-->

27 Eylül 2012

Artık bir şeyleri düzeltme ihtiyacı duymuyorum. Bozuk olanlar, eğri büğrü olanlar böyle daha güzeller. Tıpkı bizim şu an Öküz Herif'le olduğumuz gibi. Geçen günkü tatsızlıktan sonra 5-6gün konuşmadık, görüşmedik falan ve 6ıncı gün çıka geldi. Bende hiçbir şey olmamış gibi kapıyı açtım ve o içeri girdiğinde de direkt sevişmeye başladık. Zaten kelimelerin gereksiz olduğuna iyice inanmaya başladım. Hem madem konuşarak anlaşamıyoruz, bari susarak anlaşmayı deneyelim değil mi? Gerçi onunla pek anlaşabilecek değiliz artık. Çünkü arayışlarımız farklı, ihtiyaçlarımız farklı ve bunun sonucunda da birbirimize fazla geliyoruz.
Ama şundan emin oldumki, iyi iki arkadaş olabiliriz. Bundan fazlası ise camda kayısı.

22 Eylül 2012

hayat, aslında götümüze giren koca bir şemsiyeden ibaret

Çok fazla kırdı beni, elimden bir şey gelmediği için ben de her yanlız kaldığım anda oturup çok fazla üzüldüm. Alkol alan biri değilim. Zaten içmeyi de becerebilenlerden olamadım. Arada sırada eşi dostu kırmamak için midemin sokaklara taşmasına, böbreklerimin yer değiştirmesine, bol karın ağrısına rağmen bir-iki yudum alırım, ama kırmayacağım eş dost sayısı 2-3 olunca çok fazla alkol almadığımı anlıyorsun değil mi? Kahretsin neden bu cümleye girdimki, sonuçta çıkışı olmayan bir sokağa girmiş gibiyim ve arkamda da deli sikmiş gibi koşuşturan polisler varmış gibi bir his yaşıyorum şu an. Çünkü lanet olsunki bu cümleyi toparlayıp, bir önceki cümleye bağlamam lazım. Acaba bağlayınca içimdeki kırgınlığı yeterince anlatabilecek bir kaç cümle kurabilir miyim, onu düşünüyorum şimdi de.

Bugün oturup Öküz Herif için ne anlama geldiğimi uzun uzun düşündüm. Sonuç olarak ise, ben o'nun için sadece; evi olan ve bu yüzden, istediği zaman gelip yiyişilecek sıradan biri olduğumdan emin oldum.
Aslında birazcık zorlasam, o sıradanlıktan çıkıp, hoşlanabileceği; ama tüm hoşlanmasından sadece bir kaç santim öteye gidebilirim belki. Onun nedeni de sadece yarrağımın büyük olmasından dolayı. Yani yarrağım büyük olmasa, benden hoşlanmayacak da..
Aaa yarrağım büyük dedim de, uzun zamandır eve et alamıyorum, caba sikimi kesip yesem mi ne yapsam? Malum sikim olmayınca o da bana selam vermez, hayatımdan tamamen çıkıp gitmiş olur..

Durum böyleyken, onun için duygusal beklentilerimin hiçbir değeri yok. Bizimkisi; amaç'ın, bir an önce 4 duvar arasına girip sex yapmak olduğu bir ilişki. Sonuç ise;  kullanılmış bir kaç prezervatif içine sıkıştırılmış milyonlarca spermin çöpe atılmasından ibaret siktiriboktan bir insanlık hali...

Hem durum bu kadar açık bir şekilde ortadayken ne yapabilirim ki?
Olmuyor işte! birini sikerek veya kendini birilerine siktirerek seni sevmesini sağlayamıyorsun, birini sikerek sadece senin olmasını kabullendiremiyorsun, birini sırf o istedi diye siktiğin zaman, o da sana kayıtsız şartsız bir duygusal bağ içine girmiyor. Hayatın böyle bir şartı yok. Çünkü bazı insanların istediği tek şey götünün içine bir yarrağın girmesiyken, sen kalbinin içine girmeye çalışarak, yanlış at'a oynuyorsun. Durum böyle olunca da.... işte gerisini biliyorsun...

