-->

26 Ağustos 2015

büyüdükçe siktir çekememeyi öğreniyorsun

Şurdan devam edip geldim: http://hayaterkegi.blogspot.com.tr/2015/08/yasl-ibne-ve-suriyeli-kz-cocugu.html


..benim, şimdi o çocuğun durumunu açıklamaya kalkışma çabam, o çocuğun yaşamını bu yaşlı ibne'nin gözünde daha da basitleştirecekti. Hatta sadece bana dudak kıvırmasına neden olacaktı.
Çünkü o, dilencileri benden daha iyi tanıyordu. 
Zaten zenginlerin hepsi fakirleri tanırdı ve çok iyi görmezlerdi. O kadar iyi görmezlerdi ki, orada öylece durmalarına rağmen fakirliği gösteremezdiniz onlara. Bunu daha önce bir defa başkasında denemiştim, gösterememiştim ve sadece kendi çaresizliğime üzülmüştüm. Fakirliğin orada öylece apaçık durmasına rağmen, gösterememek veya görünene inandıramamak içimi yakmıştı.
Şimdi tekrar kendi çaresizliğime takılmadan önce hızlıca bu anıyı unutmalı, Suriyeli dilenci kızı es geçmeli ve sanki dünyada zengin olamamış bir tek ben kalmışım gibi davranarak yaşamaya devam etmeliydim. Köşeyi, yaşlı bi ibneyi sikerek dönmeme az kalmıştı.
Öyle yaptım ve suriyeli dilenciyi unuttum, giyinip evden çıkarken de, zengin koca adayımı arayıp nerede kahve içeceğimizi konuştuk ve oraya doğru gittim. bir kaç saat sonra 6-7 yudumluk kahveye 13 tl verip ahahahahahaha nidaları eşliğinde kahveleri kafamıza dikerken, benden daha mutlusu yoktu ve olmayacaktı da.

Yaşlı ibne içime düşmüştü ve bu durum o kadar hoşuma gidiyorduki, şimdi kalkıp herkesin içinde beni sikse sesimi çıkarmayacaktım. Çıkacak olsa bile bir tek şu olurdu: ah oh, ah oh, daha hızlı, daha hızlı ahh.

Kahvelerimiz bitti, muhabbetimizi bölmeden oradan kalkıp başka bir mekâna geçtik. Akşama kadar bir kaç yer daha  gezdikten sonra havalı mekânlardan birinde durup bi anda “benimle yaşa ya, çok istiyorum. seni o kadar mutlu ederimki. inanki şu an olduğundan daha mutlu olursun. elimden geleni de yaparım” dedi ve benim gözler fal taşı gibi açıldı.

Oysa ben bir teklifi bu kadar sık duyduğum için sevinçten şaşırmışken, o sanki bunu garipsemişim gibi baktığımı düşündüğünden olsa gerek, cevap vermemi beklemeden “daha bir kaç gündür birbirimizi tanıyor olmamızdan dolayı, aniden ve düşüncesizce söylediğimi sanıyorsun ama inan öyle değil. seni gördüğüm anda içimde bir sıcaklık duydum, sanki diğer yarımı bulmuşum gibi. hele seninle muhabbet etmeye başladığımızda ve böyle rahat oluşun, hiç kasmayışın o kadar hoş ve bana tarifsiz bir mutluluk veriyorki; bunu sana anlatamam. 
üstelik bunca pisliğin içinde bu kadar temiz kalman da çok garip. nasıl böyle saf bakabiliyor ve durabiliyorsun insan şaşırıyor. sana bakarken böyle seni alıp içime sokasım geliyor. bu pislikle kaplı ibne alemi için fazlasın. bunlara, buralara  göre değilsin…” dedi de dedi. 

bitmeyen konuşmayı hiç bölmedim. Sadece arada utancımdan “ehiehi sağ ol, teşekkür ederim sen de öylesin, hakkımda böyle düşünmene sevindim” falanlı filanlı bir sürü süslü cümlelerle karşılık verdim. çünkü aslında hakkımda ne düşündüğü sikimde değildi ve ben kendimin ne bok olduğunu, ondan daha iyi biliyordum. ama onun iltifatları bitmiyordu. Artık yanaklarımın kızarmaktan piştiklerini düşündüğüm bir anda sustu.
Şimdi sıra bendeydi, uzun süre sessiz kaldım ama o inatla benden cevap beklediğini hareketleriyle belli ediyordu, en sonunda dayanamadım ve;
 "ne diyeceğimi bilmiyorum ki. düşüncelerin çok güzel. hakkımda böyle düşünmen, bunları dile getirmen benim için çok değerli. ama yine de sana şimdi net cevap veremiyorum. lütfen yanlış anlama olumsuz anlamda demiyorum bunu, sadece belki biraz düşünmem lazım, biraz kendimce ölçüp tartmam lazım. yoksa iyiliğinden ve samimiyetinden inan şüphem yok. hem açıkçası daha önce de birileriyle beraber yaşadığımı sana anlattım. sen de biliyorsun ki beraber yaşamak çok zorlu bir süreç ve insan birbirini tanımadan beraber yaşamamalı. yoksa arada var olacak dostluğu da öldürme olasılığı ortaya çıkabiliyor.
seninle çok iyi iki dost olabilecekken, sırf beraber yaşamaya çalışmamız sonrasında bunu da kaybetmek istemem. her şeyden önce dediğim gibi; iyi bir adamsın ve insan bazen hayatında, iyi bir sevgiliden çok dosta ihtiyaç duyuyor…”
bu veya buna benzer konuşmamı, gereksiz onlarca cümle ile uzattım da uzattım. oysa kısaca “hayır” diyecektim. ama işte insanlar birbirine kısaca hayır demek yerine, uzattıkça uzatmayı öğrenmişlerdi ve böylece beynimizin sikilmeyen kıvrımlarını da biz düşünerek sikiyorduk. 


