O hafta olayın henüz içinde olduğum için; tam olarak ne olmakta olduğunu, tüm bunların ardından ne olacağını ve tüm bunlara karşılık benim de neyi nasıl yapacağımı bilmememle beraber günler öylece akıp geçti.
Sınav haftasından sonraki günlerde olayın sıcaklığı iyice geçmeye başladığında, etrafı daha net görmeye ve bu netliği daha da artırmak için, benimle beraber olayların içinde bulunan diğer karakterlere biraz daha yaklaşmaya başladım ve olaylar gelişti. (birazdan bu detaylara gireceğim. ama öncesinde sizi, diğer eften püften detaylara boğmam lazım.)
İki hafta önce nihayet karar çıktı. Belki çoluk çocuğun güle oynaya kabul edebileceği karar içeriği, benim açımdan pek iyi olmadı. Çünkü kararda "bursumun iptal edildiği" yazıyordu.
Üstelik 15 gün uzaklaştırma aldığım ve o dersten de kaldığım belirtilmişti.
Tebliğ edilen kararı alıp okuduğum zaman boğazım düğümlendiği için bir şey diyemedim. Öylece yerimde kalakalmış, o an çok ama çok uzaklara dalıp gitmiştim.
Yani ordaydım. Orda olmama diyecek bir şey yoktu ama bedensel varlığımın aksine aslında orda olmadığımı, yani aslında çoktan gitmiş olduğumu, bu aralar fazlasıyla samimi sohbetler yapıp, karşılıklı olarak özel hayatlarımızın en ince detaylarını dahi birbirimizle paylaşmaktan çekinmediğimiz arkadaşım farketmiş, bi kaç saat sonra "sen hiç sıkıntıya gelmiyorsun" demişti.
Oysa ben çok sıkıntıya geliyordum. Sadece haksızlıklara gelemiyordum. Bunu da öğrenmek üzereydi. Ama henüz bunu ona da öğreteceğimden benim de haberim yoktu.
Tebliği aldığımda, çıkan haksız karara itiraz edebileceğim belirttilmişti ama karar mekanizmasının doğru çalışmadığına olan inancımdan dolayı, boynumdaki görünmeyen ipi, boğazıma iyice dolamanın benim için daha iyi olacağına inanarak boğazımdaki ipin düğümlerine yenilerini ekleyip, sesimin hiç çıkmaması sağlayarak kendimi orda öylece boğup bir kenara attım.
Tüm bunlar esnasında gözyaşı da dökmüş olabilirim bundan emin değilim. Ama canım, canımın çok ama çok sıkıldığını hatırlıyorum.
Sınav haftasından sonraki günlerde olayın sıcaklığı iyice geçmeye başladığında, etrafı daha net görmeye ve bu netliği daha da artırmak için, benimle beraber olayların içinde bulunan diğer karakterlere biraz daha yaklaşmaya başladım ve olaylar gelişti. (birazdan bu detaylara gireceğim. ama öncesinde sizi, diğer eften püften detaylara boğmam lazım.)
İki hafta önce nihayet karar çıktı. Belki çoluk çocuğun güle oynaya kabul edebileceği karar içeriği, benim açımdan pek iyi olmadı. Çünkü kararda "bursumun iptal edildiği" yazıyordu.
Üstelik 15 gün uzaklaştırma aldığım ve o dersten de kaldığım belirtilmişti.
Tebliğ edilen kararı alıp okuduğum zaman boğazım düğümlendiği için bir şey diyemedim. Öylece yerimde kalakalmış, o an çok ama çok uzaklara dalıp gitmiştim.
Yani ordaydım. Orda olmama diyecek bir şey yoktu ama bedensel varlığımın aksine aslında orda olmadığımı, yani aslında çoktan gitmiş olduğumu, bu aralar fazlasıyla samimi sohbetler yapıp, karşılıklı olarak özel hayatlarımızın en ince detaylarını dahi birbirimizle paylaşmaktan çekinmediğimiz arkadaşım farketmiş, bi kaç saat sonra "sen hiç sıkıntıya gelmiyorsun" demişti.
Oysa ben çok sıkıntıya geliyordum. Sadece haksızlıklara gelemiyordum. Bunu da öğrenmek üzereydi. Ama henüz bunu ona da öğreteceğimden benim de haberim yoktu.
