-->

05 Kasım 2013

lütfen başkalarını suçlamayalım. çünkü; yalnızlıklarımızın sebebi, götü kalkıklığımızdır...

Farkettim de yazarken hep mutsuz edildiğim anları yazmışım. Oysa ben de koca bi orospuçocuğuyum ve sadece mutsuz edilen taraf değilim. Aksine mutsuz ettiğim insanlar da var ve hatta acımasızca olacak ama dönüp siklemiyorum bile.. ve belki de bu mutsuzluklarımın nedeni onlar, belki de mutsuz ettiğim kalplerin ahını taşıyorum ve bu yüzden bi türlü iflah olmuyorum. Durum böyle olunca, birde mutsuz ettiğim insanları yazayım dedim.
Ama tek bir farkla; kendimce onları mutsuz etme sebeplerimi de yazdım. Orospuçocuğu olup olmadığıma siz karar verin..

Hulk: Olgun ve iri yarı adamların ürkütücü bakışları olur. Sanki eline geçsen seni kanırta kanırta sikip atacakmış gibi bir havaları olur. Ama aynı zamanda çok tatlıdırlar da. Sanki allah iriyarılılıklarına zıt olarak yaratmıştır bu tatlı yanlarını. Biz en erkek, en maço geçinen ibneler bile hayran hayran bakınırız onlara. Ağızlarından çıkacak tek bir cümle için günlerce peşlerinden koşarız ve hiç yorulmayız..
İşte o da öyleydi. Fotoğrafını ilk gördüğümde hayran hayran bakınmıştım. Bir insan bu kadar mı güzel olabilirdi? Hele o göz kırpışı, ağzını eğik büğük yapması. Allahım bana bir şeyler oluyordu.
Tüm bu hayran hayran bakınmalarıma rağmen herhangi bir şey yazmadım. Bunun yerine favorilerime alıp, Bir kaç gün sonra kendisi yazdığında, alttan alarak cevap verdim. Sonra konuşmamız başladı gitti ve onun ısrarla tanışalım demesini sağlayacak yönlendirici muhabbetimle buluşmaya karar verdik.

Kafelerden birinde buluştuğumuzda ben boy kompleksine girdiğim için hemen bi yere oturalım dedim ve daha doğru dürüst tanışamadan masalardan birine çöktük. Biz oturunca garson da yanımızda bitti ve menülere bakarak bir şeyler söyledik. Tam o anda farkettim; meğer fotoğraflarda sürekli kırptığı gözü aslında diğer gözünden bağımsız olarak kendi başına hareket ediyordu ve o da gözünün durumuna bağlı olarak şu an biraz utangaç bir havaya bürünmüştü. Bir yere odaklandığında şehla gibi duruyordu ama onunki şehla'lık da değildi. Daha ileri bir şeydi. Gözünün bu durumunu görünce bi anda adamdan soğudum.

