-->

18 Ağustos 2017

Bit ilacı ve Bitlenenlere Övgü'den başlamak üzere

Geçen aylarda taşşaklarım çok kaşındığı için, bitlendiğimi düşünerek gittim eczaneden Bit İlacı alıp eve geldim.
Altına çıplak bedenimi sakladığım giysileri üstümden usulca çıkarttıktan sonra, banyomda şairler oturmuş, kimsenin okumadığı en üst perdeye ait olduğunu düşündükleri şiirlerini, birbirlerine okuyorlarmış gibi bir tonda ağır ağır yürüyerek kapıyı açıp içeri girdim. Sağolsunlar, varolsunlar ki, beni görmedikleri anda, hepsi ayağa kalkıp çıplaklığıma övgüler düzdüler.
Güzel buldukları tüm şiirlerini kimsenin beğenmemesinden dolayı, kendilerini anlaşılamayangillerden ilan etmiş bir halde, bi kaç saniyeliğine aynamın buğusundan öylece bakıştık.

Buğunun gerisindeki bu hallerine acıdım ve duşa girerken "Biraz da burama şiir, biraz da orama şiir, biraz da şurama şiir alayım" isteklerimi ard arda sıraladım ama iplemediler, ve beni, iplemeyerek kırdılar.
Çünkü şairler şiir yazarlar ve sırf bu yüzden kimseyi kırmaya hakları yoktur. Olmamalıdır da. Çünkü şairlerin işi birilerini kırmak değil, birilerine şiir yazmaktır.
Yani onlar kırılgan duran herkesi ve her şeyin kırılganlığını yok etmek ve kırılabileceğini anlatmak için vardırlar. Yoksa insan neden şair olsundu ki?

Şiir yazmayı bilmem ama şiir yazanların ne iş yaptıklarını çok iyi bilirim;
onlar, kelimeleri, kırılmayacak ve kırmayacak şekilde bir araya toplarlar.
Ama tabii kırılmayacak ve kırmayacak kelimeleri bir araya toplamaları, şairlerin muhatap oldukları insanları kırmayacakları anlamına gelmez. Şairler kırmayı çok iyi bilirler. hatta en iyi onlar kırarlar.
Bunun nedeni (yani şairlerin insanları çok iyi kırabiliyor olmalarının nedeni) duyguyu en yoğun şekilde yaşatma istekleridir. Kırmak da duygunun en yoğun şekilde yaşanıldığı anlardan biridir. Hatta ilk sırada kırılmak gelir diyebilirim. Belki de kırmak ve kırılmak gelir demek daha doğru olur.

Neyse bu şair ve şiir üzerine olan saçma muhabbet çok uzadı, kısa kesip bitlenme konusuna tekrar geçiyorum;

Duşa girdikten sonra, kendimi, tepeden tırnağa kadar hiç nefes almadan yalanmaya hazırlar gibi parlatıp kurulandım ve iyice kurulandığıma emin olduğum bir kaç saat sonrasında, güzelim Bit İlacı'nı alıp her tarafıma sürdüm. Bir kaç saat sonra uyuya kaldığımda, saatler hızla geçti ve ertesi gün doğmuş oldu. Nazlana nazlana tekrar duşa girip yıkandım ve çıktığım gibi kanepeye uzanınca arkama yaslanıp "artık bitlerden kurtuldum, artık kaşınmayacağım" dedim.
Dedim ama yazıkki o akşam, sonraki akşam ve daha sonraki akşamlarda da yine kaşınmaya devam ettim.

