-->

30 Haziran 2017

Ramazan Bayramı ve Ailece Bayramlaşmak

Bu bayram bir değişiklik yapıp memlekete geldim. Zaten işsiz güçsüzken, Öküz Herif'de geçtiğimiz aylarda biz kavga ettiğimizde, kendine bayram planı da dahil olmak üzere 2 haftalık Amerika tatili ayarlayıp şimdi San Francisco'ya gitmişken, ben de bayram boyunca oturup günlerimi "kimsem yok ühühühühü" diye ağlayıp zırlayarak geçirmek istemedim.

Durum böyle olunca da Öküz Herif'in arabasını aldım çıktım yola. Ak Parti'nin, yani Reis'in, yani Erdoğan'ın, yani şu an rakipsiz olan tek iyi liderin yaptırdığı yüzlerce kilometrelik duble yolları kâh durup dinlenerek, kâh uyuyarak aştım geldim. Yollar da bayaaa havalı ve güzel. Aştığım her kilometrede "HİZMET BEEE" dedim durdum.

(Bu arada, şu yol mevzuları, türkiye'nin batısında (özellikle bir anda vecde düşmüş gibi akp eleştirisi yapan çomarlar arasında) önemsiz gibi görülerek eleştiriliyor ama yani doğu'da büyümüş, çocukluğunu fakirlik içinde orda geçirmiş benim gibi insanlar için bu yol mevzusu hiç ama hiç önemsiz değil. Zaten ne derler bilirsiniz: yol medeniyettir.

son cümleyi; bunu unutanlar olduğu için yazmak zorunda kaldım. herkstn özr dilrim.
ve yeri gelmişken söyliyeyim; Allahım, diğerleriyle karşılaştırdığımda ben tayyip'den razıyım, sen de razı ol. doğu'yu pislikten tamamen kurtaracağı güne kadar onun canını alma, onu dünya'da biz doğuluların esiri olarak tut. amin.)

Memlekete geldiğimde, gözüme çarpan ilk şey Toki, Kürt ve Laz müteahhitlerin kardeş kardeş elele verip, koca beton binalar dikmiş olması oldu. Üstelik hepsi de dolmuş.
Gerçi zaten bizim oralarda her evlenenin en az 13 çocuk yapma takıntısı olduğundan dolayı dolmamaları da imkansız ya neyse.
Ama buna rağmen hâlâ yapmaya devam ediyorlar. Üstelik büyük şehirlerdeki, kutu gibi küçük küçük kümesler halinde yapılan evlerin kopyası da değil. Gayet 130-150 metrekarelik devasa evler bunlar.

En sevdiğim yanları ise zaten her taraf boş arsa olduğu için, dikilen binanın10 katı kadar boş alan bırakmak zorundalar. bu yüzden her tarafta irili ufaklı binalar bitmeye başlamışken, aynı zamanda koca koca park ve bahçelere de kavuşuyorlar.


Geçen yıl şehir geneline doğalgaz geldiği için artık tezek ve kömür yakmaktan da kurtulmuşlar. Millet şimdi yavaş yavaş doğalgaz'a geçerken, kış aylarında şehrin üstünde biriken kömür dumanındaki şeytan silueti de yok olmaya başlamış.

Şehrim gittikçe güzelleşiyor. Sanırım biraz para biriktirince (ki ben asla biriktiremeyeceğimi adım gibi biliyorum) dönüp şehrime gidicem ve kendime küçük bi arsa alıp, ortasına 2 katlı bi ev yapıp, kalan boş alana da domatesimi ve kendi hıyarımı ekip kalan ölümlü günlerimi de öyle geçiricem. (Bakalım artık. İnşallah nasip olur. (ya dua etsenize. amin.)

Ev arsa olaylarını aşıp, diğer insani olaylarıma dönersek; son bi kaç yıldır, yeniden inşa etmeye kalkıştığım aile bağlarımı bu bayram vesilesi ile biraz daha iyileştirdim gibi. Çünkü onların da bakış açıları gittikçe değişiyor ve artık herkes birbirine daha mütevazı ve daha tahammülkâr davranarak iletişim kuruyor.
Buna şahit olmak ve değişimin içinde yer almak ve hatta; (sanırım) değişimi tetikleyenin kendisi olmak hoşuma gidiyor.
Ailemdeki herkesin beni bir birey olarak görmeye başlaması ve aslında bi yandan da kendi bireyselliklerini fark etmelerini sağlamak çok hoş.

Bu hissi, gerçek insani yaşamın duygularından yoksun, kuru harflerden ibaret kelimelerin bir araya geldiği cümlelerle anlatmak imkânsız. Henüz o duyguların yüklendiği kelimeler, yazdığım dile kazandırılmadı. Kazandırılmadıkları için de o hissin anlatılabileceği cümleler kurulmaya müsait değil. O kelimeler icat edildiğinde, elbette bir bahane ile cümlelerimi kurmak işine canla başla girişip, içimi rahatlatacağım. Şimdilik kendimi akarak anlaşılmak için, tekrar kum saatinin içine alıyorum.

