-->

13 Ocak 2019

Gelişememeler

Şu yaşıma geldim ve geçtiğimiz hafta, her zamanki gibi olabildiğince sıkıcı bi muhabbetin içerisindeyken ilk defa fark ettimki; karşımdaki kişi beni gerçekten anlıyor ve beni anlamış olduğu için seviyordu.
Üstelik bu anlamışlıktan dolayı sevme hâli, acıma kaynaklı değil, iyi biri olduğuma dair olan kanaatinden kaynaklıydı.

(Bu arada onunla olan tanışmamızdan bu yana ara ara Öküz Herif'le olan ilişkimizden de ona bahsediyordum ve her bahsedişimde, o bana "ondan bahsederken, gözlerin nasıl da parlıyor, nasıl da mutlu oluyorsun" diye söylenerek kahkahayı patlatmış bi şekilde araya giriyordu.
Onun bu yaklaşımı sayesinde Öküz'le olan ilişkimizi, onunla ve diğer arkadaşlarla da rahat bi şekilde konuşabiliyordum ve konuştuğum için de Öküz Herif'le olan küçük tartışmalarımızdan da haberi vardı. Hatta bazen yazılı olan tartışmalarımızı ona okutuyordum ve o da; benim muhabbeti gereksiz bi şekilde uzatmışlıklarımı espri malzemesi yapıyordu.
Ki bence, gereksiz değildi, ama işte o gereksiz bulduğunu söylüyordu. neyse işte, tüm bunlardan sonra asıl meseleye gelirsek)
Beni gerçekten saf bi şekilde sevdiğini ve sevgisiyle beraber çok fazla değer verdiğini daha önce bi kaç kez fark eder gibi olmuştum, ama aşağıda okuyacağınız ve onun Öküz Herif için kurduğu şu cümleleriyle emin oldum.

O:
"-siktir et gitsin bu orospuçocuğunu. seni sevmiyor. seven insan sevdiğine böyle davranır mı?
senin en zor zamanında yazdığı şeye bak. amına koduğumun piçi.
insan değil yaw bu. adama bak.
amına koyim ben bunun. bu nasıl insan bu böyle?
sen sıfırı bile tüketmişsin, burda bi hayat mücadelesi veriyorsun, bir şeyler için çabalıyorsun, en zor zamanlarını yaşıyorsun. bunlardan dolayı sana destek olması bile gerekirken yazdığı şeylere bak.
şerefsiz yaw bu. siktir et bunu. sen de blokla gitsin piçi. bi daha da selam verme, verse de alma.

Ben:
-niye?

O:
-yaw niyesi mi var? baksana bu sana siktir çekmiş de, sen siktir çekilecek bir şey yazmamışsın ki.
 sadece insanca derdini anlatmışsın, ikiniz için çabalamışsın. bu da senin ona olan zaafını bildiği için, sana böyle davranıyor. sen böyle zaafını belli etmeye devam ettikçe de, o seni parmağında oynatıp oynatıp durur. sen boş ver bunu. dediğim gibi hemen şimdi blokla, siktir et gitsin bu piçi. orospuçocuğu. amını siktiğimin evladı. insan değil yav bu!"

O, bu cümleleri kurduğunda, gerçekten Öküz Herif'in bana olan davranışlarının çirkinliğinden dolayı sinirlenmişti ve resmen sinirden dolayı oturduğu yerden kalkıp, bana kızmaya başladı. Tabii kızgınlığı daha çok, benim kendimi Öküz Herif karşısında düşürdüğüm durumdan dolayıydı.
Üstelik kızarken bana değil de, sanki direkt Öküz Herif'e kızıyormuş gibiydi. Yani bana söyleniyor olmasına rağmen, sanki karşısındaki kişi ben değil, Öküz Herif'ti ve ona kızıyordu..

Bu içten, samimi ve aşırı kızgın tepkisinden dolayı ben, bi yandan sevinirken, Öküz Herif'in bana olan davranışından dolayı da, hayatımda ilk defa o kadar farklı ve değişik bi şekilde, öylesine çok ve ağır bi şekilde üzüldümki, anlatamam.

Çünkü beni en fazla 1 yıldır tanıyan ve sadece ders notlarımı satın almak için iletişimde kalan birinin, benimle zaman içerisindeki iletişimimizden sonra bana bu kadar içten yaklaşıp, beni anlamış olmasına rağmen, Öküz Herif'in yıllardır bana karşı hiçbir anlama çabası göstermemesi beni çok düşündürtmüştü.

Aradan biraz zaman geçip de, masada tek kaldığımda, bi ara tuvalete kadar gidip bi kaç damla çiş ve gözyaşı döküp, içimden "bunlar da geçer" diye bi kaç kez sayıklayarak sakinleşip Öküz Herif'i blokladım. gün geçti, akşam oldu. böylece ömrümüzden bir gün daha eksildi.