Artık bitlenme konusunda deneyimli olduğum için (ilkini 2013 yılında yaşamıştım)(gerçi hepi topu 2 sefer bitlenmiş oldum) kaşıntıların normal olduğunu ve bi kaç gün sonra tamamen geçeceğini düşünerek, kaşınmaya devam eden taşşakçıklarımı kaşımaya devam ettim. (Neden taşşakçık dedim; çünkü çok küçükler.)(hatta bıldırcın yumurtası büyüklüğündeler desem yeridir)(oysa milletin taşşakları o biçim. resmen her biri kafam kadarlar)(kendi taşşaklarım küçük olduğundan olsa gerek, büyük taşşak gördüğüm zaman hayran hayran bakmaktan kendimi alamıyorum)

Ama ne yazıkki kaşıntı geçmedi ve hatta nerdeyse  4-5 hafta daha kaşındı. En son artık "nasılsa kimseyle olmuyorum, bari bitlerimle yaşamayı öğreneyim" felsefesiyle kaşına kaşına günleri geçirmeyi kabullendim ve günler su gibi akıp geçti.

Günler geçti derken, 15 gün önce şöyle bir bacak aramı kontrol edeyim, takım taklavat ne alemde diye bi bakınayım dedim ama ne göreyim, ohhha ohha ohaa, resmen kaşımaktan taşşak torbam incelmiş gibiydi. Hemen panikle banyoya koşup 1-2 aydır kesmediğim bacak arası saçlarımı sinek kaydı kestim ve duştan sonra iyice kurulanıp, kahvemi yudumlarken, aynayı karşıma alıp bacaklarımı açtım.
Canım taşaklarım ve hatta canım sikim'in bazı yerlerinde döküntü gibi şeyler gördüm. Demet Akalın'ın "noolmuş, nooolmuş" tweetindeki gibi tepkinin aynısıyla taşaklarıma bakındım ama bir şey anlamadığım için hemen hastaneden 1 hafta sonrasına randevu alıp günümü görmek için beklemeye başladım.
Beklerken de, krem mrem bir şeyler alıp randevu gününe kadar sürünüp durdum, ayrıca Gratis'de kadınlar için satılan vajina temizleme mendillerinden 1 paket alıp, her gün sikimi ve taşaklarımı pakladım.
Özellikle evden çıkarken mendille temizledim, gece uyurken de krem kullandım ve bu süre zarfında da randevu günü geldi çattı.

gittim Doktor Beye, şikayetlerimi anlattım ve "bitlendiğimi için bit ilacı kullanmıştım, ama kaşıntılar geçmedi, geçer gibi olduktan sonra da, bu sefer de şu döküntüler ortaya çıktı" deyip pantolonumu indirdim. O da taktı eldivenlerini, geldi sikimi "lütfen" eline alıp evire çevire orasına burasına baktı ve bir kaç soru sordu.

Tabii soruları "kimle ne yaptın" tarzındaydı ve ben de "valla kimle ne yapmadım ki" tarzında cevapladım. O da bunun üzerine "kan tahlili yaptıralım bakalım neymiş. görünür de bir şey yok. kaşınmadan kaynaklı bir döküntü gibi duruyor sadece" dedi.

İçim azcık rahatlamış olarak doktorun yanından çıkıp kan tahlili yaptırdım ve 2 gün sonra tekrar gittim. Bu sefer elimde tahlil sonuçları olduğu için ve tahlil sonuçlarından birinde de "pozitif" yazdığı için, moralim yerle bir olmuştu.

Galiba aids falan oldum diye diye doktorun yanına gittim ve  kapıyı açtığım gibi elimdeki kâğıtları uzatıp "galiba aids olmuşum" dedim.
O da "gerizekalı mısın nesin, ver şu kağıtları" dercesine kağıtları elimden aldığı gibi baktı ve "yok aids değilsin, frengi olmuşsun" dedi.

Ben bi rahatlama ile rahatlamama arasında gidip gelirken, o benim bu hislerle dolup taştığımı anladığı için "frengi'nin ne olduğunu biliyorsun değil mi?" diye sorma ihtiyacı duydu ve ben de "yani duydum ve ufak da olsa biliyorum ama öyle detaylı bildiğim bir şey değil" dedim. Bunun üzerine o da nasıl kaptığım üzerine bir iki olasılıktan bahsetti.

