-->

09 Mayıs 2024

acıtmayan ölüm

Bu yazıya bi kaç süslü cümleyle giriş yapmayı denedim ama aslında gerçek hislerim olmadığı için sildim ve işte bu cümleyle giriş yapmış bulunmaktayım; Derin anlamlara, ona buna gönderme yaparken benim haklı olduğumu belirten atasözleri veya deyimlere gerek yok. Lafın kısası şu ki; geçen hafta annem öldü.
Geçen ayların birinde bi anda teşhis edilen kolon kanseri ve kanserin diğer organlara da sıçramış olması, yaşının çok ilerideliği (87 yaşındaydı) vs derken ameliyat da edilemiyordu ve ağrı kesici ilaçlar, bol bilmem neli serumlar da kâr etmedi ve geçen hafta kaldırıldığı hastanenin yoğun bakım odasında geçirdiği 3. günün sabahında öldü.

Ölümünü 3numaralı ablamın normal bi şekilde hatta biraz sakin olmaya çalışmasıyla evden çıkmasından 20 dakika sonra 3numaralıyengem'in arayıp;
-hastaneye gelmiyor musun
-yok siz gidin. ben anneme küsüm
-annen öldü
-ıııı
-biz hastaneye geçiyoruz, sende gel.
-tamam ben şeyyy ben gelecem. siz gidin gelicem.
yengemle olan bu konuşmayla öğrendim ölümünü.
Evet ona küstüm ve bunu zaten kimseden saklamadım. çünkü ben bir müslümanım ve annemin kötü biri olmasına karşın hissettiğim şeyi saklayarak, başka şekilde davranmayı doğru bulmadım. bulmuyorum. insan neyse öyle davranmalı ve gerçeği; ayıplanma, dışlanma gibi toplumsal olumsuzlanmalardan dolayı saklama gereği duymamalı. 

"Anneme kızgınlığım, küslüğüm ve onun kötü biri olmasına rağmen eğer olurda bir gün ölecek olursa, acaba bu hissedişlerime rağmen ağlar mıyım? belki ağlarım" diye düşünmüşlüğüm çok olmuştur, ama öldüğünü duyduğum an dahil olmak üzere hiç ağlamadım. Yani bi ara acaba kendimi tutuyor muyum diye de düşündüm ama hayır tutmadım. Baya içimden ağlamak gelmedi. Zerre kadar bile olsa ağlama hissi oluşmadı.
Yani babam için de hep "ağlamam" diye düşünür ve bunu söylerdim ama babamla ilişkim böyle değildi ve zaten o öldüğünde askerdeydim ve 2numaralı abim arayıp babamın öldüğünü söylediğinde normal bi konuşma gerçekleşmiş gibi telefonu kapatmıştık, fakat 1 saat sonra hönkürüvermiştim.
Babama ait bu ağlama anısından dolayı olsa gerek annem içinde böyle bir şey olacak sanmadım değil ama olmadı. Cenaze işlemleri, taziye anı ve sonrasındaki günler boyunca; öyle boş boş etraftaki koşuşturmaları izledim.

