-->

22 Haziran 2015

bi boklar, bi boklar

Ramazan ayı geldi inzivaya çekilcem derken iyice kudurdum. Başınıza taş yağarsa bilinki bendendir. Çünkü tam uslancam, evimin direği olcam demiştim ama bi baktım sürekli date sitelerinde geziniyorum. Hayır yani seks yapmayan biri olsam diycem durdu durdu kudurdu, ama biliyorsunuz ki öyle bir durumumum yok. Ramazan'ın daha ilk günlerinde neden böyle hızlı bi silahşöre dönüştüm anlamadım ki.

Mesela Sana şu son 24 saati anlatayım;
Namaz mamaz zaten yok bende biliyorsunuz, ama namaz yokken bari oruç olsun diye de bayaa iddialı girdim ramazan'a. Dedim "son 4 yıldır aralarda kaçırıyorum, ama bu yıl firesiz tutucam tümünü" ve kendi kendime hoş geldin ramazan yaptım.
Kendime hoş geldin ramazan yapmışken de, dün oruç tuttuğum için, öyle güzel güzel ağzım bağlı eşşek gibi akşama kadar durdum. Akşam iftardan önce biri bana whatsapp'den mesaj atıp "ben geldim, hadi gelde buluşalım" demez mi?
Dedim bu kim oluyor ve profiline bi girdimki lan bu bizim bi kaç hafta önce tinder'dan yazışırken aniden yurtdışına giden adamlardan biri çıkmaz mı. Dedim olur, ama iftardan sonra şey yapalım" o da "tamam" dedi.
İşin şey tarafı şu ki, biz bununla konuşurken profilindeki fotoğrafında, gittiği bir balo gibi bir şeyde giydiği takım elbisesi vardı ve ben buna yazarken "lan o takım elbise sana çok yakışmış, bir elbise bana bu kadar yakışsa gece gündüz üzerimden çıkarmam, onunla yatar kalkarım" demiştim ve muhabbetimiz öyle başlamıştı.
Sonra bi kaç gün yazışırken o bi anda "istersen bana gel seni takım elbise ile karşılıyım" deyince de ben bi anda "ahahahahahah" diye gülerken, bi yandan da "valla cidden giyinip, beni kapıda takım elbise hâlde karşılayacaksan gelirim" demiştim ve o da kabul etmişti. "Tamam" deyip akşamına sözleşmiştik, ama akşamına kuzeni rahatsızlanınca buluşmayı erteledik, o da ertesi gün aniden bi iş için yurtdışına gitti ve sonra ben de onu unuttum tabii, ne yazıştık ne ettik öyle kaldı.

İşte bu şimdi tekrar dönüp gelmişken de "iftardan sonra takım elbisemi giyip seni bekliycem" diyordu. Dedim "tamam, adresi ver." Adresi verdi, iftardan sonra kalktım gittim ve tatatatata cidden takım elbise ile beni kapıda karşıladı ve kapıyı kapattığımız gibi de çat diye öpüşmeye falan başladık. Daha kapının kapanmasının üzerinden 3 dakika geçmişken de yatak odasına doğru gidip çıbıldak kaldık. Tabii öyle film hızlı hızlı ilerlerken, ben de aman ağzımızın tadı bozulmasın diye çok şey etmeden akışına verdim ve aradan yarım saat geçtiğinde ikimizde benim göbeğime boşalıp yığılmışken kendime geldim ve dönüp adama bi daha baktım ve ayy adam takım elbisesizken çok itici geldi gözüme. Üstelik pipisi de güzel değildi. Yani belki beğenmememin en büyük nedeni pipisinin tuhaflığı ve dişlerinin sarımtırak olması bile olabilir.
Sonra tabii temizlenme numarasıyla kalkıp gittim tuvalette oyalandım, yaptıklarımı düşündüm ve pişmanlık gibi bir hisle doldum taştım.

Her neyse aradan bayaa uzun zaman geçtiğinde bu geldi kapıyı çaldı ve ben de "ihihihihi  bir şey yok ya, kabız olmuşum galiba" diyerek sırıta sırıta tuvaletten çıkıp giyindim. O da bu arada çay kaynatmış, gel çay içelim dedi ve beni bir yarım saat daha evinde tuttu.