Olmuyor işte. Hem beş para etmez bu toplumumuz için sikişmek bir cezalandırma yöntemi iken, sana aşık olmasını bekleyerek onu sikmen koca bir aptallıktan başka bir şey değil. Siktiğin kişinin sana aşık olması için, önce toplumun "sikmek" kelimesine yüklediği o olumsuz havanın dağılması, şimdiye kadar yüklenilmiş tüm negatif anlamların yok edilmesi lazım.
Çünkü; seks'in, aşıklar tarafından yüklenilecek yeni anlamlara ihtiyacı var.. yoksa gerisi fasa fiso, gerisi sadece bir kaç kullanılmış prezervatif ve çöpe atılan milyonlarca sperm..

Sevilmeyi beklemek, en gereksiz işlerden biri oldu artık benim için. İleride birgün beni seveceğini umarak siktiğim son adam olacak o. Çünkü artık beni sevmeyeceğini kabullendim ya, canım sex yapmak da istemiyor. Mekanikleşen bir sikişin anlamsızlığı üzerine saatlerce konuşulabilir, sayfalarca yazı yazılabilir. Ama bu durum, mekanikleşen seks'in beş para etmediği gerçeğini değiştirmeyeceği için bu konuyu fazla uzatmaya gerek yok. Kısa kesmek lazım, tadı damakta kalmalı..

bide hani geçenlerde söylemiştim ya, beni öpmesini istiyıorum diye, hah işte olmadı. amcık beni 2 gün öptü üçüncü gün öpcük möpcük hak getire. hem adamın içinden gelmiyorsa, onu kulaklarından tutup, sürekli kendimi zorla öptüremem ya. İstemiyor işte naapıyım..
O sadece yatağa girdiğimizde öpüyor. Bense yatak dışında öpülmeyi önemsiyorum. Bu yatak dışındaki öpücükler onun için anlamsız ve önemsiz olsada, benim için çok önemli. hemde çok çok. Ama onun sikinde değil ve sanırım tüm yırtınmalarıma rağmen hiçbir zamanda sikinde olmayacak da..

Kaç gündür görüşmüyoruz. Sanırım 5gün oldu. Aradığında veya mesaj attığında cevap vermiyorum. Resmen ölü taklidi yapıyorum. ama ölmediğimi o da biliyor. Attığı son mesaj da "orda olduğunu biliyorum. Böyle yaparak ne yapmaya çalıştığını bilmiyorum" diyor. İşte öyle yani. Askıya aldım kendimi. Birazcık kenarda unutulmaya ihtiyacım var.

18 Eylül 2012

belki de gitmeni değil, sadece değişmeni istiyorumdur.

Sanırım hayat; birinin peşinden köpek gibi nefessiz kalıncaya kadar koşup, onu elde ettikten sonra doya doya sikip vazgeçebileceğin bir maceradan başka bir şey değil.
Hayır. Aslında bu kadar basit olmamalıydı, ama öyle işte. naapcaksın.
Aslında ondan, sırf sadece doya doya siktiğin için vazgeçmiyorsun. Doya doya sikmek için vazgeçiyor olsan, sonuç olarak sikin bundan sonra da kalkmaya devam edecek ve bu sayede sikilmeyi veya sikmeyi hep arzulayacaksın. Bu yüzden vazgeçmenin nedeni bu kadar basit değil.
Ne olabilir dersen, bilmiyorum. Ama kendim için söyleyecek olursam, sanırım yoruldum. Hem de çok.
Bunu dün öküz herif'le yataktayken farkettim. O yine telefonunu almış, tüm gay app'lerini kontrol ediyordu, bende onu izliyordum. Sonra telefonunu alıp şöyle bi bakındım. Piyasadaki bütün gay app'lerini indirmiş ve hepsinde de profilini açmış. Ee profil açık olurda yazmayan olur mu? Yazışmadığı kimse kalmamış. Durup baktım ve telefonu kenara bıraktım. O da "ee ne oldu şimdi? yazışmalarımı okudun da ne oldu?" dedi. Boş boş bakındım suratına. O an anladım, çok yorulmuştum ve bunu ona da dedim "hiçbir şey olmadı. yoruldum artık. çok yoruldum" dedim ve onunla yanyana uzanmış bir haldeyken gözlerimi kapatıp düşünmeye başladım.

