-->

27 Ağustos 2012

öp öp öp doyamadım

Artık istediğim gibi bir ilişki oluşmaya başladı. Ama istediğim gibi oluşmaya başlarken, bi yandan; yapaylaşmasından da korkmuyor değilim. Hatta ölümüne korkuyorum. Ama istediğim gibi olmayınca da bir ilişki içinde oup olmadığımı hiç anlayamıyorum. Yani en azından ilişki içinde olup olmadığımı kendi kendime düşünüp durmaktansa yapaylaşmaya doğru giden bir ilişkiye bile razı olmaya başladım. Ne yapıyım, bütün ilişki türlerini denedim, bir de bu yapay ilişki türünü deniyim. Hem elimden başka bir şey gelmiyor..

Aslında yapaylaşmaya doğru gitmiyor. Sadece beklentilerim var ve bunları kendi içimde tutmaktansa ona söyledim. Hani önceki yazıda yazmıştım ya "seks yapmaktansa, yanaklarımdan öpülmek daha çok hoşuma gidiyor" falan diye, hah işte geçen bunu söyledikten sonra bi anda şimşek kafamda çaktı; çakan şimşek şuydu;
Şimdi ben öpülmek istendiğimden iyice emin olunca ve bunu da burda yazınca, sonra beynim bi an durdu. Böyle bi aydılandım, beynim yüksek voltaja maruz kalır gibi oldu. Dedim "ulan burda yazacağıma bunu  öküz herif'e söyliyim daha iyi. sonuçta ilişki dediğin şey içinde kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyorsan, tabiki gözün hep dışarda olacak, tabiki farklı bedenler üzerinde sekmeye başlayacaksın"
Sonra bunu iyice düşününce de öküz herif'le yaptığımız muhteşem seks sonrasında onunla konuşmaya başladım. Dedim ki "bak şimdi; sen seks istiyorsun ve ben sana bunu veriyorum, ama benimde bunun karşılığında istediğim bir şey var. o da çok basit ve hatta senin için önemsiz bile olabilir, ama ben isiyorum" dedim. o da "öffff uzatma hadi söyle ne istiyorsun" dedi, bende "beni her zaman öp" dedim. ben böyle diyince, o da doğal olarak patladı ve "ulan seni öpmüyor muyum? daha az önce ne yaptık?" diye çıkıştı. bende sakin ol, tane tane konuş dedim ve o susunca da devam ettim.
"istediğim öpme şekli bu değil. yada seks yaparken beni öpmen değil. çünkü seks yaparken aklımız çıkıyor ve o an yarraklarımız kalktığı için zaten mecburi olarak bilinçsiz ve kontrolsüzce öpüyoruz. ama benim dediğim "öp"mek bu değil. beni seks yapmadığımız zamanlarda, yarrağın kalkmamışken de öp" ben böyle deyince o yine patladı ve "ee tamam öpüyorum işte, öpmüyor muyum?" diye karşıt cevap verdi, bende "cık cık öyle değil. yanaklarımdan masumca öp. ihtiyacım olan şey bu. çünkü yanaklarımdan öpülünce, karşılıksız olarak sevildiğimi düşünmeye başlıyorum ve bu da çok hoşuma gidiyor." dedim. Ben böyle diyince o da "tamam. öperiz ne olmuş ki" dedi ve benim kafamın tası yine attı.
"hayır böyle basit algılama, çünkü cidden öpülmek istiyorum. bunu kelimelerle anlatmak imkansız ama ihtiyacım olan şey bu. sen nasılki seks yapmalıyız, ihtiyacım olan şey bu diyorsan ve ben bazen canım istemese bile sırf senin ihtiyacını karşılamak için seks yapıyorsam, sende içinden beni öpmek gelmese bile öp. çünkü benim de yanaklarımdan bol bol öpülmeye ihtiyacım var." dedim ve yanaklarına uzanıp dudaklarımı yavaşça bastırarak uzun bi öpücük kondurup "işte böyle öp" dedim. Durup bana baktı ve "ayyyyyyyyyyğğğğğ yine kelebekleşti bu" dedi ve ben bi anda sinirlenip "kelebek melebek anlamam, beni böyle öp. buna ihtiyacım var. ben nasılki seni çatır çatır sikiyorsam, sende beni böyle sevgiyle öpeceksin". dedim ve o da "ayyyğğğ tamam" dedi ve başka şeyler konuşmaya başladık. Sonra gün içinde bir iki öpücük denemesi oldu, ama istediğim gibi öpemedi, bende en son dayanamadım ve "çok fazla yapay öpüyorsun, içinden gelmiyor. eğer içinden gelmiyorsa, sırf ben istedim diye de kendini hırpalama" dedim ve o konuşacak gibi olup, konuşmaktan vazgeçerek yanaklarımdan sımsıkı bi şekilde uzun uzun öptü. Ben de gülerek "işte buna benzer. yavaş yavaş istediğim gibi öpmeye başlıyorsun" dedim ve o da "salak" dedi ve gün içinde böyle öpcüklerle akşamı ettik. Bi kaç gündür sürekli istediğim gibi öpüyor ve mutlu oluyorum. Sanki çocukluğum da hakkım olan, ama bi türlü alamadığım o haklı öpücükleri, şimdi tek tek almaya başladım gibi..

