Sıçmayı geç, bütün fresklerde yıkık dökük ve dediğim gibi vadi komple korunmasız. Duvarda kalan bir kaç freski de siz söküp çantanıza atsanız ve 20 metre aşağıda sizi bekleyen arabanıza binip gitseniz kimsenin ruhu duymaz. Çünkü en yakın koruma görevlisi 1km uzaklıkta, ki zaten yabancı turistler falan hep fresklere asılıyorlardı, bizim dangalak türkiyeli turistleri saymıyorum bile.
Neyse işte akşam 16:30’a kadar vadiyi gezdim ve anladımki buraya da yalnız gelmemek lazımmış. Özellikle yılan varken hiç gelmemek lazımmış. Hele de bir ara öpüşen turistleri görünce iyice iç geçirmedim, kıskanmadım değil. Herkes yavuklusuyla, ben ise elime aldığım değnekle geziyordum. Ahhhh kader, kahpe kader.
Sonra işte gerisin geri yürüyerek Ihlara’ya geldim ve valizimi emanet bıraktığım kazıkçı marketten alıp, adamın tarif ettiği yola doğru koyuldum. 1 saat kadar beklememin üzerinden adamın biri durdu ve beni aldı. Meğer sabah köylerde otostop çekerken de görmüş beni ve bu yüzden almış. İşte ne yaptın ne ettin muhabbetinden sonra ayrılacağımız yola geldik. Çok şükür gelmiştik, çünkü tipimden ibne olduğumu anlamıştı ve muhabbeti "ya boş ver her şeyi. bu hayatta üç şey yapcan; yiycen, içcen, sikcen" deyip duruyordu. Artık bir kaç defa tekrarladığında kendimi arabadan atacaktım ki, çok şükür beni Aksaray kavşağında indirdi ve o ters istikamete devam edip gitti.
Yakınlarda gördüğüm Opet’e gidip elimi yüzümü yıkadım, kendime akşamdan hazırladığım sandviçlerimden birini çıkarıp yedim ve oturup bi güzel dinlendim.
Aa ben size nasıl beslendiğimi anlatmamıştım, şimdi o olayı şöyle yapmaya başladım:
Genel olarak artık Bim, A101 gibi marketler Türkiye'nin her yerinde varlar. Onlara gidip kendime sandviç yapacak malzemeler alıp, akşamları da gün içinde yiyeceğim sandviçler hazırlıyorum ve acıktıkça da höpürdetiyorum. bunun dışında ise zaten çok fazla etçil biri olmadığım için gün içinde yanımda bir şey yoksa da meyve alıp yiyorum. öğün olarak hem daha ucuz, hem daha sağlıklı oluyor. Ama insanın et'teki besinlere de ihtiyacı olduğu için et gibi besinlerden de çok uzak durmuyorum. Bunları sadece ihtiyaç olduğu için 2haftada 1 yiyorum.
Zaten bu yolculukta eti tamamen bıraktım diyebiliriz. Hatta nerdeyse vejeteryan olcam da neyse.
Aradan 1 saat kadar geçmiştiki artık toparlanıp yola çıkmanın zamanı gelmiştir deyip yola çıktım ve bu sefer çok beklemeden bir taksi durdu ve beni aldı.
Arabadaki yaşlı amca meğer memur emeklisiymiş ve çok eski bir arkadaşının kızının bu tarafa tayini düşünce onu görevli olduğu köye bırakmaktan dönüyormuş. Sonra laf döndü dolaştı geldi bana ve başladım konuşmaya. yol bitinceye kadar da hiç susmadım. Çünkü sussam konu dönüp dolaşıp “ya sizin oralarda doğuda bu olaylar nasıl oluyor, oysa türk kürt kardeştir” muhabbetlarine gelecekti ve ben artık bu muhabbetlerden iyice sıkıldım.
Ben böyle hiç durmadan konuşurken adam bir ara ters ters dönüp baktı bana ama çok şey etmedim. Neyseki yol bitti ve adama teşekkür edip Aksaray’da indim. Şehir merkezinde sora sora bulduğum ucuz bir pansiyona gittim ve 20 tl’ye kayıt olup uyudum. Sabah uyandığımda şehrin Aksaray Müzesi’ne gidip bakındım ve ordaki 10.000 yıllık yaşam belirtilerini ve o dönem yaşayan insanların eşyalarına bakıp bakıp durdum. Bebek mumyaları, kedi mumyaları ve farklı dönemlerden kalan eserlerin hepsi muhteşemdi. Müze bahçesine atılmış gibi duran çanak çömlekler ise acınacak haldeydiler.
Sonra ordan çıkıp şehir merkezindeki Ulu Camii’ye gittim ve orayı da bi güzel gezip, ezan okununca da abdest alıp cemaatle namaz kıldım. Namaz kılarken rahatlarım diye düşündüm ama hiç rahatlamadım.
Nedense bu ara namaz kılarken rahatlayacağımı çok düşünüyorum ama hiç etkisi olmuyor.
Eskiden arada sırada da olsa namaz kıldığımda içim huzurla dolardı, ama şimdi huzur muzurdan eser yok. Öyle sanki spor yapmışım gibi namazım bitiyor ve ben öyle kalıyorum. Oysa allah benimel biliyorum. Ama neden namaz kılarken rahatlamıyorum onu anlamadım. Yani sanki bir şeyler eksik gibi, bir şeyler yanlış gibi ama anlamadım.