Aslında ilk defa değil bu yazışmaları. Hatta hep yazışır ve başkalarıyla tanışır da. Ama işi hiçbir zaman ilettlettiğini söylemez. Yani hep konuşmakla kaldıklarını söyler.  Buna rağmen ben de hep uyardım, hep konuştum, hep "ama eğer başkalarıyla konuşacaksan, başka arayışların olursa biz zaten birbirimize yeteri kadar ısınamayız. en azından arayışlarına son ver bakalım biz nasıl olacağız" deyip durdum. o ise illaki sex için konuştmuyorum deyip durdu, bende "o zaman twitter hesabından insanlarla konuş, orada da çok farklı ve çok değerli insanlar oluyor. sadece gaylerin olduğu bir yerden insanlarla tanışıp sohbet etmenin amacı ne? sadece gaylerle sosyalleşmek istemenin amacı ne?" dedim.

Bu konuyu ta ilk tanıştığımız günden bu yana sürekli konuşuyoruz. Hepte konuyu açan kişi ben oldum. Defalarca konuşmamıza rağmen, konuda değişen tek şey, tek fark; bir önceki konuşmamıza oranla bu konuşma da, ya bir cümle eksik, ya da bir cümle fazla bir şekilde konuşuyor olmamız. Onun dışında değişen hiçbir şey yok. Ama işte o yinede "nuh" diyor "peygamber" demiyor. Bu sefer de öyle oldu..

Sürekli yeni insanlarla yazıştı, sürekli pusuda bekleyen kurt gibi istanbul'a tatile gelen tüm turistlerle yazıştı ve işin kötü tarafı şuki; ingilizcem olmadığı için ne yazıştıklarını bilmiyorum. sadece satırlarca yazışmaları var o kadar. Bende alttan almaya, üstüne gitmemeye karar verdim. Sonuçta birbirimizin kölesi değiliz, kimseye de hapis hayatı yaşatmaya hakkımız yok. Bunun farkında olduğum için, her ne kadar alttan alsamda, bazen fena küfürler kavgalarımız da olmuyor değil. Ama o bunu yine de anlamıyor ve hala arayışlarda, yeni birileriyle tanışmak için can atmakta.
Ona defalarca, sakin bir şekilde sex bağımlısı olabileceğini de söyledim, böyle bir ihtimali düşünmesi gerektiğini de söyledim, ama o dalga geçip "sikişmek istemenin neresi bağımlılık olabilir" deyip geçiştirdi. İşte bunların toplamında ise, ben de çok yoruldum ve yorulduğumu ona da söyledim..

Çünkü onca emek vermene, çırpınmana, onun için gecenin ve gündüzünün hangisi olduğunu şaşıracak kadar kafanı karıştırmana rağmen onun arayışlarının bitmemesi; işte bu çok yorucu. İşte bu insanın amına koyuyor. Durup düşünmek zorunda kalıyorsun, acaba nerde hata yapıyorum, hatam nerde diye. Oysa hata yapmıyorsun ve bu yüzden kendinde bir hata aramakla hata ediyorsun.
Bunun üstüne "hatam yoksa, demekki ben çok çok çirkinim" diye de düşünmeye başlamıyor değilsin. Ama yok bunlar değil sorun olan. Sorun; onun kafasının içindeki delikte ve o deliğe, bitmek bilmeyen illaki bir şeyler sokturma isteğinde. Kafasının içindeki deliği doldurmak için tutup götünü bir gecede 5 posta siksen bile, dolmuyor. Çünkü sorun daha da derinde ve oraya girmek için sikinin büyük ve uzun olması da yetmiyor. Sorun daha da başka. Sorun şehvete teslim olmuş eşcinselliğinde. Sorun eşcinselliği sadece karşısına çıkan her erkekle yatmak sanan zihniyette. Nefret ediyorum bu anlamda eşcinsellikten ve böyle yaşayan eşcinsellerden. Homofobiklerden daha homofobikleşiyorum ve inanın sikimi ağızlarına sokup nefessiz bırakıp ölünceye kadar beklemek istiyorum. Nefret ediyorum bu sığ eşcinsellik anlayışından ve yaşayışından. Özgürlüğü sadece istediği an sikişmek sanan kalitesiz yaşamlardan ve insan kılıklı düşüncesiz hayvanlardan.