25 Ağustos 2012

başlıksız yazı

Bu aralar Öküz Herif'le çok fazla aşna fişneydik. O bendeyken genelde nete falan giremiyordum, çünkü ya sevişiyorduk, ya da yanyana uzanıp saçma sapan bir konu hakkında saatlerce konuşuyorduk. Bazen bilgisayarı açacak gibi oluyordum ve o "öffff tamam tamam, hadi aç amına koyim" diyordu. Sonra bende bilgisayarı açıp Avrupa Yakası'nı izlemeye başlıyordum. O da bana arkadan sarılıyordu ve pipisi götüme dayanmışken kendimi daha güvende hissettiğim için olsa gerek saatlerce bu şekilde avrupa yakası'nın 1-2 bölümünü üst üste izleyip duruyorduk. Sonrası malum işte sevişe koklaşa huzurlu bi şekilde uyuya kalmış oluyorduk. Ta ki saatin alarmı çalana dek, taki rüyalarımızdan uyanıp beş para etmez insanlarla dolu işyerlerimize gitmek için kalkana dek...

Genelde dışarı çıkmamak gibi bir huy da edinmiştik, nasılsa dışarda yiyecek bir bok yok, evde yanyana bir şekilde, yüzyüze bakarak uzanıp bakışmak, dışarda gezinmekten iyiydi. Ama işte artık bende sık kalmıyor. Sanırım yarağa doydu, yada bana. Çünkü artık 2-3 günde bir bende kalıyor. Ama yine eskisi gibi sık yazışıyoruz. ama ama ama (ben yazışmaktan bıktım)

Ayaklarımdaki mantar için getirdiği kremi düzenli kullanıyorum. Bir fark yok gibi. Yalnız buna rağmen ayaklarımın kaşıntısı durdu, ya da ben kaşımadığım için onlarda kaşınmıyorlar. Zaten ona göre bu mantar geçmezmiş benden. Çünkü ben pisliğin tekiymişim ve bu evde ölmeden nasıl yaşadığım hakkında da bi fikri yokmuş. Ama işte yaşıyorum ve zaten bana bir şey olmaz. Hem hayat çok ciddiye alınmaya değmez. İyi veya kötü; yaşa gitsin amına koyim.

Şu an yine evde yalnızım ve bu sikindirik satırları yazıyorum. Öküz Herif az önce işe gitti. dün gece bende kalmıştı. Her şey, her zamanki gibi alışılmış sıradan bir güzellikteydi. Artık çok fazla seks yapmıyoruz. Gecede 1-2 defa yapıyoruz o kadar. Birde sabah ereksiyonumuz sırasında artık mecburileşen bir oral seksimiz var.
Seksi falan siktir edin de; bence öpüşmek her şeye yeter. Çünkü öpüşmek çok masumca, çok fazla anlamlı ve belki sik kadar küçük bi çocukken hiç öpülmediğimden olsa gerek; öpüşmek nedense bende anlamını hiç yitirmiyor ve yitirmeyecek de. Keşke yanaklarım hep öpülse, sağa sola çekiştirilse..

20 Ağustos 2012

iyi bayramlar.

Ve nihayet yalnız kalabildim. huh bu neydi ya. Benim gibi yalnızlığa bağımlı bir mutsuzlukla yaşamaya alışmış birine bu kadarı fazla. Bunu şimdi daha iyi anlıyorum. Çünkü ben yalnız doğdum ve sadece yalnız yaşayabilirim. Yalnızken her ne kadar mutsuz olsamda, aslında o mutsuzluk gizli bir mutluluktan başka bir şey değil. Hele birde benim kendime göre düzensizlik içindeki o düzenimi düşününce; ıııhhh ben biriyle aynı evde yaşamaya gelemiyorum. Yani gelirim de, işte ara ara böyle patlamalarım olur ve karşımdakinin ağzına sıçarım.

Adam eve yerleştiğinden bu yana, evin düzenini eleştirip duruyor. Hani allahtan, evde de çok fazla da eşya yok, ama o buna rağmen nedense eleştirecek çok şey bulabiliyor.
Bide ben evdeki börtü böcekle yaşamaya alıştığımdan olsa gerek, o eve ilk geldiğinden bu yana her tarafa ilaç milaç bırakıp duruyor. Neymiş bu karıncalar insanın götüne girebilirlermiş. Oysa karıncalara karışmaya gerek yok, sadece yürürken önüne bakman yeterli. Üstelik yatağına geldiklerinde çarşafı balkonda silkelemen yeterli. Onlar dünyanın en zararsız canlılarıdır ve sanırım aynı zamanda yeryüzünün insana en son zarar verebilecek canlılarıdırlarda. Yani en azından 2 yıldır bu evdeyim ve hala canlıyım. Dediğim gibi sadece yürürken önüne bakman yeterli. Böylece hem canlarını yakmazsın, hem de zaten kimseye bi zararları yok, onları ortadan kaldırmaya değmez bile.

Öküz Herif sadece evdeki börtü böcekle değil, benimle de çok uğraşıyor. Neymiş efendim her sabah olmasa bile, en azından 2-3 günde bir traş olmam gerekirmiş. Üstelik giysilerimi ütüsüz giymeyi de bırakmalıymışım ve birde saçlarımı hep kısa tutmalışmışım. Tüm bunları söyleyip duruyor. ama bunlar sadece aklımda kalanlar. Aklımda kalmalarının nedeni de çok sık tekrar etmesi. Bunlar dışında, pencereyi ne zaman açıp, ne zaman kapatmam gerektiğini, dolaptaki turşuyu artık atmam gerekiğini, makarna için süzgeç almam gerektiğini ve daha milyonlarca konu hakkında ufak tefek cümleler. Ama ben tüm bunlara alışamam. Bunları yapamam. Çünkü bunlar küçüçük hayatımdaki en önemsiz ayrıntılar ve ben en önemsiz ayrıntıları sevmem. Çünkü ayrıntılar beni boğuyor. Hayat bu kadar kaba sabayken, ayrıntılara dikkat etmeye gerek yok. En azından kendi yaşantım ve yaşam alanımda. Yani ben böyle mutluyum, hemde çok.

