-->

05 Ağustos 2015

Ankara romantik bir şehir değil, Ankara İstanbul'a özenen küçük bir öküz


Otobüs durup da indiğim sırada, aynı otobüsten inen genç yakışıklı ve renkli gözlü birine “ankara da ucuz oteller nerde olur” dedim ve aldı bizi bir muhabbet. işte o da bilmem hangi üniversitede araştırma görevlisiymiş de, geçen yaz fransaya gittiğinde orda tanıştığı bir kızla yaşadığı aşkı hala unutamamışda, falan da filan. Ya pardon da biz ne ara kanka olduk da içimizi böyle birbirimize döküyoruz, ben otel sormuştum en son ama şimdi ailelerimizde kimi sevmediğimizi bile konuşuyorduk. Üstelik adamın patlıcan yemeklerini sevmediğini bile biliyordum ve o da benim onun tersine yemek ayırmayan biri olduğumu biliyordu. Ev yapımı reçellere bayıldığımı da söylemesem olmazdı sanki. 

Bizim muhabbet böyle ilerlerken beraber Kolej’e gitmeye ve ordan ayrılmaya karar verdik. Hem ucuz otelleri orada da bulabilirdim. Turnikelerden geçerken ücretimi o ödedi ve ben artık kanka olduğumuzu düşünerekten olsa gerek teşekkür etmeyi bile unuttum. Sonra tıngır mıngır ilerlediğimiz metro’yla Kolej durağına geldik ve dışarı çıkıp birbirimize telefon numaralarımızı verip “görüşelim mutlaka” dedik ve ayrıldık. 

Sokakta yürürken ayaklarımın altı, Ankara’nın simgelerinden sayılan travesti telefonu yazılı kartlardan geçilmiyordu. Sonra gezine gezine Cebeci’de 30 TL’ye bir otel buldum ve girip bi güzel uyudum. Sabah uyandığımda “bi kahvaltıyı hak ettim” dedim ve toparlanıp süslü valizimi otelde bırakıp çıktım. Bu arada Samsun’lu turist ile yazıştık ve baktımki kafası bazı şeylere basmıyor, bende ona “bu ara kimsenin 1 aylık eğlencesi olmaya niyetim yok” diyerekten sert bi giriş yaptım ve o kendini toplayıp “iyi bir insansın, en azından dost olalım” diye cevap yazdı. Ben de “tamam” gibisinden bir şeyler yazdım.

Ay çocuğa bak ya, ben bir ömür nasıl yaşarız planlarını yaparken, o önümüzdeki bir kaç gün içinde onunla hangi pozisyonlarda sikeşebiceğimizi konuşup duruyordu. Hayır yani tamam bedensel çekim oldu, gayette istediğim gibiydi her şey ve uzun zamandır da biriyle bu kadar uyuşmamıştım, ama yani sırf 1 ay boyunca seks yapıcaz ve sonra da birbirimizi bir sonraki yaz göreceksek, kusura bakma ben gider 1 ay boyunca her gün tek başıma osbir çeker rahatlarım daha iyi olur. Hem açıkçası artık kimsenin eğlencesi olmaya pek niyetim yok. Olacaksa tam olsun, olmayacaksa otostop’a devam. Zaten bu otostop’a çıkma nedenlerimden biri de buydu; artık birilerine vakit ayırmaktansa, kendime vakit ayırıp en azından yaşlılığımda çevremdekilere anlatacak anılarım olur.
Zaten anılarımın hepsini burda yazmıyorum, bazılarını yaşlılığıma sakladım, o zaman da buralarda olursak belki yazarım da, bilemiyorum. bok da çıkabilir yani.

İşte böyle bu düşünceler ve yazışmalar arasında caddede gezerken hornet’i açtım ve selam verip fotoğrafını gönderen efendi bir çocukla konuşmaya başladık. Bu arada bende uygun fiyata bir kahvaltıcı buldum ve ona da kahvaltı yapacağımı söyledim. Karşılık olarak o “ben şimdi kahvaltı yaptım, ama dilersen gelip muhabbet edebiliriz” dedi ve “tamam gel" dedim ve 3-4 dakika sonra geldi, o kendine kahve istedi, ben kahvaltı siparişimi verdim ve aldı bizi bir muhabbet.

Aradan 2 saat geçtiğinde, ben ona götümün içindeki kıl’a kadar her bişeyimi anlatmıştım, o da kendi kıllarından bahsetmişti. Zaten benim şu huyumu ben de sevmiyorum. Az önce tanıştığım adama ne diye her şeyimi anlatıyorumki. Hayır tamam saklayacak şeyim yok da, ama yani bi zahmet bence olsun. Resmen ağzımda bakla ıslanmıyor.

Neyse biz böyle konuş ediş derken kahvaltımızı da yaptık ve Ankara’yı beraber gezmeye karar verdik. Çıktık gezdik tozduk falan, bir kaç mekân’a gidip yedik içtik falan ve akşama doğru o bana “istersen gel bende kal” dedi ve bende hemen atlayıp kabul ettim. Beraber otele gidip benim valizimi aldık, ordan eve geçerken de yemeklik malzeme falan aldık ve eve gelip yemek yapıp bi güzel de doyduk. 

