...Ablamın, o an beni rahatlatmak için, zoraki olarak ortaya çıkardığı ve gittikçe büyüyen gülümsemesi, hayatımda gördüğüm en içten gülümsemelerden biri olmuştu. Zaten gülümsemesinden başka yapacağı hiçbir şeyi yoktu. Çaresiz, bana ışık olmasını umud ettiği bir gülümsemeydi o. Parayı alırken bende o rahatlasın, bir sorunum olmadığını, kafamın rahat olduğunu düşünsün diye gülümsedim.
 Bide ablamdan parayı alırken  ‘’çarşıya gidiyorum, bi ihtiyacın var mı? sanada alıyım’’ dedim ‘’yok  saol’’ dedi. ‘’tamam, ben çıkıyorum. Parayı bi kaç güne kadar sana geri öderim’’  dedim. Böyle  söyleyerek aslında onun yanıldığını, bi yere  gitmeyeceğimi ifade etmeye  çalışıyordum. Oysa yanılmıyordu. Parayı  aldıktan birkaç saat sonra hiç  kimseyi görmeden şehirler arası yolculuk  yapan araçların kullandığı yola çıkıp İstanbul otobüsüne bindim.  Otobüse bindiğimde kendime baktım da, sahip olduklarımın envanteri;  kemik yığını üzerindeki beş para etmez bedenim,  onun üzerinde ise siyah  kot ve tişörtüm vardı... 
Yol parası o zaman için 35 tl tutmuştu ve cebimde yalnızca 15 tl kalmıştı. O 15 tl yi harcamamalıydım ve bunun içinde otobüste dağıtılan çay, kola, tost, bisküvi ne varsa hepsinden 2şer tane alıp tıka basa doymaya çalışıyordum. Evden tekrar ayrılmıştım, gidecek tek bir yerim vardı, oda ardahanlı bir arkadaşımdı. Kocasından boşanmış, 3erkek 1kız çocuğuyla adeta yaşam mücadelesi veriyordu. Sanırım yer yüzünde hiç konuşmadan, sadece gözlerime bakarak ne dediğimi anlayan tek varlık 55 yaşında tombiş bi kadındı.
Bazen  O’nun  Dünya’ya; kendisi hiç kimseye çaktırmadan acı çekerken, diğer  acı çekip akşama kadar söylenenleri teselli etmesi  emredilmiş bir  görevli olarak gönderildiğini düşünürüm. Beyoğlu’nda küçük bir  tezgahı  vardı ve o tezgahta incik boncuk satardı. Ama kaliteli incik  boncuk  alacak parası olmadığı için toptancılardan sadece satılmayan ve  kıyıda  köşede kalmış, bu yüzden ucuz olan şeyleri alıp satmaya  çalışırdı.  Kazancı günlük ihtiyacını anca karşılardı. Kirası, çocukların  masrafı  derken parası hiçbir şeye yetmiyordu. Halinden hiç bir zamanda şikayet  etmezdi. Bazen ona bakıp nasıl bu kadar sessiz kaldığına hayret ederdim.  Hani kalkıp üstünü başını yırtmasını beklemiyordum ama, en azından  yaratıcısına da bu yaştan sonra artık bi isyan bayrağı çekmeliydi diye  düşünürdüm. Ama yok, hiç bir zaman şikayet etmezdi ve üstelik ima ettiğim  zaman şıp diye anlayıp "Boş ver oğlum, her şey olur biter, gelir geçer ammmman"  derdi. Tüm sıkıntılarına rağmen hiç söylenmezdi. Geçim sıkıntılarının  üstesinden nasıl geldiğini görüyordum. Ama bu kadar ağır bi yükün  altından kalkmak kolay değildi. Emin olamasamda, sanırım paraya çok  sıkıştığı zaman tezgahının olduğu caddenin 2 alt sokak altında para  karşılığı  bedenini satıyordu...
Tamam   bedenini satıyordu lafı biraz hafif kaldı, ama ona orospu demek  içimden  gelmiyor. Ona oruspu diyemem ki ben, çünkü onu annem olarak  görüyordum.  Aşık olduğumda, biriyle çıkmaya başladığımda veya biriyle  çıkacaksam  gelip ona anlatırdım. O beni hep dinlerdi, hiçbir zaman beni   dinlememezlik etmedi. En kötü anlarımda ‘’bunları yaşaman gerekiyordu  yaşadın’’ derdi. En güzel olduğunu düşündüğüm anlarımın başlangıcında  ise ‘’Güzel, bu sefer her şey istediğin gibi olur inşalla oğlum’’ derdi.
