-->

25 Nisan 2024

OL de, OLSUN

 24 Nisan, saat 09:40

Annem, kendisine konan kanser teşhisinden sonra eve getirildi ve o artık nefes alan bi cenazeye dönüştü. İyileşmek, kalkıp eski hayatına dönmek için ufak bi takat bulduğunda, hırıltılarını kesip gözünü açmaya kalkıştığı ilk anda yanındakilerden biri ondan helallik istediği için yine az önceki, o ölmek üzere olduğu hale dönüyor. 
Şimdi, yani şu an itibariyle kesinlikle sevmediğimden emin olduğum bu kadının binlerce yıl önce canlı canlı gömülen firavun mumyasını andıran hafif kuru bedenine baktığımda içimde ona karşı yumuşak tuhaf bir şeyler kıpırdanıyor.
Biliyorum yani; onu kesinlikle sevmiyorum ama sevmiyor oluşuma rağmen neden ona bakarken "onu sevip sevmediğimi" düşünmeye başlıyorumki?
Yani belki geçen yıla kadar seviyordum, üstelik sırf annem olduğu, yaşayan herhangi bi insan olduğu için seviyordum ama şimdi sevemiyorum.
Ben niye bu kadını en azından şimdi, az sonra veya bir kaç an sonra ölmek üzereyken sevemiyorum allah'ım?

Daha 2 ay önce, daha 8-9 hafta önce ortalıkta caka satan, "bana kötü davranma"ması için beni tüm acınılası içtenliğimle kendisine yalvartan ve yalvarmalarımı duyduktan sonrada oyunbaz zevkiyle kaçmak için komşulara misafirliğe gidiyormuş gibi numara yapan o hoppa yaşlı kadın bu mu?
Evet bu o.
Hastalıksız bi halde 87. yaşını görmüşlüğünün kendisine verdiği güçle ve haklılıkla, daha geçen aya kadar ölmeyeceğinden ve yatağa düşüp en ufak bi kıpırdanışa bile muhtaç hâle gelmeyeceğinden emin olan o kadın, bu kadın..

Şimdi günlerdir yatakta uzanık, ara ara numara yapmıyorsa hırıltılar eşliğinde nefes alıp veren bu şeye durup bakıyorum, öylesine kırgın ve çok çok küsüm. hem bu yaşta birinin kötü olması gerçeğinin verdiği şaşkınlık, hemde bu kişinin annem olması kafamı allak bullak ediyor. çünkü ben kötülerin yabancılar olduğunu sanırdım ve tanıştığım herkes benden mutlak şekilde kat kat iyiydi. tanışmadıklarımsa tabiki kötü insanlardı ve kötülüğü onlar üretirdi belki de bilmem.
şimdi herkes bana bakıyor ve ben herkese de çok kalpsiz gibi görünüyorum. biliyorlar yani ona kızgın olduğum için öylece sadece izlediğimi. zaten bende bilmelerini istiyorum. çünkü ben bi müslümanım ve açıkçası, annem bile olsa sevmediğim birini seviyor gibi davranamam. allah içimi bilirken ve ben sadece ona sığınık yaşarken, neden bu insanları kandırayımki?
Hem zaten yaşamım boyunca, kimi sevmediysem onu sevmediğimi bilmesi için çırpınmadım mı? ve herkes sevdiğimden emin olduğu kadar, kendisini sevmediğimi de benden duymadı mı?
Yani evet ben böyleyimdir; birini sevmiyorsam, o kişi kendisini sevmediğimi bilir. asla onu seviyor muyum, sevmiyorum muyum diye düşünmez, düşündürtmem. doğruyu bilmek herkesin hakkıdır. müphemliğe yer bırakmamak benim yolumdur. bu yüzden herkes kendilerini sevmediğimi bilerek de ilişkisini sürdürür benimle. çünkü ben böyle bir müslümanlık bilinci oluşturdum kendimde ve işte şimdi yazarken anlıyorumki; düşmanım da benimle, bana hep dostça bi saygı duyarak düşmanlık güttü. beni gördüğü yerde kafası karışık bi halde saygı göstermekten de geri kalamadı. 
ben birini sevmiyorsam, o kişi bilsin isterim. düşmanlık etmem, sadece sevmediğimi açık ederim. benden emin olur böylece.
annemse düşmanım değil, ya da en azından ben onu düşman olarak görmedim hiç. beni basit uzaklardan gelmiş bi yabacı olarak bile sevmediğinden emin olduğum şu 2 yıl içindeyse, yavaş yavaş ondan soğuyup koca bi buz dağına dönüştüm ve bana kurduğu veya aslında oyunbazkarakterine oturmuş oyunlarından da çıkıp, onu sevmediğimi kendisine de yeterince açık ettim. çünkü ben onun çarpık inançları arasına sıkıştırdığı sahtekârlığından daha kutsal ve gerçek bi islam anlayışına sahibim ve dediğim gibi; onu sevmediğimi bilmeye hakkı vardı ve tabii beni, islam'ı kullanarak sahtekârlaştıramayacağını da öğretmeliydim.