Oysa kaç gündür peşinde köpek gibi peşinde dolanan bendim, götünü yalayan bendim, yazışırken yaptığı en ufak esprisine saatlerce gülen bendim. Ama şimdi sırf gözündeki sorundan dolayı adamı kendi içimde yok etmiştim ve o bundan habersiz şen şakrak bir şekilde muhabbet açıyor, konudan konuya atlıyordu. Ben de çok geri kalmamak adına sanki can kulağıyla onu dinliyordum ve hatta arada bir ahahahaha diye gülmektende geri kalmıyordum.
Ama işte dedim ya, muhabbeti hoş olmasına rağmen bir gözü sakattı ve ben sırf sakatlığı yüzünden onunla bir daha görüşmemeyi çoktan kafama koymuştum. Yaklaşık iki saat süren muhabbetimizden sonra onun bana hayran hayran baktığını farkettim, benimle bir daha görüşmek için nasıl da kıvrandığını, her tebessümüme nasıl da kulaklarına kadar varan gülücüklerle karşılık verdiğini farkettim. Ama elimden gelen bir şey yoktu. İçimdeki çocuk, bu devi silip atmıştı bile.
Sonra işte biraz daha muhabbet ettik ve kendine iyi bak'lar dileyip kalktık. Ayrıldıktan sonra hemen mesaj attı "seni çok sevdim. en kısa zamanda tekrar buluşalım" diyordu. Karşılık olarak "tabiki dostum. ne zaman istersen" dedim, o ise "dostum mu?..." diye cevap yazdı.
Ne diyeceğimi bilemedim ve birilerini de oyalamayı sevmediğim için "ya ben elektrik alamadım. ama çok iyi arkadaş olabiliriz. daha fazlası için seni ümitlendirmem yanlış olur" dedim, o ise cevap vermedi.
 Sanırım üzülmekle meşguldü. Belki de; o, onu sırf bir gözündeki sakatlıktan dolayı elediğimi, dikkate almadığımı anlamıştı. Eğer bunu hissettirmişsem, şu an kendini çok daha kötü hissediyordur.
Bu tür düşünceler aklıma gelince dayanamadım ve aradım, ama cevap da vermedi. Sonra bende bir daha aramadım. Bir kaç gün sonra mesaj attı "hakkımda ne düşündüğün önemli değil. seni çok beğendim. aslında sen de istersen çok iyi olabiliriz" diyordu. Cevap vermedim. Zaten bir kaç gündür cevapsız braktığına göre kabullenmişti. Hazır kabullenmişken cevap vererek, küçük bir ümitlendirme bile yaşatmamalıydım.
Ben cevap vermedim ama o hala yazmaya devam ediyor.
İşte biz insanlar böyleyiz, en güzeli ararken yalnızlığımızın nedenini siktir edip, değerimizin bilinmemesinden dolayı şikayet ederiz.

