Rahatladım yani. Az önce evimi gerimde bırakıp çıktım ve rahatladım. Zaten uzun süredir nefes alamıyor gibiydim ve bu yüzden evden uzun bir süre dönmemek üzere çıkarken rahatladım. Oysa bu eve yeni taşındım. Her tarafını özene bezene sildim. Perdeleri asmadan önce özene bezene günlerce yıkadım, ama işte tüm bu inceliklere rağmen evden sırtımda bir çanta ile çıktım ve uzun bir süre evime gitmeyi de düşünmüyorum.
Evet kirası yatacak, faturalar gelecek ve otomatik ödeme talimatıyla ödenecek ama yinede gitmeyeceğim. Günlerce arkadaşlarımda sağda solda yatıp kalkmayı düşünüyorum. Böylece eve gitmeyecek ve Öküz Herif'le de karşılaşmayacağım. Evden çıkarken hakkını helal et adında küçük bir not bıraktım oraya. Whatsapp'den de "seninle yapamıyorum. belki 1 hafta, belki 1 ay, belkide ömürümüzün sonuna kadar sürecek bir ara verelim." konulu bir kaç cümle kurdum ve gönderdim. Ardından da "telefona ulaşamayacaksın bir süre. Çünkü çok gerginim ve her şeyden, tüm sorumluluklarından uzak kalmak istiyorum" dedim ve enter'ladım gitti.
Gerçekten soğudum ondan. Yani ona bakınca hiç heyecanlanmıyorum. Zorla değil ya ammına koyayım, ona karşı artık hiçbir şey hissetmiyorum. Kendimi zorladığımda bile bir şey hissedemiyorum.
Sanki
içimden kalbimi sökmüşlerde yerine bir tuğla bırakmışlar gibi hissizim ve bu sırf bu tuğla yüzünden ona da, kendime de kötü davranıyorum. Oysa ne ben, ne de o kötü davranılmayı hak etmiyoruz. Hele ben, zaten ben kendime kötü davranmayı hiç ama hiç hak etmiyorum.
Onunlayken, geceleri bazen uyanıp yatağın sol tarafında dönüp baktığımda; sanki yanımda bi yabancı yatıyormuş gibi hissediyorum. Sanki ilk defa tanışmışız ve mecburi bir seks arzusundan dolayı o yataktaymışız gibi bir hisle tıka basa doluyum gibi hissediyorum. Öyle soğuk, öyle korkunç, öyle pis bir hiski, sırf onunla aynı yatakta olmamak için gecenin bir yarısı kalkıp bilgisayarı açmak zorunda kalıyorum..
Aslında ondan uzun süredir soğumuştum, bunu daha önce ona da söyledim. Ama o her zamanki gibi yapaylığıyla buram buram sarmalanmış olgun tavrını takınıp; benim dengesizliğime verdi.
Çünkü ben dengesizim ve şu an ondan soğumam, ona karşı bir şey hissetmemem çok normalmiş.
Dengesiz olduğumu o kadar çok tekrarladı ki; ben bile dengesiz olduğuma inandım. Beni inandırdı ve belkide bu yüzden ayrılığımız uzun sürdü.
Ama aslında dengesiz olduğumu söylerken hakaret ettiğinin farkında değildi. Çünkü ben dengesizlikten bunları yapıyorduysam, yani soğumuşsam; aslında duygularım olmadığını söylüyordu ve bunu söylediğinin farkında değildi. Ama işte o farkında olmasa da, yani duygularım yokmuş, yani ben düşünen, hisseden biri değil mişim gibi davrandı bana.
Oysa "dengesiz olmadığımı, duygularımla hareket ettiğimi" ona o kadar uzun süre anlatmaya çalıştım ki..
Üstelik saatlerce, hatta günlerce üst üste ve defalarca. Yani toplasan aylarca denilecek kadar uzun uzun anlattım. Hem anlatırken sakin sakin, tane tane anlattım ve baktım olmadı kavga ederek anlattım..
Ama yine olmadı, çünkü o beni hiç dinlemedi. Her zaman için beni susturmayı seçti. "Böyle şeyler konuşmamalıymışım. Gerçek olan tek şey onunla birbirimize ait olduğumuzmuş. bir süre böyle hissetmiyor olmamam normalmiş ve bunlar hepsi geçecekmiş" miş miş de miş miş.
Tüm içtenliğimle konuştum onunla, tüm samimiyetimle anlattım hislerimi, ama o yüzünde tek bir samimiyet ifadesi olmadan, sikindirik ucuz romantik filmlerden öğrendiği süslü teselli cümlelerini ardı ardına sıralayıp, ona sarılmam için soğuk bir ifadeyle gözlerimin içine baktı.
O, ona sarılmamı beklerken ben suratının ortasına kafa atmak, ağzını burnunu kırmak, bütün dişlerini sökmek istiyordum, ama muhafazakar bir ibne olduğumdan dolayı, bir yandan vurup kırmayı düşlerkeni diğer yandan onun bana kul hakkı geçer diye kendimi tutup dudaklarımı kemirirken, nefretten kan çanağına dönen gözlerimi de ondan kaçırmaya çalışıyordum.
