-->

09 Eylül 2025

zapiens


soluk soluğa kaçtım.
hiç durmadan, dinlenmeden, yorulmadan.
hep koştum hiç yorulmadım.

kimden.
neden olduğunu bilmeden.
anlamak için düşünmeden.
ilk aklıma gelenle yaşadım.

soluk soluğa kaçtım
tüm cahilliğimle.
hiçbilmişliğimle.
en ilkel halimle kaçtım.
herkes gibi kendimden kaçtım
kaçtım, kaçtım, kaçtım, kaçtım.



06 Eylül 2025

selam sane ey yolcu

Bi üst sokaktaki caminin hoparlöründen Salat'u Salam (yada kısa adıyla Sâlâ) okunuyor. Aklıma ilk gelen şey de "bu ezan değil, galiba biri öldü" cümlesi oldu. 
Bu aralar çok duyuyorum. Özellikle de evde fazla vakit geçirdiğim zamanlarda. Zaten büyük şehirlerin varoşlarında yaşayanlar dışında sala'yı duyan ve bilen yoktur. Sâlâ sadece burada okunur. Çünkü ölüm sadece varoşlara gelir ve ölünün arkasından söylenen bu selam sadece varoşlardan öteki tarafa gönderilir. Zengin lüks semtlerdeyse ölüm yoktur, azrail romanlarda veya yarım kalmış aşklar için yazılmış şiirlerdeyken uğrar oraya.
Çünkü orada ölüme karşı dik durması için giyilmiş tel sütyenler içinde silikonlu göğüsler, 3+1 evi boyayacak kadar bol makyajlı suratlar, daracık kotlar içine sıkıştırılmış kaslı gergin götler, daima kalkmaya hazır yarraklar vardır.  Azrail can almaya gelse bile, derin göğüs dekoltesi başını döndürür.

31 Ağustos 2025

çok arada kalmış bir şehir: ANKARA

Geldiğimden bu yana Ankara'yı izliyorum ve bana düşündürttüğü şey şu oldu: ARAF

Buraya kimse istediği için gelmiyor, burada istediği için yaşamıyor.
Burada olmak zorunda olduğu için herkes burada. Burası bir geçiş yeri. Ya bi altta, ya bi üste, ya da buraya çakılıp kalmak için gelinen tek duraklık bir şehir burası.
Burada yaşamayı kimse bilinçli olarak tercih etmez. Burası tercih edilecek bir şehir değil. Zorundalığından burada herkes ve her an istediği yere çekip gidebilme lüksüne rağmen gitmez. gitmek istemez. araf'ın özelliği budur. buraya gelen, arada kalmışlığını kabullenip kendisini buraya çakar kalır.  

Burada ne aradığını, hayattan ne beklediğini bilmeyen bi kalabalık sürüsü var. Para için her şeyi her an yapmaya hazırlar ve herkesin de öyle yaşadığını sanıyorlar. Garip bir kimlik erozyonu var. Kişiliksiz, karaktersiz ve tamamen dengesizler topluluğu.

Dünyanın ve ülkenin dört bi yanından kopup gelmişlerine baktığımda gördüğüm şey şuki; 
ne olduğunu bilmeyenler, ne olacağına karar verememişler, her günahı işlemeye razı edilmişler, her günahı işlemişler, işlemek için can atarcasına tetikte bekleyenler, karaktersizler, kişiliksizler, okumuş cahiller, okumamış ve öyle olduğu için cahil kalmışlar, kafası çalışmayanlar, kafası çalışmasın diye elinden geleni yapanlar, paranın her şeye yettiğini sanıp öyle kalanlar, her şeyden şikayet ederek yaşayanlar, kendilerine hak etmiyor olmalarına rağmen acınılmasını ve acınıldığı için kapıların ardına kadar ya da sadece kendilerinin geçebilecekleri kadar açılmasını isteyenler, her şartta ve koşulda söylenenler söylenenler, söylenenler ve diğer ler lar... 

burada kafadan kontaklar bile olayı çözmüş. 
iki şak şak, 3-5 lak lak'la bi yerlere gelen yavşaklardan çok şey öğrenmiş ankara delileri. 
geçen aylarda sürekli gittiğim kafelerden birinde bunlardan doğduğu cinsiyeti de kadın olan biriyle tanıştım. 
farklı zamanlarda bi kaç göz göze gelme sonrasında (sürekli izlediğini ve göz göze gelmek için fırsat kolladığını sonradan anladım) masama gelip benimle (evet benimle) tanışmak istediğini söyledi ve tanışınca da hemen izin alıp masama oturdu. çay söyledim, bir kaç atıştırmalık istedim ve zaten dönüp duran gözleri anında bir tur daha döndü. 
önümdeki macbook'dan gözünü alamıyordu, sürekli el kol hareketlerimden beni takip etti, asla "siz" kelimesinden ödün vermeden konuşmasını sürdürdü ve bende 15 dakikalık sabır testinden sonra süremin dolduğunu düşünerek "işim çıktığını" söyleyip kaçarcasına kalkıp gittim.
ama kaçmak ne mümkün.
artık her gittiğimde oradaydı ve sanki çok uzun bir geçmişimiz varmış gibi, siz'i biz'i siktir etmiş halde sıkı fıkı bir şekilde tanışıyormuşuz gibi yakınlık belirten kelimelerden cümlelerle konuşarak, koşup neredeyse sarılarak iletişimini devam ettirdi. 
kaçamayacağımı, daha doğrusunu kaçışımın sadece buraya gelmeyi bırakarak olduğunu anlayınca bi kaç günlük de olsa onu incelemeye, ona bir mikroskopla bakarcasına yakından bakmaya karar verdim.
bi kaç gün sonra fevkalede(bu kelime, doğduğu cinsiyeti erkek olan bülent ersoy havasında okunmalı) şaşırdığımı söylemeliyim.
kafadan kontaklığına rağmen, hayatın ikiyüzlülüğünü nasıl da çözmüş.
nasıl da çözmüş bi görsen 2+2'nin 4 etmediğini. ağzın açık kalır.
zaten bende ondan öğrendim, 2+2 asla 4 etmez. kim 4 eder diyorsa, yalan söylüyordur. 4 diyenden kaçın gidin çok uzaklara.
 