Öküz Herif'le olan yazışmamız ise şöyleydi:

Ben:
-cevapsız sorularım için o kadar kavga ettik ama hâlâ cevap vermedin. bu biraz garip değil mi?
mesala dün, benim gece boyunca çalışarak sabahladığım dersimin sınavı kötü geçmiş ve ben ona üzülüp durumu sana anlatıyordum, ama sen üzüntümü bile siktir edip, o anda gezinirken yazdığın şeye hemen cevap vermemiş olduğum için, ısrarla cevap alma peşindeydin.
şimdi okudum da yazışmamızı, bana neden kötü davrandığını anlamakta güçlük çekiyorum. anlamıyorum, bana niye böyle davranıyorsun? beni neden değersiz hissettiriyorsun.
ben sana bir anlık bile kötü davranınca kıyameti koparıp bana "insafsız" diyorsun da, sen niye bana böyle davranıyorsun? bana niye bunları reva görüyorsun?
sevmiyorsan "sevmiyorum" de, bırakıyım seni.
çünkü "sevmiyorum" dersen kafam da rahat olur. kendi kendime "beni sevmiyor o yüzden böyle davranıyor" derim. rahatlarım.
ama "sevmiyorum" da dememene rağmen, beni sevmeyen insanlar gibi davranıyorsun bana.
ben insanım. duygularım var. hislerim var. bana niye hiç acımıyorsun? insan yerine koymuyorsun?
yazık değil mi bana?"

Öküz Herif:
-dedim elli kere. geri zekâlı kafan almıyor.

Ben:
-kavga etmek için yazmadım. sadece dün gece kafama takıldı. o yüzden bunları yazdım.

Öküz Herif:
- anlıycan dilden diyim; siktir git.
engelliyorum.



11 Ocak 2019

şu an kendimi düşünüyorum. nerden nereye geldiğimi, başımdan geçenleri, yaşadıklarımı, yaşamaya çabaladıklarımı, yaprak misali ordan oraya savrulmalarımı ve tüm bunları bir mantık çerçevesi içerisine sığdırmaya çalışmalarım.
şimdi dönüp bakıyorum da hepsi bir tuhaf geliyor. nerden geldim ve bak işte nereye gidiyorum.
yaşarken yakınım veya yakınım bile olmayacak herkese rest çekmelerim.

kendimce doğru bulduğum şeye göre, kendimce yaşama çabam.

sadece kendi başıma dünyanın hiç bilmediğim bi yerlerine gidip gelmelerim, sürekli yeni hayatlar kurmam, insanların hayatlarına girip çıkmalarım veya benim hayatıma girip çıkmalarına izin vermelerim. hepsi olup bitiyor ve işte bi şekilde yine sadece kendimle baş başa kalıyorum.
baş başa, kendi başımla.

bugüne kadar yaptıklarımı delice bulmaya başladım. nedenini bilmiyorum ama sanki normal bi hayat yaşamamışım. normal insanlar gibi yaşamayı bilmemişim ve normalliğin ne olduğundan habersiz bi şekilde, yaptıklarımı normal görerek yaşayıp bugünlerime gelmişim.
şimdi onca normal insanın içinde onların hayatlarına bakıyorum da, ben gerçekten anormalmişim. normalin ötesinde bir anormallik algım varmış ve bunu dışarı taşırmadan, çok sakince yaşayıp geçmişim. çoğu zaman bazen yakınıma gelmelerine izin verdiğim insanlar bunu fark edip söylemişler ama onları anlamamışım. çünkü normallik algısının ne olduğunu bilmediğim için, bana anormal olduğumu söyleyenlere veya söylemek isteyenlere gülüp geçmişim.

bazen anormal olmadığımı, anormal olanın aslında diğer insanlar olduğunu düşündüğüm olmuyor değil ve aslında şunu da eklemliyim ki; onların anormal olduğunu düşündüğüm için kendimin normalliğine daha çok inanmışım. inanıyorum. inanıyordum.

şimdi bu satırları böyle yazıyorum ya; dünden bu yana şu gerçekliğe bağlanma nçbetlerini yaşıyorum. bugün sanırım 6-7 defa yaşadım ve üstelik hepsi de şiddetliydi. mide bulantısı, kusmalar, baş dönmeleri, bi yere tutunma çabası, karşımdaki kişiler benimle konuşurken benim orda olmama rağmen, oraya gelme çabalarım, o ana bağlanma veye bağlı kalmaya çabam. hepsi çok korkunçtu. baş dönmelerim, mekan ve zaman kavramlarımın kayboluşu ve belki de şu an daha hatırlamadığım bir şeyler daha.
ama her defasında boğazımda bi yanma veya gaz yoğun bir gaz hissettiğimi hatırlıyorum. üstelik dışarı çıkması gerekirken, içimde veya soluk borumda boğazımda, genzimde bir şeyler yapmaya çalışıyormuş, geziniyormuş gibiydi. her defasında aynı şey oldu ve bu ritüel değişmedi.
arkadaşlarıma anlattım. o anda bende değişiklik olduğu anda da "sanırım aynı şey olmak üzere" dediğim de, beni izlemişler ve o anda kopup gittiğimi yüzümün bembeyaz kesildiğini söylediler.

dün öküzle telefonda konuştuk. konuşurken ağladım. elimde değildi. ağlamak istedim. ağladım.




