-->

17 Ağustos 2010

Dilenciler tarafından kutsandım, artık bana bi bok olmaz

Dün, gün içinde arkadaşlarla hep beraber iftar yapalım diye sözleşmiştik. İş çıkışı eve geldim üzerimdekileri değişip çıktım. Ben yetişinceye kadar onlar buluşmuşlardı. Her zamanki gibi buluşmaya geç kaldım. Sonra beraber Beyoğlu'na çıktık ve bi restouranta girdik. Yemeklerimizi alıp afiyetle yerken sağdan soldan dedikodu yapmaya başladık. Sonra tabii normal olarak içeri doluştu, bizde alelacele kalkalım dedik. Kalkıp sokaklarda üçümüz beraber sürtükten sonra birer kahve içmek için bi cafeye gittik. Zaten cafe dediğim şeyde böyle dışarda masaları, kıçı kırık sandalyelerin ortasına bırakmak anlamına geliyor artık.

Aman neyse işte oturduk lafladık falan. Yanlız şunu farkettim, kafana göre biri yanında olunca, zaman gerçekten çok çabuk geçiyor. Gerçi konuştuğumuz konulara bakınca zamanın neden çabuk geçtiği pek açıktı. Çünkü üçümüzde anlaşılamamaktan şikayetçiydik ve zırıldayıp durduk. Neymiş efendim kimse bizi anlamıyormuş. Gerçi anlamayan biri olduğunda da pek takmıyoruz. Anlaşılalım diye bir şeyler yapmıyoruz ki.

Neyse işte saat 23:00 olduki kalkalım dediler. İstiklal'de dolana dolana meydana vardık. Biri karşıya geçecekti o gitti. Diğer arkadaşım yanlız gitmesin diye bende ona eşlik ettim. Beraber Mecidiyeköy'e gittik. O evine giderken bende canım sıkkındı metroya falan binmedim yürüyerek eve dönmeye karar verdim. Yolda bir travestiyle karşılaştım, Ramazan ayında ortalarda pek görünmüyorlardı, onu görünce şaşırdım. Biraz sohbet ettik. Tabii bu arada benim yüzümden 3 tane müşterisini kaçırdı. Müşterilerinden 1i doğulu piçlere benziyordu, 2 si istanbul piçlerindendi. Travesti başta güzel güzel muhabbet ederken, kaçan 3 üncü müşteriden sonra bana ''hadi sende git artık yeter bu kadar muhabbet, işimize bakalım'' dedi. Sonra 40yıllık ahbapmışız gibi iyi dileklerimizi söyleyip vedalaştık.

Ayy bu vedalaşma olaylarınıda hiç sevmem. Bana çok yapay ve iğrenç derecede itici gelir. Hele birde ayaküstü tanıştığım bir travestiyle vedalaşırken hiç gerçekçi gelmedi. Neyse işte, Taksim'e kadar yürüdüm. Meydanda Adana'lı bir grup çingeneye ellerini uzattıkları için verdiğim sadakanın ardından sohbete başladık ve dayanamadım bende onlar gibi yere oturdum. Beraber dilendik ama ben dilenemedim. Gelen geçen bana tuhaf tuhaf baktı. Böyle yırtık pırtık elbiseli 2 kadın, başlarında yırtık yazmaları, asfalta serdikleri bir çarşafın üzerine yatırdıkları 1 yaşındaki çocukları, etrafta ona buna gidip dilenen 6-7 yaşlarında biri kız, diğeri erkek 2 çocuk ve spor giyinimli salak bi adam olunca tuhaf tuhaf bakınıyorlardı. Sanırım elbiselerime bakıp, nasılda olur da, dilencilerle oturup sohbet ettiğime şaşırıyorlardı. Sikimde değildi, zaten sikimede takmam böyle düşünenleri. Bu arada kaldırım, gündüz güneşin etkisiyle o kadar ısınmıştıki yere oturduğunuzda sanki bi saunanın taşına falan oturmuşsunuz hissine kapılıyordunuz.

Neyse işte 1 saat boyunca lafladık. Kocaları aylığı 1,500 teleye traktör şöförlüğü için doğudaki tarla sahiplerinin yanlarına çalışmaya gitmişler, kendileri de evde kalan küçük çocuklarla dileniyorlar. Büyük çocuklar okuyormuş, ama yaz ayı olduğu için işsizlermiş ve kimse onları işe almıyormuş. Bana ''sen ne iş yapıyorsun'' dediler. Bende işimi anlattım ''bizim çocuğuda sizin oraya aldırsana dediler. Bende ''ulan çocuğu nasl alıyım, ben zar zor kapağı attım oraya, birde senin çocuğumu yerleştirmeye çalışıyım'' dedim güldüler.

Tabii biz böyle rahat rahat laflarken onlar arada gelip geçenlere dileniyorlardı ve sohbetede devam ediyorduk. Dilenecekleri kişi genç kız ise ''güzel kızzzz allah rızası için bi sadaka'' diye sesleniyorlardı. Yaşlı kokoşlara ise, sadece ''allah rızası için bi sadaka'' diye sesleniyorlardı. Ben yanlarında olduğum müddetçe kimse zırnık bile vermedi. Valla işleri kesattı. Ama çocukları şanslıydılar, böyle yoldan gelip geçenlere yapışıyorlardı ve onlara bazen para veren çıkıyordu. Sonra bi ara kız çocuğu geldi yanıma biraz oynadık falan, sonra annesi git dilen, diyince oda kalkıp dilenmeye gitti. Kız 1 saat falan sonra geldiğinde 4 tele kazanmıştı. Annesi para miktarını duyunca ''ulan okul açılacak ne zıkkımla alcan, kitap, defter, kalem silgi açacağı'' diye tatlı bi şekilde çıkıştı. Kız da ''defteri kitabı zaten okulda dağıtıyorlar'' diye lafı yapıştırıverdi. Kızın annesi ben, diğer kadın hep beraber güldük. Sonra kız tekrar kalkıp dilenmeye gitti.

Biraz daha lafladık, sıkıntılarımızı birbirimize anlattık, böyle böyle derken aslında bayağ bi dertleştikten sonra kalktım. Kalkarken bir sürü nasihat verdiler bana. Bol bol da dualar falan ettiler. Kendimi kutsanmış gibi hissettim. Rahatladım, hemde çok çok rahatladım.

3 yorum:

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.