Ailemin yanına geldiğim günden bu yana hep bi şekilde bir şeylerin ağız dalaşında buluşuveriyoruz. Bu elimizde olan bir şey değil. Belki de biz ailece kavga ederek iletişim kuruyoruz. İletişim şeklimiz budur ve aslında normaldir de. Ama doğrusu bu normalse bile geriliyorum ve çok üstüme geldikleri anda hepsinin ağzına sıçıveriyorum. Etraf sakinleştiğinde bi bakıyorum ki; herkes bana keskin gözlerle bakıyor. Sanki hepsinin ellerini kollarını bağlayıp falaka atmışım gibi düşman ve yabancı gözlerle beni süzüyorlar.

Belki de onlara kelimelerimle acımasız bir şekilde davranmamı kabullenmek zor geliyor ama bi yandan da "işte sen busun ve böyle olduğun için senin için endişeleniyoruz" adlı bakışlarıyla beni süzüp duruyorlar.
öyle baktıklarında üzülüyorum ve derin derin nefes alıp, burun deliklerimi şişirebildiğim kadar şişirdikten sonra yavaaaaşça dışarı veriyorum.

Önceki gün yine bir tartışma içindeyken küçük ablam "artık bende hakkımı savunuyorum, eskisi gibi değilim" dediğinde içimde bi anda sevinçten çiçekler açmış gibi oldu. Ama bi yandan da henüz yolun başında olduğu o kadar belli ki. Ama yine de buna şükür demekten başka yapacak bir şey yok.
İnsanlık için büyük, kendisi için küçük bir adım atmış. Diğer ablamlar da şimdi daha farklılar ve bu farklılıkları konuşurken hemen anlaşılıyor.

Annem bir kaç kelime de olsa Türkçe konuşmayı öğrenmiş. Bazen benimle konuşurken, farkında olmadan sarf ettiğinde gülmemek için kendimi zor tutuyorum. Çünkü komik bir türkçesi var.

Ortanca ablam, sanırım biriyle flört ediyor ve flörtleşmesinin sonunun da evlilikle biteceğini düşünüyor. Oysa eskiden evliliğe karşıydı ve onu istemeye gelen onca kişiye her seferinde "hayır" demekten dilinde tüy bitmişti.
"Hayır" demesinin nedeni, henüz 12 yaşındayken, karşı köydeki adamın 13 yaşındaki oğluyla evlendirilen, şimdi ise yaşı 53 olan ablamdı.
53 yaşındaki bu ablam kocasından da, kumasından çok çekti. Bu bayram, farklı bir ilde yaşamakta olan onu da görmeye gittim. Çok yaşlanmış, iyice zayıflayıp ufalmış, ön dişlerinden biri düşünce gülümsemesi daha samimi olmuş. Türkçe konuşmayı bir kaç kelime bile olsa öğrene-memiş.

Ana dilimi unutmadığımı annem ve 53 yaşındaki ablamla konuşurken fark ettim. Çok da zorlanmadan gayet iyi iletişim kurduk. İçim huzur doldu, vicdanım rahatladı.
İşte bir bayram da böyle geldi geçti. Nice bayramlarda buluşmak dileğiyle.

2 yorum:

  1. Sevgili Hayat Erkeği,
    Yazılarından muhafazakar bir kimliğin olduğu sonucunu çıkarmak hiç kimse için zor olmasa gerek. Bundan dolayı seni eleştirmek kimsenin haddi değil. Ancak bu yazında olduğu gibi propagandist bir söylemle adeta zikrettiğin partinin yöneticisi edasında sarf ettiğin cümlelerin okur nezdinde antipati uyandırabileceğini hesaplaman gerekir. Kimse seni politik görüşünden dolayı okumuyor. Öyleyse bu lümpen edebiyatına, sığ politik bakış açısına (yol, köprü övgüsü) ne gerek var? Bir gay olarak sosyal yaşamındaki zorlukları azaltacak politikalar üretilmesi gerektiğinden, insan haklarından, fikir özgürlüğünden, evrensel değerlerden neden söz etmiyorsun?
    Edebi bir üsluptan yoksun oluşun, ifadelerinin düşük/bozuk oluşu seni okumamı engellemiyordu şimdiye dek ama bu yazı beni ciddi bir şekilde irite etti. bu arada kimseye yaranmak gibi bir gayen olmadığını elbette biliyorum ama politik görüşlerinden ötürü seni bağrına basacak kesimler maalesef okumuyor hele ki bir blog takip ettiklerini hiç zannetmiyorum, haberin olsun. :)

    YanıtlaSil
  2. cevap uzun oldu, yorum penceresi uzunluktan dolayı kabul etmedi. ben de onu ayrı bir post olarak yayınladım. şu linkten ulaşabilirsin:

    http://hayaterkegi.blogspot.com.tr/2017/08/cevap-verebildi.html

    YanıtlaSil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.