Ama diğer bir konuda haklı. Konuda şu ki; ayaklarımda çok fena mantar var ve senelerdir de bi türlü gitmiyor ve ben her yatağa girdiğimde manyak bi şekilde kaşınmaya başlarlar. Bende ayak parmaklarımdan kan gelinceye kadar kaşıyıp dururum. Hem kaşıması çok tatlı oluyor, hem de bi sefer kaşımaya başlayınca tüm gece parmaklarınız istemsiz olarak ayak parmaklarınıza uzanıp duruyor. Durum böyle olunca, bana "senin yüzünden ayaklarıma mantar bulaştı" dedi ve başladık tartışmaya. Çünkü bu güne kadar beraber olduğum hiç kimse dönüp bana "ayaklarıma mantar bulaştırdın" demedi. Ama o böyle söyleyince tartışmaya başladık. Ertesi gün ise elinde bi kremle geldi. Her gün ayaklarıma sürmeliymişim falan da filan. Oysa ben bu mantarları askerliğimden bu yana taşıyorum. Bazen kaybolup aylar sonra tekrar ortaya çıksalarda genel anlamda beni hiç bırakmayacaklarını söyledim. Bir şey demedi ve sadece "tamam. sen yine de kullan bu kremi" demekle yetindi. Şimdi ise her gün her gün sürüp duruyorum. Bakalım ne olacak. İnşallah geçer gider bu mantar.
Aaa bak aklıma geldi. Askerdeyken bu ayağımdaki mantar götüme de sıçramıştı. Götüm araları pul pul atıyor ve götüm fena kaşınıyordu. En sonunda utana sıkıla revire gittiğimde, binbaşı olan doktora "arkam çok kaşınıyor" demiştim ve o da soyunmamı söylemişti. Bende utana sıkıla kamuflajımı çıkarmış ve doktor bana "eğil dediğinde eğilmiştim. O ilk eğildiğim anda çok utanmıştım. Sanırım bunun nedeni ibne olup olmadığını bilmediğim birinin yanında götümü açıp domalmamdı, ama sonra içimden "doktor lan bu, bunun yanında da domalmazsan kimin yanında domalacaksın" diye kendi kendime söylenip sakinleşmiştim. Sağolsun doktor da bana bu benzer bi krem vermişlerdi ama işe yaramamıştı. Sanırım en sonunda hap map kullanmaya başlamıştım. Gerçi haplardan birinin tadı acıydı ama diğerleri fena sayılmazdı.

Bir de o benimle yaşamaya başladığından bu yana evine gitmemişti. Yani evi zaten orda duruyordu gitmesine de gerek yoktu zaten. Hem biz ayrı evlerde oturup "seni seviyorum len" diye mesajlaşacağımıza aynı evde oturup "ananı sikerim piç" demeyi tercih ediyoruz. Böylesi daha güzel. Ya bide ben sanırım bazı anlarda "seni seviyorum"ların değersiz olduğuna inanıyorum. Mesela bana seni seviyorum diyeceğine, tut dudaklarımdan öp, gözlerime anlamlı anlamlı bakacağına, ellerimi sımsıkı tut, ne bileyim yani. Öyle romantik olmaya çalışacağına cidden romantik ol. Hem sevmiyorum öyle yapaylık taşan cümleleri. İçten bir küfrü, yapay bir seni seviyorum'a tercih ederim. İşte öyle yani.

Öküz Herif dün ailesiyle bayramlaşmaya gitti ve dün gece de gelmedi. Aslında iyi oldu. Sonuçta her gece her gece sex yapmaktan bıkmıştık. Sex dedim de; şimdi her gece bir iki dea yapmadan yatamıyoruz. Sabah uyandığımızda da direkt selam sabahdan önce dudaklarımız birleşiyor. Sevişe koklaşa giyinip çıkıyoruz ve işte tamda bu sürekli sexden olsa gerek, benim de canım yarrak istemeye başladı. Hani tamam 69 yapıyoruz veya bazen onun sikini ağzıma atıp çiğ etmiş gibi dakikalarca çiğniyorum ama bundan daha fazlasını istemeye başladım. Aslında daha önceleri de istiyordum. Ama karşımda beni değil de sikimi veya götümü yalnız seven biri olunca, bende bu tür olaylardan geri kalıyordum ve hep "ıııhhh olmaz" deyip inada bindirerek karşımdakine siktir çekiyordum. Şimdiyse Öküz Herif'in beni sevidğinden bu kadar eminken "götünü siktirmenin tam zamanı" dedim ve bi kaç gecedir beni sikmesi için yalvarıp duruyorum. ama nedense arkama geçtiği anda yarrağı pipiye dönüşüveriyor. Beni sikmeye kıyamadığından mıdır nedir bilmiorum ama, beni bi türlü sikemiyor. Oysa ben bi gün muhakkak götümü siktireceğimi adım gibi biliyorum ve ilk beni sikecek kişinin de beni seven kişi olmasını istiyorum. Yani öküz herif olsun. Zaten beni bu dünyada ondan daha çok seven birinin daha karşıma çıkacağını hiç sanmıyorum. Hem her şey bu kadar netleşmişken şu, postu deldirme işlemini de yapmalıyız. .
Ama dedim ya o sikemiyor.

