-->

29 Nisan 2016

kekolarcasına

sanırım, düzen'le bir sorunum var.
kendi düzenimle.
------
kimsenin, gözümün yaşına bakmadığı bir zamanda tanıştık seninle.
gözümün yaşına baktın.
-------
"nokta, cümlenin son nefesidir." demiş miydim?
-------
gerçek olamayacak kadar çok yalan söylüyoru-m-z.


18 Nisan 2016


küçükken çok kuş vurdum.
saçlarını çektim küçük kızların.
eteklerini de kaldırdım.
pipimi amcalara gösterdim.
hasta ettiler beni.
iyi değilim.


17 Nisan 2016

sikinizde olan her şeye dair bir şey

Kafamı kurcalayan ve günümü berbat etmekle kalmayıp tüm hayatımı alt üst eden ne varsa, hepsini gözden geçirdikten sonra küçük rötuşlar yaparak düzelttim. Yani şu son 1 yılda dağıttığım ne varsa, tekrar toparladım da diyebiliriz. Ya da en azından; sürekli göz önünde olduğu için kafamı kurcalayan ve başkasının da gözüne batan şeyleri düzelttim.
Önce kendime bir iş buldum; rahat bir çalışma şekli ve sürekli yeni şeyler öğrendiğim bir iş; Dijital Reklamcılık. Bu alanda istediğim gibi takılabiliyor ve istediğim gibi de at koşturabiliyorum.
Sevdiğim bir iş denilemez, ama internetle haşir neşir olmam nedeniyle çok da zorlanmadan para kazandığım için bu işi yapıyorum diyebilirim. Zaten başka işlerde de yapabilecek biri değilim galiba. Bunu söylememin nedeni yeteneksiz olmamdan dolayı değil de, daha çok üşengeç biri olduğum için başka bir işle uğraşmak da istemiyor oluşumdan kaynaklı. Hem, şimdilik işler yolundayken de, bir süre daha bu şekilde para kazanarak yaşamak istiyorum.

Rötuşladığım diğer konulardan biri olan; ev arkadaşı konusu ise iyice dallandı budaklandı. 
Dallanıp budaklanmasının nedenlerinden biri; ev arkadaşımın, kız arkadaşından ayrılması ve bu yüzden de ara ara, bana pezevenk mişim muamelesi yapması. 
Muameleyi direkt yapmıyor, ama cümleleriyle bunu hissediyorum. Şöyleki; Arada sırada muhabbetlerimiz esnasında "ya kanka senin çevrende kız vardır, ayarlasana bana" demesini ilk zamanlar önemsemedim ama sonra, bu ve benzeri cümleleri sıklaşınca dayanamadım ve "ya böyle demen çok uygun değil" tarzında cümleler sarf etmeye başladım. Ama o bunu pek tınlamadı. tınlamayınca ilerleyen günlerde, bu gibi bir cümleyi neden söylememesi gerektiği hakkında uzun bir açıklama yaptım. 
Özetle şöyle dedim; ya böyle demen çok normal. ama inan cümle içerisinde "senin etrafından çok kız vardır" demen hiç de güzel bir cümle gibi durmuyor. Çünkü ben bi ibneyim ve sende bu cümleyi kurarken, ibne olduğumu bildiğin için, bilinçli olarak böyle bir cümle kuruyorsun. Oysa ibne olduğum için bana böyle demen hiç hoş değil. Tabii sadece bana değil, başka bir ibneye de böyle dememelisin bence.
Öte yandan cidden asosyal biri olduğum için bu konuda bir şey yapamayacağımı sende biliyorsundur. Bence sırf bu yüzden bile olsa bi daha böyle bir yardımda bulunmamı istemesen daha iyi olur" cümleleri ağzımdan, onun kulaklarına döküldü. 
Cümlelerim bittiğinde yüzü pancar gibi kızarmıştı, ama bir daha bir ibne'ye de pezevenk muamelesi yapmayacağından eminim. En azından uzunca bir süre bu konuda kendine çeki düzen verecektir.