Bende sanki çay içmesem ölecekmişim gibi davranarak, oturdum 4 bardak çay içtim. Allahım bir de çayı sevmiyorum diye 4 bardak içtim, hani sevsem herhalde 444 bardak içerdim.
Hayır yani bir de adamın üzerinde takım elbise yokken sırıtması varki, o sarımtırak dişleriyle karşılaşmamak için direkt çay bardağına daha bi sıkı sarılıyorum. bu sarılmam  da sanki çayla sarhoş olmak ister gibi bir sarılma tabii.
Neyseki aradan biraz daha zaman geçmişken "ben artık kalkayım" diyebildim ve "görüşürüz sonra" falan diyerekten de hop diye hemen sıvıştım.

Sonra tabii evden dışarı çıktım ve bunun üzerine o anda normal bir mesajla biri "uff işten yeni çıkabildim, sana doğru geliyorum" diye mesaj atmaz mı?
oha dedim bu kim.
sonra tabii hemen numarayı kaydedip whatsapp'den profil fotoğrafına bakınca hatırladım. Lan bu adam gece sahur'dan sonra uyku tutmayınca, sohbet sitelerinden birine girdiğimde orada tanışıp muhabbet ederken, skype'a geçip dakikalarca birbirimize iltifat ettiğimiz adamdı. Tabii sabahın 6'sında benim uykum gelince de numaramı yazıp "ben yatıcam, sen akşam işten erken çıkarsan bana gel, adres şu" diye yazıp atmıştım ve onun bir şey söylemesine fırsat vermeden de bilgisayarı kapayıp yatağa girip uyumuştum.

Adama numaramı atıp gel demişken, şimdi de mal gibi "gelme" desem olmaz ki, neyse hemen apar topar iki otobüs değiştirerek eve döndüm ve benden bir kaç dakika sonra o da çıka geldi. Böyle oturduk güzel güzel normal bir şekilde sohbet ettik ve bir anda nasıl olduysa hooop bi baktım ben bunun kucağındayım.
Ama yanii allahım Ramazan ayındayız, lütfen Ramazan'a Özel olarak aklımı başıma toplatır mısın. Ne bu  böyle, hayır yani özgür irade cart curt tamam da, özgürlük dediğin şey dakkabaşı sakso çekmek değil ki.
(aslında tam da bu belki. neyse bu konuyu sonra şey yapıcam)

Ama tabii iç sesim bunları diyor da, dış sesim neler yapıyor bi görseniz. Ver allah ver, ver allah ver.
Adam da allahtan güzeldi, yani yoksa ilk çirkinliğin üzerine bu da öyle olsaydı ne yapacağımı bende bilmiyorum.
Adamın güzelliğiyle oyalanırken saat de gece 3 'e gelmişti ve artık boşalmanın sırası gelmişti, adamla birbirimizin iliğini kuruttuktan yarım saat sonra kalktı gitti ve ben mışıl mışıl uyudum.
Sabah uyandığımda gittim kendime kraker alıp, kahve ile beraber yedim. Kahveyi yemedim tabii ki, kahveyi içtim.

Sonra öğleye kadar film izledim ve bir ara film izlerken hornet'e bakayım ne var ne yok derken bi baktım dünya güzeli bi adam. Dedim rabbim sen ne büyüksün, ateistler bu güzellik karşısında seni neden ve nasıl inkâr ederler aklım almıyor.
Adam'a selam verdim ve hop fotoğraf aç kapa yaptık birbirimize ve sonrada biraz muhabbet ederken bu demez mi, hazır yakınken buluşalım. Ben de nasılsa oruç da tutmuyorum diye düşünerek, hadi gel bir kahve içelim dedim ve bu kalktı geldi ve bi baktımki, o güzel adam gitmiş, çirkin biri gelmiş. Sanki prenses öpücüğünü geri almış, bu da tekrar kurbağaya dönüşmüş gibi bir şey olup çıkmış. Yani allah var, çok da çirkin değildi, ama yanii keşke o instagram filtreleri gerçek hayatta da geçerli olsaymış dedim kendi kendime.
Her neyse işte kahve getirdim içiyoruz falan filan bu bi ara bardağı bıraktı kenara, benden bi alt dudak alacakken beni benden alıp 1 saat sonra tekrar geri vermez mi.

