-->

06 Ekim 2010

ışığı söndürelim mi? Böylece bana dokunurken, o çirkin suratını görmemi engellemiş oluruz!

Bi önceki gece, her zamanki gibi canım sıkkındı. Zaten bu aralar o kadar çok sıkılıyorumki artık bunu dert etmiyorum bile. Tabiri caizse can sıkıntısı artık benim için, nefes almak gibi sıradan bir hal aldı. Bu seferde normalmiş gibi karşıladım ve öylesine msn i açıp kim var, kim yok diye hiç bakınmadan nete daldım. Aradan bi 5 dakika falan geçmiştiki Piç Kurusu selam verdi. Sağdan soldan derken sohbetimiz esnasında kendimi adeta onu sorgularken buldum. Sonra dayanamadım, belki gerçekten özlediğimden, belki o anki düştüğüm boşluktan,  hiç alakasız bi anda ''seni özledim'' diye yazdım. O da beni özlediğini yazdı. O anda bu cümle çok hoşuma gitti. Sanki küçük bir çocuktum ve onun ''bende seni özledim'' diye yazmasıyla elime renkli bir uçurtma verilmişti. Defalarca birbirimize sorduğumuz; nasılsın? iyi misin'lerden sonra da adeta nefes almasına bile izin vermemezcesine, verdiği cevapların hemen ardından yeni sorular sorup sordum. Sohbet esnasında üst üste öyle çok soru sorduğumu farketmemiştim, ama şimdi buraya yazarken farkediyorum. Sanırım  bunun suçlusu, onun bana söylediği ''bende seni özledim'' cümlesiydi. O gün belkide ilgiye olan açlığımdan dolayı, bu cümlesiyle şapşallaşmıştım ve şapşallığımın farkında değildim...

O kadar çok soru soruyordum ki, adeta digital bir sorgu gibiydi. Sorulardan sonra öğrendiklerim ise; modacı ve travesti arkadaş grubundan kavgalı bir şekilde ayrılmış ve bir kaç gündür eski sevgililerinden biriyle yeniden arayı yapmış ve onda kalıyormuş. Çocuk buldu malın iyisini, bırakmaz zaten. Piç Kurusu da bedeninin, karşısındakiler için ne kadar değerli, ne kadar ilgi çekici olduğunun farkında ve bunu kalacak yer ayarlayarak kullanıyor. Evlerinde kaldığı kişilerle aynı yatağa giriyor ve bunun karşılığında sokakta yatıp kalkmaktan kurtuluyor. Sadece bu değil, bunun karşılığında uyuşturucu, alkol, her türlü ihtiyaçlarını karşılıyor. Onun bu halini sanırım benim kadar iyi anlayan yok. Çünkü 5 yıl önce en az onun kadar kötü durumdaydım. Kiramı ödeyemediğim için evden çıkmıştım, kalacak yer bulamıyor ve 5 meteliksizdim. Bende çözümü çoluk çocuklara meraklı yaşlı ibnelerle aynı yatağa girerek bulmuştum. Çirkin olsalarda, gece uyurken şehvettende olsa beni sevmeleri, sarılıp durmaları, başımı okşamaları hoşuma giderdi. Pek hoş bir mutluluk duygusu olmasada, duygusal açlığımıda bu şekilde doyururdum...