Tebliği aldığımda, çıkan haksız karara itiraz edebileceğim belirttilmişti ama karar mekanizmasının doğru çalışmadığına olan inancımdan dolayı, boynumdaki görünmeyen ipi, boğazıma iyice dolamanın benim için daha iyi olacağına inanarak boğazımdaki ipin düğümlerine yenilerini ekleyip, sesimin hiç çıkmaması sağlayarak kendimi orda öylece boğup bir kenara attım.
Tüm bunlar esnasında gözyaşı da dökmüş olabilirim bundan emin değilim. Ama canım, canımın çok ama çok sıkıldığını hatırlıyorum.
Can sıkıntımın nedeni uzaklaştırma almam, dersten kalmam değildi. Can sıkıntımın nedeni; bursum kesildiği için okula 10.000 TL ödemem gerektiğiydi.
Parayı bulamayacağımı bildiğim için, sesimi duyabilecek kadar yakınıma gelen herkese okula 10.000 TL vermem gerektiğini söyleyip durdum.
Meblağı duyan herkes "ah vah" edip "yazık olmuş" demekten başka bir şey yapmadı.
Oysa bana lazım olan şey ah vah değil, direkt paraydı.
10.000 TL'yi bulamayacağımı bildiğim için söylene söylene günleri geçirmeye başladım ve o ara Öküz'le de görüştüğüm için onunla konuşurken, bu para cezası muhabbetini yaptık. O da bana "zaten sen hep benden para koparmaya çalışıyorsun, yeter ne bu ya. sana dedim oralara gitme. gittin yedin boku. şimdi temizle" gibisinden bir sürü laflar etti.
Böyle anlarda bile kuyruğumu bacak arama almadığım için "uzatma işte. olan oldu zaten. tüm bunların üzerine bir de senden fırça yiyip oturacak değilim" gibisinden karşılıklar verdim.
Bu karşılıklarım üstüne aramızda daha sert bir çatışma çıktı. en sonunda telefonlarımızı birbirimizin suratına kapatarak olayı noktalamış olduk.
Sonraki gün konuyu o açtığında tekrar konuştuk ve bende "ya onu bunu boş ver. bak görüyorsun yüzdüm yüzdüm kuyruğuna geldim. gelmişken de okulu bırakmak istemiyorum. iyisi mi, sen bana parayı şimdi borç ver, nasılsa yaz aylarında tatil köyünde çalışıp geri öderim" dedim ama o yine tersledi. bende terslemesini umursamayıp "eğer cezayı ödeyemezsem okulu bırakıcam. ama bırakmak da istemiyorum. çünkü okulun bitmesine 2 ay kalmışken bu yüzden bırakmak ahmaklık olur. parayı da ödemezsem, haftaya başlayacak sınavlara almayacaklar" dedim, o da yine söylediklerimi dinlemedi bağırıp çağırmaya başladı.
bağrışı artık son damla olduğu için, alttan almadım ve o da tavrım üzerine telefonu suratıma kapadı.
ertesi gün bir şeyler yazıp konuyu açtığında, artık yorulduğumu ve bu konu hakkında bir şey duymak istemediğimi, kendi sorunlarımı kendim çözeceğimi söyleyip lafı ağzına tıktım.
o ise söylediklerimi umursamayıp, yine fırçalar gibi bir şeyler söylediğinde "yardım edeceksen, iban numarama parayı at. gönderirken de 'borç' diye belirt. böylece sana geri ödeme yapmazsam, dava açıp faiziyle geri alabilirsin" diye bir şeyler yazdım. ama o fırçalamaya kararlıydı ve bende alttan almamaya yemin etmişcesine ne derse karşılığını verdiğim için atışmamız devam etti. en sonunda alttan almadığım için beni engelleyeceğini söyleyip, engelledi.
bunun üzerine bende onu engelledim ve konu kapandı.
Ertesi gün, ortak bi arkadaşım arayıp Öküz'ün kendisini konu hakkında bilgilendirdiğini söyleyince, olayın detaylarını konuştuk. Bana üzüldüğünü söyleyip teselli ettikten sonra "Öküz seninle konuşmak istiyor. onu bloklamışsın ve sana ulaşamıyor. konuşacakları var. rica ediyorum, konuşun" deyince, Öküz'ün bloğunu kaldırdım ve "buyrun" diye yazdım.
Parayı vereceğini ama başımın belalardan bir türlü kurtulmadığını, sürekli yeni yeni belalarla uğraştığımı ve sonrasında da tüm yediğim bokları kendisinin temizlemek zorunda olmasından sıkıldığını söyledi. Bende o böyle nasihat verirken sıkıldığım için "parayı atacaksan at, fırçalarını yemeyeceğim" gibisinden bir şeyler söyledim ve olayı toparladık.
En sonunda da iban numaramı attım, o da parayı açıklama kısmına "borç olarak" diye belirterek gönderdi ve ben de gidip okula olan borcumu ödedim, sonraki hafta ise başlayan sınavlara girip olayı kapatmış olduk.
Şimdi sınavlar bitti, bir kaçından iyi not aldım, bir kaçı hâlâ açıklanmadığı için öylece bekliyorum.
Öte yandan yakalanma olayım ise, sınıfta birinin beni hocaya şikayet etmesi sonucu olduğunu anladım. Çünkü önceki hafta hocayı "hocam anladım ki, kopya çekemiyor muşum, kopya öyle çekilmiyormuş. yani ben kopya çekemez mişim. yoksa neden yakalanayım ki? üstelik kağıdı tutup sınav kağıdının altına bırakmıştım ve ben size 'büte kalmak istediğimi' söylemeden önce siz görmüş oldunuz" diye sıkıştırdığımda, Hoca bu söylediklerime karşılık olarak "biz hocalar kopyayı öyle yakalamayız. bazen öğrenciler sınav esnasında veya sınavdan sonra gelip söylerler, bizde öğrencileri öyle yakalarız" dedi.
Hoca bu cümlesini tamamladığı anda jetonum düştü ve anladımki, aslında ben sınav öncesi herkese "madem siz çalışmadan ve sadece kopya çekerek dersleri veriyorsunuz, bende artık sizin gibi kopya çekicem" diye açıktan meydan okuyarak yanlış yapmıştım.
İçlerinden biri bu meydan okumama karşılık şeytanca bir karşılık vererek ağzımın ortasına yumruğu çakmış, tüm dişlerim ağzıma döküşmüşlerdi.
Bu kadarını hak etmemiştim ama ne yazıkki onların kurallarına göre oynamadığım için, dökülen dişlerimi çiğneyerek yutmaktan başka da çarem yoktu.
Günler böyle akıp geçerken; sınıftakilere "birinin beni şikayet ettiğini" söyledim ve bundan sonra sınavlarda en arkaya oturacağımı, eğer olurda kopya çekmeye kalkışan görürsem de, aynı şekilde hocalara bildireceğimi söyledim. Hepsinin suratı buz kesti.
Geçen hafta başlayıp biten vize haftasında ise, ne yazıkki sınavlarda kopya çekenleri görmeme rağmen kimseyi şikayet etmedim, çünkü şikayet eden kişinin mutlaka belasını bulacağına olan inancım tamdı. hem zaten dünyayı sadece iyilik kurtaracak ve kötülük her zaman kendi bokunda boğulacak.
Bu arada tam emin değilim ama sanırım beni şikayet eden kişi, beraber sınavlara hazırladığımız 4 kişilik grubumuzdaki genç kadın olsa gerek.
Çünkü onun yanında "beni şikayet eden her kimse, hayatı boyunca hep mutsuz olsun. başı beladan kurtulmasın. yüzü hiç gülmesin. ömrü boyunca rahatlık, huzur görmesin inşallah" dediğimde aşırı tepki verip, çok abarttığımı, bu kadar ileri gitmememi söyledi.
Onun olduğunu düşünmemin nedenlerinden başka biri de; parayı bulamadığım ilk günlerde de, canım çok sıkılıyordu ve o "ben biriyle konuştum, senin sorununu çözeceğim" gibi cümleler edip durmuştu.
Hiç kimse bana böyle yaklaşmazken, onun böyle yaklaşması ise kafamda kafamı kurcalamıştı.
Aynı zamanda çok hırslı olması, kıskançlığı da onun beni şikayet ettiğini düşünmeme neden oluyor.
Tabii kıskançlık ve hırs demişken, grubumuzdaki diğer arkadaşımın da beni şikayet etmiş olabileceği aklıma gelmiyor değil. Çünkü onunla şüphelendiğim kişiyi konuştuğumuzda "aslında telefonunu ele geçirip yazışmalarına bakarsak, emin oluruz. çünkü beni şikayet etmişse, mutlaka biriyle bu sırrını paylaşmıştır." demiştim ve o arkadaşım aynı akşam tüm mesajlaşmalarını silmişti.