çok biliyorsun


hakare olarak algılama ütfen, çok cahilsin. kendini geliştir

biliyorum tabii, öğrenmek için o kadar yırtındım. eğer bildiklerimi paylaşmayacaksam kendimle götüreceksem ne diye öğrendim.
bu öğrenenlerin görevi

he ağam he paşam. sen doğrusun, sen haklısın diye diye yaşıyorlar.
yanlşsın diyince kötü olıyorum.



07 Ocak 2019

Soru n Konusu


Öküz Herif'le bu yaz ara ara tekrar bir araya gelmeye başladık ve bunun sonunda da güya yeni bir şeyler deneyelim dedik ama eskisi gibi tartışmalarımız, tartışmalarımızın sonunda ise tabiki ayrılmalarımız olmaya devam ediyor.

Gerçi yakından bi ilişkiyi doğru dürüst yürütemezken, bir de şu uzaktan ilişki yürütme olayına girmemiz belkide en ahmakça davranışlarımızdandır ama sonuç olarak ikimizde insanız ve işte kendimiz için yeni bir şeyler deneyerek hayatlarımızı güzelleştirmekten başka da bir amacımız yok. 

Böyle düşünmeme rağmen onda henüz bir gelişme görmüyorum ve doğrusu gelişmeye dair bir adım da atmış değil. İkimiz için ortak bir gelecek istemiyor olduğundan emin olmadığım için net bir şey söyleyemem ama istediğini söylemesine rağmen, farklı şekilde davranması da canıma tak ettirdi. 

Bunun sonunda ise; eskisi gibi tak diye çekip gitmek veya silip atmak yerine, onun bana karşı olan davranışlarının aynısını ona göstermeye başladım ve olayımız kopup gitmeye başladı. 
Evet artık onun bana davrandığı gibi ona davranıyor, onunla; onun benimle konuştuğu gibi konuşuyor ve yazıyorum. Durum böyle olunca inanılmaz sinir olup, kala kalıyor.
Aşağıdaki metinler, son kopuşumuz üzerine beni bloklamasından sonra ona attığım mail'den ibaret. 
             ---------------------------------------
Bir soru sorduğunda veya herhangi bir cümle yazdığında, ben karşılık vermemişsem, ısrarla onun karşılığını almaya çabalıyor, zorla yanıtını alıyorsun. Ama ben bir şey sorduğumda veya yazdığımda geçiştirip cevapsız bırakıyorsun.
son gelişmelerde bunun üzerinden gösteriyorki, kendini merkeze alıp sadece senin soruların ve senin yorumlarının cevapsız kalıp kalmadığını önemsiyorsun.  Israrla kendine cevap almalarından sonraysa, bir şey olmamış gibi devam ediyorsun. oysa karşındakini sıkıştırıp bi gerginlik yaratmışsın, karşındaki kişiye bir sıkıntı vermişsin, duygusal olarak ona şiddet uygulayıp hırpalamışsın. ama tüm bunlara rağmen sanki hiçbir şey yapmamışsın gibi, onu umursamadan normal bi şekilde başka bi muhabbet açıp ordan devam edip gidiyorsun.
çoğu zaman ben de o gereksiz tartışmalarımız uzamamış olsun diye alttan alıp geçiştiriyorum.. zaten sende bunun çok ama çok farkındasın. çünkü sonuç olarak dönüp baktığımızda görüyorum ki; insanız, o an böyle davranmış olabiliriz ve şu an bunu aşmamız gerekir. böyle düşündüğüm için bana kötü davrandığın o anları sanki yüzlerce yıl önce yaşanmış gibi önemsemiyor, az önce beni hırpalamış olmana rağmen, şimdi sanki bir şey olmamış gibi açtığın konu üzerinden muhabbete devam edip gidiyorum.

belki bir daha olmaz, bi daha böyle davranmazsın diye düşünerek iyi niyet göstergesiyle yaklaşmama rağmen, sonrasında aynı şeyleri tekrar yaşayarak görüyorumki; bu hep olacak bir şeymiş. zaten şimdiye kadar da hep böyle olmuş.
böyle düşündüğüm zamanlarda, davranışlarının aynısıyla karşılaştığımda, bu sefer de alttan almak yerine bende aynı senin yaptığın gibi sana davranarak üstüne gelmeye başlıyorum ve sen hemen savunmaya geçip "iş yerinde yaşadığın sıkıntılardan, ailevi sorunlarından, arkadaşlarının hastalıklarından konuşmaya" başlayıp, kötü zamanlar geçirdiğini ve bir de bunlar yetmezmiş gibi benimde senin üzerine çok geldiğimi söylemeye başlıyorsun. 