Bir kez daha şunu anladımki; birine aşık olup onu taparcasına sevsen bile, o kendisine başka tapanlar aramaya hep devam edecek. Çünkü arzulanılmak bir hastalıktır ve bu hastalığın ilacı ise; koca bir hiç olduğunu kabullenmektir. Bir hiç olduğunu kabullendikten sonra, iyileşmeye başlıyorsun. Çok çok iyi oluyorsun.
Bu bende de böyle. Ama en azından kendimi bir nebzede olsa durdurmayı başardım. Çünkü sorununu sadece sen çözebilirsin, sorununun üstesinden sadece sen gelebilirsin ve sorununun üstesinden gelmek içinde öncelikle kendinin iyi biri olmak istediğine ikna etmelisin. Girdiğin bok çukurlarının ne kadar derin olduğunun bir önemi yok! Önemli olan; senin bir bok çukurunda olduğunu kabullenmen ve çıkmak için vereceğin çabalar, çıkmak için pes etmemendir. Hem laf buraya gelmişken, doğrusunu söylemek gerekirse dünyada yarraktan daha güzel başka hiçbir şey yok. Ve biliyorum; güzel olan şeylerden vazgeçmek zordur.
Ha şunu söyliyim, o çukurdan da hiçbir zaman çıkamayacaksın, ama çırpınmak seni diğerlerinden daha masum yapar, daha samimi ve gerçekçi yapar, daha güçlü ve çevresine de güç veren yapar. O çukurda diğerlerindne tek farkın senin çıkmak için çabalamandan başka hiç bir şey değil. Ama şu bokumuzla doldurduğumuz iğrenç dünyada diğerlerinden farkını göstermek için; ölümüne yorulmuş olsan bile, çırpınmaya devam etmen lazım. Çünkü çırpınmazsan, boka karışıp aynılaşıyorsun. Bense boka bulanıp, aynılaşmaktan yana değilim.

Ya neyse de konu nerden nereye geldi. İşte böyle yani, o hiç durmadan bir arayış içinde ve bu arayışları bitecek gibi de değil. Artık bunu onunla tartışmaktan da yoruldum. Hep aynı cümlelerle noktalanan finaller, hep aynı mimikler, iki kişilikli bir ilişki içinde hep aynı özgürlük naraları.
Senin özgürlük anlayışın götüne giren yarrakların sınırsızlığı ise, ne yapabilirimki? senin aşk anlayışın sadece şehvet ise, bunu değiştirememki? senin sevgi anlayışın 10kişinin yatağa girip birbirini sikmesi ise, ne diyebilirimki? senin romantizm anlayışın sadece romantik filmleri izlemek ve o filmler başladığında mesaj atıp "kanal d'de romantik bi film var onu izle" demek, ama romantizmi beraber yaşamamız değilse ne yapabilirimki? git işte! göt senin götün, yarrak senin yarrağın. onları kime nasıl ve ne zaman sunacağını ben söyleyemem ki.. bana böyle bir hak vermedin. bundan sonra da onlarla ne yapacağınla da ilgilenmeyeceğim.

15 Eylül 2012

yaza yaza yaz bitti

Bu aralar "bloga düzgün şeyler yazıyım" diye, kendi kendime söylenirken, hepten yazı yazmayı unutmuşum amınakoyim. Böyle düşünmemin en büyük nedenlerinden biri de, sanırım deliler gibi kitap okumaya başladığımdan olsa gere. Çünkü dönip kendi yazdıklarımın bi boka da yaramadığını ve aslında bi boka yarayacak şeyleri de hiç bi zaman yazamayacağımı farkettim. Durum böyleyken de "amaaaaan koy götüne gitsin. böyle gelmiş böyle gider. sen boşver iyi yazıları, sen kendi kafana göre yaz gitsin" dedim ve o yüzden açtım blogu.

Hayır zaten bana ne bok oluyorsa, böyle güzel kitaplar okuyup "yaaa ben hiç bi bok bilmiyormuşum, ben hiç de böyle güzel şeyler yazamıyorum" diyorsam. Yani değil mi? Hayır yani seçici kurul yok karşımda veya yazdıklarımın onaylanmasını beklediğim kimse de yok. ee durum böyle olunca ne diye hala yazdıklarım için "öğğğ çok kötü ve çirkin şeyler yazıyorum" diye söyleniryorsam artık. Neyse işte, artık söylenmiycem ve inşallah yine böyle son sürat saçma sapan yazılarla sık sık yazmaya bakıcam.
Bide aslında, sonuç olarak yazdıkalrımın aslında hiç bi sike yaramıyor, olduğunu bilsemde, en azından bloga bir şeyler karalayarrak içimi döküyorum ve kendi psikanalizimi yapıp, rahatlıyorum ya, o bile yeter. Neyse işte dur yazmaya başladık zaten...