bi hafta sonra elinde kolunda defterlerle geldi. masanın üzerine serdiği fotoğraflar, gazete küpürleri, fotokopilerden anılar, anılar, anılar.
devlet erkanında yapışmadığı kimse kalmamış.
onlara yazdığı şiirler ve hemen altlarında da bizzat onlardan aldığı "teşekkürler" ve tabiki imzalar. herkese şiir yazmış, bir şeyler karalamış. gözleri parlayarak anlattı da anlattı. 
en sonunda ise artık sıkıldığımı ve gösterdiklerine ilgimi kaybettiğimi fark edince, çantasından bana özel yazdığı şiiri çıkardı. 
beni artık ne sanıyorduysa, ne olarak gördüyse bana özel şiir yazdığını söyleyip güyâ okumaya başladı. ayıp olmasın diye o iğrenç yılışık sesine, çirkin ama gerçekten çok çirkin şiir okuyuşunu bitirmesini bekledim ve sonra da teşekkür ederek kalkıp çıktım.
kafeye bi daha gitmediğimi de söylemeliyim. zaten eve internet bağlattığım için de şimdilerde çoğunlukla evdeyim. artık film listelerime dalmaya ve çıkmamaya kararlıyım.

burada; ülke ortalamasının üzerinde uyuşturucu bağımlısı olduğunuda söylemeliyim. hafta sonu erken saatte, şehrin en popüler konumlarından biri olan kızılay'daki sokaklarda gezerken o körpecik orospunun göz torbalarından dün gecesini tahmin etmek hiç zor değil.
erkek veya kadın fark etmeksizin, gençlerin çoğu kendini rahat rahat siktirmek için uyuşturucu alıyor ve uyuşturucusu olanlarla buluşmak istediklerini sosyal ağlarda açıkça paylaşıyorlar. 
yani gelecek ankara'dan GÜMBÜR GÜMBÜR geliyor. belki de Ankara ama iyi ama kötü Araf'tan bu şekilde kurtulacak. (Temennim o ki; inşallah başka bi şekilde kurtulur.)

Burada şunu da fark ettimki; ülke ortalamasından fazla evli götveren var. kiminle ciddi ciddi tanışsam, ciddileşerek konuşmaya başlasam bi kaç cümle sonrasında dayanamayıp evli olduğunu ve bu yüzden bana geleceğe dair bir şey veremeyeceğini veya sadece seks için partner aradığı itirafında bulunuyor. bu dürüst itirafları karşılığında, onları yinede hayatıma alarak veya hayatlarına girerek devam edeceğimi sananlar var ama evlilikten götverenliğe dönmüş biri olarak şunu biliyorumki, o karmaşık kafayla yaşamalar, bitmek bilmez ikilemler, karına haksızlık ettiğini düşündüğün için çektiğin vicdan azabıyla beraber erkek arkadaşınla yatarken ezik büzük öpücük kondurmalar vs hepsi çok zorlayıcıdır.
tekrar bunlara gerek yok canım amkaracım...

ve gün içinde bol bol, beyfendicim, hanfendicim, beycim, hanımcım, abiim, ablacım, kardeşim, gardaşım'lı cümleler kurulan bu şehri insan kokusu terk edeli çok olmuş.
dört dönen gözler, oraya buraya uzanan eller, asla yerinde durmayan bedenler, bedenleer bedenleeeer
Herkes oraya buraya kaçışırcasına yaşıyor. Sürekli bir fırsat kollamalar, sürekli atarlanacak bir konu aramalar. boş havalar, boş tavalar.

13 Ağustos 2025

lakırdı da la kırdı

yeni bir şehirde, yeni bir hayat kurmuş olarak yaşıyorum.
ama buradaki ben, yine aynı kişi olduğum için, yani kendim olarak buraya geldiğim için
daha önceki yaşantılarımın toplamı olan şimdiki kendimi toplayıp buraya getirdiğim için
şimdi tam burrrrrrrada önceki hayatımı tekrar tekrar tekrarrr yaşıyorum.
bu böyledir, hep böyle olur. hiç değişmez. bunu defalarca yaşayarrak gördüm yarrak.

aslında bunu hep biliyordum ama bilmek bi işe yaramaz. çünkü insanın hamuru unutmakla yoğrulmuştur ve unutmasan bile, bildiğini hayyyyyyyyyatına geçirmen lazım. bildiğini, hayatına geçirmediğin için gittiğin her yere yeni biri olarak gitmezsin. yani geldiğimiz yerde de önceki günlerimizin, sikilip atılmış yıllarımızın, sıçıp batırdığımız ömrümüzün toplamıyla geliriz.
yani elimizde koca bi hiç'le ortada gezinir dururuz.

gittiğimiz her yerde, neredeyse aynı sorunları yaşamamızın da nedeni budddddddur. kendimiziz. çünkü sorunlarımız bizden kaynaklıdır. asıl sorun biziz. öyle her rahatsız olduğumuz yerden, adamdan, kadından, çocuktan, arkadaştan kaçarak, başka topraklara göçerek ve orda herkesin içinde tüm yabancılığınla yeni hayat kurdum martavallarıyla olmaz bu işler. kurtulmak için ise en iyisi, intiharrrr etmek :) iftihar değil innnnnnnnntiharrrr
ben tekrar tekrar yeniden anladım ve tekrar rahatladım.
yani, başka şehirlerde yeni hayatlar kurarak, yeni bir ben yaratılamayacağını falan anlamış bulunmaktayım. o çok bilge yazarların çok çok çok satan boş kitaplarındaki, sayfalar dolusu yalanların bi halta yarrrrradığı yok yarrak.
iyisimi; siktir et hayatının bok gibi olmasını, karının seni hiç sevmeyişini, kocanın seni doyasıya sikemeyişini, çocuklarının aptal olmasını, komşularının rezilrüsva anlar için fırsat kollayan ucuz insanlar olmasını, akrabalarının gerçekten akbaba oluşunu vs siktir et her şeyi. çünkü inan bana cannnnnnnnım onlardan daha iyisi de yok.
daha iyileri yok.
önce sen, evet amcık herkesten ilk önce sen! zevkten titreyerek orgazm olacağın ana kadar sikini diri bir şekilde amının içinde tutarak seni mutlu edecek bir erkek olmadığını kabullen.
yok işte nanay gülüm nanay.
kabullen kocanın küçük sikini, koca kalbini. sev her ikisini de. tüm içtenliğinle avuçla onları. göreceksin, gerçek huzuru bulacaksın. avuçlarında. ıslak ıslak.

