bu yazı, şu yazının devamıdır: ŞU YAZI
...kendi
kendime içimden söylediğim "acı yok rocky, acı yok" cümlesiyle,
askeriyenin kapısından içeri girdiğimde saçma sapan bir yere geldiğimi
zaten biliyordum.
Çünkü burası bambaşkaydı ve biliyordumki
gelenlerin yüzlerindeki o tuhaf mutluluk ifadesi, bilinçli olmaktan çok
farkında olmadıkları bir kölelikten kaynaklı olarak suratlarındaydı.
İşte
bu beyinsizler topluluğunun, amcamın 2-3 litre süt sağmak için
beslediği ineklerinden tek farkı, otobüse binmek için bilet almak
gerektiği bilincine sahip olmalarıydı.
Bu durum bana hep
tuhaf gelmişti ve bugün de o tuhaflık devam ediyordu. Çünkü onların
aileleriyle gelmelerinin aksine ben; hazır işsizken askerliği de aradan
çıkarmak, orda burda yatmaktan kurtulmak, bi kaç yıldır dağılan kafamı
toplamak, düzenli olarak sıcak yemek yiyerek midemi rahata erdirmek ve
evsizliğimden dolayı orospulaşmamak için askere gelmiştim ve benim
zorunluluğumun yanında bir çok kişi halaylar eşliğinde kapıdan giriş
yapıyordu.
Üstelik henüz 19undan gün saymaya başlayan
körpe bedenime dokunmak için, çizgileri henüz iyice belirginleşmemiş
olan avuçiçime para saymaya hazır bir top lumun var olduğunu
keşfetmişken, eğer askere gelmezsem kesin bir kaç yıla kalmaz ameliyatla
sikimi kökünden kestirip, elimde kelebek bıçakla volta atarken müşteri
arayan travestiler arasında yerimi alacaktım. Ben böyleydim ve insan
kendinin ne bok olduğunu gayet iyi bilirdi. Ben de kendimi biliyordum.
Para,
bazen günlerce sıcak yemek yiyemeyen sokakta yatıp kalkmaktan bıkmış
kişi için iyi bir araçtır. Üstelik bu kişilik, sırf hatr gönül
ilişkisiyle tanıdığı arkadaşlarına çok fazla yük olmayı sevmeyen biri
ise; kendi ayakları üzerinde durmak için, az önce tanıştığı adamın
kasıkları önünde poposunu dönüp diz çökmeye dünden razı olup götünü
siktirmekten geri kalmayacaktı.
Hazır yeri gelmişken şuna
da değdirmek istiyorum; doğrusu götünü para karşılığı siktirmek iyi mi,
kötü mü bunu hiç tartışmadım. Tartışmayı da ahlaksızca buluyorum.
Sonuçta götünü ne için siktirdiğin sadece seni ilgilendirirdi ve giren
çıkan sanaydı. Hiç kimseyi ilgilendirmeyen bir konuyu tartışmak sadece
zaman öldürmekti ve ben zamanımı başkalarının hayatlarını nasıl
yaşadıkları konusunda konuşarak geçirmektense, kapkaranlık bir sokakta
gökyüzüne bakıp aptal aptal yıldızları saymayı daha doğru bulurdum. Bu
benim zamanımdı ve onu nasıl öldüreceğim benim nasıl bir katil olduğumla
ilgiliydi.
Konudan çok fazla uzaklaşmadan tekrar
dönecek olursam: O yaşlarda para karşılığı götümü siktirmeye alışmaktan
çok korkuyordum ve askerlik yapmayacağım söylemlerim çoktan balon
olmuştu. Belki kalacak bir yerim olsa, belki bir iş bulsam vicdani redci
olabilirdim. Ya da götümü siktirdiğim için askerlikten yırtmaya
çalışabilirdim. Ama ne yazıkki düzenli bir yerleşik hayatım yoktu ve
askerlik bu hayatı nasıl yapacağım konusunda gereken kafayı bana
sağlayabilirdi.