Öküz Herif'leydik az önce. Daha doğrusu burdaydı ve o evine gitti. O eve gidince de bende kendimi direkt bilgisayarın karşısında attım. Blogumdan haberi yok ve aslında olmasını da istemiyorum. Bu yüzden o burdayken pek bilgisayar açmıyorum. Bilgisayar açmayıp ne yapıyoruz derseniz, işte 3-4 posta sikişiyoruz, o aralarda bol bol muhabbet ediyoruz ve bu bol bol muhabbetlerde de kavga ediyoruz. Mesela sabah birbirimize girdik yine ve bi kaç yumruk salladık birbirimize. Gerçi ben onun yanında sağ bacağı gibi kaldığım için o bana kıyamayıp sert vurmuyor, ama ben valla allah yarattı demeden vuruyorum. Gerçi birazda onun karşısında ufak tefek kaldığım için onun vuramamasını suistimal edip, o vurmaya kıyamadıkça ben daha sert vuruyorum. Ama buna rağmen, o bana hiç sesini çıkarmıyor ve en sonunda dayanamadığında ise, beni altına alıp elimi kolumu tutup "hadi ne bok yiyeceksen şimdi ye" diyor. Sonra tabii bende biraz kıvranıyorum falan, ama bakıyorum olmuyo, küfürler falan ediyorum ve o da beni bırakıyor. Sonrasında ise bir kaç dakka konuşmuyoruz ve bi ara bi bakıyorum yine muhabbetin dibine vurmuşuz, kahkahalar ardı ardına patlıyor ve biz yatağa girip sevişmeye başlıuyoruz. Hayır bunlar normal ama yani, az önce kavga ediyorduk daha 6 dakika önce kavga edip ana avrat düz giden iki adam, 7inci dakikada nasıl olurda sevişmeye başlarla anlamıyorum. Neyse işte böyle tıkır mıkır gidiyoruz.

Aslında onda tahammül edemediğim bir çok şey de yok değil. Mesela beni kıskandırmaya çalışması falan. Allahım yarabbi bundan nefret ediyorum. Kocaman adamlar olduk hala birbirimizi kıskandırmaya çalışmak ne oluyor ulan. Ama yok o hala kıskandırma numaraları yapıyor ve ben de o anda patlıyorum. O ise sanıyorki ben onu kıskandığım için kızıyorum. Öküze yaptığının yanlış olduğunu da anlatamadım gitti gitti. Hayır "yapma" diyorum ama dinlemiyor. Hala "kıskançsın" deyip duruyor. Bende en sonunda "evet kıskancım. götünü başkalarına siktirmeni kıskanıyorum" deyip sertçe konuşup, kırıcı oluyorum. Sonra da "öfff" falan deyip konuyu değiştiriyorum. Aslında seviyor muyum, sevmiyor muyum bilmiyorum. Şimdiye kadar yatağa girdiğimizde ben hep ona sorardım "beni seviyor musun?" diye, ama bu aralar o soruyor. Taraflar değişti sanırım. Çünkü eskiden ben onun peşinde köpek gibi koştururdum ve o beni siklemediği için de inanılmaz duygusal çöküntüler yaşardım. Şimdi ise, o daha fazla bana ilgi göstermeye başladı ve bazen ona böyle sert sözler söylediğimde onun anlık duygusal çöküntüler  yaşadığını anlayabiliyorum. Anlamama rağmen ise siklemiyorum.