Onunla bu konuşmamızı yaparken anladım ki, millettin algısında ibnelik, nerdeyse "pezevenklikle" aynı anlama geliyor. Yani millet, karşısında bir ibne olunca onu "otomatikman pezevenk olarak da görüyor"
Bu yüzden olsa gerek; millet bir ibne'yle karşılaştığında "bana bi kız ayarlasana" demeyi normal olarak görüyor. Oysa normal değil ve bence bu konuda bir şey yapılmalı. 
Çünkü ibnesiniz diye, kimse size pezevenk muamelesi yapamaz. Bu muamelede bulunan biri olursa, onu önce medeni bir şekilde tatlı tatlı uyarın, sonra ciddi bir ses tonuyla konuşun, baktınız anlamıyor, karşınızdakinin yüzüne tükürün, tükürüğünüzde boğulsun.

Her neyse ibnelik ve pezevenkliği ayrıştırmışken, size diğer ev arkadaşımdan bahsedeyim. 
Ev arkadaşımın arkadaşı olan bu çocuğun da kaldığı evdekilerle geçinememesi üzerine bize taşınmak istedi. Önce olabilir falan dedim ve buluşup konuştuk ettik. Çocuk iyi birine benziyordu falan. Ama ilk kaldığı günün sabahında yatağını vs öyle dağınık vs bırakıp işe gidince, ben de ev arkadaşıma "yatağını toplamayan biriyle yapamayız, bence ona söyle kendine yeni bir yer baksın" dedim ve o da "haklısın" dedi. Sonra tabii o da hemen arkadaşıyla konuşmuş, akşam hepimiz evdeyken konuştuk ettik falan ve yeni gelen "ya ben aceleden çıktım" gibisinden bir şeyler söyleyip "bi daha dağınık bırakmayacağım" vs gibi şeyler söyledi. Ben de "ya biz bu evde zaten dağınığız ama ona rağmen kendi alanlarımızı temiz tutuyoruz. birde açıkçası ev sahibimin yanıma ev arkadaşı aldığımdan haberi yok, öğrenirse sıkıntı çıkarabilir. o yüzden biraz korkuyorum. sen yine de kendine başka bi yerde ev falan bak" dedim. O da "ık mık" etti ve sonra "o zaman kalayım, eğer ilerde sorun olursa çıkarım" dedi. Düşündüm taşındım ve "tamam" dedim. 

Çünkü cidden iyi birine benziyor ve çok da baş ağrıtacak bir tip değil gibi. Hem ilerde sıkıntı olursa da ilk evden çıkarılacak kişi olarak onu seçerim.
Öte yandan düşündüm taşındım da, ikinci ev arkadaşının da gelmesiyle aslında ben hiç kira ödemiyor oluyorum ve bunu düşününce, bu durum bana bayaa kazançlı geldi. Çünkü bu sayede biriken borçlarımı da kısa bir süre içerisinde hızlıca kapatıp, eski şatafatsız bohem eğlence dünyama tekrar dönüş yapabilirim. 
Malumunuz; insan sıkıntı yaşarken eğlence vs düşünmüyor; kendini ahiret hayatına veriyor, yardım etmesi için allah'ın adını ağzından hiç düşürmüyor ve düzenli günlük işlerle uğraşırken, sıradan biri gibi yaşayıp gidiyor. Oysa şimdi borçlarımı kapattıktan sonra, allah'a ihtiyacım olmayacak gibi bir hisse kapıldım. Bakalım işte, ne olacak. Rabbim daima büyüktür.......