Balıkçı: Gay sosyal ağlarından birinde tanıştık. Bir kaç hafta yazıştık ettik. O kadar tatlıydıki ve o kadar sempatik, şirin bir şeydiki anlatamam. Sanki dersin doğduğu an da şeker çuvalına düşürmüşler. Öyle tatlıydı işte. Ama ben de varya nasıl yazıyorum çocuğa, gece gündüz zırt pırt yazıyorum. Böyle böyle bir kaç haftayı geride bıraktığımızın ertesinde çat diye hiçbir şey yazmamaya ve ben yazdığımda da "bir daha yazma bana. sana attığım fotoğraflarımı da sil" dedi. hiç uzatmadım "tamam" dedim ve cidden sildim her şeyi. Böyle böyle aradan 1 ay geçti ve bir gün çat diye seninle buluşmak istiyorum diye mesaj attı. Hayır ben istemiyorum dedim. Ama içimden de ısrar etsin diye de nasıl dua ediyorum varya, bi allah bi ben biliyoruz. Büyük allahım dualarımı kabul etti ve o ısrar etmeye başladı. En sonunda tamam buluşalım dedim, buluşma yerini kararlaştırdık. Buluşacağımız gün sakalımı incelttim, saçlarımı darmadağınık yaptım, üzerime açık mavi bir gömlek, hafif griye çalan siyah bir pantolon, üzerine siyah kemer ve altına siyah ayakkabı ile siyah çorap giyip gittim. Çünkü onun nelerden hoşlandığını biliyordum ve beni gördüğünde kısa boyuma rağmen bana fena halde çarpılmalıydı ki şimdiye kadar ne kaybettiğinin farkına varmalıydı. Karaköy'de buluştuk. Onu ilk gördüğüm anda, ona çaktırmadan içimden instagram'a küfürler etmeye başladım. Adobe firması batsın diye dualar ettim. Ama yapacak bir şey yoktu, mehaba'laşmıştık bile.
Bi yere oturup balık ekmek eşliğinde sohbet ederken, sık sık beni süzdüğünü farkettim. Farkında değil mişim gibi sağdan soldan konuşmaya, aptal şapşal sohbet konuları açmaya devam ettim. Balık ekmeklerimiz biterken "sen iyi birisin" dedi. bi an durup ona baktım ve "herkes iyidir yaw, hepimiz iyiyiz" dedim. yok sen cidden çok iyi birisin dedi. Bu sonuca nerden vardığını anlamamıştım ve üsteleyince de onun yok yok sen iyi birisin ve bunun farkında değilsin cümlesiyle "peki" deyip konuyu kapattım, o da güldü. Sonra yüzüne baktım. Tatlı bir havası vardı. Henüz kendine güvenmeyi öğrenememiş ve bu durum mimiklerinden fazlasıyla belli oluyordu. Ben yüzünü incelerken o da bana bakıp güldü. Hırsızlık yaparken yakalanmışım gibi utandım ve gülümseyerek karşılık verdim.
Sonra vapurlara falan baktık biraz, bu sırada ikimizin arasında büyük bir sessizlik vardı. Benim sessizliğim aslında bir an önce bu buluşmamızın bitmesi için konu aramakla ilgiliydi. Onunkisiyse şu cümlesiyle beraber su yüzüne çıktı "senin ev fazla uzak değildi buraya, sana gidelim mi? hem kahve sözün vardı. sözünde dur" dedi. Bir an ne diyeceğimi bilemedim ve ağzımdan "kahveyi de burda içsek olmaz mı?" cümlesi çıktı. Benim cevabıma, o "olmaz" diye karşılık verince, bende "olur gidelim" dedim.
Cümlem kendi başına yol alırken, biz de oturduğumuz yerden kalkmış bana doğru gidiyorduk. Yol boyunca fizik, geometri ve uzay bilimleri konuştuk.
üfff saçmalamayın, işte bildiğiniz sıradan şeyler konuştuk. Eve girdiğimizde, onunla eve gelmiş olmaktan dolayı pişmanlık duyuyordum. Neden hayır dememiştim ki? yani sebebi neydi. Hayır çocuktan etkilenmemiştim de. Evet tatlı bir sempatik havası vardı, ama hayır yakışıklı falan değildi ve hatta özgüvensizliği bile ayrı bir iticilik yaratıyordu. ama tüm bunlara rağmen bendeydik ve işte koltuklarda oturmuş bir şeyler konuşuyorduk.
Aslında gerçekten eve gelmeyi hiç istememiştim. Ama işte uzun süre konuşmuş olmak, yazışmış olmamızdan ötürü olsa gerek "hayır" diyememiştim ve işte evdeydik. Kahvelerimizi içerken de konuşma devam etti gitti. Bi ara bana yaklaşmak isteyince koy verdim gitti ve öpüşmeye başladık. Öpüşmelerimiz soyunmaya dönüştü, çıplak kaldık ve şehvetten dolayı sımsıkı sarıldık birbirimize. Daha doğrusu o sımsıkı sarıldı bana; durmadan öptü, kokladı, bir şeyler yaptı. Sonra bir ara iş çığrından çıkacakken durdum ve o "ilk defa biriyle sevişiyorum" dedi ve başımdan kaynar sular döküldü.
Hemen durdum ve neden daha önce söylemedin diye hesap sorarcasına bağırıp çağırdım. Yalan söylüyorsun, ortamın orospusu olmuş 21 yaşında bir ibnesin ve hiç utanmadan ilk defa sevişiyorum diyorsun diye kelimelerimle üstüne yürüdüm. Ağlayacak gibi gözleri doldu ve bağırma yoksa ağlarım dedi ve ben kendime geldim.
"Evet herkesle muhabbetim fazla samimi, fazla dejenere duruyor ama kimseye güvenmediğim için hiçbir zaman beraber olmadım. Bugüne kadar sadece bir kez yalnızca dudaktan zorla öpüldüm. Onda da zaten bağrış çağrışla beraber kavge çıkarıp ayrıldım. İnanıp inanmamak sana kalmış. Neden seninle olduğum konusunda ise; buna değeceğini biliyorum. Sen benim için değerlisin. Özelsin ve hep özel kal istiyorum" diye uzun uzun sıraladı gitti.
 Oysa beni başka bir şey teslim almıştı. Saatlerdir sevişiyorduk ve o cinselliği bir kez tattıysa sonrası kendiliğinden gelecekti. Onun adına üzülmeli miyim, sevinmeli miyim, ne yapmalıyım hiç bir fikrim yoktu ve kafam karmakarışıktı.
Aslında hayat onun hayatıydı. İstediği gibi yaşayabilirdi. Beni ilgilendirmezdi.
Ama işte beraber olmak istemiyordum. Hele ilk defa seks yaptığı biri olmayı hiç istemiyordum. Sanki onu siksem bundan sonra götünün sorumlusu hep ben olacaktım, sanki bir defa yatsak bundan sonra yatağından hep ben sorumlu olacaktım. İşte bu düşünceler arasında içim içimi yiyordu ve kendime kızarken, ona da acıyordum.
Ben böyle düşüncelere dalmış kendi içimde, kendi kendimle kavga ederken o "senin, hayat erkeği olduğunu biliyorum. blogunda yazdıklarından dolayı sana aşığım" dedi. İkinci kaynar su kovası da başımdan aşağı dökülmüştü. İyice şaşırdım ve öylece durdum. Sonra pantolonumu götüme çekip kanepede oturup sokaktan gelen bağrış çağrışa daldım. Bir şeyler oluyordu, bir gürültü vardı dışarıda. Ama aslında ne yapacağımı bilemez halde olduğumdan dolayı sadece kulaklarım gürültüyle meşguldü.