şimdiki komşularından daha iyileri yok. evet, hepsi seni tül perdenin arkasından izlerken ayağın kayıp çamurlara yuvarlanman için diye dua ediyorlar ama burdan taşınarrrrrrak siktir olup gittiğinde de bunlardan daha iyi komşuların olmayacak. bana inan. taşınma sakın. çünkü herkes birer orospuçocuğu. kabullen artık bunu. kal bu evde, karşılaştığınızda gülümse tüm ikiyüzlülüğünle. ahahaha canım hihihi canım hihihi

kocan malın tekiydi zaten biliyorsun ve zaten mal olduğu için evlendin onunla hemen şimdi bi daha unutmayacakmışcasına hatırla. o yüzden hiç iç geçirme sabah otobüste karşılaştığın o adama, doğum gününü kutlayan ofis arkadaşına, ekmeği kibar kibar uzatan bakkala, iş paslarken arada göz kırpan müdürüne yardımcına falan. çünkü kocandan daha mal aslında bunlar ve sen henüz mallıklarını sergileyebilecekleri fırsatları sunmadan onlara. 

ve sen, kendisine ilk gülümseyen amcıkla evlenen zavallı adam. karının artık kat kat göbeği çıkmış olabilir. sosyal medya sayesinde 20'li yaşlarında 31 erkek arkadaş eskitmiş, anasından babasından atasından gizli 3 tane çocuğu tuvalette düşürüp çıkışta çöp kovasına atmış bu yeni yetme orospulara bakıp iç geçirirken karınla karışlaştırıp "neler neler kaçırıyorum böyle" diye kendine hayıflanıyorsun ama keşke bu kaltakların çoktaaaan uyuşturucu bağımlısı olduklarını, çoğunun amlarına bile dövme yaptırdıklarını ve dövme parasını da iki defa sikilerek ödediklerini bi bilsen. ahh canım. o makyajları akşam eve vardıkları ilk anda ağlaya ağlaya zımparayla sildiklerini de bilmiyorsundur ya sen neyse şimdi. iyisimi karşılaştıkça koş tuvalete ve osbir çekip rahatla. böyle devam et yarrağım. herkes mutlu bi sen mutsuzsun amınakoyim. salllllllak.

ya sen onyıllardır aynı addddddamcıkla evli olan yelloz. ay ben iki tane çocuk bakamam diye diye zırladın durdun ve zırlayarrak dediğinden de dönmedin bak işte tek çocuk yaptın, tüm enerjini buna harcadın ama bu da fasulye gibi büyümek dışında bi halta yaramadı. tüm sınıfları tekrarladı veya senin hocalara yalakalık ricalarınla anca geçebildi. eşşek kadar oldu, hala harçlık istiyor. oysa senin zamanında böyle miydi? veya sen böyle mi yapmıştın? hiç.
okutmadılar diye gidip ağdacıda çalıştın en genç kız halinle. orospulara ağda yaparken, o hastalıklı amlarını müşterileri için bal dök yala hale getirirken hep orospu olmayacağım, evimin kadını olacağım dedin ama kocanı evinde de elinde de  tutamadın. ne oldu şimdi. herkes sana evlenip ayrılmış zaten, biraz sıkıştırsam niye vermesinki? diye bakmıyor mu? 

sende çok günahsızmış gibi hiç sırıtma piç. sırıtma hiç öyle yandan yandan. ilk osbir çektiğin gün, artık ciddi bir şeyler yapman gerektiğini anlayıp bi çay ocağına kapak atmıştın ama yelloz'la yaptığınız şu çocuğa bak. daha köşedeki bakkaldan ekmek alamıyor anasınısiktiğinin malı. ne olacak böyle. acaba başka çocuklar mı yapsaydın? en azından biri tutardı ha? ha ha ha ha ha
geçti ama artık, bu yaştan sonra karı da istemez zaten. hem konu komşu, eş dost, tanıdıkların kakara kikiri dalgaları ne olacak? onca borcun altındayken senle taşşak geçenlerin dalgalarını koparamazsınki. ay sonunda onlardan destek çıkmalarını isteyeceksin daha neler neler.
oysa en başından bilmeliydin, 3 kişilik sofrada 4 kişi de doyar.
ama siktir et artık geçti. korkaklığınla barış. allah'a tam iman et. yarı müslüman, yarı kâfir. fir fir fir.