İlk şüpheliyi aklıma düşüren de, zaten kendisiydi ve sürekli ilk şüphelinin ağzından laf alıp, bana onun benim hakkımda olan olumsuz konuşmalarını taşıyıp duruyordu.
Bu yüzden ondan da şüphelenmiyor değilim ve onu vicdanen rahatsız etme şeklim ise, ilk şüpheliye verdiğim "beddualı" rahatsızlığın aksine, ona ise şeker gibi davranarak, vicdanını sızım sızım sızlatıyorum.
Üstelik bu ara o kadar fazla yakınlaştıkki, onu dgs'ye hazırlansın diye sürekli rahatsız ediyor, hatta sınavlarımızdan birinde önümde oturduğu zaman, bana kağıdını göstermesine rağmen farklı şeyler yazıp, sınav sonrasında durumu anlatmıştım ve o bana "aaa neden öyle yaptın" diye sorduğunda "sınıfta en yüksek puanı sen al diye" cevapladığımda, bi anda şok olmuştu.
Yani özetle, beni şikayet eden ve çekmediğim kopya yüzünden 10.000 TL ceza ödememe sebep olan kişi en yakınımdakilerden birinin olduğundan eminim.
Bu yüzden de ikisinede, eskisine oranla farklı davranıyor; yani hem iyi geçiniyor, hemde çok fazla iyilik ediyorum.
Aldığım ceza konusu açıldığında ise, beddua ederek ikisinin de tüylerini diken diken etmekten geri kalmıyorum.
Aynı zamanda, ikisiylede yakınlaştığım için ve ikisiyle de vakit geçirirken samimice davrandığım için, çevrelerindeki insanlara besledikleri nefreti de görmeye başladım.
Bu kadar nefret ediyor oldukları insanlarla, neden vakit geçirmeye devam ettiklerini ise bilmiyorum.
Çünkü bence insan birini sevmiyor ise, ondan uzaklaşmalı ve o kişi yokmuş gibi hayatına devam ederek yaşayıp geleceğe gitmeli.
Ama demekki insanlar böyle davranmıyorlar ve ben işte bu ve benzeri durumları henüz yeni yeni öğreniyorum.
Okul bana, insan davranışlarının nedenlerini görmek ve anlamak üzere çok şey kazandırdı. eminim daha çooook ama çoook şey de kazandıracaktır.
Yazıyı bitirirken şunu da söyliyeyim; beni kopya çekmekle suçlayan hoca'yı başka bir dersin sonrasında tekrar sıkıştırdığımda, karşılık olarak "olurda yaşarsak, 5 yıl sonra bana ulaş, nasıl yakalandığını söyliyeyim" dedi.
Eğer yaşarsak soracağım, ölürsek de zaten ölmüşüzdür.
Böyle anlarda bile kuyruğumu bacak arama almadığım için "uzatma işte. olan oldu zaten. tüm bunların üzerine bir de senden fırça yiyip oturacak değilim" gibisinden karşılıklar verdim.
Bu karşılıklarım üstüne aramızda daha sert bir çatışma çıktı. en sonunda telefonlarımızı birbirimizin suratına kapatarak olayı noktalamış olduk.
Sonraki gün konuyu o açtığında tekrar konuştuk ve bende "ya onu bunu boş ver. bak görüyorsun yüzdüm yüzdüm kuyruğuna geldim. gelmişken de okulu bırakmak istemiyorum. iyisi mi, sen bana parayı şimdi borç ver, nasılsa yaz aylarında tatil köyünde çalışıp geri öderim" dedim ama o yine tersledi. bende terslemesini umursamayıp "eğer cezayı ödeyemezsem okulu bırakıcam. ama bırakmak da istemiyorum. çünkü okulun bitmesine 2 ay kalmışken bu yüzden bırakmak ahmaklık olur. parayı da ödemezsem, haftaya başlayacak sınavlara almayacaklar" dedim, o da yine söylediklerimi dinlemedi bağırıp çağırmaya başladı.
bağrışı artık son damla olduğu için, alttan almadım ve o da tavrım üzerine telefonu suratıma kapadı.
