-->

22 Ağustos 2019

Toplu Yaşama Maceralarım

Dün metroda karşımda oturan genç bi kadın bonibon tarzı bir şeyler atıştırıyordu ve bende ilk gördüğüm anda canım çekince, elimi uzatıp "bir kaç tane verir misin?" deyip, tebessüm ederek avuç içimi açtım. Kadın benden emin olmadığı için olsa gerek "bir an ciddi misin?" gibisinden bir bakış atınca, karşılık olarak "evet ciddiyim surat ifademi" takındım ve o da gülümseyerek avuç içimi bonibonla doldurmaya başladı. Cömertliği avuç içimi dolduracak kadar çoktu.
Bu yüzden "çok oldu sağ ol, sağ ol" deyip, paketini yukarı kaldırmak için ona doğru biraz daha uzanmak zorunda kaldığımda, bonibonun biri yere düşüp yuvarlandığı için o da avuçiçimi doldurmayı bırakmak zorunda kaldı. Ben avuç içimdeki boninbonlar dökülmesin diye, kolumu yavaşça kendime doğru çekip teşekkür ederken, o da yere düşen bonibonu almakla meşguldu.
Bizim bu spontan bonibon hareketimiz bittiğinde yemeye başladım ve o an yanımdaki genç kadın bizi şaşkınlıkla izlediğini fark ettim. Bunun üzerine avuçiçimi uzatarak "bi tane almak ister misin?" dedim ve o da teklifime karşılık olarak gülümseyerek;
-teşekkür ederim
-neden ya, al bi tane
-yok sağ olun
-al ya al" diye ısrar ettiğimdeyse, yine almadı ve ben de almama nedenini sordum. Gülümseyerek "spora gittiğini" belirtti ve spora gittiği için alamayacağını belirtti. Ben her ne kadar "olsun al sen. bi taneden bir şey olmaz" dediysem de, bu ısrarlı teklifimi de yine geri çevirdi. Bende bonibonlarımı onların gizli bakışları arasında, bir sonraki durağa kadar kimseyi umursamadan yiyip bitirdim.
-----------
Akşam eve dönerken, otobüste yanına oturduğum adam, telefonundaki "otobüs yarışı"na (evet otobüste Otobüs Yarışı oynuyordu) o kadar iyi gömülmüştüki, kollarını ve bacaklarını pergel gibi açtığının farkında değildi. Bu yüzden, onu rahatsız etmemek adına önce koltuğun en ucuna oturup, onu oyunundan koparmadan yolculuğu tamamlayabileceğimi düşündüm. Ama 1-2 durak sonra adamın kolları iyice göğüs kafesime doğru değmeye ve beni de biraz daha koltuğa yapıştırmaya başladığında, tamamlayamayacağımı anladım.
Az önce "oyun heyecanında"diye, alttan alan ben, şimdi bu iyice ayyuka çıkan vurdumduymazlığı karşısında içten içe sinirlenip koltuğa iyice oturdum, onun bana değmekte olan sağ kolunu da kendi sol kolum ve mememle kendisine doğru itmeye başladım ve bi yandan da bacaklarımı koltuğuma tam yerleştirerek, sol bacağımla, onun pergel şeklinde açık olan sağ bacağını; otobüsün hareketine ve yalpalamalarına göre sola doğru çaktırmadan itmeye başladım. Bunu yaparken, kolunu da itmeye devam ediyordum.
Bir kaç durak sonra, kıçımı iyice koltuğa oturttuğumda, kıçlarımız birbirine değmeye başlamıştı, bacağı iyice kendisine doğru gittiği için pergel bacak duruşundan çıkmıştı, ama kolu hâlâ benimle mücadele ediyordu.
Aramızdaki bu mücadele bitecek gibi değildi ve doğrusu bu gizli mücadeleden vazgeçip, açıktan mücadeleye karar vermiştim. O yüzden kucağımda duran çantamdan Ahmet Güntan'ın İyot kitabını çıkarıp, kaldığım yerden olabildiğince açarak okumaya başladım.