Ben bu kendine hakim olma çabası ile mücadele ederken, o ise bu hareketimi utangaçlığıma verip bana sarılıyordu. Oysa utanmıyordum, çünkü biz film çevirmiyorduk ve ben eskiden onu severken, şimdi nefret ettiğim için canı'm yanıyordu. Çünkü kendimi anlayamıyordum. Yani bir zamanlar uğruna ölecek kadar sevdiğim birinden, şimdi onu öldürecek kadar neden nefret edebilirdim ki?
Bunu da ona söyledim. Hem de en içten nefretimle, en kızgın halimle ve bazen belki anlar diye en kibar, en kırılgan halimle de anlattım, ama anlamadı. Daha doğrusu anlamamazlıktan geldi. Çünkü bu hissettiklerimin hepsi geçiciymiş. Tıpkı eskiden onun beni sevmeyip şimdi aşık olması gibi. Oysa aşkı da umrumda değildi. Çünkü ben bir şey hissetmiyordum. Şimdi ise o bir şey hissetiği için onunla yaşayıp, kendime cehennem azabı çektirmemi istiyordu. Oysa ben zaten aylardır bunu yaşıyordum.
Aylarca değiştim diye durdum. Her duruşumdan sonra kavga ettik. Üstelik öyle hafif kavgalar değil, sinir küpüne döndüğüm ve delirmişcesine duvarları yumrukladığım, kendimi tokatladığım kavgalardı bunlar. Çünkü ona vurmamak için kendime zarar vermeli ve rahatlamalıydım. Yoksa elimden bir kaza çıkabilirdi, ama o bunu önemsemiyordu. Çünkü her şey geçecekti.
Ben de her kavgadan sonra özür diledim. Çünkü onun deyişiyle dengesizin tekiydim ve o bana sabrediyordu. Bu bir lutuftu ve değerini bilmeliydim. Öyle de yaptım ve zaten her kavgamızdan sonraki özürlerimin nedeni de buydu.
Ama olmadı. Olmuyor da. Bu yüzden bir süreliğine evimden uzaklaşıyorum ve böylece kendi evimi gerimde bırakıp, ondan da artık uzak kalmak için tam yol ileri diyorum. Zaten başka yapacak bir şey yok. Hakkımızda hayırlısı olsun.
eve geri döndüğünde onunla geçirdiğin güzel anları düşünüp ağlama da...
YanıtlaSil@mavi aslında onunla güzel anlar geçirmedik. ev'de olduğumuz her an da, onun isteğinden dolayı yataktaydık. doğru dürüst oturup konuştuğumuzu bile hatırlamıyorum.
YanıtlaSiliki yazi önce mutluyum herşey yolunda derken şimdi böyle yapman kaçınci kez ayrilman dengesizlik olabilir mi? Bu kaçinci terk edişin oldu bu arada merak ettim
YanıtlaSil@adsız sebebi şu: çünkü blogu takip ediyor. bana da sürekli mutlu musun deyip duruyordu. ona her defasında "çok şükür" dedim "beni seviyor musun" diye sorduğunda, gülerek "hayır" bazen ise "biraz" diyordum. en sonunda bloga bu yalanı yazmak zorunda kaldım. böylece soruları da kesildi.
YanıtlaSilSenin derdinin tek sebebi öküz herif değil. . Aslında kaçmak istediğin kendinsin. Yaşamından mutlu değilsin.
YanıtlaSilseni çok seviyorum mektup arkadaşım olur musun ?
YanıtlaSil@adsız mail arkadaşı olalım hayaterkegi@gmail.com :)
YanıtlaSilSonuna kadar katılıyorum Bu konu hakkında sılanın şarkısı bile var :) sevişmek herkesle aynı mı sence? demiş.
YanıtlaSilaslında hayat sadece yatak odasından ibaret değil.ama sevgilin varsa ve ilişki sadece yatak odasından ibaretse siktiret gitsin. Anlayamadığım tek şey insanların sevgiyi aşkı duygusallığı hep orda unutmaları.sanki herşey o odaya bağlı belki ilişkinin bir parçası olabilir ama ilişkinin ana merkezi olmamalı. Yaşanması gereken paylaşılması gereken çok güzel şeyler varken duyguların katili oluveriyor bu yatak odaları. Ruhunun sesini dinle ve mutlu yaşa. Hayat kısa seni kalbin için iç güzelliğin için sevecek insanlarla ol. değilse kimseyle olma :)
YanıtlaSilo bunların hepsini okuyacak hı :(( yazık ona yaaa...
YanıtlaSilBir insanın sevilmediğini bilmek çok fena
Sevilmeyecek bir insan olmak öküzce
hıı
öküz herif ismi yakışmış yaa.Geç oldu ama (:
Geçmiş olsun!