-->

21 Nisan 2011

Bazen insan en büyük acıları yaşar ama canı hiç yanmaz. Hemde hiç ama hiççç

Küçük bi çocukken, şimdikinden daha tiz bi sesim vardı. Hatta o kadar tizdi ki, sanki ağzımdan değil de götümden sesli osuruk kaçırıyormuş gibi bi sesle konuşurdum. Eee tabii o zamanlar ben böyle konuşmaya başlayınca etrafımda kimse kalmaz, ben ciyak ciyak konuşmaya devam ederken de son dinleyicimle başbaşa kalırdık. Çok takmazdım bu durumu, ama sesimde de bi tuhaflık olduğunu hep aklımda tutardım. O yüzden gerekli gereksiz pek konuşmamaya çalışırdım. Bu yüzden genelde yabancıların yanında hiç konuşmaz, büyüklerin yanında bana soru sorulmadıkça konuşmaz, arkadaşlarımın yanındayken dalga konusu olmamak için fazla konuşmaz, kızların yanında ise oyun oynarken yalnız konuşurdum, ablamlarla zaten hep kavga ederken konuşurduk, annemle ise kürtçe konuşmaya çalışırdık ama ben kürtçeye çok hakim olmadığım için, türkçe ve kürtçe arasında bi dille anca konuşurduk. Babamla ise allaha emanet bir konuşmayla arada bir çat pat konuşurduk, abimlerle ise eğer o gün mahallede birinin camlarını dökmüşsem çok ama çok konuşurduk.

Tabii abimlerle konuşmaz, tabiri caiz ise bülbül gibi şakırdım. Hele bide bülbül gibi şakımaktan sonra bi dayak faslı vardıki, oy anam oy. Sanki dersin ailenin erkekleri toplaşmış benimle beraber ayin yapılıyordu. Çünkü bütün abilerim ayrı ayrı döverlerdi beni. Allahsız piçler. Bacak kadar boyuma bile bakmadan, kürek gibi elleriyle bi güzel tokatlarlardı. Ama dayak yerken de ağlamazdım, yani daha doğrusu ağlardım ama sessizce, içimden yalnız ağlardım. Sadece gözyaşlarım akardı, ama benden çıt çıkmazdı. Çünkü ağlarken de çok pis bi ağlama şeklim vardır ve kimse görmesin diye kendimi tutar, sadece göz yaşlarımın akmasına izin verirdim. Dayaktan sonra ise bi kenara gider zırıl zırıl, bağıra çağıra gönlümce ağlardım.
Ben bu tiz sesimden dolayı böyle sessiz bi çocukluk yaşarken, çevremden de aileme "afferin hiç sesini çıkarmıyor, çok uslu bi çocuk valla, allah herkese böyle çocuk nasip etsin, tü tü tü tü maşallah maşallah kaç yaşında bu?" gibi "övücü mü, sövücü mü" olduğu belli olmayan takdir sözleri alırdım. Ama kimse bilmezdiki ben o sik kadar boyumla, aslında sesimden utandığım için konuşmuyorum. Bu yüzden hiç yarak yememiş göt deliğinden çıkan osuruk sesi gibi bi sesle, böyle sessiz sedasız bi çocukluk yaşadım. Çevrem içine kapanık sanıyordu beni, oysa içimde ne fırıldaklıklar dönüyordu kimse bilmiyordu.

Hele bide mahalle dışından biri gelince ben iyice, taş kesilip dilsiz olurdum. Çünkü bir şey sorduklarında cevap verdiğim an beni kız çocuğu olarak görmeye başlıyorlardı. Ayy allahım o durum daha fenaydı. Çok utanırdım ama belli etmemeye çalışırdım. Tabii bide, önce sesimi duyup beni kız sanan, ama sonra bana iyice bakıp kız çocuğu olmadığımı anlayanlarda oluyorduki, onların o tuhaf bakışlarını, o taşşak kadar beynimle neden böyle baktıklarını anlar, o yüzden sanki bende bi hata varmış gibi utana sıkıla bi kenara çekilirdim. Sessiz olurdum o anlarda, çünkü sesim kız gibiydi. Aslında 8-9 yaşlarında bi çocuk için utanılacak bir şey değildi, ama nedense karşılarında kız çocuğu değilde bi erkek çocuğu olduğunu anladıkları anki şaşkınlıkları beni korkuturdu. Sanki kötü bir şey yapmışım gibi bir hisle, çaktırmadan uzaklaşırdım ordan. Sanki ben bir uzaylıydım da foyam ortaya çıkmış gibi hissederdim kendimi.

Neyse işte bu hisleri falan sadece 13-14 yaşına kadar yaşadım. Çünkü o zamana kadar neden böyle olduğumu hiç anlamıyordum. Daha doğrusu insanların bana neden böyle davrandığını anlamıyordum. Çünkü diğer çocuklardan farklı değildimki, sadece biraz daha düzgün bi türkçem ve kelimeleri her defasında bi öncekinden daha net söylemeye çalışan bir yapım vardı. Ama kimse bunu anlamayınca bende "evet bende bi hata var"ı kabullenmiştim ve bu hatamdan dolayı sessiz bi çocukluk yaşıyordum.