Eve girdiğimiz gibi ışıkları yakmamalarını rica ederdim. Çünkü karşımdakinin çirkinliğini değil, olgun bedenini hissetmek istiyordum ve zaten aslında ihtiyacım olan şey olgun bedenleride değildi, sadece o gece kalacak bir yerdi. Işıkları yaktırmamamın gerçek nedeni belkide kendimden utanmamdı, belkide başka bir şey. Ama ışıklar sönük bi halde evin içinde dolanıp dururduk. Nedenini sorduklarında ise ''böyle daha güzel değil mi?'' diye kaçamak bi cevap verir, konuşmalarına bile fırsat vermeden dudaklarına yapışırdım. Çünkü o gece kalacak herhangi bi yere ihtiyacım vardı. Adamların çirkinliğini ve kendi utangaçlığımı ışığı yakmalarına izin vermeyerek saklıyordum. Hepsi çirkin olmazdı tabii, bazıları yakışıklılardı da, ama çoğu zaman umrumda olmazdı bu halleri, çünkü kalacak bi yere ihtiyacım vardı, fit bir bedene, düzgün yüz hatlarına ihtiyacım olmazdı o gece. Genel olarak herkesle sadece bir defa giderdim ve ağırlık olarakta turist olmalarına dikkat ederdim. Çünkü en fazla 1-2 güne kadar tüm günahlarımı alıp şehirden ayrılmış olurlardı ve bir daha asla karşılaşmazdık. Bu durum beni rahatlatırdı. Sanırım o günlerden kalma bir alışkanlıktan olsa gerek, çünkü hala en çok beğendiğim kişiyle bile yatağa gireceksem ışıklar yanıyorken rahat rahat dokunamıyor, sevişemiyorum. İlla söndürtürüm ışıkları, illaki sönmüş olacaklar. Yoksa içten bir istekle sarılamıyor, terinin kokusunu içime çekemiyorum.

O günlerim ilkbahar aylarına denk gelmişti ve bazen havaların çok soğuk olmaması için tüm içtenliğimle dua ederdim. Çünkü havalar çok da soğuk değilse, sırf birilerinde kalmamak için caddelerde saatlerce dolaşırdım. Saatlerce dediğim şey, gece 01 de Taksim'den, Mecidiyeköy'e doğru yürümeye başlardım ve bu yürüyüşlerim hiç durmadan sabahın 7 sinde Beşiktaş'ta biterdi. Bir yerlerde soluklanmaya bile korkardım. Çünkü ardımdan biri gelip ağzımı kapatacak, bi kenara çekip doyasıya siktikten sonra öldürüp gidecekti diye ödüm bokuma karışırdı. Ertesi gün gazetelerin 3üncü sayfasında ''tinercinin biri arkadaşları tarafından tecavüze uğrayıp öldürüldü'' haberinin kahramanı olarak yer almak istemiyordum...


Daha kötü günlerim olacak mı, diye düşünmezdim, bilirdimki bu en kötü günlerimdi ve ben o kötü günlerimi atlatmak için askere gitmek zorunda bile kaldım. Oysa askerlik konusunda, çok önceden bir karara varmıştım, gereksiz bir zaman harcamasıydı benim için, hatta askerlik yapacağıma sokaklarda sürterim daha iyi derdim. :)) Genel olarak bana göre askerlik, bir devletin en büyük baş belasıydı. Askerlik konusu açılıp ''yapacak mısın?'' diye soranlara, cinsel tercihimi öne sürerek askere gitmeyeceğimi söylerdim. Sonra gitmek zorunda kaldım. Çünkü gidecek hiç bir yeri olmayan biri için sokakta sürtmek, lafda söylenildiği kadar kolay değildi...

Neyse işte, konu sürekli dağılıyor, ben Piç Kurusu'yla olan konuşmamıza döniyim. Eski arkadaş grubundan ayrıldığını, söyleyince ''herkesi siktir et, sen kendine iyi bak yeter'' dedim. O da ''saol, canımsın'' dedi. Bide yuşturucuya tekrar başlamış ve bu sefer ne yapacağını hiç bilmiyor. Ama bu sefer onu uyuşturucuya alıştıranların, önceki arkadaş grubu değil, yeni edindiği arkadaş çevresi olduğunu söyledi. Yapacak bir şeyim yoktu, zaten ne söyleyebilirdim ki. Bu tür konuları bilirim, yapma etme dedikçe içten içe bir inat başlar ve en başındayken yine aynı şeyi tekrarladım ''boşver, ne yapıyorsan yap, ama kendine dikkat et''  dedim. Yani üzülsem, ne olacakki. Veya üzülmesem ne olacakki. Sonuç olarak uyuşturucuya yeniden başlamış. Eski yaşamını anlattığı zaman, eskisine nazaran şu anki yaşamını daha çok tasvip ediyorum. En azından, arada bir de olsa babasına gidiyor, üvey annesiyle arası bozuk değil ve ayda yılda birde olsa öz annesiylede görüşüyor.