Bir de bu ara içim çok sıkılıyor. Her şeyden ve herkesten sıkılıyorum, bazen neden yaşadığımı düşünürken yakalıyorum kendimi ve sanırım böyle şeyler düşünmemek için de kendimi sürekli bir şeylerle meşgul tutuyorum. Nedenini anlamadım ama işte öyle yani. Sanki ölsem rahatlayacak mışım gibi bir hisle dolup taşıyorum.
Size de olur mu hiç böyle?
Neyse işte Aksaray’da zaten göt kadar yer, iki tur atınca şehir bitiyor ve sıkılıyorsunuz. Bir kaç gündür yollarda olduğum için hazır bulduğum ucuz otelde bir gün daha kalmaya karar verdim ve ikinci günün gecesinde 3-4 defa osbir çekip uyudum.
Osbir çekme amacım da acaba sikim kalkıyor mu diye kontrol etmekti. Çünkü uzun zamandır osbir de çekmiyorum ve sikim çiş yapmak dışında bir işe yaramamaya başlamıştı. Eskiden ben günü 3 osbirsiz kapatmazdım bile, ama şimdi ise en erken 3 hafta önce osbir çekmiştim. Hey gidi günler hey.
Osbir çekerken de kendi kendimi gaza getireyim dedim ama o da olmadı. Sevdiğim, seviştiğim adamları düşündüm ama sikim bana mısın demedi. Öyle ölü yılan gibi bacak aramda kala kaldı. Ben de işte porno açıp izleyerek onu kandırdım ve uyanınca da osbir çektim. 1 saat sonra tekrar kandırdım ve tekrar osbir çektim. ama zerre zevk almadım. Öyle kuru kuru osbirle yetinip uyudum.
Sabah uyandığımda yurtdışında tatile gelen çocuk aradı konuştuk ettik. Yaşı daha 20 olduğu için sana aşık oldum deyip duruyordu. ben de hislerinde acele etmemesi gerektiğine dair söylemlerde bulunup durdum.
Sonra da işte konuşmaya başladık falan filan. Detaylı konuşmalarımız sonrasında baktım ki, o zaten en fazla 1 ay sonra yaşadığı ülkeye dönecek, ben ise yine osbir’e devam edicem, içim biraz tuhaf oldu.
Evet çocuk benden hoşlanmış ve sürekli 4 ağustos’tan 25 ağustos’a kadar benimle geçireceği günleri sayıp duruyor, ama sonra o gidince ben yine kalcam sap gibi ve bu durum bana pek hoş gelmiyor.
Artık sadece eğlendiğim ve eğlenebildiğim kişilerle pek zaman geçirmek istemiyorum. Artık cehennemin dibine bile gitsem, hiç ikiletmeden “bende seninle geliyorum” diyen birilerini arıyorum. Hem o daha ergen ve tabii ki her gördüğü erkeğe atlarcasına aşık olduğunu sanacak. Ki aslında aşık da olacak. Ama işte ben şimdilik ergen tavırları çekecek halde değilim. En fazla 1 ay sürecek bir şeyleri de aramıyorum.
Bunları düşününce çocuktan soğudum. Çünkü o yarın öbür gün gidecek ve ben yine yalnızları oynamaya başlıycam. Madem yalnızları oynıycam, şimdiden oynamaya devam edeyim daha iyi olur.
Bunu henüz çocuğa demedim tabii ve bu sabah da aksaray’dan yola çıkıp şehir dışına doğru yürümeye başladım. Onunla da telefonda konuşup bunları anlatmayı düşünüyorum. Çünkü 1 aylık güzel zaman geçirsek bile ben artık 1 ay’la yetinebilecek biri değilim, bana 1 ömür lazım.
Sonra Aksaray merkezden kafamı da toplıyım, boşuna da üç beş kuruş masraf etmiyim diye yürüye yürüye şehir dışına çıktım ve otostop çekmeye başladım ama kimse bana mısın demedi.
Bir ara bir adam durdu ama o da salak çıktı. Meğer adres arıyormuş, beni de beraber onun gideceği adresi bulalım diye arabasına almış. Onunla karayolunda bir kaç tur attık ve aradığı adresi bulduğunda indim. İnerken de bana demez mi “dikkat et kendine, böyle herkesin arabasına binme. bi manyağa denk gelirsin bıçaklar seni atar bir kenara”
o böyle dediğinde derin bi “ooffff” çektim ve “dayı herkes iyi, boşuna kötü insan arama” dedim ve indim.
Ben ve süslü valizim yine yoldaydık ve bu seferki olayı anlamamış halde birbirimize bakıyorduk. Biraz ilerde gördüğüm dinlenme tesisine gittim ve oturup biraz dinlendim. O sırada gelip giden otobüslerden Mersin arabalarını görünce acaba Mersin’e mi gitsem diye düşünceler kafama üşüştü ama “yurtdışından gelen çocuğa söz verdim, şimdi ankara’ya gidicem, orda 2-3 gün geçirip ordan da onun yanına Samsun’a geçicem” dedim ve düşüncelerimi susturdum. 1 saat sonra anakara arabaları gelmeye başladı ve ben gelenlere ne kadara gidersiniz diye sormaya başladım. Normalde 30 tl idi ama paramın az olduğunu söylediğim bir otobüs şöförüne 15 tl’ye beni almalarını rica ettim ve o da aldı.
Ücreti ödeyip yerime oturdum ve yol boyunca çocukluğum aklıma geldiği için ağlayıp durdum. Hayır yani ne alaka niye ağladım bende bilmiyordum ama sanırım gözlerimin pası silinsin diye kendime bahane aradığım için bu bahaneyle yetinip ağlamaya başlamıştım. Otobüs Aşti’ye girerken, artık ağlamıyordum ve etraftakileri kesmeye başlamıştım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.