Bazen aslında hatanın bende olmadığını düşünürdüm. Çünkü "yaratanım varken, neden hatalı olan ben olayımki?" derdim. Ama demelerim falan hepsi boştu. Çünkü etrafımdakiler yaratanlarım değildi, hepsi birer orospuçocuklarıydı ve sesimin kız gibi olmasından dolayı edindikleri tavrı fazlasıyla belli ediyorlardı. Bende o anlarda yaşadığım büyük utançtan dolayı içimden "allahım şu çukur biraz daha büyük olsada, herkes gidinceye kadar içine girip saklansam" derdim. Ama ne çukur büyürdü, ne de yaşadığım o utanç anı son olurdu. Her defasında aynı şeyler, her defasında aynı kaçışmaları falan yaşardım.

Sonra işte büyüdüm, büyüdüm, büyüdüm kocaman adam olmaya doğru adım atarken sesim biraz kartlaştı. Ama kartlaşması da bi tuhaf oldu, hatta sesim bildiğin bohçacılar gibi oldu çıktı. Çünkü konuştuğum insanlarla, bi anda konuyu değiştirip az sonra "hanımkızım senin çeyizlikler taaaaam mı, ikizlere yeni takke getirdim alcenn mii, ilk gece için pembe donlarım var, kocan olcak prens içinde en rahatından külot getirdim al kız allll lazım olur" gibi cümleler kuracakmış gibi bi ses tonuna döndü.

Bunu sadece kendi cahil cühela diye tanımladığım memleketimde yaşamazdım. Çünkü İstanbul'a ilk geldiğim yılları hatırlıyorumda, tanıştığım insanlar sesimi duymadan önce yüzüme baktıklarında "karşılarında anında façalarını çizecek, hemen ardından kafalarını yarıp, evlerine molotof kokteyli atacak bi tip" görürken, ilk konuşmadan sonra ise "az sonra donunu indirip, hadi cınım götümü sik diye bağıracak bi tip" görür gibi oluyorlardı. Ama doğru ya doğru anacım. Tip desen doğulu, ses desen ne olduğu belli değil. Eee tabi, bide ben 15 yaşındayım, daha yeni istanbula gelmişim, ne nedir bilmiyorum ve her elini uzatanı yardım edecek sanıyorum. Ama tipi görüp altına sıçanlar, sesimi duyduktan sonra öyle yapmıyorlar tabii, her elini uzatan bi köşeye çekiyor, benden önce defalarca kirlenmiş yataklarda yuvarlanıp gidiyoruz.

Sonra zaman gibi, az önce tanıştığım adamlarda üstümden, yanımdan, altımdan, arkamdan hızla geçmeye devam ediyorlar. Kiminle olduğumu bilmediğim, ama adının Berk, mesleğinin avukatlık, aradığı şeyin ise sadece sevgi olduğunu söyleyen onlarca insan müsveddesiyle tanışıyorum. Hayatıma biri girip, biri çıkarken ben o arada büyüyorum. Şimdi dönüp o hızlı geçip giden zaman gibi, hayatıma girip çıkan adamlara bakıyorum da, bi tek şu cümleyi kurasım geliyor:
Hiç acımadı ki....

8 yorum:

  1. Şimdi daha önce yazdığın yazıları da bir bir aklıma getirip bir kez daha anladım ki, ben seni seviyom lan.

    YanıtlaSil
  2. nerden buldum bu siteyi niye okudum.. gözyaşlarımı kim silecek şimdi..

    YanıtlaSil
  3. İnsanın kalbi sıkışıyor okurken/okuduktan sonra... Bir şeylere kızıp isyan edesin geliyor ama kendini güçsüz hissediyorsun.
    hayır sen bir yerde yanlış yapmadın ama dönüp dolaşıp yeniden aynı soru geliyor biliyorum: "neden ben?"
    tek istediğin diğer çocuklar gibi olmaktı. diğer herhangi, hiçbir ayırdedici özelliği olmayan, grup olarak eğlenebilen çocuklar gibi olmak. ama olmadı, beceremedin. hayat, insanlar, annen-baban... neresinden tutarsan toplum... izin vermedi. ve nihayetinde hep şu soruya bağlanıyor di mi: peki bundan sonra ne olacak? hiç mutlu olabilecek miyim?

    YanıtlaSil
  4. @2inci Adsız;

    Artık soruları geçtim, çok soru sormuyorum. Sadece yaşayıp gidiyorum ve böyle böyle bazı şeyleri yoluna koymaya çalışıyorum. Ama her şeye rağmen hayat çok güzel, hemde çok.

    YanıtlaSil
  5. Sesinin şimdi nasıl olduğunu çok merak ettim doğrusu..

    YanıtlaSil
  6. Yazini gozyaslariyla okudum, sanki benim cocuklugumdu anlattiklarin. Sanki sesimin oyle olmasi sucmus gibi insanlarin tiptip bakmasi, okulda herkesin top diye dalga gecmesi... Iste seni bu yuzden cok seviyorum, cansin valla. Herkesi herkesten iyi anliyorsun

    YanıtlaSil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.