Bu yazı, şu yazının devamıdır. The New York Times bile önce şu linke tıklayıp o yazıyı okumanı tavsiye ediyor: O YAZI İÇİN TIKLA
...Konuştuklarımız sonrasında, kafada kurduğumuz hayaller öyle kalmadı. Kalkıp hemen bi telefoncuya gittik, çıkarıp verdim telefonu. Telefoncu da baktı böyle tipime acil satan bi mal gibi duruyorum, piç ucuza aldı. O zamanki fiyatıyla ben telefonu 1.050 tl ye almıştım, telefoncu benden 300 tl ye aldı. Eee tabi hayatımın aşkını bulmuşum, mutluluktan götüm olmuş folloş, kazığın acısını farketmiyorum bile. Yalnız O'da sesini çıkarmıyor. Sadece ''tamam, tamam ver gitsin ya, ben sana daha iyisini alırım'' diyor. Allam şimdi dönüp o zamanki kendime bakıyorum da, bi insan bu kadar mı mal olur, yani o an ne olmuştu bana, en azından neden ''yok lan dur satmayalım, başka bi yere soralım, belki daha iyi bi fiyata alıcı buluruz'' diyemiyordum ki? Yani bunu bile diyemiyordum. Herhalde bi an önce çıkalım şu soktuğumun İstanbul'undan diye düşünüyordum. Hem nasılsa hayatımın erkeğinide bulmuştum :))
Tabii onun amacı farklıydı, onu paylaşamayan iki çetede O'nu çok sıkıştırıyordu ve ''illa bizden biriyle çalışıcaksın'' diyorlardı. O'da bana anlattığına göre ailesine söz vermişti, bu tür şeylere bulaşmayacaktı. Aslında bana anlatmadığı çok şey vardı, polisler falan filanda vardı işin içinde, ama işte 2 ucu boklu değnek olunca, hangi uçtan tutacağımı bilemiyor bende bu tür konuları çok fazla karıştırmıyordum. Şimdi tam olarak emin değilim ama, sanırım polislerde onu çetelerden birine girip onlar için muhbirlik yapması konusunda sıkıştırıp duruyorlardı. Ben bu tür soruları sordukça, o boşver hiç bulaşma böyle şeylere diyip diyordu. Bende o böyle dedikçe tamam deyip susuyordum.
Neyse işte, plan falan yaptık. Planımız hazır; karşıya Harem'e geçicez ordan Alanya'ya giden ilk otobüse binicez sonrada ver elin aşkın başkenti Alanya. Allam yarabbim şimdi ben böyle anlatırken bile, o zaman ne kadar aptal olduğumu farkedebiliyorum da, o anın içindeyken nasıl farkedemiyordum, nasıl bu kadar aptallaşmıştım hala farkında değilim. Neyse işte bindik otobüse, tıngır mıngır gidiyoruz. Anam bu bide yolda hastalandı, benim göt iyice tutuşmaz mı? öwww kendi kendimi yiyorum, arada gözyaşlarım fooşşş diye boşalıyor, muavin gelip beni ağlarken görünce ''neyin var?'' diyor, bende salya sümük muavine ''bişiyim yok, bişiyim yok'' deyip def ediyorum. Ağlaya sızlaya yolu yarılamıştıkki, bu yolda kendine geldi, bi mola yerinde elini yüzünü yıkadı. Bende içimde çekilen sevinç halayından kopup arada onu öpüyorum. Otobüse tekrar bindiğimizde, bu gittikçe daha iyi olmaya başladı.Yol kısaldıkça da hepten iyileşti. Sonra biz arada kimseler bakmazken koklaşıyoruz falan. Hoop derken sabahın köründe Alanya'ya vardık. Araçtan indik, yaptığımız ilk iş denize girmek için gidip malzeme falan almak oldu. İşte 2şer tane havlu, mayo, terlik bok püsür falan..
Tabii ben hala gözlerim açık, kulaklarımda bi duyma problemi olmamasına rağmen uyumaya devam ediyorum. Bi ara uyandım, lan bunları alacağımıza gece kalacak yer bulalım dedim, O'da ''boş ver buluruz bi yer'' dedi. O buluruz bi yer deyince, ben oooohhhhh bi rahatladım, bi rahatladım ki sanki dersin Alanya küçük bi ev, içine girip kapıları kapatıcaz, yatağımıza girip yorganı üstümüze örtcez. Neyse ben böyle rahatlık içinde her şeyi bi salladım akşama kadar deniz, kum, güneş üçlüsüyle eğlenip durduk. Sanırım Kleopatra sahiliydi. Ya tam hatırlamıyorum bulunduğumuz yerin adını. Neyse işte, biz götümüzde mutluluktan oluşmuş gamzeler, suratımızda eksik olmayan gülücükler, arada kaçamak öpcükler falan akşamı ettik.