Öküz Herif'le ise işte yine devam ediyoruz. Eskisine nazaran kavgalarımız daha az oluyor. Önceleri her fırsatta kapı pencere bırakmayan ben, şimdi biraz daha sakinleştim. Daha bir duruldum kaldım.
Geçen gün, neden sakinleştiğimi düşünürken gördüm ki; yaşlanmışım.....
Çünkü geriye dönüp baktığımda aslında fazlasıyla gereksiz şeyler yüzünden kalp kırmışım, üzmüşüm, üzülmüşüm. bir çok konu hakkında tartışmayı uzattıkça uzatmış ve olmayacak zamanlarda öfke patlamaları yaşamışım. Ama şimdi dönüp bakınca bir çok şeyi o kadar gereksiz ve yorucu bulmaya başladım ki anlatamam. Ayrıca onun her dediğine "he" deyince de, tartışmalarımız daha başlamadan bitiyor.. 
Tüm bunlara rağmen arada yine ufak ufak kavgalarımız olmuyor değil, oluyor. Ama en fazla 10 dakika sonra bakıyorum dudak dudağayız. Ya da kucak kucağa..

Öte yandan ikinci ev arkadaşı almama da fena kızıyor. Çünkü evde rahat hareket edemiyor ve her an öpemiyor. Bu durum karşısında ise beni sürekli, bizim odamıza çekmeye çalışıyor. Ben ise yeni bir ev arkadaşı daha almış olmamdan dolayı bu durumdan gayet memnunum. Çünkü sırf yalnızız diye seks yapma zorunluluğuyla yaşamaktan da kurtuldum, bi yandan da masraflarım azaldı.

O ise zaten evimde yatıp kalkıyor olmasına rağmen, yardım etmeyi hiç düşünmüyordu. Sıkıntılı zamanlarımda (4-5 ayda bir)ben yalvar yakar para istiyordum ve o'da benim bu para isteğimden bıkınca, beni susturmak için para veriyordu. Tabii banka hesabından gönderip, gönderme nedenine de "borç" yazıyordu. 
Şimdi yeni ev arkadaşı da almışken, artık ondan hiç para istemeye de gerek kalmadı. Böylece arada eve aldığı iki ekmek ve 1 kilo domates'i de ben kendi kendime almaya başladım. 
Zaten arada eve aldığı şeyleri de oturup, biz beraber yedikten bir kaç gün sonra bana "eve malzemeleri ben alıyorum" deyip hesap kitap yapmasına sinir oluyordum. Şimdi ev arkadaşı sayısı artınca ve param cebimde kalınca, onun yiyecek almasına da fırsat vermiyorum.
Tüm bunlar olup biterken, özetle şöyle diyim; bence insan, bir sevgilinin cüzdanından bağımsız yaşamayı öğrenmeli. Öteki türlüsü hiç çekilmiyor, falan filan. 
Yani ne yaparsanız yapın, kendi ayaklarınız üzerinde durmanın bir yolunu bulun. Çünkü sevgili ayağı vs çok sağlam ayak değil. Ama kendi kazandığınız paranın tadını da hiçbir şeyden alamıyorsunuz. Yediğiniz kuru ekmeğin tadı bile bi başka bee :))

aa bu arada, eski ev arkadaşımın bana pezevenk muamelesi yapması, yeni bir ev arkadaşımın daha olması, iş bulmam ve çalışmam, Öküz Herif'le olan bitenler derken size ÖSYM'den bahsetmedim. Geçen aylarda ÖSS'ye girmiştim ve 3-4 puanla da olsa barajı aşmışım. Şimdi de hedefim üniversitelerin Psikoloji veya Dramatik Yazarlık bölümlerinden birine girmek. Bu iki bölümden birine yerleştirilebilmem için bana bol bol dua edin olur mu? Lütfen.
Çünkü dua etmezseniz ve iş çalışmama kalırsa, bir yere yerleştirilebileceğimi sanmıyorum :))


14 Nisan 2016

Ortadoğulu Gay'ler İçin Batı'daki Terör Olayları Esnasında Ayakta Kalma Önerileri

Dış görünüşümden dolayı polis tarafından sıkça üstü aranan, her görüldüğü yerde 3 defa daha dönülüp bakılan biriyim. İlk zamanlar rahatsızlık duyardım, alışamazdım ve sırf kara kaşım, kara gözüm ve biraz da çirkin olduğum için durdurulup arandığımı hissettirdikleri için bozulurdum. Üstelik bu aramalar kalabalık içerisinde ite kaka yapılırdı. 