ertesi gün bir şeyler yazıp konuyu açtığında, artık yorulduğumu ve bu konu hakkında bir şey duymak istemediğimi, kendi sorunlarımı kendim çözeceğimi söyleyip lafı ağzına tıktım.
o ise söylediklerimi umursamayıp, yine fırçalar gibi bir şeyler söylediğinde "yardım edeceksen, iban numarama parayı at. gönderirken de 'borç' diye belirt. böylece sana geri ödeme yapmazsam, dava açıp faiziyle geri alabilirsin" diye bir şeyler yazdım. ama o fırçalamaya kararlıydı ve bende alttan almamaya yemin etmişcesine ne derse karşılığını verdiğim için atışmamız devam etti. en sonunda alttan almadığım için beni engelleyeceğini söyleyip, engelledi.
bunun üzerine bende onu engelledim ve konu kapandı.
Ertesi gün, ortak bi arkadaşım arayıp Öküz'ün kendisini konu hakkında bilgilendirdiğini söyleyince, olayın detaylarını konuştuk. Bana üzüldüğünü söyleyip teselli ettikten sonra "Öküz seninle konuşmak istiyor. onu bloklamışsın ve sana ulaşamıyor. konuşacakları var. rica ediyorum, konuşun" deyince, Öküz'ün bloğunu kaldırdım ve "buyrun" diye yazdım.
Parayı vereceğini ama başımın belalardan bir türlü kurtulmadığını, sürekli yeni yeni belalarla uğraştığımı ve sonrasında da tüm yediğim bokları kendisinin temizlemek zorunda olmasından sıkıldığını söyledi. Bende o böyle nasihat verirken sıkıldığım için "parayı atacaksan at, fırçalarını yemeyeceğim" gibisinden bir şeyler söyledim ve olayı toparladık.
En sonunda da iban numaramı attım, o da parayı açıklama kısmına "borç olarak" diye belirterek gönderdi ve ben de gidip okula olan borcumu ödedim, sonraki hafta ise başlayan sınavlara girip olayı kapatmış olduk.
Şimdi sınavlar bitti, bir kaçından iyi not aldım, bir kaçı hâlâ açıklanmadığı için öylece bekliyorum.
Öte yandan yakalanma olayım ise, sınıfta birinin beni hocaya şikayet etmesi sonucu olduğunu anladım. Çünkü önceki hafta hocayı "hocam anladım ki, kopya çekemiyor muşum, kopya öyle çekilmiyormuş. yani ben kopya çekemez mişim. yoksa neden yakalanayım ki? üstelik kağıdı tutup sınav kağıdının altına bırakmıştım ve ben size 'büte kalmak istediğimi' söylemeden önce siz görmüş oldunuz" diye sıkıştırdığımda, Hoca bu söylediklerime karşılık olarak "biz hocalar kopyayı öyle yakalamayız. bazen öğrenciler sınav esnasında veya sınavdan sonra gelip söylerler, bizde öğrencileri öyle yakalarız" dedi.
Hoca bu cümlesini tamamladığı anda jetonum düştü ve anladımki, aslında ben sınav öncesi herkese "madem siz çalışmadan ve sadece kopya çekerek dersleri veriyorsunuz, bende artık sizin gibi kopya çekicem" diye açıktan meydan okuyarak yanlış yapmıştım.
İçlerinden biri bu meydan okumama karşılık şeytanca bir karşılık vererek ağzımın ortasına yumruğu çakmış, tüm dişlerim ağzıma döküşmüşlerdi.
Bu kadarını hak etmemiştim ama ne yazıkki onların kurallarına göre oynamadığım için, dökülen dişlerimi çiğneyerek yutmaktan başka da çarem yoktu.
Günler böyle akıp geçerken; sınıftakilere "birinin beni şikayet ettiğini" söyledim ve bundan sonra sınavlarda en arkaya oturacağımı, eğer olurda kopya çekmeye kalkışan görürsem de, aynı şekilde hocalara bildireceğimi söyledim. Hepsinin suratı buz kesti.
Geçen hafta başlayıp biten vize haftasında ise, ne yazıkki sınavlarda kopya çekenleri görmeme rağmen kimseyi şikayet etmedim, çünkü şikayet eden kişinin mutlaka belasını bulacağına olan inancım tamdı. hem zaten dünyayı sadece iyilik kurtaracak ve kötülük her zaman kendi bokunda boğulacak.