Lan bi baktık etrafta kimse yok. Ananı sikiyim durumlarına gircektim ki, O ''hadi gel şurda güzel bi yer var, gidip uyuyalım'' dedi. Bende ''he olur'' gibisinden bişiler geveledim kalktım gidiyoruz. Sahilin ortasında bi yer, havluları serdik birbirimize sarıldık uyuyoruz. Tabii sarılmakla kalmadık birbirimizi çimdikleye çimdikleye osbir çekip boşaldık. Sonra bi an ne olduysa (şu an bile hatırlamıyorum) tartışmaya başladık. Vay sen şöyle dedin, vay ben böyle dedim derken, bi baktım bana ''ben gidiyorum ne yapıyorsan yap'' dedi. Dondum kaldım öylece. Sonra hiçç sikine bile takmadan kalktı giyinip gitti. Bi yarım saat falan onun geleceğini düşünüp bekledim. Ama yok gelmedi. Bende gittikçe korkmaya başladım. Ama nasıl korkuyorum varya, biri gelip beni kescek böbreklerimi alacak, sonrada üstümü kumla örtüp gidecek diye ödüm bokuma karışıyor. Böyle o anda gözümdeki tüm perdeler kalktı. Baştan beri çocuğun bana kurduğu oyunu anlamaya başladım. Tamam belki sevmişti gerçekten, ama buraya da beraber yaşayalım diye gelmemişti. Buraya o 2 çeteden ve polisten kaçmak için gelmişti...
Her neyse ben aklımca tüm bunları anlayıp, arada bağlantı kurunca biraz daha oturdum ve sonra toparlanıp kalktım. Havluları, terlikleri falan sırt çantasına sıkıştırıp omzuma attım. Sahil boyunca yürüdüm. Sonra ev arkadaşlarım aklıma geldi. Çıkarken hiç bir şey dememiştim. Hiç görmemiştim, telefon dahi açmamıştım. Yanlış yaptığımı, büyük bi aptallık yaptığımı anladım. En azından onları arayıp gideceğimi, beni merak etmemelerini söylemeliydim. Ama o kadar mutluydumki en yakınlarımı, yani onları görmemiştim bile. Mutluluktan ne yapmam gerektiğini hiç bilememiştim. Sonra sahilin ortasında bi yerde, kumlara oturup denizi seyretmeye koyuldum. Dalgaların sesini duymuyordum bile, donup kalmış öylece bakıyordum. Sanki ses diye bir şey yoktu, ben öyle oturmuş resimlere falan bakıyordum. İyice dalıp gittiğim bi anda yağmur yağmaya başladı.(Şimdi bana o günü hatırlatan yağmur işte o yağmur :)))
Yağmurun iyice bastırmasıyla, kalkmam gerektiğini düşündüm ve çantayı alıp kalacak bi yer bulmak için çarşıya gittim. Moralim bozuk, sanki anam sikilmiş gibi yüzüm asık, duvar diplerinde ilerleyerek bi pansiyon bulup girdim. Pansiyoncu 4-5 kişilik odayı verip, gece gelen olursa odaya alacağını söyledi. Bende hiç oralı olmadım, olur farketmez dedim. Sonra odaya çıktığımda, yatağa uzanıp kendimi sorguladığımı hatırlıyorum. Ama hiç ağlamadığımı, çünkü bunu hakettiğimi düşünüp kendime içten içe kızdığımı, küfürler ettiğimi hatırlıyorum. Çünkü tüm bunları gerçekten haketmiştim ve ağmamalıydım. Sonra nasıl olduysa uyumuşum.
Ertesi gün sabah saatlerinde uyandım. Benim dışımda kimse yoktu. Hemen kalkıp otogara gittim. İstanbul biletini aldım ve saati gelince otobüse bindim. Otobüste arkadaşlarımın yüzüne nasıl bakarım diye düşünüp dururken, kalacak başka bi yerim olmadığı gerçeği vurdu yüzüme. Ben bu düşünceler arasındayken İstanbul'a vardık. Hiç oyalanmadan arkadaşımın çalıştığı cafeye gittim. Kapının önündeydi beni görünce durup bana baktı, gözleri doldu. Hiç bir şey söylemedi. İçeri gel gibisinden işaretler edip kapıyı açık bırakarak cafeye girdi. Hani sokak kedileri böyle bi kapıyı hafif aralık bulunca sakince, gürültü yapmadan içeri girer ya, bende o şekilde sessizce içeri girip, cam kenarında bi masaya oturdum. Hiç ses çıkarmıyorum, böyle sanki orda hiç kimse yoktu. Sanki masanın bi parçası gibiydim. Hep orda duran cansız, nefes almayan bir şey gibi. Sonra baktım ev arkadaşım 2 çayla masaya geldi. Al şunu zıkkımla dercesine çayı önüme uzattı. O anda, bana kızmadığını daha çok halime acıdığını anladım ve kendimi dahada acındırmak için elimi masadaki çaya uzatırken, nasıl başardım bilmiyorum bi kaç damla gözyaşını sessizce yanaklarımdan aşşağı bırakabildim. Silmedimde, öylesine yanaklarımdan düşüp masayı ıslatmalarına izin verdim.