07 Ağustos 2025

dokunsalar depresyona girecegim

Bugün rutinleşmiş doktor kontrolüm vardı. Gidip kan verdim, mr için gün aldım falan. 
Hastane çıkışı bahçedeki oturaklarda ikili, üçlü oturanları görünce ayaklarım yavaşladı ve o an tek başınalığımı fark ettim.
bi an donup kalır gibi oldum ve tam da bu donma uzayıp canım sıkılmaya başlamışken, kendime gelip
"kes sesini gerizekâlı!!!!!!!!!!
bunu sen istedin!
sen istedin bunu işte amınakoduğumun malı. 
bacak kadar boyunla, fındık kadar aklınla benimde bi bildiğim var diyerek herkese kafa tutarken
yer yer tek bildiğin doğru seninkiyken
farklı bi fikre körü körüne bağlı olanlarla geçinmek için ufak bi çaba bile harcamıyorken
herkesin ailesiyle yaşadığı problemlerden bir kaçını sende yaşadın diye bunları bahane edip ayaküstü aşklar yaşamak için evden son hızla kaçarken,
ağlak, cahil, kalın kafalı bi karıya dayanamayıp onu çocuğunla birlikte, narsistin biri için terk ederken
ibneliğini rahat yaşamak için akrabalardan, eş dosttan, göz aşinalığı bile olsa tüm tanıdıklardan, içine doğduğun şehirden ve oradaki canlı her şeyden daima uzak dururken
her sikini avuçlayana surat asarken
götünü parmaklayandan kaçarken
iki öpücük sonrası hemen sakso çekmek için eğileni veya sakso çekmen için başını tutup bacak arasına çekeni aşağılayıp ortadan kaybolurken
yalancıyla, üçkağıtçıyla, hırsızla, uyuşturucu ve seks bağımlısıyla tanıştıktan iki dakka sonra "bundan hiçbi bok olmaz" diyerek araya mesafe koyarken, tanışmadan önce de ince eleyip sık dokurken" günün sonunda ne olacak sanıyordun?
sence tüm gücünle, yaşamakta olduğun toplumsalın dışınalığına yapışmışken ve tüm çaban orada öylece kalmakken şimdi ne olacak sanıyordun? 
Evet, işte böyle olur.
oldu. gördün işte sayın amınakoduğumun en ahlaklısı, tek doğru konuşanı, çokbilmişyalnızı!
İşte böyle olur.
Herkes, bu yaşantıya sahip birinin gün sonunun böyle olacağını bilir.
Bu çok açıktır ve zaten herkesçe de kabuldür. Kabul olan budur ve işte bu olmasın diye birbirinin hırsızlığını, ahlaksızlığını, yalanını dolanını tutup yüzüne söylemezler diğer orospuçocukları!
Bildiğine bilmiyorum der, bilmediğine biliyorum derler
Ağlak çirkin karılarını çeker, piçlerinin başını tüm içtenlikleriyle de severler.
Birinden hoşlanmasa bile o an sakso çeker, çektirirler.
Hem ne olmuş yani hepi topu 200 gramlık yarrağı tıksan adamın kadının ağzına?
ne olacak ha ne olacak o taşşaklarıyla beraber 67gram ağırlıktaki yarağa methiyeler dizip alsan ağzına?
çok konuşmayıp mantar yuvası amcığa iki dil darbesi atsan nooolcak?
avuçlatsan götünü, parmaklatsan biraz da?
hepi topu 10 dakka değil mi en kralının sikinin dikliği?
hadi yemedin, yedirmedin de, ne olacaktı yani azcık sürtseydiler o lobların arasına? ha ne olcaktı?
hiç kimseyi gönlünce rahatlatmadın, kendi kendine havalandın durdun
al mezarına götür, yılanlar çiyanlar girip çıksın şimdi.

04 Ağustos 2025

kafaya dank etti

3 saat önce dayak yedim. Yani öyle yaka paça bi dayak değildi tabii ama sol loba güzel bi tokat yedim taksiciden. Bana vuracağını anladığım anda, en azından ameliyatlı kısım olan sağ tarafımı sakınarak, sol tarafımı döndüm ve o anda gerçekten vurdu. Biraz sersemlediğimi anımsıyorum. İnsanların koşuşarak geldiğini ve bende adamın yakasına yapışmaya çalıştığım için bizi ayırmalarını falan izledim. 
Taksicinin karşısında ufak tefek biri olduğum için, karınca ve fil fıkrasındaki karınca olduğumu söylemeliyim. 
Yediğim tokatla şunu anladımki, kimseye yanlış yaptığını ve doğrusunun nasıl olması gerektiğine dair uzun uzun laf anlatmaya gerek yok. Çünkü insanların çoğu kaba kuvvete o kadar alışkın bi halde gardlarını almışken, karşılarına geçip yanlış davrandıklarını açıklanıldığında aşağılanmış hissediyorlar. 
ve evet doğrusu, açıklarken aşağılıyordum da. Çünkü hak etmişti orospuçocuğu.
zaten yaya geçidinde ilerlerken bana çarpıp sonrasında da pişkince sırıtan birini aşağılamayıp başka ne yapacaktımki?
ama o da altta kalmadı. ağzımın payını kafatasımın sol tarafını, geriye kalmış olan beynimin sol lobumu tokatlayarak hıncını aldı. sonra tabii insanlar ayırdı beni ondan ve böylece pataklanmaktan kurtuldum.  
bi kaç dakika sonra, toparlandığımda ondan şikayetçi olmadığım için onu gönderdiler, bende gölgeye geçip ağlamamak için etrafa bakınıp kalabalığın dağılmasını izledim. 
o anda fark ettim, biri kulaklığımı çalmış. etrafa bakındım ama göremedim. az önce oturduğum kafeye gidip unutmuş olabileceğimi düşünerek masalara vs baktım ama yoktu. garson da görmediğini  söyledi. emin oldum, bizi ayırırken başka bi orospuçocuğu almıştı kulaklığımı.
sonra biraz daha oyalandım ve bu esnada az ileriye gelen iki trafik polisine, taksicinin plakasını telefonumdaki fotoğraftan göstererek ona yaya geçidini ihlal ettiği için ceza yazmasını söyleyip olayı anlattım. o da yemin billah ederek yazacağını söyledi ve ben, onları da rahat bıraktım.
biraz yürüyüp, yediğim tokadı iyice sindirmeye çalıştım, sonrasında da metroya binip kızılay'a geçtim. biraz oyalanıp iyice sindiririm diye düşünüyordum ama sindiremiyordum. bi ara ağlayasım geldi, ama tuttum kendimi. sanki ağlama sırası çoktan geçmiş gibi bir hisle kendime gelip, otobüse binip eve dönmeye karar verdim. otobüste depresyona girenler ve girmek üzere olanlar için özel olarak hep boş duran en arkadaki 1,5 kişilik koltuğa geçip boş boş etrafa bakınarak bi kaç durak geçmişken, inşaat işçisi kılıklı biri geldi karşıma ve bende kalkıp, büyük taraf onun geçebileceğini söyledim, kırmadı ve geçti. bu arada dövmeleri gözüme çarptı. ucunda kan damlası bekleyen bıçaklı, aptal keko dövmelerini saklamaya gerek bile duymamıştı. 
kalkıp ona diğer tarafa oturması için yer verdiğimden dolayı kendini bana borçlu hissetmişliğinden "nerelisin" dedi ve muhabbet etmeye başladık. bir kaç aptalca cümle esnasında durup dururken "az önce dayak yedim, keşke senin kadar uzun boylu olsaydım. taksici beni ufak tefek görünce hem bana çarptı, hem tokatladı." dedim ve o da "bunlar orospuçocuğu" diyerek başladı saydırmaya. saydırırken beni süzdü ve ufak tefekliğimi yeni anlamışlığından dolayı gözlerine bi acıma bakışı yerleşti. bi kaç kelimelik konuşma daha yapmıştıkki, duraklardan birinde binen biri yanımıza gelip ona selam verdi ve birbirlerinin hal hatrını sordular.
-ne zaman çıktın
-iki gün oldu. her gün imzaya gidiyorum. iyi halden bıraktılar
konuşmalarından anladımki adam zaten belalıymış ve o anda bende jeton düştü, bu inşaatçı değildi, gaspçı, hırsız, uyuşturucu satıcısı, pezevenk falandı. onları muhabbetlerine bıraktım ve bir kaç durak sonra indim.
şimdi evdeyim ve tokadın acısı çoktan geçti ama kaliteli kulaklığıma üzülüyorum. neyse bunu da unuturum. zaten ben neleri neleri unutmadımki, pehhhhhh.

