-->

11 Eylül 2015

baş ağrısından yola çıkmak

Dün başım fena şekilde ağrıyordu, zaten kaç gündür de boğazımda tekrar iltihap toplandığı için fena hastayım. Tekrar hastalanınca farkettim ki; bu yıl önceki yıllara nazaran daha sık ve daha kötü hastalanmaya başladım. Eskiden yıl'ı bir iki basit hastalıkla geçirirken şimdi henüz 8 ay içinde 5-6 defa hastalandım ve şu anda da hastayım.
Belki de sık sık hastalanmak, yaşlılığın diğer belirtilerinden biridir. Tıpkı sakal kıllarımdan bir kaçının da beyazlaşmış olması gibi..

Hastalıklar geçmediği için olsa gerek iş aramak konusunda da iyice tembelleştim.
Aslında doğrusunu söylemek gerekirse tembellik iyice içime yerleşti, çalışmak falan da istemiyorum.
Daha doğrusu "nasılsa hayatım boyunca çalışmak zorundayım, öyleyse bu zorunluluk içinde iyice debelenmeden çalışmaya gerek yok" bilincini kaptım ve ona uyarak günlerimi geçiriyorum. Bu yüzden de, iyice sıfırı tükettikten sonra çalışmayı düşünüyorum. Bunu bilinçli olarak yaptığım için de; hayatımda daha az stress var olacak, kafam daha fazla rahat olacak..

Zaten uzun zamandır çalışmadığım için param da bitiyor. Birikmiş olan paramla bu ay kirayı öderim de, önümüzdeki aya götüm tutuşacak.
Aslında belki garsonluk gibi basit bir iş bulup, aklım sanki basit işler dışında hiçbir şeye yatmıyormuş, söylenilen hiçbir şeyi anlamayan mal gibi davranarak sakin bir hayat geçirmek istiyorum. Sadece getir götür işini kavrayan bir andaval gibi, beyinsiz gibi. ki zaten böyle bir tiplemeden de farksız değilim. Sadece ortalamanın 1 puan üstünde zekâ'ya sahibim ve bunun çok özel bir durum olduğunu da düşünmüyorum.

Ama dediğim gibi ciddi ciddi andaval gibi yaşamak istiyorum, çünkü çok fazla sorumluluk almak, insanların; seni gözlerinde çok fazla büyütmesi anlamına geliyor. Seni büyüttükçe de senden daha fazlasını istiyorlar ve böylece sen kendin için değil, onlar için yaşamaya başlıyorsun. Zamanla ipin ucunu da kaçırmış olduğun için, psikopat bir işkolik, hasta ruhlu bi dengesizin teki olup çıkıyorsun ve en acısı şu ki; bunu farketmiyorsun bile.

Zaten günümüz insanlarının çoğu, bu çalışma düzenini kabullenmiş halde yaşarken ruhsal anlamda da büyük bir hastalık içinde debeleniyor ve diğer en acı olan şey şu ki; hasta olduklarını kabullenmiyorlar.
Üstelik kendilerinden istenilen her şeyi o kadar düzgün bir şekilde yapıyorlarki, kendilerini kusursuz birer köle'ye dönüştürmüş olduklarının farkında değiller.
Bu kusursuz kölelik karşılığında ise; bir ev, bi araba, belki yaşlanınca da makyaj yapmaya devam edecek kadar para. Fazlası yok, çünkü yeni dünya düzeni içinde, gerçek anlamda zengin olmak istiyorsanız, sizden önce zengin olanların boklu götünü yalamak zorundasınız.
ve hatta onlar adına günah işlemeyi de kabullenmekten başka çareniz yok.

Tüm bunların sonucunda ise; kendimize itiraf etmesek bile, aslında hepimizin içinde bir yerde köle olmak, yani aslında insanın bir sahibinin olduğunu bilmesi durumu gizli bir zevk veriyor kişiye. Birilerine sahiplik yaparken, öte yandan; kendi sahibimiz için hayvan gibi çalışmak, onun dediklerini yapmaktan geri kalmıyor ve bunu yapmaya devam ederek yaşamak için de, gizli bir şekilde için için yanıp tutuşuyoruz.