bir de ben buna aralarda "ya dur boşalmıyım, boşalırsam direkt soğuyorum" falan diyorum ama bu beni dinlemiyor ve en son boşaldığımda ben bi bundan kaçmaya başladım ve o, benim ondan kaçtığımı fark edince de bana fena hâlde sinir oldu, giyindi gitti. Ne diyim, bye bye dedim bende.

Hayır yani zaten öncesinde "boşalmıyım, sevişmek çok güzel, fazlasıyla yetiyor bana" diye söyledim durdum, hâlâ ne diye illa boşal da boşal diyorsun ki, işte tamam güzel öpüşüyorsun, bırak olay orada kalsın, güzel güzel aklımda yer et. ama yok illa boşal da boşal. al sana boşal al. geri zekalı.
Spermlerin hepsini yutarken de midem bulandı. Çünkü bunca senedir ibneyim hâlâ bu sperm yutma olaylarına alışamadım, alışamamışken de, birinin gözümün önünde o spermlerle haşir neşir olması, sanki ben zevk alıyor muşum gibi onları gözlerimin içine baka baka oramdan buramdan yalaması durumuna hiç alışamadım.

hayır tamam sen zevk alıyorsun saygıyla karşılıyorum, ama ne diye işi iyice şov'a dönüştürüyorsun ki. Görsel olarak da iyi dursa neyse, ama yani o spermler bana sümük çağrışımı yapıyor ve sen iyi bir görsellik sunarak, o sümükleri yalarken benim midem alt üst oluyor, aklım benden çıkıyor farkında değilsin.

neyse adam gittikten sonra ben uzandım böyle bi yarım saat falan kendimden geçip kan beynime gelsin diye oyalanırken, bi ara yine hornet'i açtımki bi baktım geçen hafta konuştuğum ama konuşmamızın sonrasında ortadan kaybolan dünya güzeli yine ortalarda finkliyor.
Dedim herhalde birini bulmuştu, anlaşamayınca geri döndü geldi, dur bu sefer kaçır mıyım.
Selam falan verip nasılsın, neeediyon muhabbetleriyle devam ederken bu demez mi "buluşalım" tabii ben ŞOK.
Önce bi mırın kırın ettim, bi naz'a çektim kendimi ama anlamadı. Ben de geçen seferki konuşmamız gibi bu da yarıda kalmasın, yavrucağa sahip çıkayım diye kendi kendime düşünmeye başladım.
hem belki hayatımın aşkı budur, diye de ret etmek istemedim.

Zaten bugüne kadar yediğim bokların hepsini de, bu ağzına sıçtığımın "hayatımın aşkı acaba bu mu" düşüncesi yüzünden yedim. ama gördüğünüz gibi bir bok yok.
işte ortada bi bok yokken, hiç olmayacağı anlamına gelmezdi.
Zaten dün geceden bu yana üstümde gelip giden üç kişiyle de bu niyetle buluşmuştum, ama yediğim yarrak yanıma kâr kalmıştı.

Hem yarrak severim sorun yok, ama yarraktan başka bir şey yemiyor olmaktan dolayı yaşadığım bu kendimi kötü hissetme durumunu, bu seferkinde de yaşayacağım kesinliği yoktu. bununla nasıl olacağını ise, onunla yaşamadan göremeyecektim.
Hem illa buluşacaksak dışarda da buluşuruz, dışarda buluştuğumuzda evde olmadığımız için sırf buluşunca seks yapmak zorunda da kalmayız.
Ayrıca buluştuğumuzda tip ve huy olarak uyuşmasak bile, bi yere oturur güzel güzel sohbet eder, baktık kafa dengiyiz gider sağda solda gezeriz falan diye düşündüm ve hemen sorusuna karşılık atlayıp "olur Taksim'e doğru gidiyorum zaten, orda buluşalım" dedim ve bu da "tamam" dedi.