Baya uzun bir süre sonra kalkıp yanıma oturdu ve "beni sikmen için, diğer yattıkların gibi orospu mu olmam lazım?" dedi ve o zaman anladım; beni taklit ediyordu. Söylemleri, hareketleri, bakışları. Her şeyiyle sanki bendim. Tek bir fark vardı; utangaçlığı gerçekti. Sadece beni seviyordu ve gerçekten onun için özel olmamı istiyordu. Ama ben onu beğenmemiştim. Üstelik fotoğraflarda daha olgun duruyordu, bu kadar çocuksu bir ifadesi yoktu. Üstelik ilk yazıştığımız günlerde bile yaşını 25 falan sanıyordum. Oysa şimdi bir çocuk olarak görünüyordu gözüme ve eğer şehvetime uyup siksem bile kendimi kötü hissedecektim.

Kafamda düşünceler tıka basa yüklü tren vagonları gibi ard arda sıralanmış gelip geçerken, konuşmaya başladım; rica ediyorum, hiç tanışmamışız gibi yapalım. senle benden bir şey olmaz.
-olur" dedi. buna karşılık ve ben de;
-olmaz"dedim.
-niye olmasın?
-çünkü ben istemiyorum.
-ama ben istiyorum
-iyi de olması için, ikimizin de istemesi lazım. taraflardan biri istemiyorsa bu iş olmaz"dedim ve onun konuşmasına fırsat vermeden;
-"ısrar etme lütfen" diye ekledim ve o tam da söylenecekken susup bir şey demedi.
Kendini suçlu hissetmiş gibi bir ifadeyi suratına takındı ve giyinirken iyice ezilmiş bir hâlê büründü. Onun bu hâli kendimi kötü hissetmeme neden oldu ama siklemedim. Onla biz olmazdık. Çünkü fotoğraftaki kişi ile yanımdaki kişi birbirinden çok farklıydı..
Sonra giyindi gitti. Hâlâ ara sıra mesajlaşıyoruz, sanırım ya cidden aşık oldu bana, ya da çok iyi numara yapıyor. Aslında ona haksızlık etmiyim; galiba aşık oldu bana..

2 yorum:

  1. Sevmek, sevilmemek, seveni sevememek...

    YanıtlaSil
  2. ülen yazıların en böyle hoşuma gitmeyen taraflarımı dürtüyor ama ortaya da çıkarıyor aynı zamanda ne desem bilmiyorum ki beee amaaaan :(
    sıçtığımın dünyası :(

    YanıtlaSil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.