insanların yaşlandıkça bilgeleştiklerini düşünürken, annemle yaşadığım şu son 2-3 yıllık dönemde, tam aksine insanların yaşlandıkça bilgeleşmediklerini ve içlerinde besledikleri sonsuz dünya sevgisi, bitmek bilmez yaşam hevesleri ve asla yok olmasını istemedikleri ve varlığını devam ettirmesi için beslemeye devam ettikleri bencilliklerinden dolayı tamamen orospuçocuğulaştıklarını da annemle anlamış bulunmaktayım.
bunları da yeterince düşündüm şu ara, tekrar tekrar ve katmanlarca...
ve yine çok düşündüm; dışarıda gördüğüm muhtaç onca yaşlıya yardım için koşturup dururken, şimdi annem yanımda can vermek için bile takatsiz olmasına rağmen hiç umursamıyor olmam üzerine düşündüm.
Beni o yabancılara yakın eden, kolların girdirip karşıya geçirten, poşetlerini taşıtan, onlar için koşturtup duran şey ile annemden uzak tutan şey aynı mı? Aynı değilse nedir bu?
ve en çokda onlara yardım ederken düşündüm. ben iyi biriysem, neden annemin davranışlarını hoş görmüyordum, neden ona azcık sabretmiyordum? ben iyi biriysem, bu ara anneme niye iyi davranmıyordum? 

en çok da, yabancılara yaptığımın iyilik olup olmadığını düşünmeden koşup kollarına girdiğimde veya poşetlerine uzandığımda, yani iyilik yapma esnasında kendimin "iyi biri" olup olmadığımı düşünmeye başladım. ben iyi biriysem, neden sadece yabancılara iyiyim? iyi biriysem, anneme neden iyi değilim?

Bunları her koşturma ve yardım esnasında kendiliğimden düşünüvermeye başladım. "Belki de aslında iyi biri değilim" dedim kendime ve o yaşlıyla, o çocukla, o genç kadınla gideceği veya yeter dediği yere kadar yürümeye devam ettim.
Defalarca süren bu şeyler beraber zamanla anladım; Sanırım onlardan bana hiç kötülük gelmemiş olması, hiçbir bağımızın olmaması ve bağsızlığımıza karşılık onlardan hiç kötülük görmemiş olmak, kötü oldukları bi an'a bile şahit olmamış olmak beni onlar için koştururken, annemle olan ilişkimizde onun tüm içselliğine sinmiş olan kötülüğü beni ondan uzak tutuyor. yeni anlıyorum ve evet işte şimdi kabul ettim; insanın annesi kötüyse, ona yardım etmemeli. kötü olan hiç kimseye yardım edilmemeli.
"Annem, keşke annem olmasaydın ve ben şimdi, bi yabancıya yardım ediyor gibi yardım ediyor olsaydım sana" demekten kendimi alamıyorum.

25 nisan 22:43
Annem lütfen öl artık ve bitsin bu ikimizin de yaşadığı büyük saçma işkence.
Sırf sen ölmüyorsun diye gitmek istemiyorum bu evden! daha doğrusu gitmek istiyorum ama gidemiyorum sıçtığımın yerinden. Çünkü sen ölmezsen, sen ölmeden önce tüm haklılığımla, yani bu büyük istenmiyorluğumla siktir olup gitsem bile sanki yanlış bi karar vermiş, yanlış bir şey yapmışım gibi hissediyorum-hissedeceğimi sanıyorum.
Anlıyorsun değil mi beni?
Evet anlıyorsun. Şimdi can çekişmek yerine iki lafı bi araya getiren güçte olsaydın, siktir olup gitmem için kapıyı da bana sen açardın ya senin amınakoyayım.