Çok şükür ki, tamam demişti ve ben bi rahatladım ki anlatamam. Çünkü dediğim gibi; eve gelirse ben bu sefer de onunla bi boklar yiyecektim ve ne yazıkki bugünlük artık bok falan yemek istemiyordum.
Üstelik bu ne ramazan bereketi ya, allahım allahım yeter. Ramazan  kolilerinden nefes almaya fırsat bulamıyorum. Bu ara kimseye "hayır" diyemeyen eziğe dönüştüm. Resmen millete hayır diyemediğim için de sevişmek zorunda kalan biri olup çıktım, ama inşallah bu eziklikle kalmam da.
Neyse işte buna Taksim demişken de kalktım gittim taksim'e ve bir saat sonra da metro'nun orda onu beklemeye başladım.

Beklerken de sürekli fotoğrafına bakıyorum, acaba karşıma bu fotoğrafdaki gibi mi çıkacak. Acaba prenses öpücüğünü geri almış mıdır. Ya da en iyisi ben riske atmıyım, o geldiğinde telefonumda instagram'ı açıp filtre uygulayarak mı ona bakayım, hem böylece yıldırım aşkını kesinleştiriririm.

Neyse ben onu beklerken metronun yanına yapılmış olan oturaklara çömdüm, telefondan bir şeyler bakarken bir baktım mesaj attı "nerdesin" diye. hemen tabii etrafa bakındım ve tatatatata 5-10 metre ilerde biri duruyor. fotoğrafdaki tipi andırıyor ama bu daha tatlı gibi galiba. ayrıca fotoğraflarında tipi biraz daha ibnemsiydi, karşımdaki tipin ise ibne falan olduğu hiç belli değil. Hatta aksine acaba cidden o mu değil mi diye de korktum. Çünkü duruşu falan da böyle sağlam odun gibiydi.
Hatta bir an içimden "lan acaba tüysem gitsem, hatta telefondan falan da engellesem mi" diye de düşündüm. Ama aramızdaki mesafe kısa olduğundan dolayı, ayaklarım beni ona doğru çoktan götürmeye başlamış, ellerim telefonunu aramış ve gözlerim onun benden gelen aramayla telefonunu kulağına götürmesini takip ediyordu. Amaaaan koy götüne gitsin ya, tanış işte, olmadı "eyvallah çek, dön evine git" dedim ve koyverdim ve o da o sırada telefonu açtı, bende zaten yanında bitmiş olduğum için telefonu kapadım ve içimden "adam buymuş lan" derken, kocaman yavşak gülümsememi takınıp elimi uzattım ve "napıyon lan, nasıl gidiyor" deyiverdim ve o da gülümseyerek "ehh işte, sen ne yapıyon" derken yürümeye başladık.

Yürürken de "istiklal'in kalabalığına girmeyelim ara sokaklardan yürüyelim" dedim ve ara sokaklardan yürümeye başladık. bi yandan yürürken, bir yandan da onu süzüyorum. Hani böyle biz olur muyuz, olmaz mıyız, olursak nasıl oluruz, olmazsak nasıl olmayız, boyu benden 10 cm uzun, bu yeterli, kilosu benden 28 kilo fazla bu da yeterli.
Zaten yeryüzünde herkes benden uzun ve kilolu, olduğu için bunu kabulleneli uzun zaman oldu. allah bana çirkinlikle beraber kilo ve boy almama gibi bir özellik vermiş ve bunların göze hoş gelmesi içinde bi sempatiklik katmış bana. Çirkin ama çok sempatik kontenjanından hayatımı idame ettirebiliyorum çok şükür. Gerçi çok sempatik de olduğumu düşünmüyorum ya neyse.
yoksa bu tip, bu boy ve kilo ile değil kimsenin bana bakması, dönüp sümüğünü bile silmezler valla.