Aslında sikemiyor değil, sanırım sikmek istemiyor. Çünkü dün beni sikmesi için çok zorladım ve o da sadece parmağını tükürükleyip götüme sokmaya çalıştı. höhhh o neydi öyle. Parmağı götüme girdiği anda çığlığı bastım. Yani tamam ağrıyacağını tahmin etmiştim ama küçücük bi parmak bu kadar ağrıtmazdı her halde? Ben bağırıp "ya senin götünde bu kadar ağrıyor mu?" dedim o ise "aslında bu kadar abartma, fazla ağrımaz. ama sen kendini çok kastığın için biraz acımış olabilir. hem beni düşün, sen küçük bir parmak için canım bu kadar yanıyor derken, bide senin yarrağın benim götüme girdiğinde ne hissetiğimi anla" dedi. Aslında bunda haklıydı. Sonuçta karşımdakinin canının yanıp yanmadığını çok iplemiyorum sanırım. Ama söz verdim kendime. Bundan sonra ipliycem ve sanırım götümü siktirme, postu deldirme işlemlerini başka bahara saklıycam. Hem insan illa sevdiği kişiye götünü siktirmek zorunda değilki, diii mi?
Hem hazır o da beni sikmek istemiyorken, çok da üsteleyip can sikmanın bi anlamı da yok.
(ya başlık ve yazı alakasız, ama yani bi şekilde iyi bayramlar diyebilmeiliydim diii mi?)

18 Ağustos 2012

Akşamları eve ekmek alırken artık 2 tane alıyorum :)
Bu ne demek biliyor musun? bu yalnız değilim demek oluyor. Yani çok şükür artık muradıma erdim. Artık bir kocam var heyyyyooo. Ya tamam kocam değil, ama yani işte onun gibi bir şey. Hem o benim kocam olsa ne olur, ben onun kocası olsam ne olur. Gerçi bu tür isimlendirmeleri sevmiyorum, hatta nefret bile ediyorum ama işte öyle laf olsun diye kocam dedim. Gerçi ipne aleminde "koca" kelimesi çok sık kullanılır. Bunun kullanılma nedeni, cidden bir kocası olduğu veya ilişkisi olan kişiye kocasıymış gözüyle baktığından değil, işte sadece hayatında bir erkek olduğunun altını çizmek arzusundandır.

Valla eve geldiğinden bu yana, çok şükür hayatım bir düzene girdi. Yani en azından artık dışarlarda sürtmüyorum. İşten çıktığım gibi eve koşturuyorum ve gelip Öküz Herif'in işten dönmesini bekliyorum. O gelinceye kadar da oturup menemen yapıyorum. Sonra o geliyor ve masaya oturup menemen'i bi güzel afiyetle yiyoruz. Evet işte buraya kadar her şey güzel. Ama menemen de her gün yiyilmez değil mi? Hah işte ben bunu farkedemedim ve her allahın günü menemen yapıp durdum. O da sağsolun ilk üç gün bir şey demedi, dördüncü gün de işten gelip menemen'i görünce tepesi attı. Biraz atştık falan sonra da, dışardan pizza sipariş ettik. Gerçi o da haklı. Yani sonuçta herkes ben değilki ömrünü bir tava menemen'le geçirsin. Aslında üçüncü gün sesini çıkarmasaydı, ona dördüncü gün süprizi olarak makarna yapacaktım. Ama o üçüncü gün "menemen'den ölcez1 deyince, dördüncü gün hiçbir şey yapmadım. Lan bende ne safım, sanıyorumki herkes benim gibi, her gün her gün menemen yiyebilir. Ama ne yapıyım, ben evdeyken başka bir şey yyemiyorum ki. Gerçi yiyememek değil, yapamıyorum. Yapabilsem ohoooooo.

Neyse menemen olayını öyle çözdük ve artık hayatımda menemen diye bir şey yok. İkinci olarak da artık hayatımda hiç istemediğim kadar karınca var. Öküz eve geldiği ilk gün, karıncalara bakıp "burda bir tek ben eksikmişim" demişti ve bende ya onar bir şey yapmaz, ezme onları üzerlerinden atla geç dedim ama nerde, dinlemedi beni ve buzdolabından bir parça lmon alıp karıncaların olduğu yerlere sıktı. Meğer limon suyu karıncaları kaçırtırmış. ama nerdeeee, akşam bi baktım, ortalık ana baba günü. Her limon damlasının etrafı karınca kaynıyor. Bunlar pılını pırtını toplayıp kaçmak yerine, koloninin geri kalanını da toplayıp kendinelerin ziyafet çekiyorlardı. eeehhh yeter dedim ve aldım elime fırçayı hepsini süpürdüm. Umarım ölmemişlerdir. Allahım sen affet beni.

insan mutlu olunca yazacak bir şey bulamıyor..

16 Ağustos 2012

dırdırdırdırdırdırdırdırdırdırdır

İşte Öküz Herif'le aynı evde yaşıyoruz artık. Ne oldu? hiç bi sikim farkı yok. Sadece kavgalarımız azaldı ve nerdeyse kavga etmiyor gibiyiz. Bu durum; iyi mi, kötü mü bilmiyorum. Sadece eskiye nazaran daha az kavga ediyoruz o kadar.
Bide benim eve daha tam alışamadı sanırım. Gerçi evde de alışacak bir şey de yok ya neyse.
İki koltuk bi masa, 2 sandalye, perdeler, halılar falan filan. Alışmayacak ne varki? Eşyalar insanlar gibi değildir. Onlar alışılabilecek en kolay şeylerdir. Çünkü onlar sen müdahale etmedikçe hiç değişmezler. Ama insanlar öyle mi? Sussan, değişirler, konuşsan değişirler.
Yani insanlar sürekli değişirler. Hatta değişmek için bahane ararlar. Çünkü insanlar eşya değil. Çünkü insanlar büyüdükçe, ölüm korkusu sarar dört bir yanlarını ve bu yüzden sadece kendilerini düşünmeye başlarlar. Sadece kendileri için, sadece kendi doğrularını başkalarına dayatmak için yaşamaya başlarlar.