ilk gün eski evimizin olduğu camiiye götürüp tüm mahallelice cenaze namazını kıldık, beraber mezarlığa gidip gömdük, fatihalar okundu ve ben bu arada hep "allahım ben annemin bana haksızlık ettiğine, belki bilmiyordur, belki anlamıyordur, belki de söylemem gerekiyordur diye ona defalarca söylememe rağmen uğradığım haksızlığa göz yumduğuna inandığım için ona hakkımı helal etmedim ama gerçekten hakkım olup olmadığını en iyi bilen de şüphesiz sensin. elbette ben hakkım olduğunu düşünüyorum ve bu yüzden helal etmemiş olsamda sonsuz rahmeti olan ve rahmet edecek olan da sensin. rahmet et. çünkü benim de kafam karışık ve ona hakkımı helal etmiyorum" gibi şeyler söyleyip durdum.
annemi gömme işlemi bittiğinde herkes toplandı arabalara bindi, beni çağırdılar ama "siz gidin gelmeyeceğim" dedim ve bi kaç ısrar sonrasında da herkes gitti. bense yandaki mezarın köşesine oturdum ve karşıdaki manzarayı falan izledim, komşu mezarlarda bitmiş otlara baktım, mezar taşlarını okudum. öylece otururken gelip giden bi kaç kişi oldu, selam aldık verdik, biraz daha oturduktan sonra kalkıp mezarlıklar arasında yürüyerek taziyenin kurulduğu camiye geldim. 
az önce sevmediğim birini gömmüştük ve bu yüzden üzgün değildim ama şakalaşan bu insanlar biraz garip değiller miydi?
Yani tamam kimse göbek atmıyordu ama yani yine de bi tuhaflık vardı. 
caminin altındaki taziye yerinde kurulan çay kazanı, bahçeye dizilen onlarca sandalye ve akın akın gelmeye başlayanların içtiği onlarca demli çay ve bu arada okunan fatihalar sonrası devam eden dünya telaşı, iş güç konuşmaları, geçen haftaki siyaset konusu vs
buraya gündelik konuşmalar yapmak ve biraz olsun sakin bi kafayla sosyalleşmek için gelmişti herkes. ölü annem kimsenin sikinde değildi. benimde değildi ama yani ben ona kızgındım, bana haksızlık yapmıştı. ya size ne yaptı o orospu, orospuçocukları?
bilmiyorum. belkide ben abartıyorumdur ve belkide aslında zaten hayat böyledir, böyle olmak zorundadır. yani; ölen ölür, demli çayı içilir, sağdan soldan konuşulur, ruhuna bi fatiha okunur ve kalkıp gidilinir.

camide süren 3 günlük taziye sonrası, geç duyduğunu söyledikleri için evede gelip gidenler oldu. 4. günün akşamı ise 1numaralı abim "evet hayat böyle işte, sıramız gelince bizde gideceğiz. hayat devam ediyor" dedi ve karısı, 4 çocuğunu ve kendisini alıp yaşadığı şehre döndü. yengem giderken ağladı ve hepimize sarıldı. normalde bizim buralarda yengelerle sarılınılmaz ama bana da sarılınca bende sarıldım. bi ara gözüm hafif yaşarır gibi oldu ama bunu samimi bulmadığım için durdum. çünkü; sanki herkes bana baktığı ve benden bi ağlama bekledikleri için dolmuştu gözlerim. 
ve evet, annem uğruna ağlanılması gereken biri değildi. ağlamadım. hakkım haram, yeri cehennet olsun.


4 yorum:

  1. Ölene kadar kadının başının etini yedin. Yaşlı kadının başında vik vik ötüp kendince mal hesabı yaptın. Leş gibi yaşamana leş gibi ilişkiler kurmana rağmen asla sorumluluk almayan sürekli alacaklı hisseden, yolunu bulduğu insanlara kene gibi yapışıp hayatını emen senden daha büyük bir kutlama bekliyordum açıkçası. Annenin sana yaptığı kadar bile babalık yapmamana rağmen ileride oğluna da gerek kendini acındırarak gerek kendisini suçlayarak kene gibi yapışacağından korkuyorum bir tek. Muhtemelen yine eski sevgilin sanacaksın beni. Bu seni tatmin edecekse bu tarz bir hayal kurabilirsin.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. keşke senin gibi, blogu yakından takip etmesine rağmen beni yanlış anlamışlığına ve görmek istediği gibi görüp buna rağmen yüreğinin içindekileri kendi açık yürekliliğiyle ADSIZ olarak ifade edebilen bi kaç okuyucum daha olsa. inşallah olur.