Çünkü kafam çok dağınıktı ve toparlamam belki de
15 ay'dan daha uzun sürecekti. Hem bu 15 ay içerisinde belkide aşkımı da
bulacaktım. Çünkü insanın ruh ikiziyle nerede karşılaşacağı hiç belli
olmuyordu ve benim inandığım allahım sürpriz yapmayı çok seviyordu.
Allahımın
sürprizlerine daha çok vardı ve ben işte daha ilk günümdeydim. ama yine
de her şey çok tuhaftı. düşünsene sen başka bir çaren olmadığı için,
bazen sırf sıcak bir yatakta uyumak uğruna biriyle yatmak zorunda
kalmamak için burdayken, diğerleri tamamen bir eğlence ortamına düşmüş
gibi davranıyor ve ailelerine bol bol gülücük dağıtıyorlardı.
Tüm
bu hengameye bakıp dalga geçerek, kendi kendime tebessüm ederken "lan
geri zekalılar hayatınızdan 15 ay çalınacak, sevdiklerinizden 15 ay
uzakta kalacaksınız, yediğiniz içtiğiniz ve bunun sonrasındaki
sıçışlarınızı bile komutlara bağlı olarak yapacaksınız ve 15 ay boyunca
bu kamuflaj içinde kıvranacaksınız. Tüm bu ve sayamadığım daha bir çok
insanlık dışı muamele karşılığında ise elinize kendi yarrağınız geçecek,
ama hâlâ mutlusunuz, hâlâ gülüp oynuyorsunuz. Tuhaf değil de nedir bu
haliniz. beyinsiz gerizekalılar" diyordum.
Doğrusu bu
söylediklerim herkes için geçerli değildi. Bazıları ağlıyordu da ve bu
ağlamaların nedeni sanırım dışardaki hayatlarında uzak kalmalarından
kaynaklıydı. Yoksa gözyaşlarının dökülme nedeni; askerlik yapmak veya
yapmamak konusuyla uzaktan yakından alakası yoktu.
Onlar sadece 15 ay boyunca dışarıda harcamaları gereken baba parasını, burada yiyememek zorunda kalacakları için ağlıyorlardı.
Böyle
insanları tanırdım, herkes tanır ve tanıyacakdır da. Bu tipler; o az
önce askere geldiği için sevinçten ailece göbek atan cahillerden daha ot
insanlardı. Bunların annesi babası; oğullarının askere gelişlerinin
daha ilk saatinde ülkenin dört bir yanında tanıdıkları binbaşı, yüzbaşı,
general meneral ne kadar büyükbaş varsa arayıp oğullarına yardım
etmeleri için torpil peşine düşerlerdi. Bu tiplerden, askerliğim
süresince bol bol görecektim ve mide bulandıran vatan kurtarma
nutuklarının en havalılarını da bunlar atacaklardı.
Öff
hatırladıkça midem bulanıyor. O yüzden bu bölümü geçeceğim. Zaten bunlar
üzerinde durmaya değmez, bunlar sadece binbaşının postası olur ve
binbaşının karısının köpeğini gezdirmek için askere gelmişlerdi.
Neyse
ben konu'ma geçeyim; sonra baktım bu gibi konular kafama çok takılıyor
"aman koy götüne gitsin" dedim kendi kendime ve o sırada "buraya geç"
diye bağıran askerin itiş kakışlarıyla beni yönlendirdiği sıraya
girdim.
Az sonra sıra bana geldiğinde bi masanın
önündeydim ve masanın diğer tarafındaki asker elimdeki kağıtları alıp
kontrol ettikten sonra bir kaç yer doldurup kağıtları bana verirken de
"seni pilot yapıyorum" dedi.
Durup yüzüne baktım "bu gerçek
miydi? yani şimdi ben havacı olarak askere geldiğim için pilot mu
olacaktım. ama ben daha önce hiç uçağa bile binmedim ki nasıl pilot
olcam?" diye korkudan altıma sıçmış halde düşünürken, bi anda o asker
anıra anıra gülmeye başladı.
