-->

01 Mart 2015

bazı ilişkiler bitince, insanın yüzlerce rekât şükür namazı kılası geliyor

Yıllarca götümü yırttım, düzgün bi ilişkim olsun diye. Olunca da bitsin diye götümü yırttım.
Oysa bu kadar zor olmamalı birini sevmek veya sevmekten vazgeçmek. Ama işte her şeyi olduğu gibi sevmeyi de zorlaştırıyor, içine girdi mi çıkılmaz hale sokuyoruz..

Bu aralar Öküz Herif'le olan ilişkim bitsin diye uğraşırken ondan artık nefret etmeye başladım. Üstelik eskiden "bitsin ama lütfen arkadaş kalalım" diye yalvaran benden geriye de hiçbir şey kalmadı. Artık "tamamen bitsin"lerle yaşıyorum.
Yani; sanki o hayatıma hiç girmemiş gibi olsun istiyorum. Sanki 3 yıl önce onunla tanışmamışız gibi..

3 yıl dedim de, biliyor musun, 3 yıl önce bir öncekigün onunla ilk kez buluşmuştuk ve ben onu görür görmez "işte bu yaa" demiştim. Gözlerimi ondan alamamış, anime karakteri gibi bakakalmıştım ve zaten ilk buluşmaya dair onun da hep söylediği şey "gözlerin çok güzeldi, böyle maymun gibi kocaman kocaman açmış beni izliyordun" cümlesiydi..

Ama şu son zamanlardaki tatsız olaylardan bu yana, bugüne kadar yaşadığımız güzel bile olan her şeyin geride kalmasını istiyorum. Hatta sanki onunla hiç aynı evde yaşamamışız gibi, sanki hiç tanışmamışız gibi, sanki ilk buluşmamızda ona gözlerimi pörtleterek bakmamışım gibi, sanki "işte bu yaaa" diye içimden hiç geçirmemişim gibi olsun istiyorum..

Çünkü şu son bi kaç haftadır iyice kudurdu. Hayata resmen klasik heteroseksüel kafasıyla bakıyor, ilişkimizi o anlamda şekillendirmeye kalkıyor ve söylemleri de hep o şekilde.
Üstelik bu durumu hatırlattığım zaman, bunu da kabullenmiyor ve benim çok abarttığımı söyleyip duruyor.
Buna karşılık kendini düzeltme konusunda ufak bir adım bile atmıyor, tek adımı "seni seviyorum" cümlesini sık sık söylemesi. Ama ne yazıkki duymaya alıştığımdan olsa gerek, söylediği "seni seviyorum" cümleleri bile artık üzerimde hiç etki yaratmıyor..

Oysa daha bir kaç ay önce bile, bu cümle ile aram çok çok iyiydi. Kavga ettiğimizde bana "seni seviyorum" diyordu ve ben tüm o kavgalarımız esnasında bana ettiği hakaretleri unutabiliyordum.
Ama şimdi sanırım bağışıklık kazanmış olduğumdan dolayı, kavgalarımız sonrasında o bana "seni seviyorum" dediğinde, ukala bir tavırla ters ters bakıp duruyorum..

Üstelik, o an, dudağımın kenarında oluşan ve sanki bir yere gitmeyecekmiş gibi ortaya çıkan dalga tebessümümü görmelisiniz ve birde burnumdan hımff diye verdiğim tek solunumluk sert nefesimin sesini.
Bir zamanlar ağzından tek bir "seni seviyorum" cümlesi duymak için kırk takla atan benden geriye şimdi; ondan ayrılınca kırk takla atarak uzaklaşan ben kaldım..

Bu aralar tam bitirmedik ilişkiyi. Daha doğrusu ben bitirdim ama o kendince devam ettiriyor. Zaten kavgaya dönüşen sürtüşmelerimiz de bu yüzden yaşanılıyor.
Geçen gün evimin anahtarını almak için ne kadar yırtındığımı görmeliydiniz. Alıncaya kadar gün boyunca kavga ettik, evin altını üstüne getirdik. Üstelik sinir krizleri esnasında birbirimize vurmalarımız, eşyalarla beraber birbirimizi de kırmalarımızı saymıyorum bile. Sol elimin başparmağındaki kesikler hâlâ duruyor. Onun da kafası şişmişti en son, birde boynunda çizikler falan vardı. Sanırım kavga esnasında Panter Emel olup çıkmışım, farkımda değildim..

Evin anahtarını alma sebebim, evin tamamen benim mülkiyetim olmasıyla alakası yok. Daha çok bireysel düşüncelerime olan saygısızlığı ve artık onunla cinsel bir yakınlaşma istemiyor oluşumla ortaya çıkışan tacizlerinden kurtulmakla alakası var.
"Sana gelip sohbet etmek istiyorum" dediğinde bunu normal karşılıyorum, hatta "sende kalayım sabah burdan işe giderim" deyişleri de normal geliyor bana ve bu yüzden kalmasını hoş görüyorum. Ama uyku vaktinde özellikle aynı yatakta yatmamızı istemesi, aynı yastığı kullanalım deyişi falan sıkmaya başladı..