      bilmelisinki; annemin kanseri, doktorların belirttiğine göre 7-8 yıllık bi süreyi kapsıyormuş ve ciddi bir rahatsızlığı hiç olmadığı, ufak tefek ağrılarını ise önemsemediği için fark edilmemiş. tüm organlarına sıçraması ve bu esnada da ağrılarının falan da hep yaşlılığa yorulması, teşhis konmasını geciktirmiş. teşhis konduğunda ise ben henüz o gece eve gelmiştim ve yakından takip ettiğin gibi 6 aydır kıbrıs'taydım. çünkü geldiğimden bu yana evde açıkça istenmiyordum ve bu sefer gitmek için haklı bi bahane olarak psikoloji kazandığım için gitmiştim. geldiğimde ise işte hastalığı ortaya çıkmıştı.
      yani; zaten öncesinde de evde olmadığı için 8 yıllık kanserinin benimle alakası yok.

      başının etini yiyerek mal hesabı yapmam konusu ise; keşke yeseydim. oysa beni mal konusuna ayıltan en başta kendisi ve diğer aile ahalimiz oldu. (hatta düğünümüzde eski karıma takılan altınları, ayrıldığımızda ondan almadığım için de beni sürekli ondan "altınları istemeye, mutlaka almam gerektiğine ikna eden" ve hatta isteten de kendisi olmuştu. ben bi kaç sefer bu yüzden karımdan altınları istemiştim :))
      ama zamanla bu altınlar olayı annem tarafından çok defa tekrar edince ve sürekli herkes tarafından da artık rahatlıkla söylenince, aslında buna hakkım olmadığını ve zaten "karımın çocuğuma bakmakta olduğu için, onda kalması gerektiği" düşünceme kavuştum. ki eskiden de böyle düşündüğüm için, karımla hiçbir zaman bu konu hakkında konuşmamıştık ve aklımda da böyle bi istek geçmemişti.)
      genel olarak ise zaten annemler beni çağırmışlardı ve ben çağırmalarını ağız ucuyla söylenmiş bi iki basit davet değilde samimiyet sanarak, en azından Öküz Herif'in de beni kapı dışarı ettiği ve artık yavaş yavaş benimle görüşmeyi kesmeye başladığı o hasta günlerimde, sığınacak tek yer olarak gelmiştim. ama geldiğimin daha ilk haftasında dış kapıyı göstermeye, yıllardır çalışmakta olduğum için de kazandığım paraların nerede olduğunu, ne yaptığı sormaya başlamışlardı. üstelik ben zaten biraz toparlanıp gitmeyi düşünürken, tüm bunlar olmaya başlamıştı ve herkes sürekli kapıyı gösteriyordu.
      kapının sürekli gösterildiği, annem dediğim bu kadının da tüm bunlara şahit olmasına rağmen o anlarda yanımızdan kaçışı, sessiz kalışı gibi davranışlarını, gerçek anlamda onun cahilliğine, durumu anlamıyor, anlayamıyor oluşuna vermiştim ve bu yüzden, ona bi kaç sefer farklı zamanlarda söyledim. ama o da onlar gibi davrandı. ben cahilliğinden susuyor sanırken, o cadılığından susuyormuş. bunu anladığımda da evden ayrılıp, babamdan kalma gecekonduya taşınmıştım. (o yazıları da okumuşsundur uzatmayayım)

      alacaklı durumu; evet alacaklıyım. beraber biriktirdiğimiz hakkımın hepsini değil. aksine; sadece bi işçi olarak çalışsaydım, ederi ne kadar oluru istedim. istemeye hakkım vardı. hala da var ama vermiyorlar. buna göz yumduğu için annem benden helallik istediğinde de ona "olanlara karşılık sessiz kaldığın, gözlerinin önünde bana haksızlık edildiğini dile getirmediğin için hakkımı helal etmiyorum" dedim.
      yanisi; gücüm hakkımı almaya yetmiyor olabilir, ama dilim "helal etmiyorum" demeye dönüyor.
      1-2 ay içinde evden tamamen ayrılmayı düşünüyorum. giderken dilimin dönebildiği şeyi söyleyerek gideceğim. çünkü insanın gücü neye yetiyorsa o yönde hareket etmeli. benim gücüm, yapılan haksızlığı helal etmediğimi söylemeye yetiyor.

      oğlumla ilişkimiz iyi çok şükür. annesi de gerçekte olanları anlamaya başladıki, oğlumun artık bana daha sık bi şekilde gidip gelmesine izin veriyor. çok şükür. (umarım buna sende sevinirsin.)
      oğlumdan beklentim, hayatı boyunca sadece kendisi için çalışarak yaşaması ve doğruluktan hiç taviz vermediği bir ömür geçirmesi. bunu ona da söylüyor ve "başkalarından beklentisiz" bi hayat yaşaması gerektiği fikirlerini sık sık söylüyorum. insan öyle yaşayınca daha rahat ve huzurlu oluyor.

      Sil
    2. Sana daha önce kendimce eleştirilerimi kibarca yazdığım zaman beni samimiyetsiz olmakla ve bir takım hakaretlerle karşılamıştın. (Bu yakın bir zaman değil yıllar yıllar önce ve konuyu hstırlamıyorum bile )Ki ben o zamanlar sana gerçekten sempati besliyordum ve samimi halim buydu. ve zaten anonim yazıyordum ne gibi bir beklentim olabilirdi ki senden. Daha sonra kendimi filtrelemeden açıkçası acıtmak için de yazdıpım zamanlar tam tersine olabildiğince kibar cevaplıyorsun.(Gerçi bir keresinde de eski sevgilin sanmıştın beni. Eski sevgiline söylemek isteyip içinde mi kalmıştı yoksa ben mi denk gelmiştim ama garip bir andı) Bu kendi özelliğin mi yoksa doğulu olmanın özelliği mi bilmiyorum ama kibar olanları eziklikle suçlayıp kaba davranmayı samimilik sanman yüzünden burada anonim olarak farklı bir persona yaratmak zorunda kaldım.

      Neyse uzun süredir seni takip etmiyorum ama arada sırada seni kontrol ederim ne durumdasın öldün mü kaldın mı diye. Neyse ki ölmemişsin ve cevabını da şimdi gördüm. Nasıl bir bilinç altıysa sanki anneni sen kanser ettin dediğimi sanmışsın. Canım tabi ki etmedin ama insan son günlerini senin gibi bir bölüm canavarıyla bitirmek istemez ha. Senin gibi bir evlat yetiştirdiği için herhalde mükemmel anne olmayacaktır ama bu senindavranışlarını meşru hale getirmiyor. (Biliyorum yaptıklarınının hepsinin meşru olduğunu dair binlerce anektod anlatmak istiyorsın ama anladım gerek yok)

      Oğlunla aranızın iyi olduğuna sevindim "başkalarından beklentisiz bir hayat" acaba benden bir beklentin olmasın demek mi acaba. Neyse oğluna verdiğin tavsiyeler güzel en azından ona baba olarak verdiğin bazı şeyler var.( Pardon eski bir mp3 dışında sanrım ki onu da geri istemiştin) Fırsatın olursa kendine de uygula. Neyse bu kadar yeter bye

      Sil
    3. selam küçük dünyalı obsesif, tekrar hoş geldin :)))
      seni şöyle sandım, öyle sandım yok bi de böyle sandım derken ananın amı olmuş hoş olmuş. o an nasıl sandıysam ve ne hissettiysem öyle cevaplar yazıyorum.
      bazen sevgilim, bazen sıradan biri, bazen işte her kimsen artık öyle sanıp cevaplar veriyorum. sence zaten böyle olması gerekmez mi?
      yani burda metinlerden yola çıkarak yazışıyoruz. cevap veriyorum veya siktir edip hiç vermiyorum. ama her halükârda "aaaa amınakoduğumun biri gelmiş saçmalamış gitmiş, dur şuna şöyle cevap vereyim" demiyorum. her ne yazıldıysa, kim yazdıysa sadece o an, o yazılana kendimce cevap verip geçiyorum. işte öyle yaniiiiii

      evet, ölmedim yaaa çok şükür ve üstelik ölmediğime üzülmene ek olarak daha çok üzül diye bir şey daha söyleyeyim; hayatımı topladım çok şükür :))
      biliyorum kızacaksın ve gidip hırsından ağaç gövdelerine tokat atacaksın ama ne yapayım. allah yolumu açtı ve toplattı bana hayatımı. yani; kızacaksan bana kızma. allah'a kız, kız. hepsi onun suçu.