10 Eylül 2012

bir şeyler ters gidiyor. bir şeyler düz gidiyor. bir şeyler bir şeyler birşeyler

Bu aralar hayat boka sarmaya başladı yine. Boka sardığı zamanlarda işte bende kendimi böyle buraya atıyorum. Zaten atacak başka yer de yok ya neyse.
Öküz Herif'le bu aralar çok sık kavga ediyoruz ve bu kavgalarımız hiç bitmek bilmiyor. Bitecek gibi de değil. Aslında bu cümle "bitecek gibi değil" değil de "öküz herif bitirecek gibi değil" olsa daha iyi olur. Ufacık bir şeyi günlerce tartışıp duruyor. Ben alttan alıp hiçbir şey olmamış gibi hayatımıza devam edelim havasındayken ve tamamen sanki kavga etmemişiz gibi yaşarken, o "işte böyle umursamazsın, bencilsin, odunsun" deyip deyip, fitili tekrar tekrar ateşliyor. O ateşleyince biraz üstüne gidiyorum, ama sonra bakıyorum konuşmakla hiçbi sikim olmuyo, bende susmayı tercih ediyorum. Hem keşke sorunlar konuşmakla çözülebilecek olsalardı. Ama işte öyle değil. Karşındaki kişinin çözüm aramak yerine sorunu bitirip arkasını dönmekse, sabaha kadar konuşsanızda bi bok olmuyo. Gerçi konuşmamakla da bi bok olmuyo ya neyse.

Aslında onun bu havalarının nedenini biliyorum. Çünkü eski yavuklusunun tayini istanbul'a çıkmış ve o da bunun için böyle davranıyor olabilir. Gerçi bu da sadece bir varsayım. Çünkü o bu aralar ondan çok sık bahsediyor ve bu durum da ben "hayırlısı olsun" deyip kısaca kesmeme rağmen, o yine dırdırdır konuşmaya devam ediyor. Oysa ilk tanıştığımız zamanlarda ben onu zorlayıp sürekli ondan bahsetmesini isterdim. O ise hiç konuşmaz ve "üfff boşver zaten eskide kaldı" deyip lafı ağzıma tıkardı. Benimse amacım onun ilişkilerde nasıl davrandığını daha iyi tanımakdı, ama o hiçbir şey anlatmazdı. Şimdi ise her fırsatta ondan bahsediyor. Onu çok mu seviyor, yoksa unutamadı mı bilmiyorum. Ama ilk aşkı, ilk götünü siktirdiği erkekmiş ve onlar dile kolay 3 yıl beraber olmuşlar ve hayatlarına hiç kimse girmemiş. 3 yıl sonra ise yavuklusunun tayini başka bir ile çıkınca ayrılmışlar. Benim öküz herif, yavuklusunu ilk aylar hep aramış sormuş. Ama yavuklu pek sıcak davranmamış buna ve bir de gittiği yerde evlenince o da zamanla aramayı bırakmış.

Ama şimdi yavuklusu'nun İstanbul'a tayini çıkınca da sanırım adam benim öküz herif'i arayıp sormaya başlamış ve sanırım onlar da bu ara pek sık telefonlaşmaya başladılar. Onlar telefonla konuşmaya başlayınca da, benim öküz sanırım ondan yana olmaya başladı ve bu yüzden benimle sürekli kavga ediyor. Hani ayrılmak mı istiyor, yoksa başka bir şey mi onu da bilmiyorum ki? bunu da kaç defa söyledim. Hatta yavuklusunun tayininin İstanbul'a çıktığını söylediğinde, bende ona "siz tekrar görüşmeye başlayacaksınız ve sen beni terk edeceksin değil mi?" dedim, o ise dalga geçip gülerek "bilmem" deyip sarılıp beni öptü.

Bilmem dediği andaki o ses tonu, gülüşünün şekli ve gözlerinin aldığı parlaklık, eski yavukluyla tekrar bir araya gelmek isteme arzusunu fazlasıyla belli ediyordu. Ama bir şey söyleyemedim. Aslında söylemeye de hakkım yok. Sonuçta adam gitmek istedikten sonra, onu silah zoruyla hayatımda tutacak değilim ya. Ama buna rağmen, amına koyduğumun hayat felsefemde; insanları hayatımda tutmak için her şeyi yaparım, ama artık yapacak bir şey kalmayınca bırakırım. İşte öküz herif'de şu an bu durumda. Benimle sürekli kavga edip duruyor. Çünkü kavgalarımızın şiddetlenmesini ve onu terketmemi veya ona siktir git dememi bekliyor olabilir. Oysa ben ne onu terkedeceğim, ne de ona siktir çekeceğim. Hayır başka bir şey de yapmayacağım, gitmek istiyorsa kendisi çıksın gitsin hayatımdan. Hem onu uğurlayan ben olmayacağım. Ama şunu söyleyebilirimki, şu an kendimi sadece kandırılmış gibi hissediyorum. Hemde çok acımasız ve pis bi şekilde.