Aslında ilk başlarda bu durumu da normal görüyor ve ayrılma sürecimize alışsın diye aynı yatakta hiçbir şey yapmadan yatabiliriz diye düşünerek teklifini kabul ediyordum, ama sonra bu aynı yatakta yatma durumlarımız gecenin bi yarısında onun tecavüze varan tacizleriyle uyandırılmamla artık bende sabır falan bırakmadı.
Önce tatlı tatlı konuştum, bir kaç gün sonra sert bir şekilde konuştum, aynı hareketlere devam edince diğer odaya geçip uyumaya başladım. Ama yine olmadı, çünkü ben uykuya daldıktan sonra gelip bana sarılarak uyuyordu. Uyku sersemi olduğum ve uykumun kaçmaması için kavga etmeye üşenerek sesimi çıkarmıyor ve biraz da "ihtiyacı vardır" diye düşünerek bu şekilde yatmaya devam ediyordum.

Ama sonra yine azıttı. Normalleştirme çabalarımı hoş görmemeye ve sesimi duymamaya kalkıştı. Sanki onun için bir insan değil de, istediği gibi davranabileceği herhangi bir eşya gibiydim. Bana; beni istediği gibi evirip çevirip, oynayabileceğini sanarak yaklaşıyordu ve bunu fazlasıyla hissettiriyordu.
Üstelik bunu yaparken sırf bir zamanlar ilişki yaşamış olduğumuz için böyle davranmaya hakkı olduğunu da söylemekten geri kalmıyordu. Bu en kırıcı olanıydı, kişiliğimi, yani beni yok sayıyordu.
İşte bu gibi anlarda kendim olmaktan çıkıyor ve içimdeki Hulk'u serbest bırakıyorum.
Yani bi anda kızdım, dağıttım tabii ve o bunun üstüne "tamam, madem öyle arkadaşlığımız devam etsin" deyip yumuşattı beni. Ben de hemen inandım ona, hem zaten insan dediğin hayatından birini öyle kolay kolay silmemeli, birbirine yüzlerce şans daha tanımalıydı. Çünkü bir insanı yok saymak öldürmekten daha çok acı verirdi. Bunu en iyi ben bilirdim.

O yüzden arada önemsiz küçük sürtüşmelerimiz olsada arkadaş kalma çabalarımız devam etti. Ama gece saat 12:00 olunca kudurdu durdu. Sanki ben hastaydım ve onu sikince veya o beni sikince iyileşecektim gibi davrandı bana. Oysa hiçbir şey hissetmediğim biriydi artık ve bunu kibar bir şekilde anlatmanın bir yolu yoktu. Üstelik gecenin bi yarısı eve çıkıp gelmeleri de son bulmuyordu ve bu durumlarını çok yorgun olduğuna, canı sıkkın olduğuna yorumluyor, benden de şefkat beklediğini açıkça söylüyordu. 
Şeytan'a uyar gibi uydum ona, şefkatli davranışlarımızın sonu hep kullanılmış kondomları çöpe atarken bitti. İşte o anlarda yavaş yavaş farkettim, böyle devam edersek ilişkimiz bitmeyecekdi ve bitecek gibi de görünmüyordu. Üstelik artık onunla olmak zevkden öte işkence gibi geliyordu. Tek çare evin anahtarını almak ve bu ani gelişlerini tamamen sonlandırmaktı.

İşte bu yüzden çıkıp geldiğinde kavgaya tutuşmuştuk ve akşam güneş batarken anahtarımı almıştım ama o hâlâ kanapede padişah gibi oturuyordu. Gitsin diye ağız dalaşımız devam ediyordu ama o hiç kıpırdamıyordu ve kıpırdamaya da niyeti yoktu.
Aradan bir kaç saat geçtiğinde apartman yöneticisi aylık giderleri almak için geldiğinde onu içeri davet ettim ve adama 25 TL vermek yerine çay kaynatıp sohbeti uzattıkça uzattım. Sonra tabii Öküz Herif dayanamadı siktirolup gitti, bende hemen aylık gideri, yöneticiye verdim ve adam kalkıp gitti.
Adam gidince kanapeye uzanıp ağladım. Sonra uyuya kalmışım, uyandığımda sümüğümün birazı yastığa akmış, birazı ise bıyığımda kuruyup kalmıştı. Kalkıp elimi yüzümü yıkadım ve iki rekat şükür namazı kılmak için abdest alayım derken "amaaan şimdi bu kışın ortasında namazı ne yapcam, yazın kılarım" deyip namazı erteledim..

2 yorum:

  1. adam gidince niye agliyorsun?
    sanirim bitirmeyi icsellestirememissin.
    ya da bu vaziyete gelmesine uzuluyorsun.
    yerinde olsam oynayacagim hamle para araci olur. para istemek kdr kacirici bi unsur var mi ola? ama bana para ver demezsin. pizza soylettir gavata ode lan de. *okg

    YanıtlaSil
  2. herkes gidinceye kadar kendimi zor tutmuştum ve herkes gidince de bi anda gelen rahatlama hissiyle ağlamıştım.

    her şeye ağlamış oldum aslında; onunla olan ilişkimizin bu hale gelmesine, çaresiz oluşuma, kimsenin kalmamasına falan filan belkide.

    para mara bir şey olmasın ya. zaten zar zor bitirdim. bi daha başlamaya hiç niyetim yok. siktirsin gitsin.

    YanıtlaSil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.