geçen gün dayanadım biriyle seviştim. 22 yaşında olduğunu söyleyen bir erkek hemşireydi. yada hemşirelik öğrencisi. cinsel perhizimi bozacağım tamamen. bozmaya karar verdim.
biraz para biriktirip borsadan hisse almıştım ama düştü. 
altın aldım düştü.
ne alsam düşüyor.
benim kafam neye çalışıyor bilmiyorum allahım. 

hafta sonu bir numaralı abim, yengem ve 3 numaralı oğlu geldiler misafirliğe. biraz oturup gittiler. gelmelerine sevindim. bursaya gideceklermiş ve geçerken bana da uğramak istemişler. abim "dedik bi kardeşimiz var, görelim, selam verelim" dedi :)  cümlesinin içinde, zorlama bi bağ kurma isteği vardı.
yengem evi beğendi, temiz vs dedi. benim zorlamalarımla biraz muhabbet ettik. yarım saat kadar oturduktan sonra tekrar yola çıktılar. bu ziyaretle, kendimi çok azda olsa aileye kabul edilmiş hissettim.

27 Temmuz 2025

yalnızlık allah'a mahsussa ben neden yalnızım

naber balım, terkedilmiş hissediyor musun?
hiç önemsenilmemiş, hiç umursanılmamış, hiç hiç hiç piç hissediyor musun
ben her şeyi hissediyorum.
neyim, ne olacağım derken yaşadığım o kakafonik hayat koşuşturmacası içinde hiçbir şeyi tam aşmaya ve atmaya kıyamadım ve sonuç olarak her şeyden biraz biriktirdim içimde. yani ben şimdi her şeyim sense phiçbir şey.

yeni taşındığım evimin karşısında bi hastane inşaatı var. temellerini atıyorlar. bu da demektirki evin içinde sabahtan akşama kadar gürültü.

geçen yıl ankara'ya taşındığımda ikinci el bi çamaşır makinesi almıştım ve 2 ay sonra bozulmuştu. şimdi bu eve taşındığımda yine ikinci el almaktansa, sıfır almaya karar verdim ve önceki gün mağazada görüp online'dan sipariş ettim, bugün geliyor. bunu niye anlattım bilmiyorum. daha doğrusu unuttum.

bi ev arkadaşı aldım yanıma. uzman çavuş'muş. bi komutanlıkta çalışıyor ve her şeyden şikayetçi. ona, üfff çok şikayet etme diye diye birazcık azalttım şikayetlerini. ama hayatından şikayet etmek dışında benimle hiç iletişim kuramıyor. asla gündelik konuşmalar gerçekleştiremiyor. kelime haznesi, maaşının azlığı, kazandığı paranın ona yetmediği, işinin zorlukları, sürekli çalışması, komutanlarının hepsinin orospuçocuğu olduğu cümlelerinden ibaret. 
işini beğenmiyorsa istifa etmesini söylediğim için bi kaç gün konuşmadı.
sonraki günlerden birinde, yine şikayet etmeye başlayarak iletişim kurdu benimle. evet benimle.
bu konuşmalar sonrası maaşının neden yetmediğini anladım. çünkü memleketten arsa almış, onun ödemelerini yapıyormuş. evi ve arabası olduğunu da söylemeliyim. bi karısı ve iki çocuğu olduğunuda.
karısı memleketteki evlerinde yaşıyor ve çocuklarına bakıyormuş. o ise çalışıp para gönderiyormuş.
onu biraz deşince "hiç evli gibi değiliz" demesinden, karısını sevmediğini, görücü usulü evlenmiş olmasından ise aslında dışarda onlarca kadın varken, ömrünü buna verdiğinden şikayet ettiğini anladım ve yine de "sakın ayrılma, boşanmak modern hayatta dayatılan bir aksiyon gibi görünüyor. ayrılmayın, kalın böyle. hayat bi şekilde geçiyor zaten." dedim ama beni anlamadı. çünkü kelime haznesi çok çok çok düşük ve dediklerim onun kulaklarına gürültü diye döküldü gittttttttiii.

bu yeni ev, öncekinden çok güzel. iki tarafı da güneş alıyor. yani doğu ve batı. sabah doğudan alıyor, akşam batıdan. 
evi ufak ufak döşedim. temel ihtiyaçlar tamam. sadece sevgilim yok.
beni hiç kimse sevemeyecek mi?
kadın veya erkek olmasını önemsemiyorum. sadece birinin beni karşılıksızca sevmesine şiddetli bir arzu duyuyorum. biliyorsun, çünkü hiç sevilmedim karşılıksızca.

bazen sokakta çok çirkin birini görünce onu sevsem o da beni sever mi diye düşündüğüm oluyor. onu benden başka kimsenin sevmeyeceğini bilerek bile sevse beni yeter diye düşünürüm.
kadın erkek fark etmiyor. öylesine bakıp hayallere dalıyorum.