Bazen sana hak vermiyor değilim ve zaten o anlardaki suskunluklarımın nedeni de seni haklı bulmamdan başka bi şey değil. Ama seni haklı bulmamın hemen sonrasında yine üstüme gelmeye başlıyorsun ve az önce seni haklı bulmam yüzünden, beni darmaduman edip geçiyorsun.
Oysa benim de sıkıntılarım var, ben de insanım hayat mücadelem var. bir tek sen çalıştığın için sıkıntı yaşamıyorsun. bi tek sen insanlarla geçinmek konusunda sıkıntı yaşamıyorsun. ailesiyle problemi olan kişi bi tek sen değilsin. ben de aynı durumdayım. ama sana göre sanki ben hiçbir şey yaşamayan, hissetmeyen cansız bir varlık gibiyim. beni böyle gördüğünü bu hafta sonundaki davranışından tekrar anladım.

Biliyorsun, sana da dedim "final haftasındayım ve önemli olan bi dersim çok kötü geçti, ondan kalacağım" ama sen bunu önemsemedin. yaparsın edersin deyip durdun. normal bi muhabbetin, kakara kikirinle devam edip gittin. iki dakika sonra ise (evet gerçekten 2 dakika sonra) yazdığın önemsiz bir şeye cevap vermemiş olduğum için, ısrarla cevap yazmamı istedin. oysa benim sınavım kötü geçmiş ve ben bunu söylerken bile, sen ısrarla yazdığının cevapsız kalmasına üzüldüğün için benden cevap bekliyorsun ve ben sana cevap verdikten sonra, dünya yine sadece senin etrafında dönmeye devam edip gidiyor. 
sence de bu çok çirkin bi davranış değil mi? sence de bu haksızlık değil mi?

Üstelik benim ciddi sorunlarım için  "takılma olmuş bitmiş" derken, ben senin havadan sudan yazdığın bir konuya cevap vermemiş olduğum için, bana sinirleniyor, seni önemsemediğimi söylüyorsun. bu beni çok düşündürüyor.

dün gece oturdum düşündüm. evet final haftasında derslerimi bi kenara atıp düşündüm de, sorunlu olan hep ben miyim?
yani hep benim yüzümden sorun yaşıyor olduğumuzu söyleyen sen olduğun için bu gerçekten böyle mi?
sorunları sadece ben mi çıkarıyorum? ben gerçekten sorunlu muyum?
sen de hiç sorun yok mu? hiç sorun çıkarmıyor musun?

çünkü düşündüm de; onlarca insan var hayatımda ve onlarla bi problem yaşamıyorum, ama seninle en basit konularda bile sorun yaşıyoruz. şu son örnekte bunların buraya kadar gelmiş olmasından başka bir şey değil. sürekli kendi sorularına cevap almak için sinirlenirken, benim tek bir sorumu günlerdir kavga ederek bile olsa cevapsız bırakıyor, hâlâ sırf ben soru sorduğum için cevaplamamak adına kavga çıkarıp, engelleyerek yine sorumu cevapsız bırakıyorsun.

eskiden olsa senin yönlendirmenle, davranışımdan dolayı sorunlu olduğumu kabul eder, onlarca kez özür dilerdim. hatırlıyorsun, hep öyle yapardım. 
ama şimdi görüyorum ki; hayır, ben sorunlu değilim. sorunlu olan sensin ve yapayalnız biri olmanın nedeni de sorunlu olmandan başka bir şey değil.
işyerinde beraber çalıştığın insanların seni sevmemesinin, seni dışlamalarının nedeni de bu. 
sana kötü davranmalarının sebebi bundan başkası değil. çünkü insanları sürekli kötü hissettiriyorsun. yaşadığın sorunlarda, hatasız olanın sen olduğunu söyleyip, suçu hep karşındakine atıyorsun. şimdi anlıyorumki; insanlara o kadar kötü davranmış ve onlara kendilerini bok gibi hissettirmişsin ki; seni o yüzden tuvalet kapısının önündeki masaya atmışlar. 
sana açıkça siktir git diyorlar. çünkü sen insanlara bok gibi davranmışsın. seni sevmemelerinin nedeni bundan başka bir şey değil. işte görüyorsun ya; bok gibi davrandığın insanlar, seni boklarını yaptıkları yere itmişler.
bu cümleleri onlarla olan ilişkilerindeki anlatımlarından yola çıkarak kuruyorum. çünkü yıllardır, aynı şeyleri bana da yaşatıp duruyorsun. sen kötü birisin. için kötülükle tıka basa dolu. sadece kendini düşünen, karşındakilere zerre kadar önem vermeyen bencil, iki yüzlü, ahlaksız bi adamsın.

sadece kendi sorunlarını önemsemediğin zaman, bana bok gibi davranmamaya söz verdiğin zaman yazarsın.
ve son olarak şöyle söyleyeyim, şunu anladımki; senin de dediğin gibi; gittikçe sana benziyorum. inatçılığım, bir konuyu unutmama ve üzerine düşünme tarzım falan filan hepsinden sana benzedim. artık pes etmemek konusunda da senden farklı davranmıyorum. ve yine farkındasın ki; gittikçe senin kopyana dönüşmeye başladım.
tüm bunların sonunda işte bak; sen çekilmez birisin. sana benzeyen beni bile, yani kendini bile çekemiyorsun, ama ben seni yıllarca çekmişim.