Sonra hafif hafif alt dudağımı ısırdığımı ve çaya şeker atıp karıştırdıktan sonra aldığım ilk yudumda pencereden dışarıya baktığımı hatırlıyorum. Güya utancımdan O'na bakmıyordum, ama tüm hareketlerimi izlediğinin farkındaydım. Amacım bana iyice acımasını sağlamaktı. Çünkü gerizekalının biri olsamda ev arkadaşımı çok iyi tanıyordum, hemde çok iyi. O'nun nelere üzüleceğini, nelere sevineceğini ondan bile iyi biliyordum. Bu rolüde yapmak zorundaydım. Çünkü o an için gidecek hiç bi yerim yoktu. Eğer yeteri kadar pişman olduğuma inandırırsam, lafa ilk başlayacak olanın o olduğunu biliyordum. Yanılmadım, öylede oldu. ''Hayvan herif'' diye lafa girip süper küfürlü bi fırça kaydı.
Bu güzel fırçasının ardından, daha önce beni piçle parkta falan dolanırken bi iki defa gördüklerini, benim piçin eski sevgilisininde beni ispiyonladığını ve meğer ilk gece eve gitmediğim içinde meraklanıp, o gece hemen parka gidip tinercilere beni sorduklarını öğrendim. Tinerciler ''piçin'' de gün boyu görünmediğini söyleyince ikimizin bi boklar çevirdiğini anlamışlar. Tabii onlar en iyisinin, o piçle kaçmam olduğunu düşünmüşler. Çünkü kaçırıldığımı falan düşünmek bile istememişler. Hani kaçırılırsam, başıma bir şey gelirse kendilerini asla affetmeyeceklermiş. Tabii ben bunları nasıl düşüncemki, aklım fikrim hayatımın erkeğini bulmuş olup, sonrada onunla ömrümün sonuna kadar mutlu mesut yaşamakta...
Neyse ev arkadaşım bana iyi bi fırça kaydıktan sonra, ağzından çıkan ilk soru ''telefonu sattın değil mi?'' oldu. Baştan beri böyle bir şey olacağını biliyordu. Çünkü giderken onların parası da evdeydi, ama hiç karışılmamıştı. Bu yüzden ortada görünmeyince, akıllarına gelen ilk şey telefonu satmış olduğumdu. Zaten yanılmamışlardı da. Neyse işte, ben ''telefonu sattın değil mi?'' sorusuna, yüzüme en masum ifademi takınıp, dudaklarımı da amcık gibi büzüp ''evet'' dedim. Evet dememle kahkahayı kopardı. Ohh olsun işte aklın başına gelmiştir. ''Paralarıda harcadınız, bitti değil mi?'' dedi. Ben de ''dönecek yol param yalnız kaldı'' dedim. ''Gözün çıksın, al şu anahtarı eve git, iyice bi yıkan, bi yere gitme evde otur'' deyip diğer ev arkadaşımı aradı. Biraz daha oturup, dolgun gözlerle pencereden dışarıya bakınıp kendimi iyice acındırdım. Sonra kalkıyım artık gibilerinden kapıya doğru sessizce giderken, diğer ev arkadaşım geldi. Beni bi güzel süzdükten sonra ''ohhh iyisin, bişiyin yok ama iyi oldu böyle'' dedi. Bu seferde kendimi ona acındırmak için, yine o masum yüz ifademi takınıp, içten kendimi sıkarak ağlayacakmışım gibi gözlerimi doldurdum, bi yandan da burun deliklerimi şişirip ona baktım. O'da, vurgun yemiş aşık numaramı yuttu ve ''tamam sen git eve, biz akşam geliriz'' dedi. Gerçi harbiden, bile bile lades olmuş, vurgun yemiş malın tekiydim. Yani çocuğun ne olursa olsun, beni hiç bırakmayacağını düşünüyordum. Hani piç miçti ama, sevgisini göstermekte hiç geri kalmıyordu. Öyle abartılı da değildi tadında ve yerinde gösteriyordu. Ona güvendiğime, onunla taaa ebesinin ammına gittiğime hiç pişman olmadım. Neyse çıkıp eve gittim.