İşte biz de öyleyiz. Mesela sevişmeye başlıyoruz, o ağzını kocaman kocaman açıyor. Hatta ağzını azıcık daha açsa içine düşcem. Zaten burun murun bir şey bırakmıyor her tarafımı yalıyor. Bi ara fırsatını bulup da nefes almaya kalkıştığımda, burnumdan onun tükrükleri eşliğinde balonlar çıkıyor. İşte bu kadar tükrüklü ve kocaman öpüşüyor. Sevgisini ifade ediş tarzı böyle. Bense sevişirken kendime göre normalim. Ufak ufak öpüşmeyi, tükrüksüz bir şekilde sevişmeyi seviyorum. Taki işler kızışıncaya dek. Ama o tam aksi. Her şeyin ıslak olanından yana. Bense kuru kuru seviyorum.

Anlaşamadığımız tek şey bu değil, mesela ben boşaldıktan hemen sonra uyuya kalıyorum, o ise bana küfürler etmekle meşgul oluyor. Dün gece yine boşaldıkta sonra, altında uyuya kalırken, o "çok bencilsin çok, beni hiç düşünmüyorsun" falan demekle meşguldü. "tamam ya, dur biraz dinleneyim kalkıp sikerek boşaltıcam seni" dedim ve o anda kendimden geçmişim. Sabah bi uyandım, sevişiyoruz "allam yoksa geceden bu yana sevişiyor muyuz?" diye kendi kendime sorarken, bi baktım onunda gözlerinde çapaklar, azğının kenarından geceden kalma kurumuş salyalar var. Rahatlayıp kurumuş salyalarını dilimle temizlerken tam uyandım ve uyanmamla onun sinirlenmesi bir oldu. Neymiş; ben gece uyuya kalmışım da, falan da filan da. Uzattı da uzattı. Ayy allahım sus biraz sus. Sabah sabah kavga edecek enerjiyi nerden buluyorsun be adam, bi dur kendine gel amcık.
Ama yok saydırdı da saydırdı. Tabi o saydırdıkça, o daha ateşli küfürler ettikçe bende daha bi uyandım ve o anda kavga ederek sevişip onu boşalttım, sonra da piç götünü dönüp uyuma numarası yaptı. Lan ibneye bak, daha sabahın köründe, benden dün gecenin hıncını çıkarıyor. 

Götünü dönüp yattıktan sonra, biraz uğraştım ettim ama sonuç olarak ne yaptıysam vermedi de. Bende götüne sürtünüp arada meme uçlarını sıkıp omzunu dişleye dişleye boşaldım ve sonra da kalkıp banyoya girdik. Temiz temiz yıkandık giyindik ve "kahvaltı ister misin?" diye sordum, o ise "ben oruç tutucam" dedi. "Lan neyin orucunu tutuyorsun, az önce sikiştik, tutacağın oruç kabul olmaz ki?" dediysem de dinlemedi beni. Gerçi doğrusu kabul olur mu olmaz mı onu da bilmiyorum. Bu konuyla ilgili ezbere konuşmaktansa, öğrenmek de iyi olacak. Bi ara bu konuyu derinlemesine araştırayım.
Neyse, beyimiz bugün oruç tutacak. Bense kırdım yumurtayı, doğradım sucuğu, doğradım domatesi attım hepsini tavaya ve kendime güzel bi kahvaltı ziyafeti çektim.

Kahvaltıdan sonra yine kavga ederek, arabaya bindik. yol üstünde beni durağa bıraktı ve durağa gelinceye kadar da kavga edip durduk. Neymiş efendim gece onu yüzüstü bırakıp uyumuşum. dır dır dır. Yemin ederim sikse beni daha iyi olurdu, resmen işkence gibiydi. "Ama ne yapıyım canım benim, valla boşaldıktan sonra dünya sikimde olmuyor" dediysem de dinlemedi beni. Neyse bi kaç gün daha böyle dırdır eder, zaten sonra da ben bi şekilde gönlünü alırım ehuehu

10 Ağustos 2012

kelebek etsiki. ayy çok pardon "kelebek etkisi" diycektim

Öküz Herif'le yolun sonuna geldik. Nihayet bitti yol. Artık bende kalıyor. Bende derken, bildiğin bende kalıyor. Yani aynı kokuşmuş yatakta uzanıp, aynı kirli yastığa baş koyuyoruz. Aynı kurumuş spermli çarşafı üzerimize örtüp uyumaya çalışıyoruz.
Uyumaya çalışıyoruz ama nafile. Çünkü her gece kavga eder gibi sevişmekten yorgun düşüp uyuya kalmış oluyoruz. Sabah uyandığımızda da, gözler şiş bi şekilde aklımıza aynı soru geliyor "dün gece en son kim kimi öptü?" ama soru cevapsız bir şekilde havada asılı kalıyor. Çünkü hatırlamıyoruz.

Sabahları etrafta geceden kalma prezervatifleri toplarken sadece gülüyoruz. Gülmek bence çok güzel bi şey, neden çok sık yapmadığımız konusunda bi fikrim yok. Ama bence çok sık gülmeliyiz. Hatta bundan sonra mutsuzken bile gülmeliyiz. Yani zararı yok, varsın deli desinler, tüm akıllılara inat sürekli gülmeliyiz.