Şerefsiz piç dalga geçmişti
benle ve ben bi anda her şeyin ciddi olduğuna inandığım bu amına
koduğumun yerinde bunun da gerçek olduğuna inanmıştım. Sonra sırasıyla
diğer masalardaki bir kaç işlemden daha geçtim, hepsi bir bir "ferhat
bunu pilot yapmış" diyerek birbirlerine göstere göstere dalga geçtiler
ve en sonunda da yönlendirildiğim sıralardan birine girdim.
Diğer
sıralarda da olduğu gibi bu sıranın sonunda da ne olduğunu bilmiyordum.
Kesin yine ülkeyi kurtaracak bir şeyin sırasıydı ve ben de en
sondaydım. ama çok geçmeden arkama onlarca kişi geldi, bu arada da
bulunduğum sıra ilerliyordu ve ben başımı biraz daha uzatınca teee
sıranın en ucunda birinin elindeki traş makinesiyle, yeni gelenleri traş
ettiğini gördüm.
Bulunduğum sıra ve diğer onlarca sırada
olduğu gibi saç traşı vardı ve herkes elini istemsizce özene bezene
uzattığı saçlarına götürüyordu. Yüzümde bir piçlik oluştu ve saçlarım
kaşınmaya başladı. Çünkü bir kaç haftadır doğru dürüst temizlenmediğim
için sanırım bitlenmiştim ve bu durum bende utangaçlıktan çok bir
rahatlama hissi verdi.
Onlarca dakikadan sonra sıra bana
gelince "birazdan ananı sikecem" dercesine bana bakan askerin kaş göz
işaretiyle gösterdiği kırık dökük sandalyeye oturdum ve asker eşşek traş
edermiş gibi saçlarımı kazımaya başladı. Birazını kazımıştı ki, diğer
arkadaşını da yanına çağırdı ve başımda sağa sola kaçışan bitleri
göstererek bana ettiği küfürleri isimsiz bir halde kulağıma söyleyip
durdu. Gülmemek için dudaklarımı içerden dişliyor ve dilimi ısırmaktan
geri kalamıyordum. Çünkü ağzımı serbest bıraksam bile gülüp
gülemeyeceğimden emin değildim, çünkü her hallerinden buranın
eskilerinden oldukları belli olan diğer askerler, biz yeni gelenlere
"birazdan ananız 15 ay boyunca sikilmeye başlanacak" bakışıyla
bakıyorlardı.
Küfürler arasında biten eşşek traşı
seansımdan sonra beni de diğerlerinin peşinden başka bir bölüme
yönlendirdiler ve orada kamuflajlarımı verdiler. Elimde hiçbir şey
olmadan girdiğim bu amınakoduğumun yerinde şimdi benden daha ağır bir
çantayla oyana buyana sallanarak önümdeki sırayı takip ediyordum.
Üstelik bitlerim bedenimin her yerine dağılmışlardı ve kaşınmalarım
sıklaşmıştı.
öylesine yönlendirilen hayvanlar gibi
gösterilen sırada ilerlerken, önce ne sırası olduğunu merak ettim ve
başımı hafifçe uzatmamla, enseme bir şaplak inmesi aynı anda oldu.
"sıraya geç lan" bağrışı arasında yediğim ense şaplağı tüm koridorda
duyulmuştu ve şimdi yüzlerce kişi bana bakıyordu, bende taban da yerin
dibine girip kaybolmak için küçük bir delik arıyordum. ama delik melik
bulamadım, üstelik az önceki o kalabalığın mırıltısı da kesilmişti.
adeta mezarlık kadar sessiz bir an oluşmuştu ve herkese güzel bir ders
olmuştum.
yediğim şaplaktan sonra, sıranın ne sırası
olduğunu boşverdim ve içimden "gösterileni yap ve 15 ay boyunca sakın
bir daha dikkat çekme. yoksa ananı herkesin önünde sikerler, bir şey de
yapamazsın" dedim.