Neyse işte, sanırım uyuşturucu kullanması konusunda onunla çok fazla konuşmamamın nedenlerinden biri de, artık onu bu şekilde kabullenmiş olmam. Hatta emin değilim ama, sanırım ona aşık falan da olabilirim. Bilmiyorum işte emin değilim ve zaten ona aşık olduğumdan emin olsam bile, hayatıma girip çıkan o kadar çok kişi varki, aşık olup olmadığım farketmiyor bile. Belki oyalanmak için yanlış şeyler yapıyorum. Oturup düşünmem lazım, yada uzunca bir süre hayatıma hiç kimseyi sokmamam, adeta kenara çekilmem lazım. Ama yok o kadar koştura koştura yaşıyorum ki, sanki ardımdan kovalayan birileri varmış gibiyim. Çok hızlı yaşıyor, çok hızlı tüketiyor ve vazgeçtiklerime bir daha dönüp bakmıyorum bile. Ama Piç Kurusu'nda böyle olmadı. Olmamasının nedeni belki, onun hayatıyla kendi hayatım arasında yer yer benzerlikler olduğunu düşünmemden kaynaklanıyordur. Sanırım O'nu; içime, kendime bile farkettirmeden öylece olduğu gibi sindirmiş olmalıyım. Dün bi ara ''acaba buralarda mıdır?'' diye aramak için telefonun açtığımda, babasında olduğunu söyledi. Hafta içi bu tarafa geçtiğinde görüşmek üzere sözleştik ve telefonu kapadık

14 yorum:

  1. bir içini dökme yazısı olmuş...

    okudukça ne kadar farklı hayatlar yaşadığımızı görüyorum ve çok şaşırıyorum, tabi yaşımdan dolayı böyle olması normal belki de... daha hiçbirşey yaşamış sayılmam.

    kendine iyi bak net arkadaşım :/ sizden öğreneceğim çok şey var...

    YanıtlaSil
  2. Ali ile Ramazan kitabı aklıma geldi yazdıklarını okuyunca, sanki yazarken hemen kaçacakmış gibi hava sezinledim. Burktu içimi böylesi.

    Bazı insanlar başka başka maskelerin ardına saklanarak yaşarlar, bazılarıda gerçek yüzünü maske olarak kullanmayı yeğlerler. Sende ikinci bahsettiklerimden birisin tahminimce, yaşadıklarını gizlemiyorsun ama onları birer maske olarak kullanıyorsun.

    YanıtlaSil
  3. Yine iştahımı kaçırdın...
    Nedense postlarını okuduğum zaman hep elimde atıştırdığım birşeyler oluyor ve okurken yediğim artık her ne varsa elimden bırakıyorum...

    Yazına gelince:
    En büyük engel insanın içinde ki engeldir.
    Bu kadar...

    YanıtlaSil
  4. @Hazel güççüksün yavrum ^_^ önünde güzel şeyler var ;))

    @Keyfe Keder o romanı alcam dedikçe unutuyorum. Muhakkak okumam lazım. Daha önce bir kaç sağlam tavsiye almıştım, hala okuycam diyorum :)

    Şu maske konusunda ne dediğini anlamadım valla :((

    @Vanilla Yahu neden iştahın kaçsın, bunlar şimdi yaşadıklarım değil, eskiiiiiii çok eskiler falan ;)

    Lan başımdan geçen komik şeyler de var, ama nedense bu aralar, sonbaharın etkisinden olsa gerek, küçük emrah'la ortak olan tarafarını farketmeye başladım. Iyyy şimdi okurken ben bile kendimden sıkıldım valla ^_^

    YanıtlaSil
  5. Bir zamanlar, sevgili B. şöyle bir yorum yapmıştı bana; " Açıldıkça güzelleşiyorsun King."
    Eğer izni olursa aynı yorumu senin için yapmak istiyorum ; " Açıldıkça güzelleşiyorsun Hayat Erkeği."

    http://www.awarmtouch.blogspot.com/

    YanıtlaSil
  6. Blogun sayesinde yalnız kalmıyorum. Çok iyi yazıyorsun. Tebrikler.