Sanırım artık bende kaldığından dolayı olsa gerek, kavgalarımız yok oldu. Kaç gündür hiç kavga etmiyoruz ve sanırım bu beni rahatsız ediyor. Yani arada bazen kavga etmeli, birbirimizin ağzına sıçmalıyız diye düşünüyorum. Çünkü ben kavgasız yaşayamam. Benim her şeyle kavga etmeye alışkın paçoz bir ruhum var.  Hem zaten mutluluk da pek alışkın olduğum bir şey değil. Daha önce çok denedim, üzerimde güzel durmuyor. Mutluluk bana yakışmıyor ve aslında doğrusunu sölemek gerekirse, mutluluk beni sadece korkutuyor..

Yol bitti dedimya, aslında yeni bir yola girdik gibi geliyor bana. Yani ne yapcaz ki bundan sonra? Nasıl geçecek hayatımız? Ağız kokumuzu her gece bu kadar iştahlı bir şekilde çekecek miyiz içimize? Gecenin bi yarısı uyanıp saatlerdir sevişmeyenlerin ta kendisi değilmişiz gibi, ilk defa öpüşecekmişiz gibi, yeniden öpüşmeye başlayacak mıyız? Sanki tüm bu güzellikler, yakında biter gibime geliyor. Sanki bıkıcaz birbirimizden ve sokağa yeni bedenler aramaya çıkıcaz diye korkuyorum. Ama tüm korkularıma rağmen sınırsızca içimizde gidip geliyoruz. Dilimizle dokunmadık yerimiz kalmadı. Ne olacak bundan sonra, bilen var mı?


Ben ona öküz herif diyorum ya, o da bana bi isim taktı. Ona göre "kelebek" gibiymişim ve bu yüzden bana "kelebek" diyor. Hep dalga geçiyor ama olsun. Bu sabah beni "hadi aşk kelebeğim, romantik kelebeğim kalk, park'a papatya falı bakmaya gidiyoruz" diye kaldırdı. Salak işte. Güldürdü beni. Sonra da saxo çekti, yanıma uzandı ve biraz öpüştük. Öpüşmeden sonra başımı bacak arasına sokup biraz nefessiz kalmaya çalıştım. O ise, o an "burnuna osuruyum da gör" dedi ve ben başımı çektim. Gülüp "niye kaçıyorsunki, gece boyunca sen osurup durdun, ben hiç de şikayetçi olmadım, çektim içime ohhh missss gibi" dedi. Salak işte kızdırmak için yapıyor bunları.


Sahi ne yapıyoruz böyle? Niye tuhaflaştık ki? Neden her gece uyanıp birbirimizi izliyoruz?
Birini uyurken izlemek neden bu kadar güzel? Senin olduğunu bildiğin birinin başını okşamak, insana; kendisini o an neden tanrıymış gibi bir his yaşattırıyor ki? hıh saçma işte. Oysa tanrı değiliz ve nefes aldığımız müddetçe olamayacağız da. Çünkü nefes alıyoruz.

Sahi aslında "bugüne kadar sizsiz yaşamış birinin, bundan sonra sadece sizin olabileceği fikri"ne neden bu kadar kolay kapılıyoruz ki? Ya yarın sensiz yaşamaya başlarsa, ya sen de onsuz yaşamaya başlarsan ne olacak? Tüm bunların adı değişecek mi?

İşte böyle yani. Artık aynı evde yaşıyoruz. Aynı tuvalete sıçıp, aynı duşa giriyoruz. Ayrı ayrı yıkanmadık henüz ve doğrusu, sanki; ayrı ayrı yıkandığımız ilk anda, aramıza mesafe girecekmiş gibi hissediyorum. Sanki hep aynı anda duşa girmeli ve aynı anda çıkmalıyız gibime geliyor. Sahi niye tuhaflaştım ben. sahi neler oluyor bana, yoksa ben gerçekten bir kelebek miyim?

06 Ağustos 2012

Belkide ne istediğimizden çok, ne istemediğimizi belirlemeliyiz. Hem belki hayat, o zaman bu sıkıcı sikimsoniklikten de çıkar

İşte bu ara kendimi aynen şu okumakta olduğun cümledeki gibi alakasızca, hiç olmadık yerde "bu ne lan" der gibi bir ruh halinde hissediyorum. Çünkü hayat insana; ne istediği şeyi veriyor, ne de istemediklerini verip onu yaşadıklarından sorumlu tutuyor. Böyle olunca da, insanın "ammına koyim böyle hayatın" diyesi geliyor. Zaten koya koya bi hal olduk, artık koysanda olmuyor koymasanda. Gerçi artık canım koymakta istemiyor. Çünkü koyunca bi bok değişmiyor. Ama keşke değişse, sabaha kadar koyar koyar dururum.

İşte böyle saçma sapan bir giriş gibi ilerliyor hayatım. Ne olacağı konusunda hiç bi fikrim yok, ne olmayacağı konusunda da. Bildiğim tek şey; siktiri boktan bi şekilde yaşamaya çalışıp, iş olsun diye etrafa sahte gülücükler fırlatıp duruyorum. Herkes mutlu olduğumu sanıyor ve "ne güzel ya hep gülüyorsun, her şeye rahatça gülebiliyorsun" adlı, içinde kıskançlık, çekememezlik, gizli bir karanlık yön bulunan cümleler kuruyorlar. Oysa kimse aslında "mutsuzken çok güldüğümü" bilmiyor. Hiç kimsenin mutsuzluğumu, aslında var olmayan bir mutlulukla kamufle ettiğimden haberi yok. Doğrusu bazen benim bile haberim olmuyor bundan. Bi bakıyorum söylenilen her şeye pişmiş kelle gibi sırıtıp duruyorum. Ben böyle sırıtınca da, sırıttığımı göreneler; alt metinlerinde çekememezlik cümlelerinin saklandığı "ne güzel yaa, hep gülüyorsun" adlı, o an ne olduğu belirsiz, ama aslında her şeyin ayan beyan ortada olduğu basit cümleler kuruyorlar.