namaz kılmaya başladığım geçen yıllardan bu yana, çişimi tuta tuta önceki ay kendimi hasta etmişim. geçen ay pipimin ucu hafifi kızarınca ve çiş yaparken yanmalar olunca doktora gittim. kadın doktor "orospuya mı gittin lan" demeye utandığı için, erkek doktoru çağırdı ve kulakları kıllı yaşlı doktor beni dışarı yönlendirip koridorda "güvenli olmayan bir şekilde geçici olarak biriyle mi yattın" dedi, bende "5-6 ay önce penetrasyon değil ama oral seks yaptırdım birine" dedim ve bunun üzerine beni başka bi yere yönlendirdi. Ordaki erkek doktor şikayetlerimi dinledi ve beni yatırıp götüme bi iğne yaptıktan sonra, reçete olarak bi hap yazdığını, sabah akşam 1 hafta kullandıktan sonrasına kontorole geldiğimde durumu tekrar değerlendirip öyle bakacağını söyledi.
dediği gibi yaptım, hapları bi hafta boyunca yuttum ve gittim. tabii bu arada şikayetlerim bitmişti. kızarıklık geçmişti. başka bi doktordan randevu aldığım için, önceki şikayetlerden ona bahsettim ve o da geçmişse önemli değilmiş. galiba sen çişini çok tutuyorsun ve çişini çok tutmak, içerideki torbada mikropların oluşmasına neden olur. çişin geldiğinde çok tutma, git yap dedi. 3-4 saat aralıkla işemek sağlıklı olandır." dedi.
doktordan gönül ferahlığıyla çıkıp tuvalete gittim ve işerken "elhamdürillah, elhamdürillah elhamdürillah" dedim. namaz kılmanın kötü yanları da varmış. böylece görmüş oldum.
o günden bu yana azcık bile çişim gelse hemen koşuyorum tuvalete. abdestim kırılmışsa da yeni abdest alıyorum. çünkü abdest almak bedava. sadece üşenmemek gerekiyor. birde sağlığını düşünmek.

oğlum az önce, whatsapp'den "baba paran var mı" diye sorarak para istedi. şu an 300 TL'em olduğu için ona ayın 15'ine kadar beklemesi gerektiğini ve benimde bu parayla idare edeceğimi söyledim. "tamam" dedi, anlaştık ve konu kapandı. 
kerata, parası bittiğinde babası olduğumu hatırlıyor :FGFGGFFGşlnbfgblkdfjblş
olsun buna da şükür :) allahım sana şükürler olsun.

bugün pazara gittim. ikinci el bi tişört aldım. üzerinde GAZİ logosu var. Gazi Üniversitesi'nin tişörtü olsa gerek. satan kadın 25 TL istemişti, 20 tl verdim.
getirdim dolaba astım. öylece duruyor, önümüzdeki günlerde giymeye başlarım.
yeme içme dışındaki masraflarımı iyice düşürmeye başladım. ihtiyacım yoksa zaten bir şey almıyordum ama artık daha sıkı bir ekonomi politikası güdeceğim kendime. yani dünyanın çarkındaki dişlilerden biri olmayacağım ve mecbur kalmadıkça hiç tüketmeyerek, İsrail Terör Devleti ile işbirlikçilerine miligram kadar dahi olsa destek olmayacağım. bunu sıfırlamak mümkün değil tabii ama karınca misali elimden geleni yapmaya kararlıyım.
zaten genel olarak da kendimi tüketici konumundan çıkarmaya odaklı bi hayat yaşadığım için bunu yaparken zorlanmıyorum. 

önceki hafta AUZEF bütünleme sınavlarım vardı ve önceki sınavlarda çıkmış sorulara çalışarak 3 dersimi daha verdim. yanisi; 2019 yılında kayıt olduğum SOSYOLOJİ bölümünü bitirip LİSANS mezunu olmaya kararlıyım. ama keşke geçen yıllardaki pandemi döneminde şifremi birine verseydim de yerime sınavlara girip derslerimi verseymiş. o dönem pandemi yüzünden güzel ülkemdeki bütün üniversite sınavları vs hep online olmuş ve ondan dolayı, aslında şu an hakkıyla mezun olan hiç kimse yok etrafta. yani; herkes birer üçkağıtçıya dönmüş o dönem ve şu an etrafta binlerce imamoğlu var, ben eksik kaldım.
zaten ben hep eksik kalırım. benim huyum ve kaderimdir ek sik kalmak.

artık seks yapmadığım için seks hikayeleri yazmıyorum, bazen özlüyorum o eski günahkâr günlerimi. bir taşın su üzerinde sekmesi gibi bedenler arası geçişlerim falan.
ulan ne çektirdim ben kendime öyle. yazık bana.
sevdiğimi sandığım için sımsıkı sarıldığım o ucubeler, esprilerime güldüğü için beni sevecek sandığım ibneler, cesaretini toplayıp "seni seviyorum" demesini beklediğim bana aşık olduğunu bildiğim tanıdık korkaklar falan filan inter milan. 
hepsi geçti gitti. hiç kimse yok hayatımda. anamın amından çıktığım günkü kadar yalnızım şu an. 
ve ben bunu hak etmedim. 
ben bu kadar yalnız olmayı hiç hak etmedim allahım bence.



25 Haziran 2025

ankara hava durumu

Napıyon canım, nasılsın? Hayat nasıl gidiyor, herkes iyi mi? Yokluğumda neler yaptın, ne boklar yedin anlat bakalım. Ya da siktir et yokluğumu, varlığımda da yerdin ya sen o bokları. yokluğumda yemenin bi anlamı kalmamıştır. 
Beni soracak olursan aynı şeyler yok işte. Kafam artık karışık değil, canım sıkılmıyor, sağlığım iyi. Hatta eski çıtır halimden eser kalmadı sanki. 9 kilo almışım, götüm etlendi kendi kendimi avuçladığımda artık katur kutur kemik sesi gelmiyor, göbek deliğimin altı boxer'ımın lastik izleriyle dolu. ayna karşısında hopladığımda memelerim hafiften sallanıyor gibi ve geçen ay fark ettim; memelerimin altında yaşlılara özgü bedenin sarkmasıyla ortaya çıkan haleler var sanki.
Saçlarım da iyice çıktı. artık yana, sağa sola, öne arkaya vs her yöne tarayabiliyorum. Eski yakışıklıklılığım ve karizmam geri döndü. Kafatasımın sağ tarafı ise hafif göçük duruyor hâlâ. yani resmi olarak kafadan biraz eksiğim. Söylediklerine göre, ben "belli oluyor mu" diye soruncaya kadar asla fark etmiyorlarmış. 
bu cevaplarına "eşek siksin mi" diyesim geliyor ama acımaktan başka bir şey yapamıyorum. Zavallılar beni kırmaktan korkuyorlar. yalan söyleyerek kırmaları ise umurlarında değil umurcum.

cinsel perhizim devam ediyor. osbir bile çekmiyorum. önceki hafta aldım elime alıp deneme sürüşü yaptım. hiç de zevkli değildi. hep bu kadar zevksiz ve sıkıcı mıydı bu iş? yoksa ben uzuuuuuuuun bi ara verdiğim için mi öyle oldu, hissettim?

