Bir arkadaşla mesajlaşırken şöyle dedi "ve galiba biz elde edemediklerimizi bize değer vermeyenleri bizi sevmeyenleri daha çok seviyoruz"
Eskiden olsa bende böyle derdim ve hatta böyle düşünüyordum da. Eski dediğim şey de daha bir kaç ay öncesine ait aslında. Yani benim eskilerim bile daha çok yeni. Çünkü o kadar hızlı yaşıyorum ve duygularımı da o kadar yoğun yaşıyorum ki; bazen bir kaç gün önce yaşadığım olayları bile sanki yıllar önce yaşamışım gibi hissettiğim oluyor. Hatta bazen anlatırken "geçen ay" dediğim olayları, arkadaşlarımın hatırlatmasıyla bi bakıyorum aslında daha iki gün önce yaşamışım.
Zaman kavramım bu kadar karmaşıkken, o yüzden benim eski dememi sanki yıllar önceymiş gibi algılamayın. Belki demek istediğim şey daha bir kaç gün öncedir. Çünkü hep yeni şeyler öğreniyorum, öğrendikçe daha yoğun yaşıyorum.
Ve ben aslında deneyimleyerek yaşamayı sevdiğim için, çok daha hızlı yol alıyorum.
İşte bu kadar hızlı yaşarken ve zaman kavramım da su'dan bile daha hızlı akıp giderken, daha önce inandığım ve doğru bulduğum ve hatta köküne kadar katıldığım şeylere-söylemlere bugün katılmayabilirim, inanmayabilirim. Çünkü sürekli öğreniyorum. Çünkü o doğru bulduğum şey, dünkü öğrenmişliklerime bağlıydı. Bugün yeni şeyler öğrenmiş olduğum için, o doğrularım değişebilir falan filan.
Öğrendiğim şeylerden biri de işte bu "bizi sevmeyenleri daha çok sevmemiz" konusu.
Bence olay tam olarak böyle değil. Yani bizi sevmeyenleri daha çok sevmiyoruz. Sadece boş beleş adamlarız ve hatta saçma sapan olamayacak kadar anlamsız bir hayatımız var.
Boş beleş adamlar olduğumuz için de; aslında biz sadece oyalanmayı, bir şeylere aptalca sarılıp onun bizim "önemlimiz" olmasını istiyoruz. Boşlukta olduğumuz için de "onu seviyorum" deyip duruyoruz..
Ama aslında bizimki sevmek bile değil. Sadece uğraşacak bir şeyler bulup, anlamsız olan hayatımızı
anlamlı kılma çabasının bir gösterişi. Çünkü gerçekten boş beleş adamlarız, çünkü gerçekten de bir boka yaramıyoruz ve ne yazıkki bir çoğumuz hiçbir bok da olamayacağız.
Bir bok olamayışlarımızı kaldıramadığımız için de, kenimizi bir şeylere adamaya başlıyoruz. İşte birimizi gider damarına uyuşturucu zerk ederek, birimiz gider kendini bir arkadaş ortamına haps ederek, birimiz de gider aşık olarak, sikindirik hayatına anlam katmaya çalışmakla mahf olur. En güçlülerimiz ise; koca bir hiç olduklarını kabullenir, kendi kabullarında zamanlarını doldurmayı ve bu dünyaya hiç gelmemiş gibi yaşamayı tercih edip, sonrasında ise bazen sessizce, bazen de seksizce çekip giderler.
Ben ise hiçbiri olamadım. Ne sessiz olabildim, ne de sekssiz. Hepsini yaşamaya devam ediyorum. Çünkü hayata neden geldiğimi tam anlayamadım. Neden yaşıyoruz ki?
Yani zatren bence; birini sevmek için dünyaya gelmiş olmak fazla basit, birileri için ölmek fazla tanrısal, kendin için yaşamak ise çok gereksiz.
Bir amacımız var ve bu amacımızı ararken, rüzgarın savurduğu yaprak misali ordan ordan oraya gezip duruyoruz.
Neyse işte böyle şeyler düşünüyorum.
sevgiler, saygılar.
İnsanın moralini bozuyorsun.
YanıtlaSilBu arada yeni ara yüzün güzelmiş. Yan tarafa almışsın, derli toplu olmuş.
YanıtlaSilİlk beğenen ben olmak istedim. Beğendim.
Takipteyim.
YanıtlaSilbugünlerde yazadığım "sade ve derin deep tone" yazımı bi okusan yaa zamanın olursa.
YanıtlaSil:)