Bu arada tam emin değilim ama sanırım beni şikayet eden kişi, beraber sınavlara hazırladığımız 4 kişilik grubumuzdaki genç kadın olsa gerek.
Çünkü onun yanında "beni şikayet eden her kimse, hayatı boyunca hep mutsuz olsun. başı beladan kurtulmasın. yüzü hiç gülmesin. ömrü boyunca rahatlık, huzur görmesin inşallah" dediğimde aşırı tepki verip, çok abarttığımı, bu kadar ileri gitmememi söyledi.
Onun olduğunu düşünmemin nedenlerinden başka biri de; parayı bulamadığım ilk günlerde de, canım çok sıkılıyordu ve o "ben biriyle konuştum, senin sorununu çözeceğim" gibi cümleler edip durmuştu.
Hiç kimse bana böyle yaklaşmazken, onun böyle yaklaşması ise kafamda kafamı kurcalamıştı.
Aynı zamanda çok hırslı olması, kıskançlığı da onun beni şikayet ettiğini düşünmeme neden oluyor.
Tabii kıskançlık ve hırs demişken, grubumuzdaki diğer arkadaşımın da beni şikayet etmiş olabileceği aklıma gelmiyor değil. Çünkü onunla şüphelendiğim kişiyi konuştuğumuzda "aslında telefonunu ele geçirip yazışmalarına bakarsak, emin oluruz. çünkü beni şikayet etmişse, mutlaka biriyle bu sırrını paylaşmıştır." demiştim ve o arkadaşım aynı akşam tüm mesajlaşmalarını silmişti.
İlk şüpheliyi aklıma düşüren de, zaten kendisiydi ve sürekli ilk şüphelinin ağzından laf alıp, bana onun benim hakkımda olan olumsuz konuşmalarını taşıyıp duruyordu.
Bu yüzden ondan da şüphelenmiyor değilim ve onu vicdanen rahatsız etme şeklim ise, ilk şüpheliye verdiğim "beddualı" rahatsızlığın aksine, ona ise şeker gibi davranarak, vicdanını sızım sızım sızlatıyorum.
Üstelik bu ara o kadar fazla yakınlaştıkki, onu dgs'ye hazırlansın diye sürekli rahatsız ediyor, hatta sınavlarımızdan birinde önümde oturduğu zaman, bana kağıdını göstermesine rağmen farklı şeyler yazıp, sınav sonrasında durumu anlatmıştım ve o bana "aaa neden öyle yaptın" diye sorduğunda "sınıfta en yüksek puanı sen al diye" cevapladığımda, bi anda şok olmuştu.
Yani özetle, beni şikayet eden ve çekmediğim kopya yüzünden 10.000 TL ceza ödememe sebep olan kişi en yakınımdakilerden birinin olduğundan eminim.
Bu yüzden de ikisinede, eskisine oranla farklı davranıyor; yani hem iyi geçiniyor, hemde çok fazla iyilik ediyorum.
Aldığım ceza konusu açıldığında ise, beddua ederek ikisinin de tüylerini diken diken etmekten geri kalmıyorum.
Aynı zamanda, ikisiylede yakınlaştığım için ve ikisiyle de vakit geçirirken samimice davrandığım için, çevrelerindeki insanlara besledikleri nefreti de görmeye başladım.
Bu kadar nefret ediyor oldukları insanlarla, neden vakit geçirmeye devam ettiklerini ise bilmiyorum.
Çünkü bence insan birini sevmiyor ise, ondan uzaklaşmalı ve o kişi yokmuş gibi hayatına devam ederek yaşayıp geleceğe gitmeli.
Ama demekki insanlar böyle davranmıyorlar ve ben işte bu ve benzeri durumları henüz yeni yeni öğreniyorum.
Okul bana, insan davranışlarının nedenlerini görmek ve anlamak üzere çok şey kazandırdı. eminim daha çooook ama çoook şey de kazandıracaktır.
Yazıyı bitirirken şunu da söyliyeyim; beni kopya çekmekle suçlayan hoca'yı başka bir dersin sonrasında tekrar sıkıştırdığımda, karşılık olarak "olurda yaşarsak, 5 yıl sonra bana ulaş, nasıl yakalandığını söyliyeyim" dedi.
Eğer yaşarsak soracağım, ölürsek de zaten ölmüşüzdür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.