-->

17 Aralık 2010

Aslında kimseden değil, sadece kendimizden kaçıyoruz.

Daha önce evden kaçtığımı zaten söylemiştim. Madem söylemiştim nasıl kaçtığımı anlatıyım:

15 yaşının o deli çağlarındayım, tahmin edersiniz ki sikim, tesbih gibi elimden hiç düşmüyor. Arada götümü parmaklayarak boşalsamda, abimin "ibne herif" lafları canımı çok acıtıyor ve yine tahmin edersinizki 15 yaşında olmanın verdiği toyluktan olsa gerek ibne olduğumu henüz tam kabullenmemişim. Ee tabi o zamanlar "canım" yalnız yanmazdı, bende cayır cayır yanardım. Söylenen ibne laflarının ardından, bi köşeye çekilip kendimden nefret etmeye başlardım, evde yalnız kaldığımda ise ayna karşısında soyunup bedenimi izlemelerimin doruğundayım "farkım ne ki senden be abi?" diye söylenip her tarafıma bakınıyorum.

Oysa bi erkekte olması gereken her şey var bedenimde; koca delikli iri burun, taşşaklarım, yarrağım falan, hepsi yerli yerinde. Peki buna rağmen neden evde bir şeye kızıldığı zaman ibne herif diye, hakaretler işitiyordum ki? Anlamaya çalışıyordum, anlamlandırmaya çalışıyordum, havaya savrulan ibne herif laflarını, küçük sorunlarda bile bana yöneltilen çatık kaşları. O aralar aynalar en büyük sırdaşım olmuş, kendi kendime hesap soruyorum, neden böyle uzaylıymışım gibi, farklıymışım gibi davranılıyor ki? Sonra hesaplardan vazgeçip acaba "ölsem mi" diye düşünüyorum. Ama ölmek günah, eğer ölmeyi tercih edersem, yaradan bana küser. Zaten ailem yüzüme bakmıyor, ya ölünce allahta bakmazsa?? O zaman ne yapıcam.
Sonra allahın yüzüme bakmayacağı konusu işin içine girince olay daha bi karmaşıklaşıyor. Peki allah osbir çekerken götümü parmaklamama ve parmaklarken gazetelerdeki basketbolcuları düşünerek boşalmama ne diyor?
Böyle düşünceler üşüşüyor bi anda.
Ya peki allah beni zaten sevmiyorsa?
Ya peki zaten hiç yokmuşum gibi davrandığından dolayı bunlar oluyorsa? Bunlar daha mantıklı geliyor ve kendi kendime konuşmaya devam ediyorum "hımm, demek kimsesizim, allah bile beni tek başıma bıraktı. Madem tek başıma bıraktı neden yarattı?" diye düşünmeye başlıyorum. Düşünceler yoğunlaşıyor, her gün bir yenisi ve her gün daha çok karamaşıklaşan ruh halim sayesinde, her gün gittikçe kendimden daha çok iğrenmeye başlıyorum. Çünkü osbir çekerken bile götümü parmaklayıp, gazetelerde gördüğüm basketbolcuların koltuk altında olduğumu düşünerek kendimden geçiyorum ve tam kendimden geçmişken boşalıyorum ve ellerim; hiç bir zaman dünyaya gelmeyecek olan çocuklarımla doluyor. İşte o zaman kendimden daha çok iğreniyorum. Pisliğin tekiyim, miğdem bulanıyor kendimden.

Ne yapıyorum böyle, neden erkekleri düşünüyorum ki? Neden şu koca memeli komşu kızını, yada flörtleşmek ile flörtleşmemek arasında gidip geldiğimiz diğer mahalledeki kızı düşünmüyorum ki? Oysa kızın dudakları ne güzeldi, göğüsleri götünden bile büyük ve o'nu ilk gördüğümden bu yana göğüsleri hep aklımda. Ama yok, osbire dayandığımda aklımda erkekler yalnız var, kızlara yer yok. Sonra tekrar düşünüyorum:

Evet abim haklı, ben ibnenin tekiyim, oruspuçocuğunun tekiyim, ailenin yüz karası, başı ezilesice bi yılanım. Evet böyle olduğum için, çevremdekilerin  çatık kaşlarını, beni terslemelerini hak ediyorum, evet allah iyiki de beni unutmuş, iyikide beni tek başıma, şu koca dünyada milyonlarca insanın içinde yapayalnız bırakmış, allah'tan bu lafı işitmeyi hak etmişim: git kendi başının çaresine bak. Ne bok yersen ye...

 Evet yapayalnızım, boşalmışlığın verdiği o anlık pişmanlık hissi, yapayalnızlık, boşaldıktan sonra; erkekleri düşünerek boşalmış olmanın verdiği o suçluluk duygusu, ailenin dışlayışları hepsi üşüşüyor üzerime, allahta zaten karışmıyor bana. Evet ölmeliyim. Nasılsa tek başımayım, kimsenin benden haberi yok. Bundan sonra olmasada olur.