Artık kararımı vermiştim. Adeta bir
hayalet olacaktım ve asla görünmeyecektim. Ama beni gördüklerinde ne
derlerse de hemen yapacaktım. Hatta "amuda kalk, osbir çek" deseler,
ikiletmeden kalkacak ve hemen osbir çekmeye başlayacak, boşalıncaya
kadar da durmayacaktım. gerçi zaten erken boşalıyorum :( en fazla amuda
kalkışımın 6ıncı saniyesinde boşalmış olurdum.
Şaplaktan
sona aldığım bu "hayalet olmak" kararı, 15 ay boyunca rahat etmeme
yetti. Ama şimdi henüz daha ilk günümdeydim ve sizin 15 ayımı
öğrenmenize daha çok var.
Artık önüme dönmüş ve
yerden hafifçe sürüyerek çektiğim koca çantamla bütünleşmiştim. Zaten
çantadan sadece bir metre daha uzundum ve çok da önemli bir ayrıntı
değildi bu. Sadece kısa boylu olmanın verdiği aşağılık kompleksinden
kurtulamadığım için değinmeden geçemedim.
Hem ben iyice sessiz
olmuştum ve sıra baya ilerlemişti. Sıranın bana gelmesine bir kaç kişi
kala farkettimki meğer bu bulunduğumuz sıra iğne sırasıymış ve az
ilerimde "uff off" sesleri arasında iğne yapılıyordu.
İğne
korkum hemen baş gösterdi ve kendime daha önce yediğim yarrakları
hatırlatıp sakin ol deyip sırada ilerlemeye başladım. İğne yapan beyaz
önlüklü altı kamuflajlı askerlerden biri "kolunu sıyır" dedi ve ben de
ışık hızıyla kolumu açıp başımı başka yöne çevirirken gözlerimi de
sıkıca kapatıp dudaklarımı dişlemeye başladım. "Tamam korkma bir şey
olmayacak" cümlesi eşliğinde kolumda bir çimdik hissettim ve sonrasında
iğne yapıldı. İğneden sonra çantamı sürüye sürüye yine diğer sıralara
dahil olmak için yürüdüm gittim.
Artık
saatler baya ilerlemişti ve bu sefer de kalacağımız bölükler
belirleniyordu. ama yoğunluktan dolayı nerede kalacağımız belli
olmayınca kafa hesabıyla siz şu binaya, siz şu binaya diyerek bizi sıra
sıra ayırıp başımıza da eski askerlerden birini koyup binalara
götürdüler.
Önüme çıkan ilk yerde yatmaya razıyken, gayette temiz
bir bina içinde temiz bir yatağa düşmüştüm. Sanırım aylar sonra ilk
defa biriyle yatmak zorunda kalmadan temiz bir yatak yüzü görecektim.
Üstelik bu beyaz çarşaflarda sadece ben yatacaktım. Temiz bir yatakta
tek başıma yatmayı o kadar çok özlemiştimki...
Çantamı
kalabalık sesler eşliğinde bana gösterilen ranzanın önüne bırakırken,
kendimi yatağa attım ve o anda bir bağrış çağrış koptu. Onbaşılardan
biri "emredersiniz komutanım diyeceksiniz ulan" diye milleti ite kaka
ağzından tükürükler saçarak bizim olduğumuz koğuşa doğru geliyordu. O
anda ne yapacağımı bilmeden öylece uzanmış sesin gittikçe bizim
bulunduğumuz koğuşa yaklaşmasına kulaklarımla şahit olurken, bi yandan
koğuş hepsi ayağa kalkmış ve biribirine bakıyordu. Ben de ayağa kalkayım
bir şey olmasın diye hareket ettiğim anda kapıdan azrailin biri girdi
ve ne dediğini anlamadığım bir dilde (ki aslında türkçe konuştuğundan
emindim) küfürler edip yayılmış olduğumuzu konu ettiği uzun bir nutuk
çekti. O bağrış çağrışlarından anladığım kadarıyla burası askeriyeymiş
ve yan gelip yatma yeri değilmiş. O cümlesini bitirirken bende içinden
"o zaman bu yatakları niye koydunuz buraya" diye kendi kendime espri
yapıp gülüyordum.
