-->

11 Temmuz 2011

Çocukken her şeyi anlıyosun ama hiç bir şey yapamıyosunya, büyüyünce o anlar fena koyuyo sana

Ben daha kalkmamış at siki kadar küçükkene, fakir bi ailem vardı. Hatta sadece fakir değil, üstelik fakirlik derecesinin de en altındaki fakirlikte bi aileydi. Aslında doğu'nun tümü öyle değil mi? Zaten en zenginimiz altına BMW çektiği gibi, geçen hafta zift dökülüp üstüne mıcır serpilmiş yolda, manşetleri katlı beyaz gömleğinin 3üncü düğmesini açtıktan sonra karı kız peşinde koşturmaya zaman ayırıp, ipini koparmış pezeveng gibi kendini gösterebilenimizdir. O da BMW'si çok dikkat çektiğinden dolayı bi bok yiyemez, günün sonunda anca elini siker. Bu da ayrı bi konu tabii..

Gerçi o zamanlar sadece benim ailem değil, yaşadığımız mahalle hepsi fakirdi. Erkekler genelde çarşıda hamallık yaparlardı, kadınlar ise ellerine geçen ilk çamaşır sepetini alıp pazardaki manavcıların çöpe attığı ezik sebze meyveleri toplayıp, akşama çoluk çocuğa yedirme telaşında yaşarlardı. O kadınlar arasında, elimden tuttuğu gibi soluğu pazarda alan annemde vardı.

Annem genelde meyvelerden birinin ezik yerlerini, yanında bıçak falan olmadığından parmağını sokup "cılk" diye temizleyip elime tutuştururdu. O zamanki meyveler, şimdiki gibi hormonlu olmadığı için, bana göre tatları şimdikinden kat be kat daha güzeldi ve inanırmısınız, o günlerde pazardan topladığımız ezik domateslerin tadı bile apayrıydı. Ben, ezik yerleri cılk diye tek defada çıkarılıp atılmış o koca meyveyi mideye indirinceye kadar, annem sepetini diğer kadınlardan hızlı doldurup, kolumdan tuttuğu gibi çekiştirerek eve dönerdik.

Eve de bi an önce dönmek zorundaydık. Çünkü daha gidip dağdan, bayırdan tezek falan toplanması gerekiyordu. Yaz boyunca her gün pazara gidip manavcıların çöplerini karıştırmasak da, her gün tezek toplamaya çıkardık. Çünkü doğunun bahtı kara olmasına rağmen, kışı bembeyaz ve bıktırıcı ve hatta isyan edici bi uzunlukta geçerdi. Uzun geçen kış aylarının verimini, yazın sokakta karnı burnunda kadınların bir iki ay sonra kucaklarına aldıkları bebelerle görürdük.

Bizim orda uzun ve soğuk kış yüzünden yakacağa her zaman ihtiyaç vardır. Bu yüzden kışa kadar toplayabildiğimiz kadar ücretsiz yakacak toplamak zorundaydık. Tezeğe ben ve annem yalnız çıkmazdık. Eve geldiğimizde ablamlar falan, yani kısaca evde kaç kişi varsa herkes önceden hazırladığı torbayı kapıp çıkardık. Sadece biz değil, tüm mahalleli tezek toplamak için koşuştururdu ve en çok tezek toplayana herkes düşman gözüyle bakardı. Büyüklerimiz dağda, bayırda tezek yarışındayken, yaşadıkları kendi küçük dünyalarından sıyrılıp, çok ciddi psikolojik savaşlar yaşarlardı ve onların yaşadıkları soğuk savaş hali karşısında Rusya, Amerika bok yemişti.

Biz çocukların ise dünya sikinde olmadığı için, işin piçliğindeydik. Genelde küçük siyah poşetlere, büyüklerimizin dönüp bakma tenezzülünde bulunmayıp toplamadığı parçalanmış tezek kırıntılarını, burnumuzdan akan sümüğün kahkahalarımız eşliğinde ağzımıza kaçmasını umursamadan poşetlerimize doldurup, oynayarak vakit geçirirdik. Ha bide çalı çırpı bulduk mu almadan edemezdik. Çalı çırpıyı genelde her aile kendine ait bi yerde üst üste yığar, yanına da tezeklerini bırakıp tekrar tezek toplamaya çıkardı. Tezek toplama işi tamamen bittiğinde bu sefer, herkes çalı çırpı toplamaya başlardı.

Çalı çırpı da önemlidir, çünkü "tandır"da ekmek yapılacak ve o ekmekler çoğu zaman yemeksiz yiyilecekti. (Belki de biz kürtlerin kalın kafalı oluşumuzun nedeni, çok fazla ekmek tüketmemizle de alakası olabilir.) Tabii siz yeni yetmeler veya anasının ammından çıktığı gibi babasının dizine konuşlanıp, televizyon izleyen yeni nesil piçler tandırı ne bilirsiniz. Yada biliyorsunuzdur ama sadece ismini ve ne yapıldığını genel kültür babında biliyorsunuzdur. Neyse dur lan küfür etmeyecektim güya. Bi dakka kaçışmayın gelin buraya söz küfür etmeyecem.