    YanıtlaSil
  7. "Bi sarsılıp kendine gel" diyesim var sana,daha da ağır konuşurum da şimdi "N'oluyoz lan" deme diye sustum.Dün Keyfe Keder'le konuşurken varolan enerjimden bahsettik.Aha işte bu kadar narsistim bu aralar,sana da enjekte edebilirem,hani Keyfe Keder bazıları maskelerin altına saklanır diyo ya bence sen de sonbaharı maske edinmişin,çek ellerini o benim maskem,ben hüzünleneceğim onunla.Hııııh!Saçmaladım,ay saç malanmaz taranır,ay resmen yorum sayfasını mahvettim,dilersen yayınlama:)

    Ama düşünme,gelecek de geçmişin bi parçası ya geçmişi de geleceği de düşünme.Kafana takma,dertlenme,hüzünlenme,sevmirem senin bu hallerini.Ha ben sevmesem de sen yaşarsın ama bi yanın eksik kalmasın gel seviiiim:)

    Sululuk yeterli oldu sanırım.

    Önemli olduğunu düşünüyorum ben için.İşte önemlisin be Hayat Erkeğim:) Oyyy sahiplendim...

    Ve Ali ile Ramazan'ı oku!Ben çok ağladım.Evet heteroyum ama aşkı,sevgiyi,insanlığı kalıba sokmadan seviyorum.O yüzden madem Emrah mode:on şeklindesin oku bu kitabı.Yok almaya vaktin yoksa adres şey et sana gönderiiiim;)

    YanıtlaSil
  8. @Tombul memelim :D

    Yoksa siz heppiniz ''Ali ile Ramazan'' ın kitabını basan yayınevinde falan mı çalışıyorsunuz :Pp

    Tamam alıcam dedim lan, bi adamın üstüne bu kadar da gidilmez canım. Yoksa kendimi keserim ^_^

    YanıtlaSil
  9. Umarım :/

    ama ben bu bloga,sana aslında toplu olaraktan bu blog alemine çok alıştım...sizlerden o kadar çok şey öğreniyorum ki :)

    sizi çook seviyorum :P

    -belki birgün böyle çocukça konuşmaktan da kurtulurum belli olmaz. :/

    YanıtlaSil
  10. Kitabı dün iş çıkışı gidip aldım ve saat 7 de başlayıp gece 2 de falan bitirdim. Kitap o kadar ağır bir duygusal hava içindeki, bazen nefret ettim Perihan Mağden'den.

    Oruspu'nun kızı nasıl güzel yazmışsın lan sen bu kitabı diye bağırıp durdum.

    Bi anda kaptırıp okudum ve ara verdiğimde 91inci sayfadaydım. Dedim olum dur biraz, noooluyoz ammına koyım, böyle kitap mı okunur? Benki kitap okuma alışkanlığımı bırakalı yıllar olmuş. Şimdilerde bi kitap okumaya niyetlenirsem, bir ay boyunca alıyım mı? almıyım mı? diye düşünüyorum, sonra alıncada aylarca sırt çantamda öylesine taşıyıp eskitiyor ve bayağ yıpranıncada eve bırakıp arada bir alıp sayfaları karıştırıyorum. Yani okuyamıyorum bile.

    Ama ammına koduğumun Perihan Mağden'i sanki, Ali ile Ramazan kitabıyla beni tutsak aldı. Sanki kafama bi silah dayadı, okumak zorundasın, okumadan elinden bi kenara bırakamazsın. Tuvalete giderken bile elimden düşürmedim. Böyle sardı, sarmaladı, bi yere kıpırdamama bile izin vermedi. Bide tam hatırlamıyorum ama, ağlamış falan da olabilirim.

    YanıtlaSil
  11. Senin verdiğin klasik simgeyi kullanayım, kitabı okuduğun için : ^_^

    YanıtlaSil
  12. Ya da ışık kapalıyken karşındakinin vücut kusurlarını görmüyorsun, artı kendin de bir şeyler ekleyebiliyorsun istediğin şeyler.

    YanıtlaSil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.