Sanki beni duymuş gibi bir anda yanımda
bitince adeta buz kestim. Yüzünü bir kurdun az sonra avını parçalamadan
önceki hali gibi iyice yüzüme yaklaştırdı ve bağırmaya başladı. O
bağırmaya başladığı anda çocukluğuma gittim; ve işte henüz 10lu
yaşlarımda abimin karşısındaydım; nedenini bilmediğim bir şey için
bağırıp çağırıyordu. ya eve geç geldiğim içindi, ya da ilerde bir gün
ibne olacağımı bildiğinden dolayı depreşen homofobik duygularını tatmin
için kendine bir bahane bulmuş yine sövüyordu. Öylece durdum. Hareketsiz
bir şekilde. Sanki orda değilmişim gibi. O konuşurken söylediklerini
anlamamayı seçerdim. Böylece beni kızdıracak bir şey söylese bile, onu
anlamadığım için tepkisiz kalacaktım. Tepkisiz kalınca çok çaresiz
görünürdüm ve çaresiz görününce abimin dayaklarından kurtulma şansım
daha fazla olurdu.
İşte şimdi o piç onbaşı abim olmuştu
ve bağırıp çağırıyordu. Ama onca tepkisizliğime rağmen, sesi daha bir
yükseliyordu ve adeta tükürükleriyle yüzümü ıslatmayı geç, sanki duş
başlığının altında yıkanıyor gibiydim. En son küçük bir hareketinde
vurur gibi yaptı ve ben iyice tepkisiz olunca, o da bağırmaktan vazgeçip
gözlerimin içine bakıp söylene söylene kapıya doğru gitti.
Tam
çıkacakken "ne söylersem söyleyeyim "emredersiniz komutanım" diye cevap
vereceksiniz" dedi ve biz hep bi ağızdan "emredersiniz komutanım" dedik
onbaşı'ya ve o sivil hayatında kimsenin siklemediği sünepe, bütün
koğuşlara girip bunu tekrarlaya tekrarlaya ebesinin ammına doğru
gitti...
Kendi kendime aldığım hayalet olma kararımı
unutmuştum ve işte az önce azrail ile gözgöze gelmiştik. Bu sefer
kararımı gerçekten verdim ve olabildiğince dikkat çekmeyen bir tip
olmaya yemin ettim. Çünkü hem malın tekiydim, hem de bir ibneydim. Mal
olmamı farkederlerse beni her işe koşturup üzerimden diğer bir bütün
askerleri yönlendirmek için prim yapacaklardı. Bu primleri ise beni her
gördükleri yerde itip kakmaları ve bağırıp çağırmaları demekti, böylece
diğer askerler benim düştüğüm zavallı durum karşılığında kendilerine çek
düzen verip bu sünepe onbaşıların her dediğini yapacak, fazla da dikkat
çekmemeye çalışacaklardı.
Eğer ibne olduğumu farkederler ise;
malum götüm zoraki bir bayram yerine dönerdi ve bu durum hiç de hoş
değildi. Evet götümü elletmek hoşuma giden bir durumdu, ama bu hoşluk
götümü isteyenin ellemesi ile değil, benim hoşlandığım kişilere götümü
elletmem ile alakalıydı. Bunu kimse farketmemeli ve mümkünse şimdilik kimseyle gözgöze bile gelmemeliydim.
Çünkü eğer gözgöze gelsem ibne olduğum hemen farkedilirdi.
Çünkü
ben bu kadar erkeği daha önce hiç bir arada görmemiştim ve bunca
erkeğin arasında ruh ikizimi bulabileceğime çoktan inanmıştım bile.
....tu biy kontinyud...... (ingilizce bilmeyen cahiller için cümlenin çevirisi: ....devam edecek...)
Hakan Gunday'i sevmissin ve hatta bayilmissin...
YanıtlaSilHakan günday'ı bir kaç yıl önce AZ romanı çıktığında okumuştum ve çok yorul muştum. bir daha okumadım. ben basit biriyim, basit şeyler okur ve basit şeyleri anlarım sadece.
YanıtlaSil