hadi canım, hadi aşkım, hadi bitanem öl de gideyim artık.
ölmeni bile beklemeden gidecek kadar haklı olduğumu biliyorum dedim ya zaten ve burada yaşadığım şu kısa sürede farkına varıp kabullendiğim şey şu ki; eğer "sen ölmeden gidersem konu komşu ve tüm tanıdık-tanışmadıklarımın ağzına lafı vermiş olurum" adlı çarpıtılmış toplum kuralları, gelenekler, gözenekler ve inandığım allah'tan bile daha çok önem atfedilen bilumum şeyler tarafından zihnim ele geçirildi. bi yere kımıldayamıyorum. 

eline geçtiklerimin hepsinin de ağzına vereyim lafı, ya aslında gitmeyi çok çok çok istiyorum ve üstelik bu gidişimin artık dönüşsüz olacağını da biliyorum.
benim bilmem kadar, içten içe herkes de biliyor bunu. hepimiz biliyoruz ve bu yüzden bi an önce gitmemi istiyoruz. hep bir ağızdan ve elden beni göndermeye çalışıyoruz ama buradaki yaşamı anladım, nasıl düşündüklerini kavradım ve bu yüzden zihnim tutsaklaştığından dolayı, yani; şu an milletin ağzına vermemek için lafı, annem ölmeden gidemiyorum.
hadi öl ve seni gömüp özgürleşerek siktir olup gideyim burdan.
ya da en azından; gitmek için herkesin ayan beyan kabul edip karşı çıkamayacağı haklı bi nedenim olmalı. Allah'ım "OL" de OLSUN o nedenim.


19 Nisan 2024

kadın sikmek mi ister, sikilmek mi, kadın ne ister?

eskisine nazaran daha sakin bi şekilde olsada, bu aralar yine kendimi yeniden yeniden yeniden yeniden anlamlandırma çabası içindeyim ve sanırım hayat bu anlamlandırmalar esnasında geçip giderken bana nanik yapıyor ama görmüyorum.
ışıkları kim söndürdü.

oldum olası, anlamsız ve boş bir hayat yaşamış olmak korkunç geldi bana ve sanırım bu yüzden olsa gerek, yaşarken hep bir amaç aradım.
zaten içimde her zaman, önemli bir şey yapmak için doğmuş olma hissiyle dopdolu bir halde şaşkınlıkla etrafa bakınan biri vardı. acaba neye gelmiştim bu dünyaya, ne yapacaktım, yapmalıydım.
yapmam gereken şey nedir allahım?
o küçücük halimle bile bu dağ kadar ağır hisle mücadele ederken, ne yapmak için doğduğumu anlamakla yıllarca çırpınıp durdum ama hiçbir şey bulamadım.
sahi ben niye doğdum allahım... 

yaşım bu yıl 39 oldu. artık 40'ım çıkmak üzere ama sorsan sanki az önce bu halimle var edilmiş gibiyim. ne zaman üzerimden geçti tüm o yıllar ve bu arada niye kimse beni sikmek ve kendini siktirmek dışında dürtmedi? yalasın dünya barışı.

son bi kaç aydır kendimde, gittikçe, yalancı da olsa toplum kurallarına uygun bi hayat yaşama arzusu duymaya başladım. galiba kendim olarak, kalarak, şakasına bile olsa karşımdakine asla yalan söyleme-yerek yaşadığım bu hayatta bir bok olamayacağımı anladım.
evet anladım ve şimdi en kendisi olmayan, en kendisi olmaya çalışmayan, şakayla bile olsa doğru söylemeyen birine dönüşmek üzereyim.
bunu siz istediniz. değil mi?

geçen gün "bir daha erkek sikmeyeceğim allahım" diye tövbeler ettim ve zaten bi kaç aylardır da "allah'ım bana erkek sikme iradesi verme artık. erkeklere duyduğum bu sonsuz sevme ve sevilme arzusunu, kadınlara yönelt. iyi kalpli, iyi huylu, güzel yüzlü ve sözlü, çok merhametli, benim ona göre, onun bana göre olduğu bi eş ver ve güzel bi yuva kurdur bana allahım. çünkü ben kuramıyorum." diye dua ediyordum.
allahım dua mı kabul et. amin.