01 Ocak 2019

2018 yılı kapanış defteri

bu yıl, bi kaç yıllardır başardığım yalansız yaşamımın sonuna geldiğim yıl oldu.
yani bu yıl ufak ufak da olsa, yalan söylemeye başladığım bir yıl oldu.
tabii "yalan söylemeye başladığım bir yıl oldu" cümlesindeki gibi öyle hemen bi anda yalan söylemeye başlamadım. bu aşama, zorlu ve çok can sıkıcıydı. sonrasında zorlanarak da olsa ilk ufak denemelerimi yaptım ve başardım. artık utanmadan, sıkılmadan, bende bir çok kişi gibi yalan söyleyebiliyordum. üstelik karşımdakinin gözlerinin içine bakarak, gözlerimi hiç kaçırmadan, onlar gibi yüzüm kızarmadan, sesim titremeden, sanki doğruyu söylüyormuş gibi rahatlıkla yalanımı dile getirebiliyordum.
rahat rahat söylemeye ise; doğru söylediğimi düşünmeye başladığım da söyleyebildim. rahatça söyleyebilmemin nedenlerinden biri de buydu.
evet şimdi yalan söyleme deneyimimi rahatlıkla yazıyorum ama yalan söylemeye karar verme aşamam zorlu olmuştu. söylemem ise daha zorluydu.
doğrusu bi gün yalan söylerken zorlanacağımı hiç düşünmemiştim. çünkü önceden deneyimim vardı ve bu yüzden yalan söylerken zorlanacağımı düşünmüyordum. aklıma böyle bi ihtimal gelmemişti. geleceğini de sanmıyordum.
söyledikten, söyleyebildikten sonra; yalan söyleyebilmek ve yalan söylemek üzerine düşünmedim değil. biraz saçma şeyler aklıma geldi, ama sonra hepsini unuttum. aklımda kalan ise şu oldu; ne yani, onca zaman sonra şimdi tekrar eskisi gibi birine mi dönüşecektim? ne yani onca uğraşdan sonra başardığım eski ben'e geri dönüş mü yapacaktım?

evet, öyle olacaktı. öyle yapacaktım. her konuda olmasa bile, bu konuda eski ben'e dönecektim. çünkü geç de olsa, şimdi anlamış ve kabul etmiştim; gerçek dünyada, çamuru yalan ve aldatmayla yoğrulmuş insana doğruyu söylemenin bir anlamı yoktu. doğru olmak, tüm söylenen yalanların karşısında doğruca durmak hiçbir boka yaramıyordu. çünkü insanlar doğruyu duymak istemiyorlardı. doğru onların umurlarında bile değil. uzun zaman önce şunu kabullenip yaşamaya başlamışlar bile; larhayat onlar için, sadece kazanmak veya kaybetmekten ibaretti ve onlar da her durumda yalnızca kazanmayı umursuyorlardı. nasıl kazandıklarını önemsemiyorlardı ve bu düşünce onların akıllarının ucundan bile geçmiyordu. nasıl olursa olsun kazanmaya bu kadar takmış insanların karşısında öylece durmak, kaybetmeye razı olmaktan başka bir şey değildi. şimdi biraz daha anlıyor ve görüyorum ki; sadece doğru söyleyerek yaşamaya çalışmak, başardığın kadarını da yaşamak; çocuksu bir aptallıktan fazlasıydı. çünkü çocuklar bile zarar görebileceklerini düşündükleri anda rahatlıkla yalan söylerler. yetişkinlerin dünyasında bu aptallıkla yaşamaya çalışmanın hiçbir mantıklı açıklaması yoktu. inat edip yaşamaya da gerek yoktu. şimdi onlar gibi davranmalı ve onlar gibi davranarak, ellerindekini alıp yere çalmalıydım. yalan söylemeye başlayarak öyle yaptım. ellerindekini alıp keyifle yere çarptım.

tabii bunu yaparken, yani yalan söylemeye bi anda karar verip, yalan söylemeye başlamadım. öncesinde en ufak şeyleri bile kazanmak için bana sürekli yalan söyleyerek, beni yalana karşı aşinalaştırdılar. zamanla tüm yalanlarına ve yalandan örülü hayatlarına iyice alıştım.
onlara yalan söyletmenin öncesinde, beni ufak ufak yalancılıklarına alıştırdılar, alıştırmışlardı. bende artık kabullenmiş ve yalan söylemeye yavaş yavaş dünden razı olmaya başlamıştım bile. sonrasında onlara yalan söylerken, ben de fazla zorlanmadım ve ilk yalanlarımı söyleyebilmiştim bile. tüm bunlar bi oyun gibiydi ve doğrusu, gerçeğin bu halini unutalı çok uzun zaman olmuştu.