Sevişmeyi de unuttum. Nasıl sevişiliyordu? Ne yapıyorduk? Hiç canım çekmiyor. 
Birini sikmek nasıl bi hissti? veya sikilmek? ne hissediyorduk o anlarda. hepsi şimdi bana çok yabancı. bende onlara. birbirimize yabancıyız. 

sokak sokak yakışıklı peşinde koştuğum zamanlar aklıma geldi. en maskülen haliyle pantolonunu indirip beni sik diyen o zengin züppeler, bir erkekle yattığı için karısını aldatmamış olduğunu kendisine fısıldayıp duran içi ve vicdanı rahat o adamları, kendisini sevecek kimse olmadığı için, biraz sarılma ve kucaklanma karşılığında üstüne işenmesine razı gelen orta yaş krizine yakalanmış enteller, yaşlandıkça görücü usulü evliliğin doğru olduğuna ikna olmuş ama artık etrafında onu görüştürecek kimsesi kalmamış yalnız kalabalıklar vs vs. sahi ne olacak tüm bu kişiler ve ben.

oğlumla sık görüşemiyoruz. şerefsiz, sigara içtiği için kestiğim harçlığından bu yana beni whatsapp'da bloklamış bulunmakta. geçen aradığımda ise çalışıyorum deyip bir kaç saniyelik bir birbirimizi soruşturma muhabbetinin ardından kapattık.
iyi olsun. 
onun bu hırçınlığını seviyorum. sanki kendimden bi parça görüyor gibiyim. şu an bunları düşününce mutlu oldum.

geçen hafta bi kaç kız ve erkeğe yürüdüm. kız olan hemen kendisini dünyadaki tek amcık sandı ve ben yürümeyi  bırakıp olduğum yere oturdum.
erkek olan ise bi kaç dakika sonra kahkaha atarak "olm beni sikecen mi, yoksa kendini bana siktirecen mi kafam karışıyor" dedi :))) ikisi de olmayacak, çünkü sadece esprilerine karşılık veriyorum" dedim "ohh be rahatladım" dedi. 

önceki ay kontrollerimi oldum. sonuçlar iyiydi, geçen ay ise süresi dolmuş olan sağlık raporumu yenilettim. önceki %84'dü ve dolayısıyla bu sefer çok düşük beklerken, bunda %80 verdiler. mr sonuçlarıma vs iyi diyorlar, ama oranlar hep yükseks. 

yeni bir işe başladığımı söylemiş miydim. 
geçen yıldan bu yana Ankara'ya yerleşmiş bulunmaktayım ve bu haftasonu ise geçen yıl gelip apar topar tutup yerleştiğim evden, daha temiz havalı bi eve taşınmış bulunmaktayım. bi kaç eşya ve bi ev arkadaşı arayışım da devam ediyor. 
eşyalar pis ve eski. insanların da onlardan aşağı kalır yanı yok gibi bu ankara'da. ve burada, herkes bir şey satmaya çalışıyor birilerine. asla kimse elindekiyle, sahip olduğuyla yetinmiyor. adeta küçük bi amerika.
bunu geç fark etmedim. ama sanırım kabullenmeye başladım. insanlar çok bisssss...
pis demeye dilim varmıyor. çünkü ne olursa olsun, insanın hamuru iyilikle ve umutla yoğrulmuştur. 
ama yinede kahrolsun israil. sadece israil kahrolsun. onlar hamurlarını baştan ele aldılar ve sadece kötülükle yoğruldular. saf kötü oldular. kötülükle tıka basa doldular.
filisten'e olan bitmeyen saldırılarından sonra şimdilerde de İran'a saldırmaktalar.
güya nükleeer silahları yok ediyorlarmış. bahaneleri buymuş. kendi nükleer silahları ise tabiki haklarıymış ve kendilerini korumak için üretmeye devam edeceklermiş.
tüm dünya bunu izliyoruz. ekranda patlamaalar, sönmeyen ateşler, yükseldikçe yükselmeye devam eden dumanlar ve tabiki arada kaybolan çığlıklar. 
alıştık buna. ilk ufak patlamada ekonomi tuzla buz olurken, şimdilerde artık borsa dibe vurmuyor. enflasyon zıplamıyor. altın, dolar, övrö rekor kırmıyor.
toplu ölümler, katli amlar çok sıradanlaştı canım. 

15 Haziran 2025

dağılmış hayatlar gördüm
paramparça.
sessiz, susuz kalmış kadar yalnız ve küskün
ama en çok ve sadece kendine kızgın. 

09 Mayıs 2025

durgun su kirlenir
sinekler durgun sever
durma.

rüzgâr dalları usulca okşar
dağları da aynı şekilde sever
yavaşla.

 

25 Nisan 2025

ayakları yoktur ama trenlerde kaçar

20 gün kadar önce resmi olarak 40 yaşına bastım. resmi olarak da kırkım çıktı yani ama anamın amından çıktığım gayri resmi günü bi türlü öğrenemedim gitti. annem bile ondan ne zaman çıktığımı bilmiyordu...
peki neler yaşadım ben öyle 40 yıl boyunca ya?
sanki hiçbir şey.
canım sıkılıyor yine. 40 olunca geçmiyor bu lanet olası can sıkıntısı.

hayatımda kimse kalmadı. var olduğunu sandıklarım da meğer yokmuş. geç anladım ama olsun anlamam iyi oldu.
yeni bi hayata başladım yine.
sıfırdan. bir bile değil yani. sıfır.
sık sık yaparım ben böyle. sıfırdan başlamak lazım sık sık. çünkü başka türlü kendimi nasıl var edebilirim ki. hiç var olamamışım hissiyle boğuşmalarıma son verme yöntemlerimden biridir bu. giderim bi yerlere, beni sevecek birileri vardır diye ama gittiğim yerde de pek sevilmem. sevdiremem kendimi. ben sevilmemek için doğmuş o kişinin ta kendisiyim. helal bana. tek değişmezimdir bu. tutarlığıma kurban olayım. 