Sonra saatler ilermiştiki app’lerden birinde bi adam “bugün doğum günüm ve iş gezisine geldim, oturup yemek yiyeceğim kimse de yok. benimle yemek yer misin” dediği için üzüldük. Çünkü bu adam yazmadan önce biz bayaa yalnızlık hakkında atıp tutmuştuk ve şimdi bu adam da doğum gününde yalnız olduğunu, yemek yiyecek kimse bile olmadığını söyleyince kahrolduk. Gerçekten kötü bir histi ve bunu ikimizde iyi biliyorduk. Üzülürken adama o “evde arkadaşımlayız ve şimdi yemek yedim. yemek yerine tatlı yiyebilirim” diye yazıştı ve adam da “arkadaşında gelsin, beraber yiyelim” dediği için “evet ya gidelim” deyip adamın da telefonunu alıp telefonda “tamam geliyoruz” deyip kalktık giyindik ve çıktık. 

Metroyla Kızılay’a doğru giderken yolda da işte doğum günü’nde bile yalnız olan birine üzülmenin verdiği o şiddetli duygularla yüklü konu hakkında konuş ediş derken Kızılay’a geldik ve biraz daha yürüyüp adamın söylediği otel’e geldik. Otel’in önüne geldiğimizde ararız dediğimiz içinde aradık ve adam telefonu açıp “aaa siz gerçekten geldiniz mi? ben sizi az önce defalarca aradım ama ulaşılmayınca, gelmekten vazgeçtiniz diye düşünüp diğer arkadaşlarımla yemeğe çıktım” diye cevapladı ve biz telefonu kaptıp birbirimize mal gibi bakakaldık. 

Hayır yani gelicez dedik yani bunun vazgeçmesi niye olsun ki. Off neyse dedik ve sinirlenmemeye karar verip siktir edip, bir kaç mekân’ın önüne gidip işte soda falan içerek milleti kestik. Sonra o bir kaç aşık olduğu adamı gördü ve kahroldu. Ben de “öff boş ver ya, senin olmayana üzülmiycen” gibi sikimsonik cümleler kurarak teselli etmeye çalıştım, ama olmadı.

Ay bu da her şeye üzülüyordu zaten. Üzül üzül resmen Bergen’e bağladı. Sonra ordan başka bir yere gittik ve orda da yine birilerini gördüğü için Bergen’e bağlayınca sinir oldum ve “ya şöyle dans etmeli bi yere gidelim” dedim ve o beni alıp EskiYeni diye bir yere götürdü. Girişte ben tuvaleti gördüğümüz için önce tuvalete gidelim dedi ve tuvalete gittik. O direkt işemeye giderken bende lavaboda elini yıkayıp saçlarını düzelten güleç yüzlü, hafif kızıl saçlı bir tiple bir anda gözgöze geldim ve birbirimize bakıp selam vererek hafifçe sırıttık. Ama bu sırıtma daha çok hani biriyle birbirinize ayıp olmasın diye sırıtıırsınız ya o biçim bir sırıtmaydı ve olabildiğince soğuktu. Lavabo tam kapının önünde olduğu için ve biri elini yıkamaya başladığında giriş kapandığı için ben kapıda içeri girmeden kalakaldım ve bunun üzerine Kızıl bana dönüp yol vererek “geç geç” dedi, bende “yok geçmiycem, arkadaşımı bekliyorum” dedim ve ilerdeki pisuvara işeyen Bergen’i gösterdim.

Ama bunun üzerine Kızıl “geç geç” deyip yol verdi yine ve bende bir kaç defa daha ısrar edince geçip lavabonun diğer tarafında elimi yıkayıp, ahenkle dans eden saçlarımı ıslatıp arkaya doğru ittim, Kızıl’da bu arada “oo kendine de bakıyorsun” dedi ve ben aynada bakıp gülümsedikten sonra da onu hafifçe süzüp “sende bakıyosun” dedim ve öyle ihihihihih diye birbirimize güldük. 

Bu arada birileri daha içeri girmeye yeltendiği ve burası da çok dar olduğu için ben bir peçete alıp elimi kurulayarak tuvaletin dışına çıktım ve Kızıl’da benimle gelip yan taraftan aşağı inen merdivene bakıp “burası ne” dedi, bende “ya bilmemki, ilk defa geldim” dedim ve öyle onun merdivenden aşağı sarkmasıyla sanki beni de davet eder gibi hareketler yapması bir oldu. Ama ben şimdilik birileriyle flört edemezdim çünkü buraya Bergen’le gelmiştik ve Bergen henüz çişini yapmayı bitirmediği için onu satmaya da niyetli değildim.


ama bizim Kızıl ha bire bir şeyler soruyordu, onun bu saçma sapan bir şeyler sorarak benimle ilgilenmesi ise, içimde durgun vaziyette duran volkanları faal hâle getirmeye yetmişti. Hatta tuhaf biçimde erekte de olmuştum. Çünkü Kızıl bir şeyler söylerken kulağıma yaklaşıyor, adeta kulağıma bir şey söylemiyor, kulağımın içine girip çıkıyordu. O anlarda böyle yanaklarımız birbine değdiğinde ben bi tuhaf oluyordum. 

devamı: http://hayaterkegi.blogspot.com.tr/2015/08/canmn-istanbulum.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.