-->

08 Mart 2011

Rahmetliyi nasıl bilirdiniz?

Bu yazı şu yazının devamıdır. ŞU YAZI

Ben evden kaçıp sokaklar bana sirk alanı, sokaklar bana bayram yeri olmuşken, bizimkilerde ortalığı ayağa kaldırıp, ömürlerinin en rezil dönemini, konu komşuya ne derizin en berbat durumunu açıklamakla meşgullerdi. Eş, dost akraba toplanıp beni bir kaç gün aramalarına rağmen bulamıyorlar. Sonra tabii işin içine polis falan da giriyor ama benden hala iz yok. Ben yer yer götümü siktirip siktirmeme kararsızlıkları içerisinde, yer yer özgür oldum ama şemsiye nereme girdi diye il il dolanırken, kafa bi milyon olmuş bir şekilde aile eş dost falan gibi kavramları tamamen unutmuştum.Gerçi çokda sikimde değillerdi.

Zaten kendimi bildim bileli hep evden kaçmak istiyordum, kaçmalıydımda. Çünkü öyle bir yaşam bana göre değildi. Ne okulun var, ne doğru dürüst bir işin, ne ailen tarafından sahiplenilmişsin kucaklanılmışsın, nede aileden birine karşı besleyeceğin sevgin var. Gerçi o yaşta sevgi nedir bilmiyorsun, sadece birileri benlen ilgilensin yeter. Hep ilgilenilen olayım havalarındasın ve bu yüzden yüzüne her güleni, sana sonsuz sevgi besleyecek olan biri diye görmeye başlıyorsun. Evde bunları görmeyince ilk fırsatı değerlendirip, onlardan en uzağa gidebileceğim bi yere gidiyorum. Neresi olduğu önemli değil, sadece onlardan uzak bir yer olsun...

Ben işte böyle bu kafayla onlardan uzaklaşıp aradan bir kaç gün geçince, bizimkiler benden hiç haber alamıyorlar. Zaten devlete başvurunca, amına koduğumun devleti de beni arama işlerini o zamanlar bildik prosedürlerle yapıyor. Bizim oralarda, o yaşta biri evden kaçtımı devlet ailenin nasıl bir yapıda olduğuna bakmaksızın, örfünü, siyasi bakış açısını sikine takmaksızın, evden kaçan er kişinin terör örgütüne katıldığını söyleyip aileyi terör örgütüne destek olmakla suçlar. Kızlarda zaten başlık parası ödenmemek için kaçırılır falan.
Aile devlet tarafından böyle bir suçlamayla karşı karşıya kalınca, genelde ses çıkarmaz ve her şeye "he" çekip el pençe durur. Çünkü her şeye "he" demese, bu sefer ailedeki herkes suçlanır ve içeri misafir olarak alınıp analarından emdikleri süt, burunlarından getirtilir.

O mantıktaki devletin amına koyım ve devlet adına o mantıkta çalışan orospuçocuklarınında ecdadını sikiyimki, ne yazıkki benim içinde bunları düşünüyorlar. Güya ben evden kaçıp terör örgütüne katılmışım falan. Eee tabii devlet kurumlarında çalışan bu mantıktaki orospuçocukları aileyi bu tür suçlamalarla sessizleştirip evine yollarken, ailede aslında beni tamamen kaybetmediği için sevinmeye başlıyor. Çünkü onlara göre bu varsayım, benim hala yaşıyor olmam anlamına geliyor.

Neden böyle düşündüklerine gelince, bunun nedeni aslında bizimkilerin önceki haftalarda hizbullah ile yaşadıkları zekat adı altındaki haraç isteğini olumsuz yanıtlamalarıydı. Bizimkiler zekat adı altında istenen haraç parasını vermeyince, bunun üzerine benim hizbullah tarafından kaçrıldığımı düşünüyorlar. Hele bir de o günlerde, akşam haberleri, gazete sayfaları falan hizbullahın asit kuyuları, domuz bağları falan filan diye habire durmadan bu konularda haber yapıyorlar ve bizimkiler bu haberlerin ardından iyice benim kaçırıldığıma inanmaya başlıyorlar. Hizbullah kaçırdığı kişileri öldürüp bir yere gömüyor ve bi daha haber alınamıyor. Hatta bırak haber almayı, cesedine bile ulaşılamıyordu. Ulan allah için adam kaçırıp cesedini yoketmek hangi dinde vardırki?

Zaten o dönem islamiyet bu orospuçocukları yüzünden herkese, savaş, cinayet, katliam dini olarak dayatılıyor. Ki bunu hala öyle kabul eden binlerce gerizekalılar var. Neyse o konuyu geçip benim kaçırılma olayına gelirsek;
İşte bizimkiler cesedim olmamasındansa, bir gün bi yerde gireceğim bir çatışmada öldürülüp cesedimin ortaya çıkmasını daha doğru kabul edip ses çıkarmıyorlar ve devlet adına çalışan bu kötü, pis düşünceli orospuçocukları topluluğuna "he" deyip çıkıyorlar. Sonra işte eve gelip durumu söylüyorlar ve bakıyorlarki yapacak bir şey yok. Sonra zaten bizimkiler, eş dost toplanıp durumu konuşuyorlar. Durumu konuşurken bi kaç hafta önce gerçekleşen zekat adı altındaki haraç konusunu da anlatıyorlar ve o anda olan oluyor. Eş dost hizbullahın haraç isteme olayını duyunca, benim çoktan öldüğümü kabullenip yakın eşraf falan hemen bizim evde toparlanıp ruhuma bir kaç fatiha okuyup dağılıyorlar. Çünkü onlara göre nasılsa artık ölmüşüm ve bu yetmezmiş gibi cesedimde bulunamayacak. Durum işte böyle. Yani şu an ben daha ölmeden önce fatihası okunmuş biriyim.

Aslında bu iyi bir şey. Ama bi yandan insan düşününce kendini çok değersiz görüyor. Düşünsene lan, senden ümid kesilmiş, kimse seninle artık ilgilenmiyor. Bir insansın, ailen denilen insanlar var ama senin ölümün kabullenilip fatihan bile okunuyor. Yaşıyorsun ama kimsenin sikinde değilsin ve zaten senin ölümün bir anda kabulleniliyor. Şimdi o günler aklıma geliyorda, bi yandan çok komik bulup gülüyorum, bi yandan kendimi çok değersiz hissediyorum. Belkide böyle değersiz, tam oturmamış bir kişilik, silik biri olmamın nedenleri arasında buda vardır. Bilmiyorum ve açıkçası sikimde de değil. Ama bildiğim tek şey, beni benden başka kimsenin dikkate almaması. Bunun farkında olmak da güzel tabii. Ama işte böyle ezik silik bi çocukluk yaşamış olmak insana çok koyuyo beee

Neyse işte o evden kaçma hikayemde böylece bitti.
Edit: Hep bitti bitti diyorum ama arada hey heylerim gelince açıp yazıyorum. Devamı için TIRTIKLA

3 yorum:

  1. Bence hikayen bitmedi.
    sağ olduğunu anladıklarında ne oldu?
    ailenden gay olduğunu bilen var mı?
    bu konular nolcek?
    ölelim mi haa meraktan ölelim mi?
    yazık diil mi bize?

    YanıtlaSil
  2. Sen evden kaçtıktan sonra orada olanları nasıl haber alıyordun?

    YanıtlaSil
  3. Hikaye bitmedi, ama bende böyle anlata anlata sıkıldım. O yüzden kestim. Bi ara yine kızınca devamını yazarım. Kızgınken iyi yazıyorum asdasdasdasdasdas =))))

    YanıtlaSil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.