Oysa hayatı yaşarken böyle kasmaya gerek yok. Azla yetinmeyi öğrenip, öleceğin günü beklemek bana en mantıklı gelen şey. Hatta geçen gün şöyle bir şey aklıma geldi; sanırım inançlı biri olmasaydım, yani allah'a inanmasaydım; intihar ederdim.

Çünkü yaşamak bana çok anlamlı gelmiyor. Hatta açıkçası yaşamın kendisi hepimiz için fazlasıyla yorucu ve bu yoruculuğu inançsız olarak fark etmiş olsaydım, yok olmayı tercih etmiş olurdum..
Neyse ölüm konusunda çok yazmak istemiyorum..

Bu arada dün yemek konusunda yazmıştım ve yukarıda bir yerlerde "azla yetinmek" demişken beynimde şimşek çaktı:
yemek yerken de azla yetinmeye çalışanlardanım ve hayatım boyunca hiç kilolu biri olamadım. zaten daha çok; yemek için yaşayanlardan değil de, yaşamak için yemek yiyengillerdenim.

hatta daha önce kilo almak için zorla fazla yemek yediğim, hatta ve hatta kilo alabilmek için, geceleri kalkıp tost yapıp yediğim bir kaç gün geçirmiştim ama sürekli midem bulanınca yemek yemek konusunda tekrar eski alışkanlığıma dönerek, mide bulantılarımı sonlandırmıştım.
ve tıkınmak yerine, sadece açlığımı bastıracak kadar yemek yemenin, beni daha iyi hissettirdiğine emin olmuştum.
Öte yandan, yemek yemek yerine; daha çok sebze ve meyve ağırlıklı beslenmeye de dikkat ediyorum ve gün içinde acıktıkça da yer yer su içerek açlığımı bastırmaya da çalıştığımı bir kaç yıl önce farketmiştim. Belki de bunun yüzünden de yemek yapmayı öğrenmemiş olabilirim. bilemedim doğrusu.
bir başka nedenim de; "vücudumuzu bir depo gibi kullanmanın, ruhu'muzu da yoracağını düşündüğümden de böyle hareket ediyor olabilirim" olabilir.
Tabii yemek konusunda böyle dikkat ederken, ilişkiler konusunda niye bu kadar dikkatli değilim onu da tam anlamış değilim. Çünkü ruh'umu yemekle yormamaya çalışırken, sürekli ilişkiler yaşayarak yormak da ayrı bir çelişki gibi duruyor.

Ama şimdi bundan önceki cümleyi kurduğumda fark ettim ki; aslında yemek yiyerek yorulmak ile, ilişki yaşayarak yorulmak birbirinden çok bağımsız, ayrı ve çok farklı şeyler. Dolayısıyla bu ikisini birbirine karıştırmadan yaşamaya devam ederken, bu ikisinin farklı gerçekliklerinden kopmamaya çalışarak ve galiba; hep farkında olarak yaşamaya da devam ediyor olabilirim.
(iç ses: Ahh beynim nasıl çalışıyorsun anlamadım ki. (başka iç ses: "beynimi sikeyim" şimdi: parantez içindeki parantezi kapat) sonra diğerini de kapat )

Evet gerçek hayatta da olduğu gibi, susuz bir kaç gün yaşayabilirsiniz, ama havasız sadece bir kaç dakika. İkisi de bizi ayakta tutar, ama biri olmadan daha uzun süre ayakta durabiliriz, diğeri olmadığındaysa hiç ayakta duramıyoruz.
Yemeği ve ilişkileri; hava ve su gibi örneklendirerek ne yapmaya çalıştığımı bende anlamadım. Belki bir ihtimal; çocukluğumda ve ergenliğimde, büyüklerimin çevremdekilerle gerçek ilişkiler kurmama engel olmalarından dolayı, yaşayamadığım insani ilişki açlığımı, şimdi cinsel birlikteliklerle gidermeye çalışıyorumdur. Ama tabii bu konuda daha söyleyecek çok şeyim var da, konuyu henüz kafam da tam çözemediğim için cümleleri kuramıyorum.
Belki ilerde dönüp bunları okuduğumda, beynimin bana oynatmakta olduğu oyunu daha iyi anlayabilir ve konu hakkındaki cümleleri daha kolay kurabilirim. Şimdi ise kayıtlı kalmasının bir zararı yok.