elimde olsa yeniden yeniden yeniden başlamam aslında ama elimde değil. kimse istemeyince beni, hiç sevilmediğimden emin olunca, kimsesiz biri olduğumu iyice belleyince çeker giderim bi yerlere ve orda çatmaya başlarım bulduğum şeyleri birbirine. sonrada yuva derim çattıklarımın altındaki boşluğa ve düşerim içine. boşluğa. boşlukta kıvrana kıvrana kıvama gelirim. boşluğu doldururum iyice kendimle. asla boş yer bırakmam geriye. 

bir şeyden pişmanım aslında.
hayatı erken anlamışlığımdan, iyi anladığımdan, çok erken yaşlarda hayatın ne bok olduğunu çözmüşlüğümden pişmanım aslında. çok değil aslında ama işte birazcık pişmanım.
sahi ne olurdu yani bende aptal insanlar gibi çözemeseydim hayatı ve at gözlüklerimi hiç çıkarmayıp öylece yaşayagitseydim kalabalıklarla. ya da kandırıverseydim herkesi, onlarmış gibi yaşayagelseydim bu düne. 
hiiiiiçççç sanki bok vardı işte. 
her şeye bi dalyaraklık yapmak, her şeye ters ters bakmak, işime gelmeyene siktir çekmek, çekemediğim yerden siktir olup çekip gitmek falan. 
ne vardı yani tüm bu uyumsuzlukları milletin götüne sokar gibi gözüne gözüne sokarak yaşamak.
ne boka yaradı tüm o dürüstlükler, o doğrucu davutluklar ve sikik sikik ortamlardan havalı kalkışlar. hiç.
bak işte herkes yalancı hayatında, birbirine attıkları kazıklarla güle oynaya yaşarken sen burda iki kelimeyi bir araya getirerek kendinin iç acısını dökmeye uğraşaduruyorsun. salak.
yiyecektin o kazıkların hepsini, yutacaktın o lafları ama tutamadın işte. öylece kaldın ve terk ettim sanırken, aslında hep terkedildim ve şimdi de anlamışlığınla beraber terkettikler diye ağlayıp duruyorsun. salak.
ama artık çok geç. sen molada tuvalete gidip sıçarken tren kaçtı. dilini bilmediğin bir şehrin en karanlık istasyonunda valizsiz, çıplak ayaklı kalakaldın. ne olacak şimdi. sonraki tren varmıdır acaba. ya da ne zaman. haftaya mı?


sussuzluk

vazgeçilmezlerle içilen kahveler çiş oldu
paylaşılan ekmek bok.
masada tek başınasın, kendinden başka kimsen yok.

sus sus sus
duyanın yok zaten sus.

haksızlık ettin yalnız içtiğin kahvelere
yediğin ekmeğe ihanet ettin.
bak ne oldu. hiç.

01 Nisan 2025

hayrlı bayramlar

bir bayram daha yaşadık. yaşıyoruz. nice güzel bayramlar daha yaşayalım inşallah.

bayram diye memlekete geldim ama koca evde yalnızım. evde yalnız olunca şehirde de yalnız hissetmeye başladım yine.
şehirde de herkes tanıdık ama bi o kadar da yabancı. çok yakın tanıdıklarımdan olanlarsa ya evlenip başka yerlere gitmişler, ya da öldükleri için kan bağları olan çevrelerindeki canlılar tarafından gömülmüşler. 
yanisi ölenler öldü ama yaşayanlardan da ben sıkıldım. aramızda kocaman duvarlar var, aşılması aylar alacak çin seddi falan.
istenilmediğimi tekrar tekrar öğrendiğim, iğrenç bi şekilde kusulmuş olmama rağmen dönüp buraya geliyorum. çünkü ben bir tilkiyim ve siz benim iflas eden kürkçü dükkânım.

oğlumla bayramlaştık. annesi umre'ye gitmiş. o da arkadaşlarıyla takılıyor gün içinde. akşam'ları ise bana geliyor. saçma ergen tripleri ve arada bazen beni sevdiğini ve tarafımdan sevildiğine emin olduğunu saklamak istemesine rağmen gizleyemediği o evlat olmanın verdiği tatlı şımarık surat ifadesiyle günümüzü geçiriyoruz.
çok para harcıyor. evde yemek yemiyor. arkadaşlarıyla pub-g ve diğer oyunları oynamaktan hiç geri kalmıyor. bu da beni biraz aptal hissettiriyor.
önceki yıl ona aldığım ipad'i bana satmaya ikna etmeye çalışıyorum, şerefsiz parayla bağ kurmayı annesinden öğrenmiş olsa gerek, iyi pazarlık yapıyor. kandıramadım.

bir şeyler yazasım yok. zorluyorum sadece. bugün 1 nisan. neşe doluyor insan.

27 Şubat 2025

gerçek huzur müdür


şehir tıka basa dengesizlerle dolu.
tüm yalnız kalmayı hak edenler burada.
boyunlarındaki kıravatlar, bellerindeki kemerler, ayaklarındaki parlak kunduralar hepsi yaldızlanmış pranga ve bir yere gitmeleri yasak. burada sürünmek zorundalar.

uzun zamandır yalnız kalmayı hak eden insanlarla yaşamamıştım.
varlıklarını unutmuşum desem yeridir.
birbirlerinden nefret etmelerine rağmen sarılmaları, öpmeleri, iltifat etmeleri leş gibi yapış yapış ilişkileri
hiç sevilmediklerini bildikleri için tetikte bekleyen saldırganlıkları
sevilmek için hiç çaba harcamamaları falan hepsi kafa karıştırıcı.

biraz saflığa maruz kaldıkları anda ortaya çıkan şeytani yanları
kendileri dışında kimsenin asla iyi olmadığına inanan kalın kafaları
kuruyan yürekleri, her an sikmeye ve sikilmeye kıt'a duruşları
taş kalpleriyle ordan oraya savrulup gidiyorlar ve yaşamıyor olduklarından habersizce, buna yaşamak diyorlar.

şehir tıka basa orospu ve çocukları dolu.
kim oldukları belli değil. bir çok karakterleri var. ceplerindeki kimlikleri kağıt parçasından ibaretleşmiş.
habersiz değiller, onlar böyle mutlu ve çok çok huzurlu.


24 Şubat 2025

slm-nbr-nrd-semt-profil-3-üç