Kollarım artık bir kartalın havada süzülüşü esnasında kanatlarını açmak zorunda kalması gibi apaçıktı ve adam dayanamayıp kollarını kendine çekip, iyice pencereye dönerek oyununa gömülmeye devam etti.
-----------
Bu evi mecburen sevdim ama buna rağmen rahatsız olduğum şeyler yok değil. Örneğin; en alt kat olduğu için herkesin gürültüsünü çekmek zorundayım. Bahçede oynayan çocukların kavgaları, atışmaları, apartmana girip çıkarkenki bağrışları, üst katta oturanların sürekli ellerinden bir şey düşürmelerinin gürültüsü, takırtıları, tıkırtıları ve daha neler neler. Olan her şeyin sesi evin içinde yankılanıyor. Hele bir de üst kattaki komşunun üç tane yaramaz çocuğu varki bunlar zaten gece yarısına kadar uyumuyorlar, gün içinde de sürekli koşturmacaları iyice sinir ediyor.
Böyle zamanlarda duvarı yumrukluyorum ve anneleri onları durduruyor olsa gerekki, 1-2 saat sessizlik hüküm sürebiliyor. Ama işte sadece ben yumrukladığım için.
Geçen gün çok fazla gürültü yapınca durmadan yumrukladım ve babaları geldi "çocuklara laf geçiremiyoruz" diye söylenip gitti. Ama gürültü kesilmediği için ben duvarı yine yumruklayınca sessiz ortaya çıkabildi.
En alt kat evler hep böylemi olur?
-----------
Bu arada artık insanları alttan alarak idare etme yolunu bıraktım. Sürekli herkesi her an eğitmeye ve işin veya bir şeyin doğrusunu uzun uzun anlatarak öğretme yoluna gitmeye başladım. Evet birinin bunu yapması gerekiyordu ve sanırım o kişi olmayı kendim seçtim.
Geçen ay oğluma da bunu yapınca bana "profesör gibi her şeyi anlatıyorsun" diye atarlandı. İlk anda küçük bi şok geçirsemde "lan sen daha 12 yaşındasın, kim oluyorsunda bana atarlanıyorsun" diyemeden, içimden yükselen gülümsemeyle beraber kendimi tuttum ve sonra kendime bi çeki düzen vermeye karar verdim :)
Belki de toplumu aydınlatma görevini çok abartmadan yapsam iyi olur.
------------
Yaşamaya dair heyecanınızın öldüğünü, artık her gün yaşamak zorunda olduğunuz bir hayatı yaşadığınızı fark ettiğiniz ve bundan nefret etmeye başladığınızı hissettiğiniz oldu mu?
Bana şu an olan bu ve gittikçe artmaya başladı.
Belki de bir an önce iş bulup çalışmalı, şu yalan dünyanın karmaşası içine iyice gömülüp kaybolmalıyım.
Başka çaresi yok, bilen varsa yazsın.
(şu son paragraftaki yazılardan yazmamaya dair kendime olan sözümü bozacağımdan çok korkuyorum. Çünkü zar zor kurtulduğum o eski ruh halimin dönüp masaya üç kere vurmasını istemiyorum. çoğunlukla sıkılsamda, şimdilik böyle iyiyim. daha da iyi olmak istiyorum. yoksa.
neyse işte. sıkıldım.)

2 yorum:

  1. Çocuğun bakımını o yarğıladığın sevmediğin kişilere bırakarak, bir nevi metres gibi yaşamaktan sıkıldıysan, dişini sıkıp bir erkek gibi ayağının üstünde durma zamanın gelmiş demektir.

    YanıtlaSil
  2. çocuğumun bakımını "oğluma ben bakacağım" diyen insanlara bıraktım.
    "erkek gibi" ayağımın üstünde nasıl durabilirim? bunu anlatır mısın?

    YanıtlaSil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.