Cümlelerini bitirdiğinde, ben sözü alıp "ama temizlik konusunda çok dikkatliyim ve korunmasız hiçbir şey yapmıyorum" deyince, o bana "salak mısın nesin" der gibi bakarak "onlar çok önemli değil. zaten kondom mondom'lar da yeterince korumazlar. hatta nerdeyse hiç korumazlar. korumak yerine, cinsel yolla bulaşan hastalıkların, bulaşma olasılığını birazcık daha düşürürler o kadar. ama bu demek değilki tam bir koruma sağlar." dedi ve beni dumur etti.

O böyle deyince de, sohbetimiz mecburen yediğim haltlar üzerine ilerledi. Bu yüzden küçük bir konuşma yaptık ve o da, kendine dikkat et deyip oramı buramı muayene etti. En sonunda "vücudunda frengi olduğuna dair belirtiler yok. bu yüzden bi kan tahlili daha yaptıralım" dedi.
O böyle söyleyince, biraz rahatlayıp tekrar kan tahlili yaptırdım ve 2 gün sonra yine sonuçlarla kapısında bittim.

Artık tanıdık olduğumuz için, bu sefer cinsel hayatım üzerine detaylı bir konuşma yaptık ve o tahlilleri gözden geçirip "evet frengi olmuşsun, partnerin varsa onu da getirmelisin" dedi. bende 1 tane tek partnerim yoktu" dedim ve o, benim bu cümlem üzerine, gülmekle ağlamak arasında gidip geldiği belli bir surat ifadesiyle "kendine dikkat etmelisin. temiz olmak, titiz olmak veya her zaman korunmak da yetmiyor. birden fazla kişiyle olduğunda bu tür riskler daha fazla oluyor" tarzından iyi niyetli bir kaç cümle daha kurdu. Sonra da "3 tane penisilin yazıyorum. bunları alıp, her hafta 1 tane kullan ve 3 ay sonra tekrar tahlil yaptır" dedi, bende "teşekkür ederim" deyip yanından ayrıldım.

Sokaklarda hayatın ne kadar güzel ve çirkin olduğuna dair kendi kendime tartıştım, yolda gördüğüm yakışıklıkların aslında hastalıklı olduklarını düşünmeye çalıştım, ama yok olmadı. Çünkü insan, gördüğü güzel bir yüzü, karşılaştığı hoş bir bakışı, tatlı bir tebessümü zihnine alıp çirkinlikle bağdaştıramıyordu. İnsan böyledir, ben insanım.

Gidip bir kenarda oturup "ya frengi değil de, bir de aids olsaydım ne olacaktı? asıl boku o zaman yiyecektim" diye söylenerek, kendi kendimi Frengi'nin önemsiz bir şey olduğuna dair inandırma çabalarına teslim ettim. Kabullenmek ve bundan sonrası için daha dikkatli olmak en mantıklısı idi. Zaten önüne gelen herkesi sikip, arkana geçen herkese kendini siktirirsen olacağı da budur. Başka ne olacağıdıki.

Bu karanlık anlardan bir kaç saat sonra toplanıp, eczaneden Penisilin İğnesi aldım ve evime yakın olan hastanelerden birine gidip, kendimi cadaloz hemşire'lerden birinin kollarına bıraktım. Şerefsiz hemşire'nin eli o kadar serttiki, sanki iğneyi sol kalçama değil de, kalbime yapmış gibi acıttı. Yaparken de bi yandan "bu sert bi iğnedir, derin derin nefes al, çünkü canın çok yanacak" dedi.

Söylediği gibi canımı çok yaktı ve hatta iğnenin tesirinden dolayı kalçam sürekli kasılmaya başladı. Hemşire gittiğinde dönüp götüme baktım ama pek bi hareketlenme gözükmüyordu. Hareketlenme görünmemesine rağmen ise, sol kalçamın içine bi yere, adeta en hareketlisinden 1 adet Dansöz Asena girmiş gibi durmadan pıt pıt atarak kasılıyordu.