zaten bu sikindirik dünyada her şeyi bir adaba uydurduk ve herkes o adaba göre yaşamamızı bekliyordu. bende o adaba göre davranmaya karar verdim ve bu yüzden direkt olarak hayır demek yerine, adaben hayır demenin kabul edilmiş kuralı olarak şöyle yapacaktım; önce Yaşlı İbne'yi “övüp, övüp, övüp, övüp, övüp, en sonunda da dolaylı yoldan hayır” diyecektim. 
Gerçekten de öyle yaptım ve şimdi o benden cevap almışken de yine sıra ondaydı ve tahminime göre bu seferde teklifi düşürmesi gerekiyordu. 
Gerçekten de öyle yaptı ve “dilersen 1 hafta beraber yaşayalım, bakalım neler oluyor” dedi ve ben yine “bunu düşüneyim mi” ile hevesini kursağında bıraktım ve üstelik açıkçası bu kadar fazla üstelemesinden dolayı sıkılmıştım da. 

Sanki illa beni bir yere kapatmak istemesi hissine tutulmuştum ve benimki gibi özgür ruhlu biri bir yere kapatılmayı hissettiği anda kanatlarını açıp kendini uçurumdan aşağı bırakarak derinlere doğru süzülüp giderdi. 
benim “düşüneyim mi” cevabımın üstüne, zengin piç demez mi “çok zor birisin, seni elde etmek de, el de tutmak da çok zor.”
bir şey demedim, öyle tebessüm edip durdum. o da bunun üzerine ikimizin duyacağı yükseklikte bir kaltak gülüşü patlattı ve ben de “ahahahaha” diye gülerek geçiştirdim.

Zaten işime gelmeyen her şeye gülmeyi öğrenmem iyi oldu. Böylece cevap vermek istemediğim ve önemsemediğim veya olumsuz olan her şeyde küçük bir kahkaha patlatıyorum, olay da kendiliğinden çözülüyor. Böylece ortaya da ne boşuna bir gerginlik çıkıyor, ne de boş yere başımı ağrıtıyorum. Ohh patlat şen bir kahkahahahahahaha
Neyse işte bu muhabbetimizin ardından onun evin oralara yakındık diye, sessizce teras kata çıkıp ordaki yatakta azcık seviştik ettik ve sabah onun bir iş nedeniyle erken kalkması ve benim de “evde işim var” bahanemle gece ben kalkıp evime gelip uyudum ve sabah uyandığımda da yine onunla yazışmaya başlayıp akşamı ettik. 
Çok şükür ki o gün onun iş yoğunluğu olduğundan dolayı buluşmadık ve buluşmadığımız için olsa gerek içimden adama karşı “sadece parası değil, kendisi de iyi” düşünceleri büyümeye başladı. Hele sürekli beni sorması, araması, ilgilenmesi. Cidden hepsi kendimi o kadar iyi hissettiriyorduki anlatamamam. Ama sonra düşündüm de “ben birilerinin beni arayıp sorması, ilgilenmesi ile iyi olacak kadar güçsüz müyüm?” böyle düşündüğüm anda bi özgüven geldi, içim bir değişik oldu, şimdi ayağa kalkıp kılıcımı götümden çıkarıp “güüüüüüüüüüç bendeeeeee aaaaaaarrrrttttııııııııııık” demenin sırasıydı. 

Devamı için hemen tıkla: http://hayaterkegi.blogspot.com.tr/2015/08/zengin-avcs-les-ibne-sezon-finali-hemen.html

8 yorum:

  1. Adamla oynamışsın. Senin gibi eşcinseller yüzünden toplum hepimizi dışlıyor.

    YanıtlaSil
  2. çatladım ama ha sıkılmadım ama her gün bekle bekle merak ediyorumm. :D

    YanıtlaSil
  3. @adsız toplum, benim yüzüme bakmasın.

    @çilek bitti ya, son yazı kaldı zaten.

    YanıtlaSil
  4. Yahu arkadas toplum lyl insan olmadiginiz icin degil siradan olmasiginiz icin disliyor.komik olma ne kadar anlamsiz baglantisiz bir elestiri bu.neyse hayat erkegi cuk lafi yerlestirmis..arada bir acip okuman dlegiyle..

    YanıtlaSil
  5. Cümleyi,götü bu kadar değersiz olan birinin yanlış anlaması tabii ki de beklediğim bir şeydi.Öyle ki,götündeki kılıç fazla kafa yapmış çıkartmakla iyi etmişsin.

    YanıtlaSil
  6. @adsız sen neden bahsediyorsun? biraz açık konuşsana, derdin ne? söyle bileyim ona göre net konuşayım ben sana.

    YanıtlaSil
  7. @hayat erkegi bu @adsiz gotten bu kadar bahsettigine gore,seninle kapanmamis yarasi var.ben sana soyliyim.

    YanıtlaSil
  8. aman işte o da kendine saracak yer arıyor.

    YanıtlaSil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.