Neyse işte kendimi aşağılayıp iyice yerin dibine sokma kısımlarını atlayıp ona dönecek olursam; Böyle tanıdıkça az önceki odunluktan uzak olduğunu, tatlı mimikli olduğunu, iyi hoş, güleç bir yüzü olduğunu gördüm. Güleç yüzüne rağmen hafifçe bi ağırlığı olduğu belli ama bu ağırlığı çok da göze batmıyor. Biraz sevilse duygusallığı ortaya çıkar, ama önceki sevme işlerimden anladığım kadarıyla bu sefer sevgiyi gösterecek olan ben olmayacağım, yoksa adamlar kaçıp gidiyor.
Bu yüzden sevsem bile sessiz kalacağım, önce o dile getirecek sonra ben bülbül gibi şakıyacağım.

Neyse işte ben arada onu süzerken o da beni rahat rahat süzsün diye yalandan başka taraflara dalıp gidiyorum ve onun da beni süzdüğünü fark ediyorum. Sonra bi ara dönüp "nereye gidiyoruz" dedi ve bi baktım ki harbi ha lan biz nereye gidiyoruz. Allahım sokakları aşa aşa te ebemin evine gelecek gibi olmuşuz ve o anda gülerek "kalbimizin götürdüğü yere" dedim ve hihihihihi yaptık.

Sonra bir kaç sokak daha gezmiştik ki, o "kalbin nereye götürüyor bizi" diye sordu ve ben "gel cihangire gidip bi çay içelim" dedim ve oraya doğru sürükledim götürdüm. Yolda bir sürü şey konuştuk. hiçbirini hatırlamıyorum, ama onun da benim gibi eskici dükkanlarını sevdiğini, benim gibi antika eşyalara ilgi duyduğunu, vs vs öğrendim.

Cihangir'deki çay bahçesine oturup çaylarımızı içerken, kakara kikiri yaptık, yanımıza gelen dilenci çocuklara cebindeki bozukluklardan verdi, diğer dilenci çocuklar gelince onlara da çıkardı diğer kalan bozuklukları verdi.

O böyle yapınca içim bi rahatladı anlatamam. Adamın içi merhametle doluydu. İçinde insanlığa dair kocaman bir sevgisi vardı, klasik "öfff bu dilenciler de gizli zengin oluyorlar, çocuklarını böyle dilendiriyorlar, ben bunlara para vermem" adlı insanlıktan çok uzaklara düşmüş sığ cümleleri sıralamadı, hatta çocuklardan birinin yanağını masumca öpüp, başını okşadı, içinde insan olmanın getirdiği, kendini kaybetmemiş olmanın verdiği büyük bir bir inanç vardı. Yüzüne baktım, içim bi hoş oldu. "Ben bunla yaparım" yazılı büsbüyük bir tabela yandı içimde. Yüreğim böyle bi güzel oldu. ama işte diğer soruya takıldım ve soru şuydu; ben bununla yaparım da, o benimle yapar mı ki?

Sonra biraz daha oturup kalktık ve kalkarken farkettim ki yanımda para yoktu. Çay parasını o ödedi, bende o arada yerin dibindeki bankamatikten para çekiyordum.
Sonra ordan çıkıp turlarken "gel seni güzel bir yere götürcem" dedim ve Roma Bahçesi'ne götürdüm.
İlk defa geldiği için hayran kaldı, çok beğendiğini defalarca söyledi. Ben de sanki dünyayı feth etmişim gibi sevindirik oldum. Gittik oturduk bi yerde, ayakkabılarımı çıkarıp ayaklarımı havalandırdım. Çoraplarımdan birinin topuğunun iyice aşınmaktan dolayı kocaman bir şekilde yırtılmış olduğunu fark edince ikisini de çıkarıp attım. "Ahahahahaha müzelik bir numunesin" diye söylenip güldü.