Hayır bir tek, çevremdeki insanlarla, arkadaşlarımla ilişkilerim öyle değil. Bildiğiniz gibi; aşk denilen, ama asıl amacı istediğimiz zaman sex yapmak için uydurulan duygu yoğunluğuda bundan pek farksız değil. Çünkü bu aralar yaşadığım şeyin aşk olmadığından yüzdeyüz eminim. Çünkü aşk diye bir şeyin olmadığından da eminim. Çünkü canım sadece belaltımdaki koca yarrağı bi deliğe sokup rahatlamak istiyor ve bunu kendime itiraf etmeye korktuğum için burda yazıyorum.

Hayır aşk diye bir şey yok, artık buna cidden inanıyorum. Hatta her inanıp red edişimde bile tekrar tekrar inanıyorum; aşk yok.
Sadece; insanın sikinin kendisine başkaldırışı var. Yoksa başka bir şey değil bu ve bizler de, sikimizin bize başkaldırışının adına "aşk" diyoruz..

Evet söylediğim gibi; öküz herif'le de birbirimize aşık değiliz. Çünkü ikimiz de bir bedene dokunma ihtiyacıyla yanıp tutuşuyoruz ve bu yanıp tutuşmalarımız, hiç bitmeyen kavgalarımıza rağmen bizi birbirimize mecbur kılıyor. İşte öküz herif'le böyleyiz bu ara. Kavgalar hayatımızdan eksik olmuyor, olmayacak ve biliyorum, kavgasız geçen bir günümüzü de yaşamamış sayacağız. Ama işte bunu ikimizde bilmemize rağmen her defasında kavga ediyoruz. Hem de dolu dolu kavga ediyoruz. Öylesine yapay cümleler falan da değil, hani romantik kavgalar da değil, bildiğin "ananı sikerim"le başlayan cümlelerin başrolünde oynadığı kavgalarımız oluyor. Saatlerce kavga ediyoruz, saatlerce laf sokuyoruz birbirimize. Sonra konuşmayı birimiz yarıda bırakıp cevap vermeyinceye kadar bu halimiz böyle devam ediyor. Taki gün bitinceye kadar. Gün bitince kavgada bitiyor. Ertesi gün ise ikimizden biri, ve aslında genel olarak, dün karşısındakinin yüzüne cevap vermeyen kişinin "günaydın" mesajıyla yeni bir kavganın fitili ateşleniyor.
Ateşliyoruz birbirimizi ve saatlerce kavga ediyoruz. Mesajların biri gidip biri geliyor, telefon konuşmalarımızın biri açılıp diğeri kapatılıyor. Arada o kadar çok öfkeleniyoruzki birbirimize; hani tabiri caiz ise; o an birbirimizi yakalasak hunharca siker atarız bi köşeye..

Nedensiz, sebepsiz ve aslında belki de nedenlice ve sebeplice kavgalardır bunlar. Ama kimbilebilir ki? Hem ben anlatsam haklı olanın ben olduğumu göreceksiniz, o anlatsa haklı olanın o olduğunu göreceksiniz. Yani kimin haklı olduğuna bile, siz; kimi dinlediğinize göre karar verebiliyorken, ben de onunla aramızda kim haklı hiç bilmiyorum.
Ona sorsak "artık yoruldum kavga etmekten" diyor, bana sorsak "ama herşeyi konuşmak zorundayız, içimizde kalmasın" derim. Ben böyle diyince onunki daha masum duruyor. Çünkü o artık kavga etmekten yoruldu. Ama bende kavga etmek için yanıp tutuşmuyorum, bende kavgaya "onun dediği gibi ontolojik olarak bağımlı" değilim.

Evet vet, ona göre ben kavga etmeye "ontolojik olarak bağımlı olduğum için" sürekli kavga ediyormuşuz, zaten başka nedeni olamazmış. Ama bana göre kavga etmemizin tek nedeni onun bitmek bilmeyen arayışlarından başkası değil. Çünkü her defasında karşıma "bir çift ayarladım gidip şunlarla yiyişelim, bomba sarışın bi çocuk ayarladım bu akşam gidip şunu sikelim" teklifleriyle çıkıyor. O böyle diyince benim de tepemin tası atıyor. Tıpkı dün attığı gibi ve tepemin atan tası yüzünden de ağzıma geleni sayıyorum..