"ya rabbil alemin sen şifa ver bana" diyerek toparlanıp, götüme baka baka hemşirenin yanına gidip  göğüs aramı göstererek "bana para takar mısınız?" dedim. (şaka şaka demedim. ama cidden bacağım fena kasılıyor, resmen yerimde duramıyordum. adeta o an oryantal yarışmasına girsem, tüm jüri direkt olarak beni birinci seçer, diğer katılımcıları ise izlemeden siktir ederlerdi. yani götüm o derece kasılıyordu ve kasılmasının yanında da fena acıyordu)
Bu yüzden hemşire'ye popomda devamlı kasılmalar olduğunu ve çok acıdığını söyledim. o da bana maviş maviş bakarak "evet biraz olacak. yürürsen kasılmalar ve acı daha hızlı geçer" dedi. Bende "tamam" deyip, reçetemi aldığım gibi çıkıp yürümeye başladım.

Daha doğrusu başlayamadım. Sanki kötürüm olmuşum gibi adım atmakta zorlanıyordum. Bu yüzden içimden "madem iğne oldum ve bu iğnenin yan etkileri de var, o zaman hastaneden fazla uzaklaşmadan, hatta sadece çevresinden turlayayım da, iğrenin yan etkileri kötü olursa, tek başıma bile ACİL'e girebileyim" diye düşünerek hastanenin etrafını tavaf etmeye başladım.

Aradan 1 saat geçtiğinde, artık içimde Asena'nın, İbrahim Tatlıses tarafından parayla tutulan tetikçisinin onu ayağından vurduğu anki hali vardı. Yani, götümün ağrısı artmış, ama kasılmalar yok olmuştu.
Bu yüzden eve doğru yürümeye başladım ve yürüdükçe de içimdeki kara bulutların hepsini yok ettim.
Eve gelirken Öküz'e frengi olduğumu ve bu yüzden onun da en kısa sürede gidip tahlil yaptırması gerektiğini söyledim. Biraz küfür falan etti, aşağıladı, ama sonra "tamam" dedi.
Son zamanlarda beraber olduğum 2 kişiye daha frengi olduğuma dair bilgi verdim ve onların da, tahlil yaptırmaları konusunda uyardım, sonra da eve gelmiş oldum.

Ev arkadaşım geldiğinde, onunla da bu konuyu konuştuk ve o "ayy geçmiş olsun. bende soracaktım ne yaptın diye, ama unuttum sormayı" dedi.
işte bir hayat memat meselesinin daha yaşandığı gün böyle bitmiş oldu.

(Şimdi hemen bana dua edip, bir daha ölünceye kadar hastalanmamı dileyin. tşk.) (bu arada siz de kontrollerinizi aksatmayın, gidin 2-3 ayda bir tahlil sonucu vs alın, güzel güzel yaşayın)(ve bir de tek eşliliğe geçiş yapın. galiba ben öyle yapıcam. ama tabii bunun için önce birini kafalamam lazım. birini kafalayabilmem için de ayrıca dua edin. çok öptüm herkesi. tşk.)


2 yorum:

  1. Geçmiş olsun,

    Özellikle cinsel yolla bulaşan hastalıklar için genital bölgenizde fark ettiğiniz en ufak değişimde bile (kaşıntı, siğil, akıntı vs) hiç geciktirmeden ve kendi kendine tedavi yöntemlerini denemeden / uygulamadan ya da internette araştırarak (ki onlara göre öldün bittin ruhsal olarak çökersin) bir şeylere kalkışmadan direk doktora gitmek lazım.

    Hiç utanmadan / sıkılmadan genital bölgenizi gösterip tedaviye başlamakta fayda var bir çok hastalık için erken teşhis çok önemli çünkü.

    Ve eşler / partnerler dürüst olmalılar.

    YanıtlaSil
  2. bu konuda detaylı bir yazıya ihtiyaç var. öyle bir yazı yazarsan yayabiliriz.

    YanıtlaSil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.