İşte bu ve kendi annemden bile görmediğim o beni sahiplenme duygusu sayesinde ona oruspu demek istemiyorum. Eğer dünyaya gelirken annemi seçebilecek bir şansım olsaydı, kesinlikle hiç düşünmeden onu annem olarak seçerdim. Ondan başkası annem olamazdı ve o bana öz annemden bile daha yakın oldu. Eğer ölümden sonra yaratıldığım zaman, annemden gidip helallik istemem söylenirse, beni dünyaya getiren annemden önce gidip ondan helallik isterim. İşte bu kadar, onu seviyorum…
İşte bu ve kendi annemden bile görmediğim o beni sahiplenme duygusu sayesinde ona oruspu demek istemiyorum. Eğer dünyaya gelirken annemi seçebilecek bir şansım olsaydı, kesinlikle hiç düşünmeden onu annem olarak seçerdim. Ondan başkası annem olamazdı ve o bana öz annemden bile daha yakın oldu. Eğer ölümden sonra yaratıldığım zaman, annemden gidip helallik istemem söylenirse, beni dünyaya getiren annemden önce gidip ondan helallik isterim. İşte bu kadar, onu seviyorum…
Neyse  işte  istanbul’a tekrar döndüğümde, cebimde sadece 15  tl  vardı ve  askerliğime sadece bir hafta kalmıştı. Gidecek yer olmayınca  ardahanlı  annemde kaldım. Gündüz yapacak bir şey yoktu ve bi an önce gece  olsunda  yatıyım, böylece bi gün daha geçsin diye düşünmekteydim. Artık mecburi  bi "asker olmak" hevesi sarmıştı götümü. Bunun nedeni ise çok basitti,  çünkü askerlikte  kalacak yer sorunum, yemek sorunum olmayacaktı.  Ardahanlı annemde ise  zaten para yok, kendi çocukları bile sırf ona yük  olmamak için doğru  dürüst eve gelmiyorlardı. Kendi   çocukları bile, ona yük olmamak için böyle yaşarken, ben neden yük   olacaktımki?? 
Sabahları  evin en küçüğünü, evin beyini  ben  okula götürüyordum. Çok da  fırlamaydı, hiç uslu durmaz sürekli sokakta  diğer çocuklarla oynamak  için bahaneler üretirdi. Onu okula bıraktıktan  sonra bende öğleye kadar  sokaklarda dolanıp tekrar eve geliyordum. Bazen  eski ev arkadaşlarımı  özlemiyor değildim, özlediğim zaman gidip görmek  istiyordum ama  onlarında arası açılmıştı ve biri işsiz kalmıştı. Zaten  onlarla   görüşemezdim de, çünkü şu olaydan dolayı yüzüm tutmuyordu ve bundan dolayı görüşemiyordum. Bende eve gelip nete takılıyordum.
Yine  bi  gün evde oturmuş nette dolanırken, bir sohbet odasında biriyle  konuşmaya  başladık. Adını unutmadım, çok iyi hatırlıyorum. Zaten hiç  unutamayacağımda. Ama adsız olmasın Hakan diyelim biz ona. Tatlı biriydi, hoş bi havası, insanı kendine alıştıran bi muhabbeti vardı. Neyse  işte, sohbet odalarında  Hakan’la tanıştık, msn de ekleştik ve bir iki günlük sohbetin  ardından  ona ‘’bu hafta sonu askere Kütahya’ya gidiyorum’’ dedim. O da  bunun üzerine ‘’senin için de uygunsa  Cuma günü buluşalım, yoksa bi daha görüşemeyiz’’ dedi  ‘’tamam’’  dedim ve ertesi gün buluşacağımız yeri belirledik. Bir semtte Ender  mağazasının önünde buluşmaya karar verdik ve çıktım...
------------------------------Devamı için tırtıkla----------------------------------
------------------------------Devamı için tırtıkla----------------------------------

Gittikçe heyecanlanıyor mu bu hikaye yoksa bana mı öyle geliyor :) Merakla bekliyorum.
YanıtlaSilAma devamı ya :(
YanıtlaSildevamını istiyoruuz :)
YanıtlaSilBu kadar ağır şartlarda hayatta kalmaya çalışan bir kadının evinde bilgisayar ve internet olması bana tuhaf geldi. Kira ve çocuklarının masrafını bile zor karşılarken.
YanıtlaSilYine bekle Yine bekle :(
YanıtlaSilH.E bakalım ne çıkacak burdan merak ediyorum.Kesinlikle var sende bişiy ama hadi hayırlısı..:)
YanıtlaSilKadın ile nasıl tanıştınız? Arada yaş farkı da var. Bir de cocuklu. Yani arkadaş olma süreci merak uyandırdı bende... Bu arada seni seviyorum...
YanıtlaSil@Aikon sanırım iltifat etmeye falan çalışıyorsun. Anladım ben seni :Pp
YanıtlaSil@Yiğittan Kadınla tanışma evresini anlatmak için başka bi yazı yazmak gerek. Yazı hazır olunca bu konuyada bi yerinden bağlarım artık :))
süper,
YanıtlaSilyorum ayarlarını değiştirdiğin için teşekkür ederim.
bende herkes gibi bekliyorum devamını. çünkü büyüdüğüm yerlerde geçiyor anlattıkların.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil