aynı şeyleri düşünmüyorduk, aynı bakış açısına sahip değildik ve
hiçbir zaman da olmayacaktık. Farklı dünyaların insanı olmanın dışında,
gerçekten birimiz diğerine uzaylıydı. birbirimizi alttan aldığımız süre
boyunca sürüp giden saçma sapan bir ilişkinin yapaylığı, o buram buram
pislik kokan hal ve hareketlerimize dahi işlemişti.
ikimizden
bir bok olmazdı. biz buyduk. ne aşkımız aşktı, ne de birimiz diğeri
için elini taşın altına koyabilirdi. iki korkağın mecburi bir
arkadaşlığının seks yapan haliydik ve seks yapmazsak arkadaşlığımızda
bitecekti.
biten bitmişti aslında ve yalnızlığımız bizi
birbirimize mecbur kılıyordu. yalnızlığımızdan dolayı birbirimize
kaçıyorduk ve kaçtıkça birbirimizden bıkıyorduk. bu birbirimize
kaçmalarımızın hiç kimseye zerre kadar yararı yoktu. ama zararı
ruhlarımızın yorgun argın düşmesinden belliydi. her buluşmamızda
birbirimizi yiyorduk ve beynimiz artık yüksek sesle konuşmaktan yorgun
argın düşürüyordu bizi.
bazen o
gittikten çok sonraları boğazımın ağrıdığını hissederdim. o bağırmaların
yanıma kar kalmayacağını hep bilirdim, hep de söylerdim. ama hiçbir işe
yaramadı. değiştiremediğim şeyleri kabullenme gücüm vardı ve onu böyle
kabul etmiştim. ama artık dayanamıyordum ve bu yüzden o iğrenç travesti
sesim, her buluşmamızda biraz daha yükseliyordu.
ben onu ruh
halinin pisliğiyle kabul etmiştim ama o beni hiçbir halimle kabul
etmemişti. cümle aralarına sıkıştırdığı aşağılamalarına öyle güzel
bahaneler buluyorduki, içimden "öff siktir et, şimdi bir de bunun için
kavga etme" deyip içime içime atıyordum. çünkü ondan ümidimi hiç
kesmemiştim "bir gün elbet değişecek, yanlış yaptığını, bana kötü
davrandığını kabul edecek ve düzelecek" diyordum kendi kendime.
böyle dedikçe de ilişkimiz uzuyordu.
ama baktım ki olmuyor. çünkü o bana kötü davrandıkça, zamanla bende ona
kötü davrandım. davranmak zorundaydım da. çünkü alttan ala ala, artık
gücüm kalmamıştı. hem alttan almak zorunda da değildim. özellikle o
böyle acımasızken ve benim üzülebileceğimi düşünmeden konuşurken.
bunu
kendi içimde netleştirince; bende cümlelerimi iyice bileyledim ve
yüreğine yüreğine konuştum. canının her yanışında mutlu oldum.
mutsuzluğuyla mutlu oldum. sikimde değildi canının yanması ve hiçbir
zaman da siklemeyecektim. çünkü o başlatmıştı ve ben ona çok
sabretmiştim. artık "sikerim sabrını" deme zamanıydı ve ben işte bir
canavara dönüşmüştüm. siklemedim. kırdım, paramparça oluncaya kadar
sözlerimin en sert haliyle vurmaya devam ettim. gözleri doldukça daha
bir sert vurdum. sert vurdukça başka bir şey oldu.
meğer
sadece numara yapıyormuş. çünkü daha önce gözleri dolduğunda durmuştum
ve aslında onun gözleri her dolduğunda durmuştum. bunu hiç
farketmemiştim ve o yalandan gözlerini doldurup gözlerime bakarak beni
susturuyordu.
ama şimdi susmamıştım. devam etmiştim ve o da
gözlerindeki yaşları geri çekmek zorunda kalmıştı. yüzü eski ukala ve
aşağılayıcı haline dönmüştü. mimikleri, el kol hareketleri, gözlerinin
etrafındaki o çizgiler, dudaklarının sağa sola hareket etmesi, gözlerini
arada bir devirmesi, işte o üstten bakan adam geri gelmişti ve
söylediklerimin hiçbirini duymadığını, tavrıyla edasıyla gösteriyordu.
bunu
öğrenmek daha güzel olmuştu. bunu görmek beni rahatlatmıştı. çünkü onu
daha önce bu kadar net gördüğümü hiç hatırlamıyorum. ilk defa onu bu
kadar çıplak, ilk defa gerçek haliyle görmüştüm ve çoook rahatlamıştım.
haklı çıktığıma, bunca süredir haklı olduğuma o kadar sevindim ki
anlatamam.
işte o an anladımki; bizim ilişkimiz, ben onun beynini siktiğim için değil, götünü siktiğim için devam ediyordu. ve ben onun götünü sikmeyi bırakıp beynini sikince bitecekti. bu yüzden farkında olmadan; artık her fırsatta durmadan beynini sikmeye başlamıştım ve ilişki denilen sikindirik şeyin sonuna gelmiştik. çok şükür, çook.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.