yakışıklı erkekler görüyorum, varlar ve bu hisse neden odaklandığımı düşününce anladımki, aslında tüm erkeleri yakışıklı görüyorum. yani o hiç sevilmeyecek kadar huysuz, baktığın anda iğrenebileceğin kadar çirkin ve salt erkek olduğu belli bi siluete sahipliği dışında hiçbir özelliği, güzelliği, aklı ve ilmi olmayan  erkeklerde bile sevecek bir taraf arıyormuşum. hemde inatla. tüm kibirli inadımla.
yanisi başımdan geçip giden bu zamanlar içinde, kendimi "sadece erkek sevmeye" o kadar kaptırmışımki, yer yer onları ilahlaştırmış ve sadece onların rızasını kazanmaya adanmış bi hayatın kıyısına kadar varmışım.
ve yine yanisi; ne yaptığının hiç farkında olmayan ve bu davranışının da şüphesiz tek doğru olduğunu sanarak yaşayan bi zavallı ben. 
oysa Allah kitabında şöyle der "Fakat onların çoğu aklını kullanmaz."
gerçekten de bazen aklımı hiç kullanmadım. sen bana doğruyu buldur. benim bulacağım yok.

bu, sadece erkeğe odaklanma meselesini ben tek başıma edinmedim.
bu, kadınların gözüme herhangi bir şey gibi görünmeleri yetisini ben tek başıma kazanmadım. 
bu, kendimi sadece erkek sevmeye koşullandırdığım,
bu, kendimi kadınlardaki arazlardan uzak tutmak için sadece erkek sevmeye koşulladığım zihinsel inşa sürecini ben tek başıma becermedim. bunu da yeni anlıyorum.
Şimdi doğruya doğru; onca yakışıklıyla beraber onca çirkin erkek için ölüp bitmememin de başka bi açıklaması yok ve evet, bi erkeği sikip atsan veya bi erkek seni sikip atsa bile, bunun verdiği sosumsuz rahatlığı, hangi kadın verir ki? hiç. 
şimdi aklıma gelmeyen ama kendimi ibneleştirmek için sıraladığım tüm o haklı ve bol mantılı kadınsız kolaycı akıl yürütmelerim, kadınlardan kaçmak için bana yakıt sunan çarpık toplum kuralları, içsel huzur sağlayan tek başıma günahsız küçük sahte romantik anlar, allah'ı anarken bile hiç yokmuş gibi yaşayan büyük kalabalıkların ikiyüzlülüğüne karşı takındığım güya tek yüzlü güçlü dürüst duruşum falan, hepsini geç amınakoyim. bu yarrağı sokacak, yüreği salt insan sevgisiyle tıka basa dolu sımsıcak bi amcık bulup hayatıma devam etmeliyim.
gerisi fasa fiso.

bu düşüncelerle beraber, kadınlara dair bakış açımı da şimdiye kadarkinden farklı bi yönde ve anlamda düzeltmeye başladığımı söylemeliyim. örneğin, hayatıma giren veya henüz daha az önce tanıştığımız o ilk andan itibaren, onları her an sikme potansiyelim olduğunu düşünerek yaklaşan ve sesi titreyerek iletişim kuran, iletişimi bu titrek halleriyle sürdüren kadınların benden korkmalarını gerektirecek bi durum olmadığını belirtmek için o anda tonladığım "korkma ilk fırsatta seni sikecek biri değilim" adlı sesimle, aslında ibne olduğum ve bu yüzden sikimin ona doğru kalkmayacağı garantisini veriyordum ve böylece, benimle geçirdikleri zaman dilimlerinin tümünde iki insan olarak iletişimde kalacağımızı söylemeye çalışıyordum ama nerdeeeeeeeeeeee
şimdi anladım ve kabullendim. Tanıştığım kadınlardan 3ü 5i hariç hepsi, onları her an sikebileceğimden korkmuşlardı ve ben aslında onlara benden, onları sikebileceğime dair bir korku duymamaları için tüm iletişimimizde ibneliğimin altını çizip, asla onları sikmeye kalkışmayacağıma dair garanti veriyordum. oysa kimseyi sikmek istememiştim. salt insandık diye iletişim kuruyorduk ama bak neler olmuştu ve ben onlarla olan tanışıklığımız süresince ibne rolümü sürekli yüklenmiş olarak oynamak zorunda kaldım. oysa onların beni sıkıştırdıkları sığ dünyalarının aksine kocaman bi dünyam vardı.