Bu düşünceler arasında günlerce ölüm çeşitlerini gözden geçiriyorum, acaba eve kapanıp kapıları pencereleri sımsıkı kapatıp tüpü açık bıraksam ve uyusam, yada dur nasılsa 6ıncı kattayız balkondan kafa üstü atlıyım olsun bitsin, sonra balkona gidip aşşağı bakıyorum. Ama aşşağısı beton ve canım çok yanar deyip geri kaçıyorum :)) canım tatlıya. Öyle bi ölüm şekli bulmalıyımki, acısız ve ani olmalı. Böyle böyle günlerce dolanıyorum etrafta. Sonra silahla ölmek aklıma geliyor. Zaten kafamın içinde beyin yok, sıkacağım tek kurşunla, acısız ölme şansım var diye düşünüyorum. Ama silahla ölmek fikrini kimseye çaktırmamam lazım ve tabii birde bi silah bulmalıyım. Bunun için bi arkadaşımla konuşuyorum konuyu, ama ölmek istediğimi değil, sadece silah merakım olduğunu söyleyip duruyorum. Tamam diyor ve istediği parayı verirsem bi tabanca bulacağını söylüyor.

Aradan 1-2 hafta geçtikten sonra, bi gün elinde kuru sıkıdan gerçeğe çevrilmiş bi silahla geliyor. Tam tarihini hatırlamıyorum ama yıl  olarak  1999 olsa gerek, bana silahı getiriyor. İlk 25 kurşunu da ücretsiz veriyor. Fiyatta anlaşıyoruz 30tlye alıyorum. Kurşunlar, bildiğiniz kuru sıkı tabanca kurşunu ama uçlarına özel olarak demir bilyeler sıkıştırılıyor ve bunları yapmaya kalkışmak çok güç, o yüzden bizim oralarda bunu meslek edinip yapanlar var o zamanlar. Kurşunları da bana uygun fiyatlara her zaman satabileceğini söylüyor. Gülümsüyorum, senden başkasından almayacağım diyorum. Birbirimize ticari kurlar yapıyoruz, müşteriyiz ikimizde. Sonra alıyorum silahı ve gidiyorum...

Devamı için tırtıkla...

9 yorum:

  1. senin blogunu gizli gizli takip ettiğimi formspringde açıklamıştım ya.. düşündüm de ben de yazmayı denemeliyim.. yazılarımı okursan seviniriimm..

    YanıtlaSil
  2. İlk önce hoş geldin diyorum =) sonrada seve seve diyorum.

    YanıtlaSil
  3. Blogunu okumaya başladığımda eşcinsel olduğunu anlayamadım bir süre. Hatta kız mı erkek mi olduğuna da karar veremedim. Sonra şimşek çaktı ama. Neyse.

    Senin tabirinle 'ibne' olmanı seviyorum. Cidden çok şirin bir 'ibne'sin. Normalde lezbiyenlik göze güzel görünür ama gay olmak biraz estetik yoksunudur ya hani bunu bilmeyen insanlar gözünde. Hala öyle düşünüyorum. [çünkü mesela bence meme çok estetik bir şey] Ama senin gey olman bana batmıyor arkadaş :)

    YanıtlaSil
  4. @Kıreyzi Görl =) ne biçim nick lan bu =)) adını yazıncaya kadar gülmekten öldüm =) her gördüğümde gülüyorum ya neyse.

    Gaylik ve estetiklik konusunda kesinlikle sana katılıyorum. Sertiz abi, estetik falan filan yok bizde. Her şey çatur çutur yaşanılıp biter. O yüzden sevmiyorum bazı ibneleri, hatta çoğu zaman kendimi homofobik ibne diye tanılıyorum. Çünkü cidden hiç ruha seslenmek yok, ruha dokunma çabası yok, akılları aşnada fişne.

    Oysa sevmek, dokunmak, gözlerine dalıp gitmek, bunlar ne kadar değerlidir bi bilen olsa ya.

    Ben, o yüzden sevmekte kala kalıyorum. Olsun zaten aradığımda o. Sadece sevmeye odaklı birileri, sadece ruha seslenen bi erkek.

    Öff neyse gece yarısı felsefe yaparsam böyle sıçarım işte.

    YanıtlaSil
  5. Merhaba Hayat_Erkegi. :))

    Gülmeme bozulma lütfen, Tamamen yorum yazma penceresi açılınca okuduğum iki şok edici şeyle karşılatığım için gülüyorum. Birincisi "homofobik ibneyim" sözüne çok güldüm. İkincisi de yorumlar bitince karşıma çıkan senin mesajın yüzünden önce kısa bir şok yaşadım, sonra da çok güldüm.

    Okuduğum ilk yazın bu, kısmetse artık diğerlerini de okurum. Küfürlü konuşmalar beni iter normalde, ama senin kullandığın kelimeleri çıkartıp da daha uygun bir tanımlama yapamadığımı fark edince, Aman canım ibne yakıştırıyor küfrü dedim. :))

    Hikayenin yarıda kesilmesi pek üzücü. Merakta kaldım.

    YanıtlaSil
  6. başlık çok yerinde olmuş; sonu da eminim ki güzel bir yere bağlanacak 2.sini okumaya birazdan geçeceğim.

    Bir çoğumuzun yaşadığı pişamnlık, suçluluk, farkındalığımızın farkına varamamamız ve en nihayetinde içine düştüğümüz zindanda devinip kalmamız.

    Feraha ermemiz ise; ilk önce kendine out olmakla, kendini kabul etmekle başlıyor... (demesi kolay :))

    dertlendim gece gece lol

    bu arada merhaba...

    YanıtlaSil
  7. Bir şey diyeceğim ama anladığım kadarıyla kızlardan da hoşlanıyorsun. Memeleri falan güzel bulduğuna göre öyle olduğunu düşünüyorum. Biseksüelsin o zaman, bunu da yazmak istedim :) Gerçi sen daha iyi bilirsin nasıl olduğunu. Ben de takip ediyorum seni bir süredir :)

    YanıtlaSil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.