04 Eylül 2012

nööörüyon

Selam canım, selam aşkım, selam dünya, selam aleyküm sevgili allahım.
Bu aralar mutluyum ya, o yüzden böyle saçma sapan girişler yapıyorum. Aslında önceki yazılarımda pek akıllı işi değiller ya neyse. Ya bide nedense yazacak pek bi şey bulamıyorum. Biliyorum biliyorum zaten sizde oralarda işinizi gücünüzü bırakıp, benim neden artık eskisi gibi sık saçmalamadığımı merak ediyorsunuzdur. Hatta merakınızdan çatur çutur çatlıyorsunuzdur, ama ne yapalım bitanelerim, hüzün olmayınca, mutluluk tek başına yazmaya karşı koyuyor. Böyle klavyenin başına geldiğinde harflere yabancılaşıyorsun, elinde mouse ile bi o yana, bi bu yana gidip gidip geliyorsun. İnan mutluluk böyle bir şey oluyor. Yani mutluluk yazmaya engel olmaktan başka bir şey yapmıyor. Çünkü hüzün insanın sadece ammına koyuyor ve insan ammına koyulunca yazmaktan kendini alamıyor..

Aslında sadece mutluluk değil, öküz herif bana yerleştiğinden bu yana bende pek bilgisayarı açmıyorum. Ay pardon "bana yerleştiğinden" değil, benim eve yerleştiğinden bu yana diyecektim. (Bana yerleştiğinden bu yana dediğimde aklınıza yarak kürek geliyor, o yüzden düzeltme gereği duydum.)
Ha ne diyodum, öküz herif bana yerleştiğinden bu yana o evdeyken bilgisayarı pek açmıyoruz. Daha doğrusu açıyoruz da, o benim blog işini bilmediği için, ben de hesabıma giriş yapamıyorum. Genelde facebook ana sayfada milletin fotoğraflarına bakıyoruz veya diğer sayfalarda gezinip duruyoruz. Bide film izliyoruz. Evet porno film izliyoruz. Eee ne yapalım, oturup pepe izleyecek değiliz ya. Neyse zaten porno filmlerdeki her türlü aktraksiyonları gerçekleştire gerçekleştire ikimizin de midesi bulanmaya başladı ve bu aralar böyle bol ödüllü ve kenarda köşede kalmış, izlenilmeyen biraz sanatsal filmleri falan aramaya başladık ve bulup bulup izliyoruz çok şükür.

Ya onu bunu boş ver de, aslında ben blogdan ona bahsetsem mi diye, ciddi ciddi düşünmüyor değilim. Çünkü bazen mailimi açık unutuyorum ve o an, o girip blogu görecek diye ödüm götüme karışıyor. O anlarda hemen bilgisayarın ekranını kapatıp "üfff boş ver şunu" deyip dudağına yapışıyorum. Ama bi gün fena yakalanıcam ondan da korkmuyor değilim. Hani blogu anlatmamamın nedeni de, ilk zamanlar "ya anlatıp da ne yapcam" diyordum, şimdi ise sanki gizli saklı bir iş çeviriyor muşum gibi hissettiğim için söyleme gereği duyuyorum. Çünkü yarın öbür gün kendisi öğrenirse "sen niye daha önce bana söylemedin" deyip ağzıma sıçacağından korkuyorum. Yani sıçmasa bile, bir sürü tantana olacak ve ben tantanayı sevmiyorum.