şimdi bunları yazarken, yine hatırlıyorumda; ibne olduğumu belirterek iletişimde kaldığımız bi kaç kadın arkadaşım (ki 22 ve 40lı yaşlar arasında değişen farklı kültür ve profillerdeydi bunlar ) onlara meyletmediğim için bana kırıldıklarını açık açık söylemişlerdi. hatta içlerinden birinin, 2 yıl boyunca ona ilgi göstermediğim için sürekli erkekliğimle dalga geçmişti ve bende onunla beraber kendime gülüp geçmiştim.
o ise bu gülüp geçmelerime her defasında şaşırıp kalmış ve bana inatla yeşil ışık yakmasına rağmen neden ona yürümediğimi sorup durmuştu. çünkü ona göre erkekler, sonuçta sadece sikleri olan akılsız ve çok hissiz, sevgisiz ve merhametsiz sıradan birer canlılardı ve günün sonunda siklerini sokacak bi amcık bulmak dışında başka bi şey için yaşamazlardı. bu yüzden nasıl olurdu da, gerçekten hiç kadınlara ilgi duymuyor, onu sikmek istemiyor olabilirdim?
bunu farklı yaşlardaki erkekler gibi kadınlar da soru olarak açıkça-defalarca sormuşlardı ve benim "çünkü ben sadece gerçekten sevdiğim ve beni gerçekten seven biriyle yatmak istiyorum. amacım seks yapmak olsa, az sonra birini bulmak benim için zor değil" cevabıma, beni küçümseyerek gülüp geçmişlerdi. 
O zaman anlamamıştım ama şimdi anlıyorum; kadınlar, onları sikmek istemiyor oluşuma inanmamışlardı.
ben de artık kendime inanmıyorum ve hayatımın sonuna kadar sadece kadın sikmek istiyorum.


18 Nisan 2024

annem ölmek istemiyor

annem bi kaç gündür yoğun bakımda ve sanırım bu sefer gerçekten ölmek üzere olduğu için her tarafta sessiz bi EL-Fatiha havası var. Dün yoğun bakım odasının önünde beklerken, 10-15 kişilik bi yakın akraba grubu daha vardı ve bende ne yaptıklarını gözlemleyip duruyordum.
sahi bunlar ne yapıyordu, burada ne işleri vardı? 

aslında hastaneye gidecek de değildim ama evde oturup kanal kanal gezmek yerine, oraya gidip yoğun bakım kapısının önünde bizimkileri izleyerek oyalanmayı daha mantıklı ve farklı bir deneyim edindirmesi açısından ilginç bi şekilde daha anlamlı bulup aniden evden çıkmıştım. fakat geldiğimde abim, ablam ve yengemler dışında diğer ahaliyi de hazır bulmak sürpriz olmuştu.

hastaneye doğru yürürken, annemi sevmiyor olmama rağmen gerçek anlamda neden ona doğru gitmekte olduğuma dair de düşündüğümden, aklımda şunlar kendiliğinden belirip duruyordu. acaba ben gerçekten;
-onu sevmiyor olmama rağmen, merak ettiğim için mi gidiyordum? yoksa;
-benden, aynı ortamda bulunmamak için sürekli kaçmaya çalışan, göz teması bile kurmamak için büyük bir savaş veren 1 ve 2 numaralı abimle aynı ortamda bulunarak onlara işkence etmeyi mi amaçlıyordum? yoksa;
-canım olmayan annem son nefesini vermeden önce aile efradı içinde helallik alamadığı tek kişi olduğum için beni çağırtabilir ve benden, evde tüm acıklı halini takınarak yüklediği ses tonuna rağmen alamadığı "helal olsun"u yine isteyecek olursa, hazır abimler de burdayken helallik şartımı bi daha dile getirebilmek için mi gidiyordum?
Bunları ve şu an aklıma gelmeyen diğer nedenleri düşünüp oraya gitmiştim ama işte kalabalık bir grupla da baş başa kalmıştım. 
Sahi neden burdasınız? Ne yapıyorsunuz amınakoyim
insanların birbirlerini hiç sevmemeleri ve yıllarca birbirlerinin arkasından ahlaksızca atıp tutmalarına rağmen ölüme bir adım kalmışken böyle önemser gibi yaparak kenetlenmeleri çok garip.
Neyseki bu kalabalığa şaşırıp durma anlarım, doktorun gelip "bilinci yerinde, dün saat kaçta geldiğini, neden burda olduğunu, burda bi müddet kalması gerektiğini biliyor. normal odaya alacağız fakat boş yatak bekliyoruz" açıklamasıyla son buldu ve bende helal edemediğim hakkımla hastaneden çıkıp sokaklarca yürüyerek gerisin geri eve döndüm.
Yanisi; dünden bu yana değişen bir şey yok, annem ölmek istemiyor ve mahalleliye annemin ölüm müjdesini ilk veren olmak isteyen herkes evlerine dönüp, dedikodularına ve beş para etmez yaşamlarına devam ediyor.