Aslında bi yandan ona da hak vermiyor değilim,. Çünkü sonuç olarak; o da çoğu eşcinsel gibi karşısına çıkan herkesle yatmak zorunda hissediyor kendini. Tıpkı benim eski hallerim gibi.
Oysa böyle değil. Sırf eşcinseliz diye karşımıza çıkan herkesle yatmak zorunda değiliz, sikimize karşımızdakinin bokunu bulaştırma zorunluluğumuz yok.
Aksine; gayet güzelce, bana göre medenice, ona göre yobazca yaşayıp gidebiliriz.
Ama yok işte, amına koduğumun çocuğu, karşısına çıkan herkesin yarrağını, götüne sokmaya mecbur hissediyor kendini ve durum böyle olunca da 2 dakka yerinde duramıyor. Her 2 günde 1, bu konu yüzünden kavga etmemize rağmen, 2gün sonra bana yeni çift teklifleriyle geliyor, bende her defasında mantık denilen sikimsonik çerçeve içine sığacak kelimelerden, dilimin döndüğü kadar akıllıca cümleler kuruyorum.
Ama olmuyor, anlatamıyorum.
Hem artık sıkıldım bu oyundan.
Ben artık; sadece beni seven ve beni sevdiği için, bana kendini siktiren biriyle sikişebileceğim bir hayat istiyorum..

işte görüyorsun, ben; ne istediğimi biliyorum; ama etrafta bu kadar sex varken, istediğin şeyi bulsan bile onu alamıyorsun. Çünkü etrafta bu kadar sex varken; gücüm onu almaya, ona sahip olmaya yetmiyor ve biliyorum yetmeyecek de.

03 Ağustos 2012

Geçen hafta öküz herif'i iftar yemeğine davet etmiştim ve bunun üstüne gittiğimiz alışveriş merkezi tıklım tıklım dolu olunca, biz de ordaki arbys'den bol patatesli, çorbalı morbalı bi menüyle iftar açmak zorunda kalmıştık. Sonra işte bu iftar durumu, öküz herif'in canını sıkınca da gidip bi restoranttan rezervasyon yapmış. Bana da dün "bugün beraber iftar açalım"  deyince,  bende "bugün oruç değilim, ama yine de gidelim" demiştim ve akşam da iftar için boğaz manzaralı, güneşin battığı anda, aşağıdaki açlıktan nefesleri kokan sokak çocuklarını izleye izleye nefis yemekler eşliğinde iftarımızı açtık.

Yemek boyunca bana "senin arbys hamburger menün kadar değil, ama umarım yemeği beğenirsin" diye diye dalga geçip durdu piç. Zaten çok fazla aynı espriyi yapınca da canım sıkıldı ve surat astım.
Çünkü o günkü iftara öküz herif yüzünden geç kaldığımız için restorantlarda yer bulamamıştık ve zaten bunu da ona söyledim. Hem öyle hamburger menü falan diyoruz ama yani bi menüye de 30 lira para verdim lan. Yemin ederim içime dokunmadı değil, ama işte bi kere yemek zorundaydık, çünkü açtık. Hele ben o gün sahura da kalkmayınca hepten açlıktan ölcek gibiydim ve ne bulsam yiyecek gibiydim. Yalnız işin tuhaf yanı, ben iftar ısmarladığım gün o oruç değildi, bugünde o ısmarlıyordu ben oruç değildim ve bundan anlıyoruzki durum eşitlenmiş oldu :p

Ama yani öküz herif'in de hakkını yemiyim. Çünkü mekan ve yemek, cidden o biçimdi. Gerçi aşağıdaki pis fakirler göz zevkimi bozmasalar, güneşin batışıyla beraber o yemeğin tadı daha güzel olacaktı ama neyse olsun işte naapalım.

Yalnız bilmiyorum ama biz, öküz herif'le baya ciddi ciddi ilerlemeye başladık. Üstelik hiç bir zorlama altında kalmadan bana artık aşkitom diyor.
ıyyy böyle sözleri de hiç sevmem ama olsun yani. sesimi çıkarmıyorum. gerçi yok lan, böyle birilerinin yanında derse sinir olurum. yoksa biz bizeyken söylesin. sanırım hoşuma gidiyor. evet evet hoşuma gidiyor. ama işte daha önce pek duyduğum bir kelime olmadığı için, o bana aşkitom dediğinde aklımda iki seçenek beliriyor: birincisinde tuvalet terliğini alıp ağzının üstüne vurasım geliyor, ikinci seçenekte ise oruç moruçu bi kenara atıp dudaklarına yapışasım geliyor. aslında ikinci seçenek daha ağır basıyor. ama işte vatan millet sakarya yayaya.

Yemekten sonra her zamanki gibi kavgamızı da ettik. Yine kavga çıkaran bendim. Çünkü yemek ve mekan konusunda konuşup durdu. Bende artık en son dayanamayınca "allah aşkına ne kadar para verdin söyle bölüşücez. yoksa senin bu iğrenç esprilerine daha fazla dayanamıycam" diye söze girip zorla para vermeye kalkıştım almadı. ama yani masaya oturduğumuz andan itibaren "senin hamburger menün kadar iyi olmasa da umarım beğenirsin, senin burger dükkanının masaları kadar güzel olmasada umarım mekanı beğendin, senin o varoş kalabalık insanlarından kimse yok burda ama umarım bu sakinlik hoşuna gidiyordur, of of of şuna bak ya köfteler negzelmiş, parası da iyiydi haaa v.s v.s "
Öküz herif, yemek boyunca bu ve benzeri cümleler söyleyip durunca, bende dayanamadım ve cüzdanımdan para çıkarıp kalabalığın içinde para vermeye kalkıştım ve kavga ettik. Sonra tabii o parayı almadı ve bi daha öyle espriler yapmayacağına da söz verince konu da kapandı gitti. Bende bi 10 dakka daha surat astım ve ardından gelen tatlıdan sonra kavga ettiğimizi bile unutup normal bir sohbet etmeye başladık. Yemekten sonra ordan çıkıp cihangir'e firuzağa çay bahçesine gidip çay içtik, şakalaştık, güldük eğlendik ve öpüşe koklaşa evlerimize dağıldık. Ya bide ben bu öküzü cidden seviyor muyum, ne yapıyorum bi türlü anlamadım. Ama işte onu düşündüğüm zaman içim gıcıklanıyor, bi hoş oluyor.