Yine öyle eskisi gibi, bi kaç hafta hiç bir şey olmamış gibi yaşamaya çalıştık. Ama olmadı. Hani bi duvardan bi taş yerinden çıkarılıp, tekrar yerine konulduğu zaman asla eski doğallığına kavuşmaz, hep sırıtırda gelen giden ona bakarya, bizde öyle olduk. Arada hep sırıttım. Bide iş bulamayınca, bizim ipler hepten koptu. Sonra ben kendimi o evden ayrılmak zorunda hissettim ve ayrılıp Adana'lı bi arkadaşımın evine yerleştim. Onlarda benden sonra ayrıldılar. Biri ailesinin yanına Antalya'ya taşındı, diğeride memleketine dönüp evlendi geçen yılda bi kızı oldu. Bende işte böyle balta sapı gibi ortalıkta dolanmaya devam ediyorum.
Ali ile Ramazan i okumus muydun???
YanıtlaSiltamam haci sen benden daha malmissin kabul
ama malligini biran kiskanmadim da degil
cunku herseyi birakip gidicek kadar ben kimseyle olamadim kimseye guvenmedim
ii mi ettim onuda bilmiyorum ama olmadi yani
oyyyy fena oldum haci heee
Umarım akıllanmışsındır...
YanıtlaSil@Vanilla Yaşadıklarımdan ders çıkarmaya niyetli biri gibi mi duruyor muyum? :D
YanıtlaSil@Homeless Ali ile Ramazan'ı geçen tavsiye ettin ya ondan sonra bi gecede okudum. Perihan mağden'e küfür edip edip durdum. Piçin kızı yüreğimi ateşe attı sanki.
Mallık konusunda benimle yarışma demiştim sana :D
Peşinden gitmezsem olmazdı. O benim beyaz atlımdı. Ama yanlış ata oynamışım :((
aşkın başkenti Alanya mı?
YanıtlaSilhahaaaa şaka mı bu?
aşkın başkenti Alanya hahaaaa
süpersin he
Sonunun güzel bittiğine sevindim. Yani pişmanlık duymadığına...
YanıtlaSil@Adsız Bize her yer aşkın başkentiydi, oraya gidiyorduk diye, orayı aşkın başkenti ilan etmiştik :)) kapişkoo :D
YanıtlaSil@Yiğit olum neden pişman olıyım ki?
Yaşarken hedeflerim arasında MUTLULUK ilk sıradayken hiç pişman olmadım ;)
Pişman olacağımıda hiç sanmıyorum :Pp
Formspring bozuk mu?
YanıtlaSil@vanilla sanırım bozuk olsa gerek. Dur en iyisi kaldırıyım. Böyle kötü duruyor.
YanıtlaSilDursun ya.. Düzelir nasıl olsa.. Gerçi oldu bir kaç saat.. N'oldu anlamadım..
YanıtlaSiluuuf uuuf uufff çok uzun yazmışsın burcucum ;)
YanıtlaSil@çilekperisi :) valla iki parçaya böldüm, yine böyle oldu. Yaşanmamış sayıp silsem mi :Pp
YanıtlaSilhahahha kendimizi kandırmayalııımmm. yazması bu kadar uzun süren şeyin yaşanması kimbilir ne izler bırakmıltır. kolay silinmez öyle ;)
YanıtlaSilO oruspuçocuğunu yıllardır görmüyorum, ne oldu bilmiyorum. Ama iyi biriydi. Sadece yanlış zamandalarda, yanlış mekanlarda tanışmıştık, sanırım o yüzden "yanlış" yapmıştı.
YanıtlaSil@çilekperisi, sende o kadar güzel ifade etmişsinki....
Zaten izler silinmez, istesende silemezsin ;)
Süper bir hikaye ,,,pişmanlıktan ziyade insanın böyle yaşanmışlıklarının olması insan olduğunun ,hala saf olabildiğinin, yaşadığının kanıtı.Gece GECE nerden bulduysam bu bloğu elimdeki içki ile kadeh kaldırasım geldi sana ..
YanıtlaSil@aikon şerefe ^_^
YanıtlaSilof anam of. bundan hakiki roman konusu olur farkında mısın? :D
YanıtlaSil@Cherry :))
YanıtlaSilhasikdir ne guzel yazmissin.
YanıtlaSilya üfff çok güzeldi. bayıldım.
YanıtlaSil