hem zaten bir oyunun içine girmişsem, oyun buysa ve kurallar sadece yalan söylemekten ibaretse ve ben o oyunu oynamak zorundaysam, yalan söylememek aptalca olmaz mıydı?
bu arada tabiki aptal durumuna düşmek kötü değil, ama ne yazıkki; sadece "ne olursa olsun kazanan" olmaya odaklanmış insanların için de, doğru söyleyerek oyun oynamak pek akıllıca değildi.
akıllıca olan, içinde olduğum oyunun tek kuralına göre hareket etmekti.
yani oyun yalan söylememi gerektiriyorsa, neden söylemeyecektim ki? hem zaten yalan söylemeyeceksem oyundan çekilmeliydim değil mi? ama oyun oynamaya çoktan razı olmuştum ve bu yüzden çekilmedim.
çekilmek yerine oyunun kurallarına uymaya karar verip, oynamaya başladım. ilk başlarda iyi bir oyuncu değildim ama zamanla iyileşmeye başladığımı görebiliyorum. oyunun diğer katılımcıları da, oyunda çok çok iyi olmam için ellerinden geleni yapıyorlar. ellerinden geleni yapmaya devam edeceklerini de biliyorum.

şimdi dönüp bakıyorum da; onca yalansız yaşam kuramamışın içinde, sadece doğru söyleyerek yaşamak, aptallıktan öte, deliliğin ta kendisiymiş. hatta delilikten başka bir şey değildi.
yıllarca doğruluk takıntısı üzerinden kendimi boşuna hırpalayıp durmuşum. üstelik bu takıntı yüzünden boşu boşuna uyumsuz biri olmuşum. adımın başına; huysuz, geçimsiz, gıcık, sinirli, öfkeli, dengesiz gibi sıfatları boşuna taktırıp durmuşum.
gerek yoktu tüm bunlara. uyumsuzluğa, diğerlerine ve bunların beraberinde getirdiği hırpalanmaya.
çünkü; onlara açık oldukça, açık bıraktığım yerlerimden soktular. açığımı kapamak için elimde bir şey yoktu.
soktukları günlerde bi müddet, soktukları yerlerimin acısını izledim. alışırım diye bekledim ama alışamadım. canım gittikçe daha çok yandığında, onlar gibi olmaya karar vermiştim ve işte şimdi onlardan biri olmaya dönüşmeye başlamıştım.

şunu da anladım ki; açık olmak, yalansız yaşamak; insanların seni istedikleri yerde, istedikleri şekilde eğip bükmeye, her an saldırmaya, seni başkalarının yanında aşağılamaya ve hatta haksız olduklarını bile bile haklı olduklarını söyleyerek seni haksız düşürmek için ellerinden geleni yapmalarına, paran olduğunu bildikleri anda seni soyup soğana çevirmelerine, duygusal anlamda ve ikili ilişkilerinde, seni doğruluğundan dolayı manipüle ederek, istedikleri gibi kullanmalarına neden oluyor.
tüm bu olup bitenlerin sonunda anladım ki; doğruyu söyleyerek ve doğruluk üzerine yaşayarak çıplak olmak kendime kötü davranılması hakkını onlara vermekten başka bi şey de değildi.

şimdi yalan söylemek bazen onları taklit etmek gibi dursa da, yaptığım onları yarı taklit olsa bile, tam anlamıyla taklit etmek de değil. sadece bir savunma şekli.
zaten, eğer yalan bir silahsa, elinde silah olan birinin karşısında, savunmasız bi şekilde öylece durmak da pek akıllıca değil. bu durumdaki akıllılık; benimde elime silah almamdan başka bir şey değildi. çünkü; elinde silah olan birinin merhamet duygusu yarı yarıya azalmışken, savunmasız bi şekilde yani sadece doğruyu söylemeyerek öylece karşısında durmak, onun tarafından vurulmak için onu tahrik etmekten başka bir şey değildi.

özet olarak şöyle söyleyip konuyu kapatayım; sadece doğru söyleyerek yaşamak için çok uğraştım, bi müddet başardım da ama ne yazıkki, iyi görünen kötü insanlardan kendimi korumak için, bazen herkes gibi davranmak zorundayım. bunu siz istediniz. ben de öyle yapıyorum. anlaşmamıza sadık kalacağım. ve herkes bilir ki, ben sözlerimden dönmem......