      bi de şey. aslında biliyor musun, annemi ben kanser ettim ve öldü. bazen gerçekten böyle düşünüyorum.
      çünkü oğluma oynadığı bi oyuna sinirlenip, gerçekten tüm kalbimle en allah'a yalvaran halimle ona dönüp "hiç kimseye bi hayrın yok. inşallah en kısa zamanda ölürsün, inşallah bi an önce geberir gidersin. allahııııım al şunun canını artık, ölsün artık" diyerek en içten yalvarışımla yüzüne karşı o gün Allah'a o kadar yalvardımki, o bu esnada ise en umursamaz haliyle sadece dalga geçip içeri gitti ve ben öyle orda öylece sinirden kendimi yerden yere vurmak istememe rağmen öylece çöküp kaldım. bi kaç hafta sonrasında da KIBRIS'a gittim. aylar sonra geldiğimdeyse, onu hastaneye kaldırmışlardı ve sonrasını biliyorsun.
      bu paragrafın özeti şu ki; ilk yorumunda "Ölene kadar kadının başının etini yedin" cümlen, tabiki direkt kanser demiyor. sadece ölene kadar başının etini yiyenin ben olduğumu söylüyorsun. ve haklısın. yedim başının etini ve o da kanserden gitti.
      ve bence oraya buraya sallama, ikimizde ne dediğimizi biliyoruz. sen beni ben seni anladım orospuçocuğu.
      herkes ektiğini biçiyor canım. günlerini benim yanımda geçireceği belliydi zaten. biliyor musun, çocukluğumda, ergenliğimde ve sonrasındaki ilk gençliğimde de bana "yaşlandığımda bana bakacak mısın" diye sık sık sorardı. o zamanlar anlamazdım ama şimdi anlıyorum. çünkü, enik doğuran bi köpek kadar bile annelik yapmadığının kendisi de farkındaydı bence. ama yinede son günlerinden birindeki söylediği "hakkını helal et, beni helal et"e karşılık, "zamanımız varken sana söylemiştim ama bana gülüp geçiyordun. o yüzden helal etmiyorum" demiştim ve helal etmediğim hakkıma rağmen, ona son bi kaç gün baktım. anlarsın ya, yastığını falan düzeltip boğularak gebermesini önlüyor, ilaçlarını uzatıyor, mamasını yedirerek vicdanımı rahatlatıyordum.
      ya sen? annenle ilişkin nasıl?
      onu yastıkla boğmak istiyor musun? veya şu an yaşamıyorsa, son nefesinde yanında olabildin mi?
      senden helallik isteyebildi mi ve sen ona "sana hakkımı helal etmiyorum orospu" diyebildin mi?
      belki de diyememişsindir ve bunların hepsi içinde kalmıştır. hayrlısı.

      oğlumla aramızın iyi olmasına sevinmediğini, cümlenin hemen sonrasında gelen soru'ndan belli. ama sikimde değil. senin sevinmeyişin, benim için iyi. her kimsen :)
      mp3 neydi ya? o konuyu unutmuşum. hatırlat bi ara.
      geçen hafta iphone16 aldım ona :)
      çünkü 18'den gün almaya başladı. artık kaliteli pornolar izlemeye hakkı var.
      telefonu kullanmaya başladığının ertrsi günü ona whatsapp'dan hemen 3 yaş çocukluk videolarını attım, teşekkür etti :) videoda kavga ediyoruz, güya beni yere atıyor, yumrukluyor falan. çok tatlıydık :)))
      bi kaçgün sonra şöyle "Bu arada telefon için bidaha çok teşekkür ederim Allah razı olsun" yazdı.
      inanki mesajının noktasına virgülüne karışmadım, kıskan diye kopyaladım buraya yapıştırdım.

      ara ara gel, hatta her zaman gel. her kimsen, senin kadar sıkı yakın takip edenim yok. olmayacak da galiba. çünkü yalayamıyorum.

      Sil

düşüncelerini kendine saklama, milyonlarla paylaş.