Neyse işte tandırda da öyle her gün ekmek yapılmaya gidilmezdi. Tandıra gitmenin de bi cinliği, bi hinliği, bi acaba ekmek yaparken nasıl daha az çalı çırpı yakarım hesabı vardı. Bunun için ekmek yapacak kişi tandır yolunu, günün daha ilk saatlerinden itibaren gözetler ve ilk tandıra gidenin ardından gidip "senden sonra ben ekmek yapmaya gelecem" denilirdi. Diğer aileleleri bilmem de, bizimkilerde yakacak bir şey olmadığı için bunu hep böyle yapardık. Tandıra da hep ben gönderilirdim. "Annem dediki"yle başlayan cümle "senden sonra biz geleceğizle" devam ederdi. Ben bu sözleri söylerken, tandıra girmiş olan kadının kem gözleri, küçücük yüreğime korku saçan "ondan sonra gelmenin verdiği kıskançlık dolu bakışları" altıma işememe az kala, beni ordan kovarcasına ağzından çıkan "tamam" sözüyle son bulurdu. Eve gelip bi kenarda pısırık pısırık "tamam" kelimesini aktarıp görevimi bitirirdim. Sadece basit bi "tamam" kelimesi eve yetişirdi, ama o kıskançık dolu, çekememezlik dolu, nefret dolu bakışlar hep aklımda kalırdı.
 Aslında şimdi düşünüyorumda; bana kıskançlık dolu gözlerle bakan o kadınlarında suçu değildi, çünkü bizimkiler hiç bir zaman tandır'ı ilk yakan olmadılar ve aslında suç bizimkilerin de değildi, çünkü hiç bir zaman tandırı ilk yakacak kadar yakacakları olmazdı.

11 yorum:

  1. Annene o kadar da kötü biri değilmiş.

    YanıtlaSil
  2. varsan baksan fakirlikten dem vuranların en az 9 çocuğu olup daha niceleri yoldadır. Daha ilk aldığı karsının yüzünü güldüremeden 2. sini kapıya dayamıştır. Kahve köşelerinde sardıkları sigarları fötürdetip eve geldiklerinde de neden yemek yok diye hımurdanırlar. Suçlu ise(!) kaderdir, kem talihtir, böyle gelmiş böyle giderdir...

    YanıtlaSil
  3. @patrick kötü değil, sadece ben sevmiyorum o kadar.

    @Ogaybende doğuda yapacak bir şey olmadığı için çocuk yaparlar. Para yok, pul yok, olsa bile sosyal hayat denilen bi bok yok. İnsanların tek sosyal hayatı da karı koca arasındaki sex'dir.

    Sosyal hayatı bırak eğitim bile doğru dürüst yok. Durum böyle olunca sadece "adamlar durmadan sikişip çocuk dünyaya getiriyorlar" demek boşboğazlık gibi geliyor bana. Çünkü bekâra karı boşamak kolay diye bi söz var.

    Yani demem oki, burdan bakıp yorum yapmak işin kolayı olsada, bence orda yaşayıp görmek lazım =)

    YanıtlaSil
  4. bu yazı daha da gelişir bence. çok güzel yazmışsın. bu tatta başka yazılar da bekliyoruz.
    haa bi de lütfen "manavcı" kelimesini tırnak içine alalım:)

    YanıtlaSil
  5. Şırnakta askerdim ordu evinde.Yemek için malzeme gerekirdi.Bir gün manav mal gelmedi dedi. Yaa bunlar burda yetişmez mi dedim eken olsa yetişir ama kim uğraşacak dedi. Biraz ötede erkekler ellerinde taze nohutlarıyla oturmuş güneşleniyorlardı. Sanırım eşler tezekteydi çocuklarla birlikte o da akşamki sosyal eğlencesi için nerji depoluyordu.

    YanıtlaSil
  6. @adsız senin bahsettiğin zamanlar ile benim yazdığım zaman dilimleri arasında ne kadar fark var çok merak ediyorum. Benim bahsettiğim zamanlar 89-92li yıllar falandı. Sen kaç yılında askerlik yaptın?

    YanıtlaSil
  7. Yazılarını okurken, Frank McCourt'un Angela'nın külleri kitabını yeniden okur gibi oldum.

    YanıtlaSil
  8. @mavibalon kitabı merak edip nette biraz sağa sola bakındım ve "hemen alıp okunmalı" listeme girdi.

    Yorum yaparak haberdar ettiğin için teşekkürler.

    YanıtlaSil
  9. Aa okumadın mı sen hatta filmi bile yapıldı. O nasıl bir fakirliktir yarabbim..Kapaktaki çocuk için nasılda üzülmüştüm. Rica ederim.Ayrıca bir kütüphaneye üye olmalısın bedava alır okursun.

    YanıtlaSil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.