-------

bu yıl, hakkımı dolaylı olarak alan birinin iş yerinden; bende çikolata, meyve, cips, ciklet, yemek gibi şeyleri dolaylı olarak alıp yiyerek kendimce ödeştiğim bir yıl oldu.
arkadaşlarım hâlâ "ilk geldiğinde 'haram, haksızlık, etik değil' falan filan diyordun ama zamanla seni de kendimize benzettik, hırsız oldun çıktın" diye dalga geçiyorlar ama biliyorum ki çalmadım. çünkü hakkımı istediğimde bir sürü tantana çıktı ve sonrasındaki olaylarda da çıkmaya devam ettiği için bende artık tantanasız bi şekilde hakkımı alarak ödeşmeye çalıştım.
umarım bu yaptıklarım haksızlığa girmiyordur. gerçi içim rahat ama yine de bi kaşıntı yok değil.
vicdan, insanın gerçekten polisiymiş. haklı bile olsa, sürekli "haklı mısın, haksız mı" diyerek düşündürtmekten geri kalmıyor. yani bu yıl vicdanımın sesinin çokça çıktığı bi yıl oldu. çünkü daha önce bana yapılan vicdansızlıklara karşı, kendimce "affedici" olarak yaklaşıp pek karşılık vermemişim ve karşılık vermediğim için de vicdanımı işsizlikten uyu moduna geçip öylece kalmış.
şimdi bana yapılanlara karşılık verince, uyanıp her an beni, ne yaptığım, hakkında sorguya çekip duruyor. zavallı vicdanım, çalışmaya çalışmaya pas tutmuş. pas tutturmuşum. şimdi uyan ve çalış......

-------

bu yaz bi tatil köyünde asgari ücretle köle olarak çalışma deneyimim oldu ve uzun zamandır unutmuş olduğum o gerçek "yaşam kavgası" olaylarına ilk gözden, kulaktan, kalpten ve akıldan şahit oldum. insanların hayatı, yüzlerindeki gülümsemelere rağmen çok zor geçiyor.
parasızlık insanları olmadıkları, girmeyecekleri şekil şukullere sokuyor. parasızlık karşısında "yapmam etmem" dediğimiz ne varsa yapıyoruz. 

parasızlık kolay değil biliyorum ama bu kadar zorluk yaşanıldığını bilmiyordum. daha doğrusu, bir süredir, insanların parasızlık yüzünden bu kadar zor durumlara katlanıldığına şahit olmamışım veya olduklarımı da unutmuşum.
evet unutmuşum. oysa insanların hayatı zor ve hayatlarını zorlaştıran yine çoğunlukla kendilerinden başkası olmasa bile, zorlu bi hayat yaşamaları çok üzücü. 2018, bunu görüp üzüldüğüm bir yıl oldu. çoğunlukla kendileri hayatlarını zorlaştırmış olasalar bile, bu kadar zorlu bi hayat yaşamayı hak etmiyorlar. bunu anladım.

------

2018, hayatına sahip çıkmanın, doğru ve yanlışlarının yalnız sana ait olduğunu ve bunun için hiç kimseye hesap vermeden yaşamam gerektiğini tekrar tekrar ve tekrar deneyimlediğim bir yıl oldu.

------
2018 yılında anladım ki; çok yanlış yapmak, insanı çokça salaklaştırıyor. yani aslında salak olup çıkmışım ama bu salaklığı saflık sanmışım. bu yıl, saflık ve salaklığı birbiridinden ayırdığım bir yıl oldu.

--------

iltifatların çoğu yalan. inanmayı bıraktım ve bir çok kişiye de bunu öğütlediğim bir yıl oldu. oysa ne haddime ise. neyse işte ama öğütledim gitti.

--------

2018'de büyük küçük, yaşlı genç, kadın erkek demeden herkesin aslında yalnızlık korkusu olduğunu ve yalnız kalmamak için her boku yediklerini görmekten usandım. yalnızlıkla kimse baş edemiyor veya baş etmeleri gerektiğini bilmiyorlar. bu hallerine şahit oldukça üzüldüm.

--------

2018'de kpss sınavına girdim ve gördümki, bilmediğimi sandığım matematik'ten aslında hiç ama hiçbir şey bilmiyormuşum. bu yüzden yıl sonuna doğru matematik öğrenmeye başladım. birazcık ilerlemedim değil, ama aslında işime yarayacak kadarının henüz 10'da 1'ini bile öğrenmiş değilim. umarım 2019'un ortasına geldiğimde matematiği sular seller gibi öğrenmiş olur, dgs'yi aşıp hukuk öğrencisi olurum.

--------

2018'de bir iki tanesi hariç bütün pantolonlarımı daralttım. çünkü kilo almadığımı ve alamayacağımı kabullendim. artık etrafta götü paketlenmiş bi şekilde yürüyorum.
ilk günler daracık pantolonlar yüzünden herkes götüme bakıyormuş hissiyle yaşasamda, zamanla aslında pek kimsenin götüme bakmadığını, baksalar bile kötü bir şey olmadığını kabullendim. hem şimdi düşünüyorum da, pipimle ve bedenimle bu sayede biraz daha barıştım gibi. üstelik pipimin pantolonlardan belli olmasını da umursamıyorum. eskiden rahatsız olurdum ve bol giyinmemin nedeni buydu. ama şimdi umrumda değil ve aslında hiç umrumda olmamalıymış. yeni anlıyorum.