Bazen tenhada gerçekleşen ve adeta mıncıklanarak üstüm başımın aranması konusuna ise hiç girmiyorum, zorlamayın girmeyeceğim. 
Ama arkadaş grubunuzla gezerken herkesin içerisinde sizi durdurmaları, arkadaşlarınızın birazcık ötenizde, sorgunun bitmesi için sizi beklemeleri kendinizi fena ezik hissettirir. Hatta ortadoğulu olarak doğduğunuz için kendinizi suçlarsınız, inancınız zayıfsa allahı suçlarsınız. Oysa suç ne sizin, ne de allah'ındır. Bu ülkedeki suç; üniversiteyi bitirince iş bulamadığı için polis olmak zorunda kalan önyargılı götlerindir. Diğer ülkelerdeki suçun nedenini bilmiyorum. Büyük ihtimalle farklı değildir. Oralarda da ortadoğululara sadece "iyi sikici" ve "terörist" olarak yalnız bakılır.

Neyse kısa keseyim ve asıl konuya döneyim; eğer ortadoğulu bir gayseniz, sizde benim aşağıda yaptığım gibi kendinizi daha az aşağılatabilirsiniz:

1- Sık sık sakal traşı olun, saçlarınızı mümkünse sağa doğru tarayın. (Sağa tarandığı zaman insanlar daha uslu ve zararsız görünüyorlar) Faullerinizi kısa kestirin, çocuksu bi hava katar yüzünüze, biraz tatlı da görünürsünüz.

2- Polis gördüğünüz zaman ibne olduğunuzu belli edin. Örneğin azcık kıvırın. Bir kaç adımcık da olsa, polise doğru giderken çok da belli olmayan ama yürüyüşünüzde kırıklık olduğunu anlaması için hafifçe catwalk yapın. 

3- Asgari maaşın yarısının verildiği belli olan gösterişli spor ayakkabılar veya son zamanlarda bayaa popüler olan renkli Lacoste kundura tarzı ayakkabılardan giyin. Aslında ne bok giyecekseniz giyin ama renkli giyin, yani; insanların dikkatini yüzünüzden ayaklarınıza çekin.

4- İbne ayakkabılarından giymeye cesaret edemiyorsanız, renkli devasa kulaklıklardan bi tane alın ve onu tasmanız gibi her yere taşıyın. Onsuz sokağa çıkmayın.

5- İki-üç asgari maaş toplamıyla kaliteli bi telefon alın. (Noolur samsung almayın :)) o günkü son model iphone olabilir)Müzik dinlemeseniz bile kulaklığı telefona takıp, elinizde sokakları arşınlayın.

6- Biraz abartıya kaçabilecek kadar çiçekli böcekli renkli tişörtler giyin. Çiçekli böcekli tişört sevmiyorsanız, onun yerine yırtık ibne kotlarından giyip öyle gezin. 

7- Geviş getirir gibi sürekli sakız çiğneyin. Polisler size baktıkları zaman da, gözlerinin içine bakarak hafifçe şişirip patlatın. Ben bir kaç yıl önce böyle yapıyordum. Cidden durdurmuyorlardı. Hatta ibne olduğumu bilmeyen arkadaş grubuylayken, polis gördüğüm de arkadaşlarıma çaktırmadan polislerin görebileceği feminen hareketler yapardım. Çünkü biliyordum ki polisler benim ibne olduğumu anlamazlarsa herkesin içinde sadece beni durdurup kendimi kötü hissetmeme neden olacaklardı falan.

Şimdi tüm bunları geçtikten sonra hala kendinizi belli edemiyorsanız (full gizli iseniz) susun ve belki de polis olmak dışında bi bok olamamış zavallı birinin sizi mıncıklamasına izin verin. 

Bu arada ben; bugünlerde kulaklık ve ayakkabı kombini yapıyorum. Buna rağmen durduran polislere ise "biraz acele eder misin, işim var" diye fırça atarak yaşıyorum.