Bide aslında söylemememin nedenlerinden biri de bu blogu yattığım insanların çetelesini tutar gibi tutmamdan kaynaklanıyor. Yani düşünsene adama "aşkım bak ben blog yazıyorum" diycem ve o da "afferin aşkitoma" deyip blogu bi açacakki; az önce tanıştığım  adamların götüne dil atmalarımı, onun bunu altına yatıp saatlerce çıkmama hikayelerimi okuyacak ve işte o zaman kıyamet kopacak. Hayır yani günahsız biri olmadığımı o da biliyor, ama böyle yazılı olup bi kenarda okunabilecek tarzda durunca da, insanın karşısında en masum kişi bile olsa, bu yazılanlar kişiyi irrite ediyor, hemen önyargılı yaklaşmasına sebep oluyor. Hatta bunların hepsini geç, düşünsene ben burda adama etmediğim küfür kalmamış ve buna rağmen karşısına çıkıp bu blogdan bahsedersem ve o da gelip küfürleri görürse ayıp olur, ahlaksızlık olur, yüzsüzlük olur. O yüzden karar verdim bu blogdan onun haberi olmayacak, bende böyle rahat rahat iç dökme, ağıt yakma, komşuya gidip dert anlatmak gibi emellerimi burda gerçekleştirmeye devam edeceğim, tek fark komşu söylediklerimin hepsini yazılı tutacak ve her ayrıntısına kadar bildiği için de, bu durum gelecekte, geçmişe dönüp bakıldığı zaman irrite edecek, nefret uyandıracak, mide bulandıracak, ecek, acak cek cak cuk..

Onun dışında evde yemekleri o yapıyor. Zaten, benim her sabah sucuklu veya patatesli yumurta kızartmamdan, her akşam ise; menemen veya çubuk makarna yapmamdan bıkmıştık. Yemekleri o yaptığı için ben de; bulaşıkları, çamaşırları yıkayıp ve evi temizliyorum.

Temizlik dediğim de; işte haftada bi defa evi paspaslıyorum o kadar. Zaten fazla temizlik hastası değilim. Çünkü "insan biraz pislik içinde yaşamalı ki, vücüdu mikroplara karşı dirençli olsun" diye düşünüyorum ve böyle yaşayıp giderken de gayet sağlıklıyım.
Sağlık dedim de cidden çok fazla hasta olmam, ama hasta olduğumda da sağlam hasta olurum ve hatta ölecek gibi olurum. En son geçen aylarda ölecek gibi 2 haftalığına hasta olmuştum ve o hastalık anında artık kendimde olduğum her an, siktiğim götler ve yediğim yarraklar için allahtan beni affetmesini dileyip, sonrasında da innaateyna kelkevser ve fatiha sürelerini okuyup, ardından da "eşhedüennaaaa ilaheillallah we eşhedüenna muhammedünresullullah" deyip, derin bi nefes alıp "allahım ben ettim sen etme" diyerek zikir yapıyordum.
Hasta olduğum zaman çok iyi biri oluyorum. Bu dünyanın barış ve kardeşlikle dolmasını arzuluyorum. Hasta olmadığımda ise, dünya sikimde bile olmuyor ya neyse. dur burayı atlıyım.
Evin temizlik konusuna öküz herif'de bi ara çok takmıştı. Sonra onu "ya öfff bugün temizleyince yarın yine kirleniyor" gibi basit maymun zekasına sahip cümlelerimi kurup ikna etmiştim. Bu gibi cümlelerimde bir kaç gün idare ettim. Ama geçen yine dayanamadı ve yine "şurası pis, burası pis, bu toz toprak içinde bi gün ölücez" falan deyince, biz de temizlik konusunda kavga ettik. Tabii kavga esnasında tepemin tası atınca, bende dayanamayıp "ööööfff yeter be, burda hizmetçin yok, madem şikayetçisin al kendin temizle" dedim ve o da bi an donup kaldıktan sonra, kalkıp temizlik yaptı. Valla ellerine sağlık, gayet de iyi temizlik yaptı. Her taraf pırıl pırıl oldu. Ağzını açıp gıkını da çıkarmadı.
Zaten hayat felfesefem budur; bir şeyden şikayetçiysen kalk kendin yap, yapmayacaksan kes sesini ve yalovaya devam et.
Bir şey yapmayan ve bir şey yapmadığı yetmezmiş gibi sürekli her şeyi eleştiren insanlardan nefret ediyorum. Lan amcıklar madem şikayetçisiniz, kalkın kendiniz daha iyisini yapın, ama yok iyisini yapamıyorsanız sik gibi de ötüp durmayın.
Neyse anacıklarım, çok uzattım kısa kesiyim. Bir sonraki amaçsız, bomboş yazıya kadar siz de kendinzie çok çok çok iyi bakın. Görüşmek dileğiyle baybay.