Ölüm, demişken ve konu zaten dağınık, duğunuk devam ederken; Bazen kefeni mi de şimdiden alıp evin bir köşesine koysam mı veya cüzdanımın bir köşesinde "kefen paramdır" adlı bir not eşliğinde azcık para saklasam mı" diye düşünmüyor değilim.
En azından ölürken kimseye de yük olmam.
Aslında öldüğümde yakılmak veya başka bir şekilde yok edilmek isterdim. Sonuçta bedenlerimizin saklanılması ve buna mezar denilmesi bana saçma geliyor.

İnsanın öldükten sonra bile mezarlığı sayesinde hâlâ dünya ile ilişkisinin devam etmesini anlayamıyorum. Ölmüşsün zaten, mezarın olsa ne olur, olmasa ne olur.
Tabii mezarlıkların da bana oldum olası ilginç geldiğini belirtmeliyim.
Yani ne bileyim, ölmüş birinin gömüldüğü yeri süslemenin, adını yazmanın, etrafını granitlerle çevrelemenin, üstünü kedi köpek gelip mezarı didikleyip işemesin veya kemikleri çıkarıp kalan etleri yemesin diye, etrafını kapamanın ve hatta bu sayede, geçici olan bu dünyada ölüyü, mezarı sayesinde daha görünür kılmanın çok mantıklı bir yanı yok.
Sadece boş beleş bir masraf, zaman kaybı.
O mezarlara harcanan parayla belki aç biri doyurulabilir, hatta bazı mezarlar sayesinde binlerce kişi bile doyurulabilir.

Neyse baş ağrım artmaya başladı. Kesiyorum burda. Kendinize iyi bakın öptüm. muck

7 yorum:

  1. Hayat erkeği ne mezunusun?
    Sana bi egitim planı yapıp universite mezunu olmani bile saglayabiliriz kisa yoldan.
    Sende potansiyel var fazlasiyla.

    YanıtlaSil
  2. kısa yoldan nasıl yapcaz? valla isterim. balıklama atlamaya hazırım.
    bi mailleşelim: hayaterkegi@gmail.com

    YanıtlaSil
  3. merhaba, mezar ritüelleri bana da saçma gelmiştir hep. Ölüyorsun yani, sonsuz hiçlik dahası var mı. Geçmiş olsun bu arada, sağlığuna dikkat et, kendine de :)

    YanıtlaSil
  4. bence bu kadar sık başğarısı çekmenin veya boğaz iltihabının sebebi, oral seksten dolayı boğazının bel soğukluğu veya benzeri iltihabi şeylere maruz kalması olabilir mi? kuvvetli antibiyotiklere ihtiyaç olduğunu düşündüm. yanılıyor da olunabilir tabii.

    YanıtlaSil
  5. @volki siki güzel adam pek karşıma çıkmadığı için, oral seksi nerdeyse bıraktım. hatta en son ne zaman yaptığımı şu an hatırlamaya çalıştım ama hatırlayamadım. sanırım 1-2 ay oldu.
    öte yandan eşcinsel bi doktor arkadaşım var, öyle bir şey olsa o söylerdi.

    sık hastalanma ile ilgili, diğer yazının altına biri, D vitamini eksikliğindendir dedi. belki onu ciddiye almam lazım. çünkü uzun süredir düzensiz uyku ve düzensiz beslenme durumu da mevcut bende. insomnia olmaktan bile korkmaya başladım. yemek yapmaya da şu düzensiz beslenme'den dolayı başladım. şu düzensiz uykuyu düzeltsem sorunun büyük kısmı hal olur gibi. düşündüğün için sağ ol.

    @adsız sen de sağ ol.

    YanıtlaSil
  6. Mezar rituali geride kalanlar icin. Yoksa ölen kisiyi ilgilendirmiyor bence geride kalanlarin gunah cikarma odalari gider konusursun o seni affeder...

    YanıtlaSil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.