben evden çıkıp merak ettiğim seks sinemalarından birine gittim. sinemanın karşısındaki parktaki banklardan birine oturup 1 saat kadar “gireyim mi girmiyeyim mi” ikilemleri yaşadıktan sonra, cesaretimi topladığım ilk anda kalkıp sinemaya girdim ve girişte ücreti ödedikten sonra da film oynatılan yerdeki pis koltuklardan birine oturdum. 

Karanlık olmasından dolayı otururken de az kalsın yuvarlanıp bir kaç koltuk daha öne düşecektim ama hemen önümdeki koltuklardan birine tutununca, tutunduğum koltuğa oturmuştum. 5 dakika sonra gözlerim içeriye alışınca milleti siluet olarak görmeye başladım ve o an da birileri yanıma gelip yavşamaya çalıştı. Ama ben bir kaç koltuk gitmeme rağmen yine gelen olunca da siktir çekince artık kimse gelip yanıma oturmaya yeltenmedi.
10 dakika kadar sonra ekrandaki porno film bitince ışıklar yandı ve içerdeki tiplere bi baktımki hepsi bir kaç gün önceki uğradığım köylerde yaşayan amcalar gibilerdi. Sanki aslında kahvede oturup okey oynamaları veya tarlayı traktörle biçip kış’a hazırlık yapmaları gerekirken bugün pazar olduğu için kalkıp buraya gelmiş birbirlerinin ağzına veriyorlardı.

Ara bitip tekrar film oynatılmaya başlayınca millet yine yer değiştirmece oynarcasına birbirini ziyaret etmeye başladı ve 5 dakika sonra da fazla ileri gittikleri anlaşılan bir kaç kişinin arbedesine yetişen içerdeki Işıkçı, bunlara tekme tokat girip dışarı kovdu ve kovarken de “biraz edebinizi takının” diye bağıra bağıra söylendi. Onun bu söylenmeleri bende “kimin edebi, nasıl bir edeb” cümlesini akla getirirken, ekrandaki siyahi erkek oyuncunun kocaman yarrağını önündeki kadınlardan birine sokup çıkardıktan sonra hemen diğer yandaki kadına sokması görüntüsüne iyice odaklandım. 

Siyahi adamın siki çok büyüktü ve buna rağmen hiç sikim kalkmadı.
Zaten sinemaya girdiğimden bu yana sikim kalkmamıştı ve bu durum da beni kara kara düşündürtmüyor değildi. Yani normalde şu an sikimin kalkması ve pantolonumu zorlaması gerekirken, sanki belden aşağım felç olmuş gibi hissiz ve hareketsizdi. Buna canım sıkıldı, kendimi ekrana kitledim ama yine de hareketlenme olmadı. Sonra da içerde hiç tipim olmamasını da bahane ederek çıktım ve yürüyerek Kızılay’a gittim. 

Yolda uğradığım ücretsiz park tuvaletlerinden birinin pisuvarına işerken bir kaç kişi geldi, birbirimizin pipisine baktık ve bunlarınki hemen kalkmasına rağmen bende yine bir hareketlenme olmadı. 

Sikim kalkmadığı için canım sıkıldı, kendimi eksik hissettim ve sonra neden kalkmıyor diye kendi kendime söyleyenerek tuvaletten çıkıp Kızılay meydana geldim. 

Yolda yürürken de sikimin neden kalkmadığını anladım, çünkü beğendiğim kimseyle karşılaşmamıştım ve sırf yarrak gördüğüm için de yarrağım kalkmamıştı. Ve zaten bir gay atasözü'nde de denildiği gibi; sik yüze kalkar, göte girerdi..

Etrafa bakınarak gezinirken aklıma ankara genelevi'nin de dahil olduğu bir çok genelev'in kapatılmış olması durumu geldi ve içimi garip bir tebessüm kapladı. Topluma ahlakı öğretmeyi kendine vazife edinen beyinsiz devletlerin, kağıt üzerinde yaptığı değişiklikleri çok ciddiye almaları hali fazla trajikomikti.

Genelevler kapatılmış olabilirdi ama şimdi Ankara açık bir genelev'e dönüşmüştü ve her an her yerde seks yapabilirdiniz.
Ucuz otel önlerinde bekleyen makyaj dahi yapmayı bilmeyen fakir açık orospular, şatafatlı mekanların asansörlerinde kaliteli kalıcı makyajlarıyla bir aşağı bir yukarı yapıp asansöre binen olası müşterisini, o anda saxo çekerek odaya gitmeye ikna eden pahalı orospular,  küçük parklarda bile oturuyormuş gibi yapan yaşlı veya genç ibneler, müşteriler, pezevenkler ve sokakta kaldığı için mecburen seks yapmak zorunda kalan zavallı insanlar. Seks her yerde artık gizli bir aleniyet içerisinde rahatlıkla yapılıyor. Devlet kağıt üzerinde sorunu çözüp görmezlikten gelmeyi seçerken, gelecek büyük bir aids patlamasına gebe duruyor.

Aklımda bunlar varken, neden sikimin kalkmadığını anlamış olduğum için de rahatlamıştım. İçimin rahatlamasından 45 dakika sonra Bergen’le buluştuk ve bir yere oturup sağdan soldan konuştuk ve söz dönüp dolaşıp dün geceye geldi, dün gece’nin konusu ise Kızıl’dı ve onunla ilgili sohbet edip, dün gecenin değerlendirmesini yaptıktan sonra da gaza gelip Kızıl’ı aradım ama cevap vermedi, sonra da sanırım beni blokladığı için tüm aramalarım meşgul’e düştü. Whatsapp’ine baktığımda da artık fotoğrafını göremediğimi farkettim ve sonra bir de bunun için bir değerlendirme de bulunduk. Bergen’e göre ben ilk bakışta hemen etkilenilen ve ayaküstü sevilen tiplerdendim, ayaküstü sevilen bir tip olduğum için de benimle ilerisini düşünecek kimseyle karşılaşamayacaktım. Kızıl’da işte bu yüzden beni bloklamıştı. Bergen bunları derken gülüyordum ve gülüşümün arkasında ise çaktırmadan üzülüyordum. Çünkü ben eğlenilecek gibi dursam da, artık evlenmek istiyordum.
 Muhabbetimiz uzadı gitti ve başka şeyler konuşa konuşa bir kaç saat geçince, Bergen arkadaşlarıyla buluşacağı için evin anahtarını verip, evin adresini tarif etti ve ayrıldık. Ben eve geldim bir şeyler atıştırdım ve oturup işte bunları yazdım. 


Sonra da uyudum, uyandım ve Bergen'le bir kaç gün daha geçirip iyice arkadaş olduk, sonra da yine otostop çekerek İstanbul’a geldim. 
Şimdi evdeyim, öylesine mal mal oturuyorum..

Bu arada İstanbul'dan hiç bu kadar uzun süre uzak kalmamış olduğum için sanki İstanbul'dan gidince hiç sikimde olmyacakmış gibi hissediyordum. ama öyle olmadı, ben istanbul'u çok seviyormuşum, onu anladım, iyice belledim.

1 yorum:

  1. yaaa eti sinemasına mı gittinnnn, üniversiteyi kazanıp ankaraya geldiğimde gittiğim ilk yerdi ve dediğin gibi hakikaten iğrenç :)

    YanıtlaSil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.