--------

2018'de kendime giysi olarak hiçbir şey almadım. bu yüzden, olmayan param cebimden de çıkmadı. çok mutluyum.

--------

2018'de çok az cinsellik yaşadım ve cinsellikten bi nebze soğuduğumu da söylemeliyim. hatta bazen cinsellik odaklı yaşadığım için kendimi ayıpladım da. ama nihayetinde cinselliğimle barıştığım ve bu sayede yaşadığım bir kaç cinsel deneyimimin de, daha mantıklı ve fazla rahatsızlık verici olmadıklarını gördüm. 2019'da, daha mantıklı cinsel deneyimler yaşamak dileğiyle.

---------

2018 yılı, kadınları eskisine nazaran daha çekici bulduğum bir yıl oldu.

---------

sığlığın hiçbir çeşidini sevmediğimi iyice fark ettiğim ve sığ insanlardan olabildiğince uzak durduğum ve uzak durmaya enerji sarfettiğim bir yıl oldu.

---------

bu yıl en kendim için sevindiğim durum ise; insanlara mantıklı, akıllıca bi şekilde daha fazla kafa tuttuğum ve inat edip geri adım atmadığım bi yıl oldu. çünkü ne kadar asıp kessem de, aslında eskiden biraz pısırık biriydim ve biri höst deyince kuyruğumu bacak arama sıkıştırıp geri adım atıyordum. şimdi ise akıllıca davranınca kuyruğumu saklaya değil, daha da dikleştirmeye başlıyorum. tabi bunda, artık benimde herkes gibi hiç utanmadan yalan söyleyebilme yeteneği kazanmış olmamın etkisi yok değil. hatta belki de yalan söyleyebilmenin en güzel yanı bu olsa gerek.
haksızlıklara karşı doğruyu söylemeye devam ederek dik durmak çok zor. işin içine yalan söylemek karışsa bile doğru doğru kalmaya devam ediyor. sadece karşımızdakine karşı koyma şeklimiz değişiyor o kadar. bunu anladım ve şimdi herkese rahatlıkla, her yerde sesimi daha gür ve yüksek çıkarabiliyorum. umarım doğruluk ve haksızlığa karşı çıkmak için bile olsa yalan söylemek olmadığımız güzel bir hayat yaşarız. zaten başka ne diyebilirim ki.

----------

2018'de eskisine nazaran daha mantıklı kararlar alıp, hareket etmeye başladım.
çünkü; mantık, insanı A noktasından, B noktasına biraz daha sıkıntısız getirip götürebiliyormuş. bunu yaşayarak kabullendim ve diyorum ki "iyiki mantık denilen bir şey var"
bugüne kadar sanki pek kullanmamışım gibi hissediyorum ama bakalım artık.

----------

burdaki öğrencilerden cinlikleri öğreniyorum. onları gözlemleyerek bir çok şeyi yakından anlamaya ve görmeye başladım. bu sayede bazı normallik algılarımın değiştiğini zihinsel olarak kavrayabiliyorum.

---------

2018'de allah inancım gittikçe derinleşmeye başladı. bu beni çok mutlu ediyor. belki de yaşamaya devam etmemin tek nedeni, allah'a inanıyor olmam diyebilirim.
aslında cümleye dökmüşken şimdi açıkça dile getirmeliyim ki; eğer allah'a inanmasaydım sanırım şu an bunları yazıp yayınladıktan sonra bile intihar edebilirdim.
teşekkürler allahım.

--------

bu yıl sadece yalnız değil, aslında yapayalnız olduğumu anladım ve yıl sonunda kabullendim.
bu yıl yapayalnızlığıma rağmen, etrafımın kalabalık olmasını istemediğimi ve kalabalığı sevmediğimi anladım.

--------

gerçek bir hayat algısı yaşamadığımı da 2018'de anladım. anladıktan sonra baş ağrılarımın başladığını ve hatta şu an bu satırları yazarken de aynı türdeki ağrıların devam ettiğini söyleyebilirim.
zaten bugün, yani bir kaç saat önce de, önceki yazılarda bahsettiğim gerçekliğe bağlanma durumunu yaşadığım için kustum ve o kusmadan sonraki saatlerde defalarca aynı şeyleri yaşayıp durdum.
neler olduğunu, yaşadığım şeyin ne olduğunu bilmiyorum. umarım kötüye gitmeden toparlar anlamlandırırım. allahım yardım et bana olur mu?

---------

bu yıl Öküz Herif'le de tekrar iletişim kurduk.
onunla da ne yağacağımızı ve geleceğimizin ne olacağını bilmiyorum. ama yine de bana ve benim de ona ihtiyacım olduğunu söylüyor. galiba bende onun söylediği gibi inanıyorum. umarım onunla hakkımızda iyi olan ne ise o olur.
şimdilik benden bu kadar. başım ağrıyor. yazıyı da çok uzattım. burda kesiyorum.