Biraz daha oturduk ve sonra "gidelim mi" dedi, "olur" dedim. Kalkarken sırt çantamı aldı ve "dur ben taşıyım" dedi. ama bunu yaparken beni tavlamak için değil de, gerçekten insanca bir davranışta bulunarak söyledi ve söylediği gibi de çantamı sırtına aldı, parktan çıktık.
Cihangir sokaklarında biraz daha gezdikten sonra, ona bir kaç sokak sonra gözlerini kapattırdım ve Cihangir Camii'nin bahçesine sokup manzaraya karşı gözlerini açtırdım, çok beğenince sanki bu camiyi ben yapmışım kadar mutlu oldum. Bir yandan da camii'nin azcık tarihini anlattım, sanki o süslemelerini ben yapmışım gibi süslerini falan övdüm durdum.
Camii bahçesinde bir kaç kişi daha vardı, öyle biraz daha etrafa bakındık ve sonra çıkıp yine dolana dolana meydana geldik. Arada da "çanta ağır olursa bana ver, yorulma" dedim ama dinlemedi. "Yok yok ağır değil, kalsın bende" dedi, bir daha içim hoş oldu, ondan habersiz bir şekilde kendimden geçtim.

Ben kendimden geçtiğim sırada akşam ezanı okunuyordu. Ezan okunurken biz de, metroyla mecidiyeköy'e gidelim dedik ve metro'ya girdik. Merdivenlerden inerken bu telaşlı telaşlı etrafa bakınınca dedim acaba bir şey mi oldu, döndüm ona ve "ne oldu" diyecekken, bunun beni tutup dudaklarıma asılması bir oldu. Ben tam "aaa beni öptü" diye içimden geçirmeye hazırlanırken de bir anda yüzü kızarmış bir halde dudaklarımı rahat bırakıp "ehehehehehe" diye sırıttı. Ben bi aptallaştım kaldım tabii. Sanki hayatımda ilk defa öpülmüşüm gibi öyle hihihihih diye güldüm salak salak. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi havadan sudan konuşmaya başladık. Ne konuştuğumuzu hiç anlamadım ve inşallah saçmalamıyorumdur diye düşündüm kendi kendime.
Çünkü normalde ilk öpen taraf hep ben oldum. Hatta normalde değil de, her zaman ilk öpen ben oldum. ama bu sefer ilk öpülen olmuştum. Bunu düşününce bi keyfim yerine geldi, götüm kalktı, kendimi bi bok sandım. Beğendiğim birinin, duygularıma karşılık vermesi, beni beğendiğini bilmek, onun tarafından utangaç bir şekilde öpülmek inanılmaz hoşuma gitti..

Sonra tabii metroda ilerlemeye devam ettik. Önümüzdeki çocuğu gösterip "götü çok güzel" dedi, ben de "evet" dedim. sonrasında ise birbirimize beğendiğimiz adamları-kadınları kaşla gözle gösterip "kikiki" diye gülüp durduk.

Metro'dan çıktığımızda Mecidiyeköy'de de öyle salak salak gezindik ve sonra da "hadi geç oluyor, ayrılalım, yine görüşürüz" dedik ve çantamı verdi, ayrıldık. ben eve geldim bu satırları yazdım, o ne bok yedi bilmiyorum ihihihihi
ama bu sefer aramızda bir şeyler olsun diye değil de, işte öyle akışına bırakarak şey yapıcam. hem birine odaklanmıycam da, odaklanınca bi bok olmuyor.
Böyle şeyler yaşamayalı çok zaman olmuş, yüreğimin pasını az da ol sildi, bana çok iyi geldi. size de gelmiştir inşallah.

1 hafta sonraki edit: olmadı, ben de ısınamadım çocuğa, yani iyi biri ama olmadı işte. hem zaten o da başkasını şey yapmaya başladı falan.

2 yorum:

  1. Ayh bu ne ayol?Basiretin mi bağlanmış?Kimler sana büyü yapmış HayatErkek'im?İnsan diyor ki,o da bulsun işte artık..Çok severek okuduğun bir roman olur ya bazen dersin ki,hadi olsun artık birisi olmadı işte diğeri :/ ?!.Gerçi senin romanın(kaderin) öyle de banal değildir?Her zaman çizildiği gibi değildir?Gerçi sadece iki seçenek mi vardır?..Ya hep ya da hiç midir hayat dışındaki o tüm!.Her şey?

    YanıtlaSil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.